-Hangisi Kuma-

986 Words
Cesur, Avcıoğlu Konağı’na giriş yaptı. Annesi Hüma Hanım, başındaki siyah örtüsüyle balkonun taş zeminine iki elini yaslanmış, oğlunu sessizce izliyordu. Cesur’un yürüyüşünden keyifli olduğu belliydi. Her zamanki gibi dik, sert ve emin adımlarla ilerliyordu. Hüma Hanım’ın yüzünde kısa bir tebessüm belirdi. Anlaşılan, işler oğlunun istediği gibi gitmişti. "Ali'm.."diye fısıldadı kadın. "Arkanda güzel bir evlat bıraktın."diye devam etti. Yıllarca içinde kapanmayan bir yaraydı kocasının acısı. Yıllarca beklemişti Akça Aşiretinin bir hatasını. Bunca zaman o kadar dikkat etmişlerdi ki...Bu onların suçlu olduğunu daha da bariz belli ediyordu. Onalrın bir hatası Avcıoğulları için fırsattı. İyi bilirlerdi. Şimdi beklenen an gelmişti.... Cesur, avludan geçip konağın içine girdi. Uzun gecenin ağırlığı üzerindeydi, tek isteği duş alıp sessizliğe gömülmekti. Merdivenleri ağır adımlarla çıktı. Odasının kapısına geldiğinde eli bir an kapı kulbunda asılı kaldı. Karşılaşacağı manzarayı az çok tahmin ediyordu. Derin bir nefes aldı, sonra kapıyı açtı. Yatak ucunda, ağlamaktan gözleri şişmiş bir kadın oturuyordu. Meltem. Cesur, gözlerini ondan kaçırarak içeri girdi. Kapıyı sessizce kapattı, dolabın kapağını açtı ve kıyafetlerini karıştırmaya başladı. “Nasıl geçti?” diye sordu kadın. Adam sessiz kaldı, kıyafetleri arasında dolaşmaya devam etti. “Hangisini alıyorsun nikâhına, ağam?” dedi Meltem, sesi kısılmış, boğazı ağlamaktan yanıyordu. Cesur, kadının vicdanına dokunmasına izin vermek istemedi. Yine sustu. Meltem ayağa kalktı, birkaç adım yaklaştı. “Şule mi yoksa Rojda mı?” dedi hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak. “Fatma olamaz, onun kocası içlerinden en güçlü olanı…” “Yeter, Meltem.” dedi Cesur, artık dayanamayarak. İç çamaşırını çekmeceden aldı, banyoya yöneldi. “Hangisi!” diye bağırdı kadın, sesi odayı doldurdu. Cesur durdu. Yavaşça arkasına döndü, kadının yüzüne baktı. “Bilmiyorum,” dedi buz gibi bir sesle. “Onlar karar verecek.” Meltem’in içi sızladı. Bu adam, evlendikleri günden beri onun sabrını, kalbini, hatta gururunu bile tüketmişti. “İstemiyorum,” dedi şansını bir kez daha deneyerek. Cesur başını bir an eğdi, sonra tekrar kaldırıp kadının gözlerine dikti. “Yapmamam için bir sebep yok,” dedi sertçe. “Ben varım ya!” diye bağırdı Meltem. Kollarını iki yana açmış, gözleri kızarmış, nefes nefeseydi. “Meltem, biliyorsun,” dedi adam. “Neyi?” dedi kadın alayla. Bir adım daha yaklaştı. “Beni sevmediğini mi, mesela?” “Görücü usulü evlendiğimizi unutma,” dedi Cesur. “Sadece biz değiliz ki bu şekilde evlenen! Hiç tanımak istedin mi beni, Cesur? Hiç sevmeye çalıştın mı?” “Çalıştım,” dedi adam, net bir sesle. “Ama olmadı. İkinci aydan boşanalım dedim, dinlemedin.” Kadının yanaklarından bir damla yaş süzüldü. O her konşutuğunda gururu yerlebir oluyordu. “Evet,” dedi kısık bir sesle. “Senin beni sevmeni bekledim. O yüzden çocuk yaptım. Onu sevdin… ama beni yine sevmedin.” Odayı, bir kadının sessiz hıçkırıkları doldurdu. “Kumru’yu şu konuya katma,” dedi adam öfkeyle. “Niye? Akıbetimizi hep o belirlemedi mi? İki yıl bekledim seni, artık dayanamadım, boşanmak istedim, yok dedin. Neden? Çünkü Kumru var.” Cesur elindeki çamaşırları sıktı; çenesi gerilmişti. Karısına üstten bakarken, “Kumru için değil, senin için,” dedi. Kadın buna