Gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Okuduklarım beni benden ettiler. Aşık değildim ama duygularıma mani olamadım. Babam benim kırık yanım derken kendime boşuna söylemiyordum. Benim herkesten sakladığım buruk acım ve sızım babamdı. Şimdi onun benim hassasiyetimde anılması hatta var ya, babam gibi vatanına bağlı bir adamın söylerken bile hassas olması, bu beni benden ediyordu. Terk edilmişlik. Aslında öğretmenlik için yer tercihimi ben çok önceden yapmıştım. Buraya kadar aslında hiçbir sorun yoktu.
Ona cevap yazmadım.
O da bana mesajından sonra başka bir şey daha yazmadı. Hatta uygulamada göründü atıldıktan sonra çıktı ve bir daha girmedi. 1 hafta geçmesine rağmen arkadaşım Fidan beni arayıp sorsa da diğer hayatıma dahil olan Fidan'dan o günden sonra bir daha haber almadım ve yoktu.
Yavuz Fidan gerçekten sözünün eri bir adamdı. Uygulamaya girip bir kez dahi beklesem de çevrimiçi bile olmamıştı. Aklıma annemin geçen gün söyledikleri geldi.
Reddedilmiştim.
Annemgil haklıydı aslında. Oysa isterdim beğenmediği için reddedilmeyi. Yavuz'un beni reddetmesinin asıl sebebi babamın vatanı için şehit düşmüş olmasıydı. Yani mevzu beğenilip beğenilmeme değil başkaydı. Tıpkı o da benim gibi babamın şehit düşmesinden etkilenmişti. Bu ise hem iyi hem kötüydü.
Yaralarıma tuz basan birisinin olması bu gerçekten de canımı acıtmıştı. Belki babamda ben şehit düşersem arkamda kimseleri bırakmak istemem deyip annemle beraber olmak istemeseydi olay bambaşka olurdu. Olurdu değil mi? Oysa insanların ve onun da gözden kaçırdığı bir şey vardı. Babam o vakit böyle düşünseydi ortada ben diye bir şey olmazdı. Babam olmasa ben dünyaya ne gözlerimi açardım ne de kar olup insanların üzerine yağardım. Yani Teğmen bir konuda fena halde yanılıyordu. Onu ben sonuna kadar anlıyordum.
Tamam reddedilmeyi kabul edemiyordum.
Askerler arkalarında gözü yaşlı bir kadın bırakmayı hiç istemezdi. Aklımca onu test etmiştim. Anladı mı bilmiyorum ama o beni hassas yanımdan vurmuştu. Öyle böyle değildi. O an ne diyeceğimi bilmesem de şimdi kafamda bir çok şey oturuyordu. Aslında en çok onların evlenip çoluk çocuğa karışması gerekirdi. Gerekmez miydi? Ben babam şehit oldu diye hiç üzülmedim ki! Şehit olmasını sağlayan savaşaydı aslında benim feryadım. Onların bir de kendi içimizden olmasına kırgındım. Beni babasız bırakan kimse değil savaştı. Amansız bir savaş! Neyi bölüşemiyorduk bilmesem de kardeş kardeşi öldürüyordu. Benim ahtım da ahım da kana doymayanlaraydı. Bizi bizden ayırmaya çalışanlaraydı.
Açtığım bilgisayarımdan atamaların açıklandığı bloğa girdim. Açıklandı yazısını okuyunca blokta, sistemden hemen kimlik numaramı girdim. Kulp!
Gözümden akan bir yaşla içimdeki küçük kızın çığlığını duydum.
Diyarbakır Kulp, benim atamamın olmasını istediğim tek ve yek tercih yerimdi. Neden Diyarbakır derseniz de babam, Diyarbakır'da görev yaparken çatışma sonrası Kulp'ta şehit düşmüştü. Onca askeri çatışmada kurtaran üsteğmen, babam, son anda bir hainin kurşunu ile kalbinin merceğinden vurulmuştu. Hainin ıskası yoktu. Oysa babam onları yaralamış ve olur da dönmek isterlerse yanlışlarından diye bir şans vermişti. Onu vuran hainlerden biri de bunlardan biriydi. Hain ise babama aynı şansı tanımamıştı. Acımasızca vurmuştu. O dağlarda sevinç nidaları bile atıldığına eminim. Babam onlara göz açtırmayan biriydi.
Kendi şehit düşse de o gün askerlerini kurtaran babam kimseyi şehit vermemiş ve içinin rahat da olduğuna eminim. Yattığı yerde ruhu şad olsundu. Şehitler ölmezdi! Naaşı burda olsa da biliyorum babamın ruhu oralarda geziyordu. Toprağına sarılmamıştım. Diyarbakır'ı ve babamın vatan aşkını soluyunca ben babama Diyarbakır topraklarında sarılacak ve doyacaktım. Bu yüzden doğu illerinden Diyarbakır'dı istediğim yer. Bu yüzden özellikle Kulp'tu. Bu yüzden eşek gibi çalıştım da çalıştım diye şikayetim de olmazdı. İstediğimi almıştım. Puanım beni her yere taşırdı. Ben bu puan ile onca yer varken orasını istedim.
Babamın şehit düştüğü yerde öğretmenlik yapmayı ben çocukken kafaya koymuştum. Ya olacaktı ya olacaktı. Orasını öyle ya da böyle olmasını istiyordum. Babamın naaşı her ne kadar buraya, memleketine kaldırılmış olsa bile, babamın ruhu biliyorum oralarda bir yerlerde ve belki babam benim ona gelmemi bekliyordu. Bak baba senin şehit düştüğün yerde ben öğrenciler yetiştireceğim demeyi istiyordum. Küçükken başlatılmaz mıydı savaşın nifak tohumları. Onların zihninde savaşı arındırıp vatanın değerini tüm herkese anlatmayı istiyordum. Yanlış kişilerden değil. En doğru kişilerden dinlesinlerdi ve kendi doğrularını bu millet böylelikle bulsundu. Savaşın kimseye hele ki düşmandan başka kimseye bir faydası yoktu. Olmazdı. Biz kendi kendimize yapıyorduk. Zaten bizi yıkan hep tarih boyunca bu olmadı mı? Biz kendi kendimizi içimizden yıkılıyorduk. Kimse yıkmıyordu ki biz kendimizi kendimiz paylaşamıyor ve parçalıyorduk.
Ben babamı bulmayı ve aç olan ruhumu onun şehit olduğu yerde doyurmak istiyordum. Diyarbakır yazmam benim bundandı. Aç koynunu Diyarbakır ve babasını özlemiş olan ben, geliyordum.
Ekranda görmüş olduğum, "Atandınız." yazısı ile günlerdir bozuk olan keyfim bir anda değişmiş ve tüm dünyamda buna uyum sağlıyordu. Elimle ağzımı kapattım.
1 haftadır ruh gibi gezen yüzüme kan gelmiş ve canın dağıldığını damarlarıma hissettim. Sonunda babamın ölü toprağına ve kanını döken namertlerin yanına gidiyordum. Ve ben gün gelecek onların ocaklarına varacaktım. Kürtçem olmasa da ben bunu bile düşünmüştüm. Her tatil zamanları ve tüm yaz boyunca Kürtçe öğrenip, çalışmıştım. Hatta özel ders bile almıştım. Kürdü Türkü yoktu da namert işte olunca insana zorluk çıkarıyor ve acı çektiriyordu. Orada yaşam nasıldı çok bilmesem de Kürtçe biliyor olmam fayda sağlayacak ve onlarla daha iyi bir iletişim sağlamış olacaktım. Bu aslında bende sizlerdenim, sizlerden biriyim demekti. Ben daha ne isterdim. Küçük çocuklarım ve onları yetiştirmek çok şükür ki bu bana da nasip olacaktı.
Gurur duy baba benimle istiyorum.
Parmaklarım telefon numaralarında gezindi ve durdu. Günlerdir kararsız kalıp acaba yazmasam mı diye karar veremediğim adamın numarasına birden elim gitti. En çok moralimi bozan onun beni reddetmesiydi de ben bununda üstesinden geldim. İnsan kaderinde ne varsa onu yaşıyordu. Onun profilinin üstüne tıkladım.
Bir yanım boş ver Efnan dese de ben boş vermeyecektim. Beni araştırdığına göre adımı sanımı ve belki nerede yaşadığımı bile öğrenmiş biliyordu. Mesajların hepsini şu gün oldu okumamıştım. Kendimi ona yasak etmiştim. En azından onunla doğru düzgün ayrılır vedalaşa bilirdik. Direk beni babamdan vurması adil değildi. Kaldı ki ben onun düşündüğünden hatta herkesin bildiğinden bile daha güçlü bir kızdım. Teğmen bir konuda korkaklık ediyordu. Suçu da babama atıyordu. Basbayağı korkuyorum demiyordu.
Bakın, bunu şimdi anlıyordum.
0532.................56 yazıyor
-Diyarbakır İlçeye çıktı, taynım
-Kulp. Oraları bilir misin?
-Babam yakın bir yerde şehit düştü, Asteğmenim
-Eminim bunu öğrenmişsindir ki şehitlerin aile bilgilerine ulaşman demek, bu kolay değil. senin de elin kolun uzun olduğu anlamı taşır.
-Adımı ve soy adıma kadar bilmen sorun değil de babam orada şehit düştü. Kaldı ki bilgilerimi araştırırken bunları, zaten
-Bildiğini düşünüyorum.
-Yarın oraya iniş yapan ilk uçakla Diyarbakır'da olacağım
-Yolcu yolunda gerek, Ast Teğmenim.
-Veda etmek istedim:) ölüm sana haksa, bana da, Hak
-------------------------------
Hikaye olması gerektiği gibi ilerliyor. Buraya kadar herhangi bir sorunuz veya sorun var mı?
O halde kaldığımız yerden devam edelim:)