1.BÖLÜM
" Lidya, yüz yıllar önce cadı olduğu anlaşıldığı için küçük bir köy tarafından idam edilerek öldürülen bir cadıydı. İdam sehpasına çıkarıldığında son nefesini vermeden önce kendisine büyük bir hınçla bakan köylülere aynı hınçla bakmış ve "İntiya minanis onti radiyon!"diyerek bağırmıştı, sonra da kulakları tırmalayan histerik kahkahasıyla "Size söz veriyorum, bir gün yeni bir bedende geri geleceğim ve hepinizden intikamımı alacağım, ama o güne kadar ruhum da size azap çektirecek!" diyerek bağırmıştı.
Tüm köylü bu sözlerle korkuya kapılıp titrerken ,Lidya intikam dolu bakışlarını yine köylü üzerinde gezdirmiş " İsterse bin yıl sürsün, isterse beş bin yıl ,geri geleceğim ve siz olmasanız bile sizin kanınızdan olan torunlarınızı hatta torunlarınızın torunlarını, tüm köyü katledip intikamımı alacağım." diyerek bağırmış ve bağırdıktan sonra da daha fazla konuşmasına izin verilmeyip cellat tarafından ayağındaki sandalye itilmiş ve kulak tırmalayan acı dolu çığlıklarıyla can vermiştir.
Fakat bu cadı Lidya için her şeyin sonu değildi. Çünkü Lidya söz verdiği gibi ruhu ölüşünün ilk gecesi köyde bir kişinin kapısı önünde görülmüş ve sabah o kapısında görülen kişi vefat etmişti. Yani intikam almaya başlamıştı. Hatta o geceden sonrada her hafta Lidya'nın ruhu köye gelmiş ve kapısında görülen kişilerde sabah ölü bulunmuştu. Sabah ölü bulunan köylülerin yüz ifadeleri ise hep aynıydı. Korkmuş ve dehşet içinde. Sanki cesetleri bir gecede 10 yaş daha yaşlanmış haldelerdi.
Köylü 15. Kişiyi de kurban verdiklerinde iyice korkup paniğe kapılmış ve çare olarak soluğu gecenin bir vakti de olsa ellerindeki meşalelerle köyün en yaşlı ve bilgin kadını olan Efsa'nın kapısının önün de almışlardı. Çünkü Efsa hisleri çok kuvvetli bir kadındı. Kimsenin aklının eremediği bilgilere sahipti. Köyde biri ölmeden yada bir olay daha olmadan önce Efsa'nın tüm her şeyden önceden mutlaka haberi olurdu.
Yaşlı Efsa ellerindeki meşalelerle kapısında korku içinde kendisinden yardım bekleyen köylülere, daha onlar bir şey demeden önce söze girerek "O cadının mezarını açın ve size vereceğim tılsımlı kazığı karnına batırıp cesedini de yakın ,böylece artık ruhu her gece köye gelemeyecektir "der ve duyduklarıyla bir an için sevinen köylülere "Ama bu yaptığınız onun ölmeden önce yaptığı laneti bozmaya yetmiyor , maalesef o kendine yeni bir beden bulduğunda tekrar köye gelecek ve intikamını alacak" der. Bir an için sevinen köylüler ise bu sözlerle yine büyük bir korkuya kapılırken ,yaşlı kadına ne yapacaklarını sorarlar.
Yaşlı kadın kısa bir düşünmenin ardından büyük bir ciddiyetle köylülere bakarak "Tek bir yolu var" der ve bakışlarını köyün en güçlü delikanlısı olan Ali'ye çevirdikten sonra, işaret parmağını ona uzatarak " Sen.... senin kanında avcı kanı var evlat" der ve duraksar, bu sözlerle Ali gibi tüm köylü hayretle Efsa'ya bakmaya başlar , çünkü ilk kez böyle bir şey duymuşlardır 'avcı ve avcı kanı' , ilk kez de bir cadı olayı yaşamışlardır, ama Efsa'nın sözlerinin gerçek olduğuna inanırlar. Çünkü Lidya'nın cadı olduğunu fark eden ve yakalanmasını sağlayanda Ali olmuştur. Bunun nedeni ise cadıları sadece avcıların hissede bilmesidir ve köylüye bu durumu anlayışa karşılar.
Yaşlı Efsa Ali'ye doğru yaklaşarak " Cadı ,sen hayatta olduğun süre boyunca kendine bir beden bulmaya çalışacak eğer bulamazsa ..... beden bulma işi onun için çok uzun sürecek evlat, çünkü bundan sonra birkaç yüz yıl senin neslinde sadece kız çocukları dünyaya gelecek ve cadının geri gelebilmesi için senin avcı kanını taşıyan bir erkeğe ihtiyacı olacak, çünkü senin avcı kanından bir erkek ve kendi cadı kanını taşıyan bir kadın birleşirse ve onlardan bir kız çocuğu doğarsa o sayede tekrar bir bedene sahip olabilecek" der.
Köylü duyduklarıyla daha da şaşırır ,avcı kanı taşıdığını öğrenen Ali ise merakla " Ben yada benim kanımı taşıyan kişi avcı olduğuna göre cadının neslinden gelen kişinin cadı olduğunu anlaması gerekmiyor mu?" Diyerek sorar. Yaşlı Efsa sıkıntılı bir nefes alıp verdikten sonra "Evet evlat anlayacak fakat o cadı bu köye gelince lanet tutmaya başlayacak ve maalesef avcının sezi yeteneği de körelmeye başlayacak. Ne kadar nefret etse de o birleşme olacak ve...... lanet başlayacak." der.
İyice paniğe kapılan köylülerden yaşlı bir kadın "Peki biz onun neslinden gelecek cadıyı anlamak için bir şey yapamayız mı?" diyerek sorar. Yaşlı Efsa yaşlılıktan kırış kırış olan elini alnına koyup sıkıntıyla ovaladıktan sonra "Aslında mümkün ,bu gece cadının mezarını açarak karnına tılsımlı kazığı batırdıktan sonra bir ayin yapabiliriz , üstelik bu ayini her sene aynı gün yapmalıyız. Böylece onun kanını taşıyan kadın köyümüze geldiğinde, doğa bize onun gelişini haber verecektir" der.
Köylünün aklı pek ermese de Efsa'ya güvenmektedir. O gece Efsa'yla mezarı açarlar ve cesedi kor kırmızısına dönen cadının karnına tılsımlı kazığı batırır ve ayini yerine getirirler. Her şey olaysız bir şekilde bitirmişlerdir. Geriye kalan ise sadece köye gelecek o cadıyı beklemektir.
Fakat ne kadar bekleseler de Efsa'nın dediği o genç kadın cadı köye gelmemiş, üstelik Ali'de genç yaşta vefat etmiştir. Sonrasın da da Efsa'nın dediği gibi Ali'nin neslinden tam 300 yıl boyunca hep kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Doğan her kız çocuğunda ise köylü rahat bir nefes alıp verirken, 300 yıl sonra Ali'nin neslinden dünyaya ilk gelen erkek çocukla tekrar korkmaya başlamışlardır.
Köylü doğan bu erkek çocuğuyla telaşlanıp korkmaya başlamışlardır ,çünkü büyük büyük dede ve ninelerinin nesilden nesile aktardıkları bu cadı olayına hala daha tüm köy bütün kalbiyle inanıyorlardır ,senelerce bu olay köylü tarafından gerçekliğini hep korumuştur ve her sene ayinlerine devam edip gelecek cadıyı korku içinde beklemişlerdir.
300 yıl sonra doğan erkek çocuktan sonrada son 27 senedir hep diken üstünde yaşamaya başlamışlardır."
☀☀☀☀☀☀☀☀☀☀☀
Almir'a Eliz'in anlattıklarını yine korku içinde pürdikkat dinlerken , arkalarından dalga geçen ses tonuyla " Sen yine aynı masalımı anlatıyorsun Eliz?" diyerek soran sesin sahibi ile bir an için irkildi. Eliz ise gelen sese doğru gözlerini devirerek geriye doğru dönüp , her zaman onunla aynı şekilde alay ettiği için sıkıntıyla nefes alıp verdi, sonra da alaycı kuzeni Kara'na dik dik bakarak" Masal değil canım bunlar!" diyerek çıkıştı yine daha önce defalarca yaptığı gibi.
Fakat Karan tüm köylü gibi kuzeni Eliz'in de kafayı yediğini düşünüyordu. Çünkü ona göre yüz yıllardır anlatılan o şeylerin hepsi uydurma birer masaldı. Üstelik ona göre cadı ve her sene köylülerin yaptıkları ayin de saçmalıktan başka bir şey değildir. Fakat babası Rıza bey , annesi Ayşegül hanım ,akrabaları ve tüm köylünün baskısıyla her sene köye gelerek bu ayine katılmak zorundaydı. Çünkü Karan Ali'nin soyundan 300yıl sonra ilk dünyaya gelen erkek evlattı ve bu yüzden köylüce ayinde kesinlikle bulunması gerekmekteydi.
Karan kuzeni Eliz'e dik dik bakarak " Sende kafayı yedin!" diyerek Almi'rayı yine yok sayıp bir şey demeden elinde valizlerle yanlarından öfkeyle uzaklaştı. Eliz ise kuzeni Kara'nın ardından gözlerini yine devirdikten sonra ,onun peşinden utanarak yine tüm kanı yüzüne hücum edip kızaran arkadaşı Almi'raya dönerek "Sen ona bakma canım hâlâ daha olayı kabullenemedi. Hadi gel şu eşyaları eve bırakalım da sana köyü gezdireyim." dedi.
Almir'a ilk kez bu köye geliyordu, okuldan arkadaşı olan hatta en yakın arkadaşı olan Eliz'in ısrarları sonucu sonun da gelmeyi kabul etmişti. Tabi Eliz'in 3 sene boyunca anlatıp durduğu cadı ayini de çok merak ediyordu ve kendi gözleriyle görmek de istiyordu. Bir başka sebebi ,hatta en büyük sebebi ise Karan'dı.
Çünkü Almi'ra Karan'a tam 3 senedir gizlice aşıktı. Fakat Karan onun ona olan aşkının farkında olsa da ,nedense ortada hiç bir sebep yokken Almira'ya her seferinde hep kötü davranıyordu. Fakat öyle bile olsa yine de Almira Karan'ı görebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ayini merak etse de aslında bu köye gelmesinin en büyük sebebi Karan'la bir hafta boyunca aynı evde kalıp onu her an görebileceği düşüncesiydi.
Almira ve Eliz valizlerini eve bırakınca köy meydanına doğru yürümeye başlamışlardı. Almira yol boyunca da köyün güzelliğini inceleyip durdu. Köy şehir merkezine yaklaşık 55 km uzaklıkta bir dağ ve tepe arasında ,düz ve yemyeşil bir arazi üzerine kurulmuş küçük bir köydü. Bu köyde yaklaşık 20 hane bulunmaktaydı ve köy nüfusu yaklaşık 50, 60 civarındaydı. Üstelik bu küçük köy de bahçelerinde rengarenk çiçekler bulunan iki katlı eski taş evler ayrı güzel bir hava veriyordu. Yol boyu uzanan küçük dereyse insana huzur veren cinstendi.
Almira ve Eliz beraber köy meydanına kadar bu güzellikleri izle izleye gittiler. Meydana yaklaşmaya başladıklarında ise neredeyse tüm köylünün meydanda toplanmış hararetli bir şekilde konuştuklarını gördüler. Almira merakla onlara bakarken Eliz " 4 gün sonra ayin olacak ,muhtemelen bunu konuşuyor olmalılar" dedi. Fakat Eliz'in tahmini doğru değildi bunu da kalabalığa yaklaşınca anlamaya başladılar.
Tüm köylü çember şeklinde toplanmış, ortalarına aldıkları genç bir kıza heyecan ve panik içinde bir şeyler soruyorlardı. Genç kızsa yaşına tezat bir şekilde her soruya büyük bir ciddiyet ve olgunlukla cevap veriyordu. Yaşının insanı olmadığı kesindi. Dış görünümü en fazla 25 olan bu kız beyaz tenli, uzun siyah saçlı ve saçları gibi simsiyah iri gözleri olan ama minyon yüzlü bir kızdı. Fakat bu kızın yüzü gibi vücudu da minyon tipli olsa da hal ve tavırları 70 şini aşkın duruyordu.
Almira kızı büyük bir dikkatle inceledikten sonra "Bu kız kim?" diyerek sordu. Eliz kızın anlattıklarını ciddiyetle dinlerken "O Efsa" dedi. Bu cevapla Almira'nın yüzünde büyük bir şaşkınlık oluştu. Almira titrek bir sesle "A a anlamadım Ef..sa mı?" diyerek sordu.
Eliz arkadaşının haline bakarak onun o şaşkın haline sessiz bir kahkaha atarken " Merak etme O Efsa değil! Ama onun soyundan, Efsa'nın torunun torununun torunu , bilge Efsa'nın soyundan yani , tıpkı avcı kanı taşıyan Ali gibi 300 yıl boyunca, bilge Efsa'nın da soyundan da hiç kız çocuğu dünyaya gelmemiş ve 300 yıl sonra bir kız çocuğu doğunca da, ona büyük büyük ninesi olan bilge Efsa'nın adını vermişler. Efsa da tıpkı büyük ninesi gibi bilgin bir kızdır." dedikten sonra Eliz Almira'nın kulağına doğru iyice eğilip sır verir gibi sessizce " Köyün yaşlılarına göre o asıl Efsa'ymış ,300 yıl sonra yeniden başka bir bedenle köyümüze geri gelmiş" dedi.
Almira duyduklarıyla şaşırmaya devam ederken, köylü yaşlı bir adamın gür sesiyle kendine geldi. Yaşlı adam yüksek sesle Efsa denen kıza " Lanet başladı diyorsun o zaman o cadı bizim köye mi geldi şimdi kızım?" diyerek soruyordu.
Efsa sıkıntıyla nefes alıp verdikten sonra "Evet doğru, şu an burada" dedi. İyice tedirginleşen köylü hızla hep bir ağızdan aynı şeyi sordular "Kim o?" Efsa minyon yüz hatlarına göre siyah iri gözlerini köylü üzerinde gezdirip. " Geldiğini biliyorum ama maalesef kim olduğunu bilmiyorum. O çok güçlü bir büyüyle saklanıyor o yüzden kim olduğunu ben anlayamam." dedi. Efsa onun geldiğini sezinlemişti, ama kim olduğunu bilemiyordu. Çünkü Efsa'ya göre ya 300 yıl önce ölmeden önce Lidya denen cadı yada hâlâ daha hayatta olan onun kanından olan cadılar bunu engellemek için güçlü bir büyü yapmış olmalılardı.
Efsa ve köylüler çaresizce derin bir sessizliğe bürünürken Eliz Almira'ya endişeyle dönüp. " Burası küçük bir köy ve herkes herkesi tanır..... fakat son yıllarda cadı olayını ve ayinleri duyan bir çok kişi son senelerde meraktan köyümüze gelmeye başladılar. Yani şu an köyde yabancı en az 50 kişi vardır herhalde." dedi umutsuzca.
Almira morali bozulan arkadaşının omzuna elini koyarak, ona moral vermek için " Hemen moralini bozma Eliz ,elbet bir çaresi vardır herhalde!" Dedi. Ama aslında ne cadılıktan, ne ayinden anlamayan Almira bunun çaresi olup olmadığını da hiç bilmiyordu.
Tüm köy sessizlik içinde beklerken Karan'ın alay dolu sesi bozdu bu havayı "Hayırdır Efsa millete bu sefer ne hikayesi anlattın da bunlar bu hale geldi?"
Eliz ve tüm köy Karan'nın bu alay dolu sözleriyle ona ayıplayan gözlerle bakmaya başlarlarken , Karan'ın babası ise sinirle "Kes sesini Karan!" diyerek bağırdı.
Karan ise senelerce yapılan ayinlerden ve ona göre saçmalık olan bu cadı hikayesinden o kadar çok bunalmıştı ki sonunda dayanamayıp "Ne kes sesini baba!, Bir deli 300 yıl önce çıkıp size bir hikaye yazmış sizde koyun gibi o hikayenin peşi sıra gidiyorsunuz. Hangi yüzyılda yaşıyoruz hâlâ daha böyle saçmalıklara nasıl inanırsınız ? "diyerek bağırdı.
Eliz yanında duran kuzeni Karan'ın sarf ettiği sözlere sinirlenip " Yeter artık Karan aç gözlerini artık ,300 yıl önce söylenildiği gibi ailemizden tek erkek evlat olarak doğmanda mı saçmalık ? Niye artık inanmayıp hala daha inkar ediyorsun?" dedi. Karan ise kuzeni Eliz'e öfkeyle bakıp "Evet saçmalık Eliz!" Dedikten sonra ses tonunu iyice alçaltıp kenardan tartışmaları şaşkınca ve üzgünce izleyen Almira'ya bakarak ve kafasıyla onu işaret ederek "Bunlara anca aptal insanlar inanır!" Dedi, Almira'ysa yine kendisine aptal diyen Karan'a kırılarak bakarken gözleri her defasında olduğu gibi dolmaya başladı.
Karan'sa Almira'nın kendisine kırıldığını anlasa da her zamanki gibi umursamadı. Normalde Karan kadınlara kötü davranan bir erkek değildi ,hatta fazlasıyla centilmence bile davranırdı. Üstelik oldukça çapkın bir erkekti, yatağından geçen kadınların sayısını kendi bile bilmezdi. Çünkü Karan uzun boyu, iri ve yapılı bir adamdı, siyah hafif uzun saçları, keskin ve kemikli yüz hatları, o karizmatik yüz hattında fazlasıyla mükemmel duran esmer teni ve mavi gözleriyle kadınların her zaman ilgi odağı olmayı başaran bir adamdı. Fakat o kadınları yakışıklı olmasıyla değil daha çok tatlı diliyle tavlamayı başarırdı. Ama nedense bu kızın her hali ona batıyordu ve sinirlerini bozuyordu.
Almira da çikolata kahvesi düz ,uzun saçları, yuvarlak sevimli yüz hatları, ela gözleri ve küçük sivri burnuyla fazlasıyla güzel bir kızdı. Vücuduysa oldukça kıvrımlı ,dolgun hatta seksi sayılırdı. Yani Karan'ın yatağa atmak için bir saniye dahi beklemeden tavlamaya çalışmak isteyeceği bir kızdı. Fakat Karan onun güzel oluşunun farkında olsa da nedense içinde ona karşı zerre şehvet hissetmiyordu. Aksine ona baktıkça kadınlardan soğuduğunu bile hissediyordu. Karan merhametli bir erkek olsa da sırf bu kıza duyduğu anlamsız sinir olmaları yüzünden ona eziyet edercesine kötü davranıp her seferinde onu aşağılamak istiyor ve hatta yapıyordu da.
Efsa Karan'ın alay dolu sözlerine ramen etrafına toplanan kalabalıktan sıyrılarak Karan'ın tam önünde durdu. Yine yaşını aşan hal ve tavırlarla Karan'a büyük bir ciddiyetle bakarak " Bunlar saçmalık değil senin kaderin Karan ,sen avcısın ve o cadının lanetinin tutmasına da ve lanetten kurtulmamıza da sen yardım edeceksin. 300 yıldır beklediğimiz o cadı sonunda köyümüze geldi ve senin peşinde Karan." dedi.
Karan alay dolu bakışlarla Efsa'ya baktıktan sonra hıhlayarak "Hayır sadece meraktan soracağım çünkü yine nasıl bir hikaye yazacağını merak ediyorum. Acaba siz şimdi de tüm köylü olarak ayin zırvalığından sonra benim uçkurumun peşine mi düşeceksiniz? Yani sizin şu lanet hikâyenize göre ben o cadıyla beraber olacağım ya!" dedi ve Efsa'ya karşı olan alay dolu sırıtışına devam etti.
Bu sözlerle Almira Karan'ın lanette olsa bir kadınla beraber olacağı düşüncesiyle kalbinde sızı hissederken , Efsa Karan'ın aksine yüzüne aynı ciddi yüz ifadesiyle bakarak.
"Evet karan lanete göre o cadıyla beraber olacaksın ve buna sadece üç gün kaldı. Üç gün sonra birleşme olacak ve lanet başlayacak!" dedi ve tüm köylü olacakları bilseler de bu sözlerle daha da paniklemeye başladı. Karanın annesi Ayşegül hanım ise eliyle ağzını kapatırken feryat dolu ses tonuyla "Aman Yarabbim , Allah'ım sen bizi koru!" diyerek bağırdı.
Karan ise annesinin bile feryadını görmezden gelip yine kafasını iki yöne sinirle sallayarak "Siz kafayı yemişsiniz! Hepiniz!" diyerek büyük bir öfkeyle bağırdı ve hızlı adımlarla köylüden ve köy meydanında uzaklaşmaya başladı.
Ama Efsa ve tüm köylü haklıydı, sadece üç gün, üç gün sonra lanetteki o cadı gelecek ve belki Karan istemeyecek ama o istemese de o cadıyla beraber olacak , beraber olduğunda ise lanet başlayacak ve lanet tamamlanınca da tüm köy Lidya tarafından bir bir katlolacaktı.