inanmadı ve alayla güldü. Gülmekle birlikte kısılan gözlerinden yaşlar ip gibi süzüldü. Kumral tenninde iz bırakarak boynuna aktı. “Senden boşanırsam kimse benimle evlenmez. Kimse Cesur Avcıoğlu’nun eski karısıyla evlenmeye cesaret edemez. Babam da beni durdurmaz; bir tane bunağa verir. Sen de kızının annesini o duruma sokmak istemezsin. Aptaldım, Cesur. Hâlâ da öyleyim. Seni sevdiğim için aptalım. Sana ilk ‘boşanalım’ dediğimde seni beklediğim için aptaldım. Niye sevmiyorsun—” “Meltem,” diye kesti adam. “Dün yeterince konuştuk, ortalığı yıktık değil mi? Artık daha fazla konuşmak istemiyorum.” dedi ve arkasını dönüp banyoya girdi. Kapanan kapının ardından Meltem gözlerini sıkıca yumdu. Siyah uzun elbisesinin kumaşını avuçlarında ezdi; yüreği gibi kıvırdı, buruşturdu. Bir çığlık attı, ellerini saçlarına daldırdı. O sırada kapı sertçe açıldı. Cesur yeniden ortaya çıktı; bakışları Meltem’in üzerine kilitlendi. Üstüne yürürken işaret parmağını salladı: “Kumru, yan odada o sesini kes!” diye tısladı. Meltem’in alt çenesi delice titriyordu; bedeni de öyle. “Dayanamıyorum, anlamıyor musun?” diye fısıldadı. “Banane lan!” diye kükredi Cesur. “Evlenmeseydin! Kaç adam istemiş seni, anan öyle diyordu ya, gitseydin birine o zaman!” “Çünkü seni sevdim!” dedi Meltem, sesi kırık. Adam daha da sinirlendi; gözlerini daha da açtı, dibine girip yararısı kadar olan karısının önünde hafif belini öne büktü. “NİYE NİYE!? Neyi mi sevdin lan? Yüzüne mi güldüm, iki güzel söz mü söyledim, ha!” diye bağırdı. Meltem, her hakaretin altında eziliyordu; haklı olması bile onu korumuyordu. Adamın bu sözlerinde ki haklılık bütün mağduriyetini yerle bir ediyordu sanki. “Beni yaktın, şimdi o kadınlardan birini yakacaksın,” dedi Meltem. “Ben yandıysam herkes yansın,” dedi Cesur ve son sözünü söyledi; odadan çıktı. Hışımla, ondan beş yaş küçük kardeşi Yağız’ın odasına girdi. “Hey, mahremiyet, lütfen,” dedi Yağız, yarı uykulu, yarı alınmış. “Kes lan, sesini!” diye tısladı Cesur, sert bakışlarla. Yağız kıvırcık saçlıydı; beyaz teni, siyah buklelerini daha da belirgin gösteriyordu. Yatağında otururken abisinin tavrına alışkındı ama yine de tepki verdi. “Evi inlettiniz yine. Dünden sonra enerjiniz kalmamıştır sanıyordum,” diye laf attı Yağız. “Açma şu konuyu. Kıyafet ver bana, banyoda unuttum,” dedi Cesur sabırsızca. Yağız kalktı, dolabına yöneldi. Abisi iki metre on santim kadardı, kendisi ise bir doksan civarındaydı. En bol kıyafetleri seçip verdi. “Kuma kim?” diye sordu Yağız. “Kuma falan yok amına koyum, tamam mı?” dedi Cesur bıkkınca. “Faik iti istese o damatlar izin vermeyecek. Önce onlar alnına sıkar, iyi biliyorsun. Mecbur bir oğlunu feda edecekler. Kendi canına kıymaz o şerefsiz ama benim de istediğim o zaten.” Burnundan derin bir soluk aldı ve daha fazla konuşmadan ahşap kapıyı itip banyoya geçti. Yağız nişanlıydı; güçlü bir aşiretin kızıyla sözlüydu. Abisinin evliliğine nazaran o, sevdiği kadınla evlenecekti. Sevgilisinin okulunu bitirmesini bekliyordu; yazın ilk haftalarında görkemli bir düğün planlamıştı. En az on ayı vardı. Yatağına geri döndü. Tabletini eline alıp sosyal medyada gezinmeye başladı, ama gözleri bir türlü ekranda durmuyordu; aklı yılların biriktirdiği hesapta, abisinin attığı taşın yarattığı sarsıntıda takılı kalmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD