bc

OKYANUS KOLEJİ

book_age12+
642
FOLLOW
2.3K
READ
goodgirl
comedy
sweet
mystery
highschool
first love
like
intro-logo
Blurb

"Aşk tesadüfleri sever. Belki de bana aşıksındır?"

...

Deniz yeni okuluna başladığı ilk gün nereden bilebilirdi ki hayatının değişeceğini?

Hayır, hayır. Tabi ki kötü şekilde bir değişiklik değildi. Yıllarını yalnızlıkla geçiren Deniz, Okyanus Kolejine adımını attığı andan itibaren hayatı oldukça güzelleşmişti.

Peki ya her güzel hayat sorunsuz mudur?

Toz pembe değildi Deniz' in hayatı. Ancak siyah da değildi. Rengarenkti ve her rengin bir bedeli vardır. Gerek güzel, gerek kötü...

Kendisi ölümle burun buruna gelir fakat pes etmez. Uzun bir süre ölümle mücadele ettiği savaşı kazanıp hayatına kaldığı yerden devam edecektir.

***

chap-preview
Free preview
Bölüm1
Bölüm1 Özel okulda burs kazanmıştım. Bugün ilk günüm ve ben hiç heyecanlı değildim. Yine her zaman olan olacak, dışlanacaktım. Sosyal bir kişiliğimin olmaması insanları benden uzaklaştırıyordu. Bu yüzden daha önce hiç arkadaşım olmamıştı. Belki de içime kapanıklığımı sorun etmeyen bir arkadaşım olsaydı sosyal biri olabilirdim. Ama öyle değildi, okul ortamında hep ezik olarak tanınmıştım. Şimdi de özel okulda burslu olarak okuyacak olmak, beni çok fazla zorlayacak gibi hissediyordum. Mutlaka kendini beğenmiş, ön yargılı insanlar olacaktı bu kolejde de. Buna alışmıştım ama yine de az da olsa bir tedirginlik hissediyordum. İçinde sadece bir defter, kalem ve silgi olan çantamı takıp evden çıktım. İstanbul' un trafiğinden dolayı daha ilk günden otobüse binip de geç kalmak istemediğim için sürmeyi çok sevdiğim bisikletime bindim. Bisiklet sürmek, kitap okumaktan sonra ki en sevdiğim aktiviteydi. Mutlaka her gün en az yarım saat bisiklet turu yapardım. Seviyor olmamın yanında bana huzur da veriyordu. Okula doğru bisikletimi sürdüm. Yaklaşık yirmi dakikaya okula varabilmiştim. Bisikletten inip etrafıma şöyle bir göz gezdirdim. Daha çok mavi tonlarının hakim olduğu, kocaman bahçesi olan kolej, ismiyle bütünleşmişti sanki. Okyanus Koleji Bahçede gruplar halinde çardaklarda oturan öğrenciler, güne basketbol oynayarak başlayan bir takım erkekler ve tabi ki de kızların, etrafında toplandığı sempatik öğretmen. Umarım günüm iyi geçer diyerek bisikletimi koyacak yer bulmak için tekrar etrafıma bakındım. En uygun yer arabaların park edildiği yerdeki demir tellerdi. Bisikleti yavaşça oraya doğru sürerken gelen korna sesiyle korkudan küçük dilimi yutacaktım neredeyse. Başımı korna sesinin geldiği yöne çevirince lüks olduğu her halinden belli olan siyah bir araba ve içinde ki sarı saçlı, çocuğu görmüştüm. Okula arabayla mı geliyorlar bu öğrenciler? Aptal olma Deniz. Kolejdi nasıl olsa, tabi ki de arabalarıyla gelecektiler. Kim benim gibi otobüs peşinde koşar ki. "Orası benim park yerim, çık ordan ufaklık." Ufaklık mı? Nerem ufak benim? Boyum 1.57 gayette normaldi bir kere. "Kocaman yer, park edebilirsin." "Bende onu diyorum ya, çık da park edeyim!" Çocuğa bak ya, kocaman yer yetmiyor mu ona! Daha fazla uzatmamak için bisikletimi de alıp kenara çekildim. Çocuğun yüzünde ki alay dolu gülümseme iğrenmeme sebep olmuştu. Çocuk arabasını park ettikten sonra arabadan inip bana doğru gelmeye başlayınca biraz korkmuştum. Uzun boyunun verdiği avantaj bana yukarıdan bakmasına sebep oluyordu. Bense boyumun yettiği yere omzuna bakıyordum. "Yenisin herhalde?" Konuşmak istemiyordum. Sadece bir an önce gitsin ve bende bisikletimi demir tellere kilitleyip okula girmek istiyordum. "Pekala şimdilik gidiyorum, ama seninle daha çok muhabbetimiz olacağını tahmin edebiliyorum ufaklık." Ukalaca sırıtıp göz kırptı, ardından okul kapısından içeri girdi. Sadece göz devirmekle yetinmiştim. İçimden bir ses ondan uzak durmamı söylüyordu. Arabasının park ettiği yerin yanında ki demir tellere bisikletimi koyup kilitledim. Omzumdan sarkan çantamı tekrar omzuma asıp kapıdan içeri girdim. Herkes bir şeylerle meşgulken kimse beni fark etmemişti. En azından ben öyle umuyordum. Bu hoşuma gitmişti. Okul binasına giriş yaptığımda etrafa göz gezdirdim. Yine her yer öğrenci kaynıyordu. Duvar kenarında ki ahşap bankta oturan bir kız iki erkek çocuğa doğru yürüdüm. "Merhaba, müdürün odası ne tarafta acaba?" İçlerinde ki esmer çocuğun söyledikleri ile kendi tükürüğümde boğulmama ramak kalmıştı! "Akşam bana gelmeye ne dersin güzellik?" "Ertesi günü bana da gelebilirsin. Beraber baya bir eğleniriz." Diğer çocuğun söyledikleri ile buranın okul olduğundan şüphe etmeye başlamıştım. Bir bara gelmiş olabilir miydim! Yanlarında ki kız ise, yüksek sesle kahkaha atmıştı. Gülüşü bile yapmacıktı! Ben onlara iğrenircesine bakarken onlar bana gayet normal bir şey söylemişler gibi olağan bakıyordu. "Müdürün odası," sesin geldiği yöne sol tarafa baktım. Siyah saçlı, simsiyah gözleri olan, kol kaslarını gizleyemediği siyah tişörtü, siyah kot pantolonlu 1.80 boylarında bir çocuk karşımda ki ikiliye öfkeyle bakıyordu. Ardından gözleri beni bulmuştu. "İkinci katta merdivenin solunda ki ilk oda." Diyerek cümlesini tamamlamıştı. Sadece teşekkür edercesine baş sallamış ve yukarı kata çıkmak için merdivenlere yönelmiştim. İkinci kata gelince merdivenin solunda ki ilk odanın kapısının önünde durdum. Kapının sağ üst tarafında yazan Müdür odası tabelası ile doğru geldiğimin göstergesiydi. Üstümü başımı sanki dağınıkmış gibi düzeltip hemen ardından kapıyı iki kere tıklattıktan sonra içeri girdim. Kocaman masanın arkasında sandalyede oturan, hafif kilolu, saçları ak tutmuş, yüzünde oluşan kırışıklıklardan kırklı yaşların sonuna geldiği belli olan adam dosyalardan başını kaldırıp bana gülümseyerek baktı. Bende tebessüm ederek konuşmaya başladım. "Deniz Soysal-" İsmimi söylememle beni tanımış olmalı ki sözümü keserek yüzünde ki babacan tavırla konuştu. "Burs kazanmıştın değil mi kızım?" Başımı onaylarcasına salladım. "Tamam kızım, kaydın yapılmış. Sınıfın 11 B. Yeni okulun hayırlı olsun." "Teşekkür ederim hocam." Diyerek odadan çıktım. Keşke sınıfın hangi katta olduğunu sorsaydım. Aptal ben! Bir daha asla kimseye yer tarifi sormazdım! Girişte olanlar bana yetmişti de artmıştı. Kendim arayıp bulsam daha iyi olurdu. Zil çalmadan sınıfı bulmalıydım. Olduğum kattaki sınıflara baktım fakat burası onuncu sınıfların katıydı. O zaman bir üst kat olabilirdi. Merdivenleri kullanarak bir üst kata çıktım. Sınıfların tabelasında on bir yazınca sevinmiştim. Tek tek sınıflara baktım ama şubemi bulamadım. Kaşlarım çatılmıştı. Neredeydi bu sınıf! Sandalyede oturarak kitap okuyan kıza sorsa mıydım? Kötü birisine benzemiyordu. Allah'ım, daha beş dakika önce kimseye soru sormayacağıma söz vermiştim! Bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim bile. Kıza doğru yaklaşıp kibar bir sesle konuştum. "Merhaba, yeniyim de ben, 11 B sınıfı hangi katta acaba?" Kız gülümseyerek, "Hoşgeldin, bir üst katta." dedi. Nihayet karşıma düzgün biri çıkmıştı. Buna sevinmiştim. Başımı tamam dercesine salladım. Peki neden tüm on bir şubeleri buradayken B şubesi yukarıdaydı. "Bir şey daha sorabilir miyim?" "Tabi ki." Kızın samimiyeti karşısında çok mutlu olmuştum. "Neden tüm şubeler buradayken B şubesi yukarıda. Yani yukarısı 12' nci sınıfların katı değil mi?" Başını salladı. "Evet 12' nci sınıfların katı, fakat fazladan on bir olduğu için bu kata sığmamış sınıflar, B şubesi yukarı katta bu yüzden." "Anladım, teşekkür ederim." Sadece gülümsemekle yetinmişti. Tekrar merdivenlere yöneldim. Merdiven çıkmaktan yorulmuş olsam da yapacak bir şeyim yoktu. Koridorda takılan birkaç öğrencinin gözlerini üstümde hissedince burayı acilen terk etmek istedim. Onların bakışlarının odağı değilmişim gibi davranarak tek tek sınıf tabelalarına bakıp sınıfımı aradım. Sonunda 11 B yazılı tabelayı görünce derin bir oh çektim. Gerçekten daha ilk günden baya yorulmuştum. Tam sınıfa girecektim ki birinin omzuma çarpmasıyla dengemi kaybedip yere düşmüştüm. Obaa, bu kadarı yeterdi de artardı. Fazla aksiyona ihtiyacım yoktu ki! Düşmemin etkisiyle saçlarım önüme düşmüş, görüş alanımı kapatmıştı. Saçlarımı kulağımın arkasına koyup, başımı kaldırdım. Ayakta dikilen üç kıza ters ters bakmaya başladım. Sarışın kızın çemkirircesine konuşmasıyla kulaklarım çınlamıştı âdeta. "Önümden çekilmen için seni uyarmıştım ezik." Sarışın kızın arkasında ki iki esmer kız birden gülmeye başlayınca, neye güldüklerini anlamaya çalıştım. Cidden neye gülüyorlardı? Bana ezik demesine mi? "Uyarmadın!" "Hayır, uyardım!" "Evet, uyardı." Sarışın kızı desteklercesine iki arkadaşı da konuşunca düşündüğümden de kötü günlerim olacaktı bu okulda. Yerden destek alıp ayağa kalktım. Kızın tam karşısında durdum. Sadece bakmakla yetinmiştim ardından kıza göz devirerek sınıfa girdim. Arkamdan laf atmalarını umursamamıştım bile. Boş yer ararken sabah park yerinde karşılaştığım çocuğu bu sınıfta görünce moralim bozulmuştu. Sadece sırıtmıştı ama o bile midemin bulanmasına sebep olmuştu. Gözlerimi devirdim. En arkada oturan gözlüklü çocuğun bana hitaben konuşmasıyla gülümseyerek yanına oturdum. "Benin yanım boş, istersen oturabilirsin." Çantamı sıraya koydum. Gözlüğünü düzelterek "ben Oğuz, memnun oldum. Yenisin değil mi?" diye sordu. "Deniz bende. Evet, yeniyim." Gülümsemişti. Sarı kıvırcık saçları, gözlüklerinin altında ki ela gözleri ve samimiyetiyle oldukça tatlı bir çocuktu. Zilin çalmasıyla sınıf dolmaya başlamıştı. Tek tek herkesin odak noktası olmak gerçekten çok kötüydü. Hocanın gelmesiyle kimse ayağı kalmamıştı. Gerçekten de kolej de okuyorlar diye saygı da mı kalmamıştı. Ben yine de ayağı kalkmıştım. Sınıftakiler benim ayağı kalkmamla gülmüşlerdi. Komik miydi yani? Doğru olan buydu. Hoca bana bakarak tebessüm etmiş, "Hoşgeldin Deniz. Ayağa kalkmana gerek yok." demişti, sınıftakilere bakıp görüyorsun hallerini dercesine. Bende tebessüm ederek yerime oturmuştum. Sınıftakiler gülmeyi bırakıp kendi hallerine dönmüşlerdi. Oğuz elini omzuma koyup "Boşver sen onları, hep böyleler." dedi. "Sıkıntı yok, umursamıyorum." *** Tenefüs zilinin çalmasıyla hoca sınıftan çıkmıştı. Öğrenciler de tek tek sınıfı boşaltmaya başlamıştı. "Sana okulu gezdirmemi ister misin?" "Olur." Beraber sınıftan çıkmıştık. Bulunduğumuz katta ki lavabonun yerini göstermişti. Ardından koridorun sonunda ki müzik odasını. Müzik dinlemeyi seviyordum, boş zamanlarımı burada geçirebilirdim. "Kütüphane nerede?" "Giriş katında, hadi gel kütüphaneye gidelim." Başımı sallamıştım. Kitap okumak gerçekten benim için vazgeçilmezdi. Kitaplarla bir bütündüm ben. "Gidelim." İnsanların arasından geçe geçe merdivenlere yönelmiştik. "Yeni mi taşındın İstanbul' a." Oğuz' un sorusuyla başımı ona çevirdim. "Hayır, sadece burs kazanarak bu okula geldim." "Buradakilerin burnu havada. Seninle uğraşacaklardır." "Önceki okulumdakiler de uğraşıyordu benimle. Sıkıntı yok yani." Başını sallamıştı sadece. Kütüphaneye gelmiştik. Gerçekten çok büyük ve çok güzel bir yerdi. Burada, kitapların içinde kaybolmak istiyordum. Ellerim raflarda ki kitaplarda geziniyordu. Evde odamda küçük bir kitaplığım vardı ama orda ki tüm kitapları okumuştum. "Oğuz, kitap okumayı sever misin?" "Evet, hemde çok." Güldüm. "Hadi daha kantini göstereceğim sana." *** Öğlen molası olmuş ve biz yemek yemek için kantine inmiştik. Yemekhane de yemek istememiştim bugün. Oğuz da sorun etmeyip kantinde yiyelim demişti. Geldiğimden beri Cansu ve o iki arkadaşı türlü türlü yollarla hep benimle uğraşmışlardı. Hiçbir şey yapmamıştım. Sadece susuyordum. Susmak onlar gibiler için en güzel cevaptı. Ben kantinde ki masaların birinde oturmuş Oğuz' u bekliyordum. Oğuz ise sıraya girmiş can çekişir haldeydi. Asla kantin sırasında beklemeyi sevmezdim. Sağ elimi çeneme yaslamış etrafı izliyordum. Kimisi sevgiliyle sarmaş dolaşken, kimisi arkadaşlarıyla beraber takılıyordu. Birkaç kişi de tek takılmayı tercih etmişti. Gözlerimle etraftakileri izlerken sabah bana müdürün odasını tarif eden çocukla göz göze gelmiştim. Yanında ki arkadaşı ona bir şeyler anlatıyor fakat o daha çok dinlemiyor, bana bakıyordu. Gözlerini çekmeyince acaba bir şey mi var üstümde diyerek üstümü kontrol etmiştim. Ama herhangi bir şey yoktu. Çocuk sanki ona baktığımı yeni anlamış gibi hemen gözlerini çekmişti. Dalmıştı sanırım. Oğuz' u beklerken biraz telefondan oyun oynamak kötü bir fikir değildi. Telefonu cebimden çıkarıp oyuna girdim. Birkaç dakika sonra bana doğru gelen adım seslerini duysam da oyunu Kaybetmemek için başımı kaldırıp bakmamıştım. Muhtemelen Oğuzdu gelen. Hala ayakta durmaya devam edince merakla başımı kaldırdım. Tam o sırada başımdan aşağı dökülen siyah kolayla ağzımdan tiz bir çığlık kaçmıştı. Cansu ve iki arkadaşının sesini duymamla gözlerimi silip sinirle konuştum. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?!" "Baksana İrem, bizim ezik konuşmayı da biliyormuş. Duydun mu Buse sende." Tekrar bana döndü ve sırıtarak "Seni görmemişim ezik, yoksa bilerek yapar mıydım hiç?" dedi. Gözlerim dolmuştu. Herkes suspus olmuş bizi izliyordu. Oturduğum sandalyeden kalkıp hızlı adımlarla kantinden çıktım. Oğuz' un arkamdan seslenmesini umursamamıştım bile. Koşarak merdivenleri çıkıp lavaboya girdim. Göz yaşlarıma engel olamamıştım. Her zaman duygusal, ve içime kapanık biri olduğum için bu tür durumlarla karşı karşıya geliyordum, fakat ilk defa bu kadar ağır olmuştu. Gözyaşlarımı silmeden aynadan kendime baktım. Kızaran burnum ve yanaklarım ağladığımı çok fazla belli ediyordu. Beyaz tenli olmanın kötü yanlarından biri de ağlayınca kızaran yüzümdü. Çeşmeyi açıp elimi yüzümü yıkadım. Saçlarım da hep yapış yapış olmuştu. Saçlarımı da yıkayabildiğim kadar kıyamıştım. Fakat beyaz tişörtüm ıslaktı ve leke olmuştu. Yetmezmiş gibi bir de ıslak olmasından dolayı içim belli oluyordu. Bu şekilde ortalıkta gezinemezdim. Birden lavabo tıklatıldı ve içeri biri girmişti. Gözlerim hala tşörtümdeydi. "Bu tişörtü giyebilirsin." ***

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

HÜKÜM

read
223.5K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.6K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook