Enver
Bi bu eksikti, banyodan bir kız çıktı. Üzerinde önlük, elinde eldivenler, kafasında bone.. kısa boylu minyon … sanırım gördüğü şeyden çok korkmuştu, onu elbette öldürmeyecektim ama tehdit etmem de yetmişti. fazla dayanamadı ve bayıldı.
Adamlara şuraya yatağa yatırın diye emrettim. Etrafı temizlediler, delil bırakmamak içinde ellerinden gelen titizliği her zaman ki gibi gösterdiler.
‘’ abi ne yapalım Sinan ı, nereye gömelim?’’
‘’ gömmek yok! Onu çöplüğe atın’’
‘’ iyide hemen bulunur’’
‘’ bulunsun, ona bunu yaptığımızı bilip korksun, maşa olarak kullananlar. korksunlar ki!kendilerini de ele versin alçaklar’’
‘’ tamam abi, dediğin gibi yapalım’’
‘’ etrafta kamera falan olur, tedbirinizi alın uyanık olun, polise enselenmeyelim. yol boyu izinizi de belli etmeden gidin, polis o kameralardan sizi çabuk bulur biraz akıl yürütün, hata istemiyorum’’
‘’ tamam abi halledeceğiz’’
Adamlar emrimi aldılar ve otelden ayrıldılar. iki üç adamım kaldı benimle Ellerimi banyoya girip temizledim, ve sonra kendimi koltuğa attım. oda da yatakta yatan kız aklıma bile gelmedi o sessiz bir şekilde yatakta yatıyordu.
Yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. İnlemelerle uyandığı sırada ona gözlerimi diktim ve hafif kıstım.
Kız yavaşça doğrulduğunda nerede olduğunu henüz idrak edemiyordu. Garip bir hali vardı, sanki kafasına odunla vurulmuş gibi şaşkın, ürkek bir bakışla süzdü odayı ve sadece o ve ben vardık oda da…
Diğer adamlarım kapının önünde bekliyorlardı. Onu dikkatlice izliyordum, hala benim oda da olduğumun farkına varamamış, yavaşça yataktan inmek için kımıldanmıştı. Ben hiç hareket etmiyor onu dikkatlice inceliyordum. Sarı kısa saçları vardı. Bonesi yatağa düşmüştü. Şaşkın bir ifade vardı yüzünde ve gözleri çok güzeldi. Çimen yeşili. Hani eşek gözlü derler ya! İri ve bir o kadar da biçimli gözleri dikkatimi çekti ilk olarak, yüzü bembeyaz lekesiz ve pürüzsüz… mermer gibi! boyu kısa ve minik bir bedeni vardı. Ayakları ve elleri çok küçük, bu kız 18 yaşında var mı acaba? Diye geçirdim içimden. Kapıya doğru bakıyordu. Tek odağı da orası olmuştu ve hala beni fark etmemişti, adım atması hal ve tavırları da sevimli gelmişti bana, onu her yaptığını küçük bir keyifle izliyordum bunu hiç yapmam ama şu an kendimi onu seyrederken buldum. Çıkış kapısına yaklaşmak için adımladığında yerimden kalktım ve benim hareketimi hemen algıladı, bir den irkildi ve korktu, gözlerine panik ve korku hâkimdi bana çevirdi. Şu an tek baktığım yer onun gözleri ve kaşık kadar olan suratıydı. Sarı benizli küçük kız.
‘’ nereye?’’
Sesim sert ve bariton çıktığından mı nedir çok korktu. Bu ürkek tavırları benim dikkatimi çekti, oldum olası sevmişimdir uysal kadınları, ama pek nadir tür bunlar, sonradan içlerinden canavar çıkıyor. Mutasyona uğruyorlar adeta…
Adımlarını çabuklaştırdı ve çıkış kapısına daha hızlı adım atmaya başladı ve bana da cevap vermemişti.
‘’ nereye gidiyorsun’’ diye ikinci kez sordum.
‘’ se-sey! Ben görevliyim, işimin başına gitmem lazım! Ee çıkmam gerek!’’
‘’nereye gidecekmişsin’’ dediğimde kapının ağzında çıkmak için hamle yapmıştı ama bileğinden yakaladım onu ve hemen orada kapının hemen arkasında duvarla benim vücudum arasına sıkıştırdım. Bedeni yaprak gibi titriyordu. Bana gücü yetmeyeceğini bilmiyor muydu ki bu kız!
‘’ sen öyle kolay kolay gitmiyorsun küçük kız!’’ dediğimde bedenlerimiz birbirine temas halindeydi ve kulağına eğilmiştim. Titreyen bedenini hissedecek kadar yakındım ona, boyu o kadar kısaydı ki nefes alış verişi göğüsleri inip kalkanken çıkardığı sesler, telaşlı hali aramızda bir gerilmeye neden olmuştu. Bedenimi ona yaslamış olmamdan olsa gerek, neredeyse aletimi hissetiğine emindim. Yakın temastaydım, bedenimi ona daha fazla yasladığımda kaçmak için bir hamle yapmak istedi. Ben diğer bileğini de yakaladığımda panikledi. Şu an avucumun içindeydi, kaçacak bir yer yoktu ama o bunu anlamıyordu.
‘’ be-be-ben kimseye Bişey söylemem, yemin ederim! Ben gideyim, beni bırakın! lütfen!’’
Telaşlı bir hali vardı, elbette gitmek isterdi. Başı dertte olan ben değildim! Ama bu kız saftı heralde! onu buradan elini kolunu sallayarak göndereceğimi düşünmesi beni içten içe güldürdü sanki.
Deli kız! Onu bırakacağımı düşünmesi ne kadar çocukça!
Ona gözlerimi diktim, gözleri yaşla dolmuştu, çok korkmuştu her halinden belliydi, ellerimin arasında çırpınıyordu. Onun bu hali bana eskilerden çocukluğumdan amanda yı o küçük sarışın kızı hatırlattı, hep unutmak istediğim ama unutamadığım sarışın küçük amanda yı! Bir an hatıralarıma daldım ve onun gözünün içine içine bakıyordum! O şaşkındı, tıpkı ışık görmüş tavşan gibi bana bakıyordu, ben ise aklımı eski günlere bir yolculuğa çıkarmıştım çoktan…
Enver’in Almanya yetimhane de yaşadığı bir olay;
Hepimiz savunmasız küçük çocuklardık, birbirimizi bulmuştuk, bu soğuk bir o kadar kasvetli mutsuz, ıssız, hizbe yerde, annesiz ve babasız olmak çok acı. Kimse size karşılıksız, sevgisini de, şefkatini de, yardımını da vermiyor. Bu dünya da herşeyin bir bedeli var. Mutlu olmanın bedeli ise çok ağır! 12 yaşıma geldiğimde acı tecrübelerle ben bunu yaşadım.
Annem ve babam ben henüz 4 yaşında iken beni babaanneme bırakıp Türkiye ye gitmişler orada halletmeleri gereken bir iş için gitmeleri gerekiyormuş. Almanya’dan kesin dönüş yapmak istemişler Türkiye ye, iş bulmaları yeni bir hayata başlamak için düzen kurmaları gerekiyormuş, ama dönüş yolun da trafik kazasında her ikisi de ölünce, babaannem beni 6 yaşına kadar bakmış. Sonra oda vefat etmiş. Babaannem de ölünce kimsesiz kalmışım, bana sahip çıkacak, akrabalardan kimse çıkmamış. Sahip çıkan olmayınca beni yetimhane ye göndermişler, işte o zamanlar da yetimhaneye ilk geldiğim de ilk olarak amanda ile tanıştım. Sarışın küçük bir kızdı, savunmasız içine kapanık ve uysal bir kız, onun korumalığını yaptım uzun zaman hep yanındaydım, benden çok hoşlanıyordu onun bana olan düşkünlüğü hoşuma gidiyordu, bu sevgimi, çocukluk aşkımı bilemiyorum ama nefes almama tek sebep Amanda’ydı. Aramızdaki bu çekim beni küçük yaşımda sorumluluk alamaya mecbur ediyordu. Amanda beni hayata bağlıyordu. Ona olan duygularım beni ayakta tutuyordu. Çocukluk hislerimle kendimi bir badigart gibi hissediyorum, kendimi ondan sorumlu hissediyordum. buda benim cesaretimi artırıyordu. Özgüvenimi, düşünemeden her işe atılabilme cesaretimi o zamanki amanda ile olan bağıma borçluydum. Kendimi ona karşı sorumlu hissettiğim için de her zaman her işe bulaşma konusunda da gözüm karaydı. Daha o zamandan ne yapacağım da belliydi. Küçük mafyaydım sanki, bendeki bu potansiyeli fark etmiş olacaklar ki. Uyuşturucu işini takip eden adamların ellerine de düştüm. Beni maşa olarak hatta taşıyıcı olarak ta kullanmak istediler, yurt müdürü tam bir şerefsiz, çocuk istismarcısının tekiydi. Kapalı kapılar arkasında berbat şeyler yapıyordu. Bu adamlarla da bağlantısı vardı. Benim gibi yurtta bulunan çocukları bu işlerde maşa olarak kullanıyordu. Onun gibi adamlarla hep mücadele ettim.
Amanda’ ya yaptıklarını çok geç fare kettim ve iş işten çoktan geçmişti. Ben 12 yaşındayken amanda 9 yaşındaydı kırılgan savunmasız bir kız çocuğuydu, bu şerefsiz müdür onu istismar etmek için hiç vakit kaybetmemiş ve onu bir şekilde benimle korkutarak kötü emellerine alet etmişti.
Müdüründe haberi olarak, Benden büyük yaşıtta olan diğer çocuklarla sık sık illegal işler peşine düşüyorduk, uyuşturucu kuryeliği yapıyorduk ve iyi para kaldırıyorduk, bu paranın büyük kısmını müdür finanse ediyor küçük bir pay olarak bize veriyordu.. Bende amanda ile bazı ihtiyaçlarımızı karşılıyordum işime geldiği için de yapıyordum. Netice de yaşamamız, ayakta kalmamız gerekiyordu. Para böyle birşeydi!
Şerefsiz müdürün her şey den de haberi oluyordu rahat hareket etmemiz için de bize göz yumuyordu. Yani hiç yurtta kalan gibi değil de! Serbest biri gibiydik, bu da işime geliyordu.
Değer çocuklar yaş olarak büyüklerdi, ben onlardan yaş olarak küçük olsam da bedenim, görüntüm onlara uyum sağlıyordu. İri görüntümden dolayı, Yanlarında hiç sırıtmıyordum, kimse yaşımızda sormuyordu zaten.
Yine öyle bir gün ayrılmıştım yurttan, geri geldiğimde içerde bir kargaşa ve telaş hakimdi ne olduğunu anlamak istedim soruyordum bana söylemiyorlardı
.
Müdür beni odasına çağırdı, ne olduğunu anlamaya çalışsam da herkes suspus olmuştu. Odaya girdim.
‘’ bak! Onu sevdiğini ve kardeşin gibi korumaya çalıştığını biliyorum, ama kendini intihar edecek ne sıkıntısı vardı bilmiyorum, başın sağ olsun Enver!’’
‘’ ne? Sen ne diyorsun? Ne intihar ı, kim?’’ diye feryat ettim. Öylesine bir bağırıştı ki tüm yurt sesimle inlemişti. Bu adam ne söylüyordu böyle, hemen odalara koştum, Amanda’yı odalarda bulmak ümidiyle koştum ama hiçbir yerde bulamadım. Tüm çocuklar benim başıma toplanmıştı, bana acıyarak bakıyorlardı, gözlerinde korku ve acıma vardı. Hepsi endişeli ve üzgündü. Aman da yoktu! Onu sordum. Ama Amanda yoktu.
‘’ amanda nerede?’’
Başıma üşüşen kalabalığın şaşkın bir o kadar da ürkek bakışlarına maruz kalmıştım. Ve hepsi olanları biliyor ama bana söylemeye korkuyor gibiydiler, içlerinden kalabalığı yara yara kapkara gözlü, kısa boylu siyah saçlı, Amanda’nın sürekli konuştuğu İsabel çıkıp geldi yanıma çöktü, ellerini ellerimin üzerine koydu ve bana küçük bir not kâğıdı uzattı. Şaşkın bir şekilde ona baktım.
‘’ bu ne?’’
‘’ gitmeden öncesinde sana vermem için bana verdi, kimseye söylemedim Enver ‘’ dedi
ufak kız. Hemen elinden aldığım kâğıdı, tutmaya çalıştığım gözyaşlarımın arasından okumaya başladım.
Amanda’nın yazdığı mektup;
Enver! Bana bir abi ve bir kardeş gibi davrandın, ben sana aşıktım ama olsun şefkatin çok güzeldi. Şu an utanç içerisindeyim. Beni seni öldürmek ile tehdit etti. Sana zarar verirse zaten yaşayamazdım. Uzun zamandır tüm pis emellerini üzerimde kullanıyordu. Kirlenmiş ve tamamen kaybolmuş gibiyim. Bedenim burada olsa da, ruhum sanki hiç gibi, hep ölmek istiyordum sanırım çare olarak bundan başka yol yok. Tanrı seni korusun Enver!
O anda müdür ün ona bir şeyler yaptığını ve onun bunu gururuna yediremeyip intiharı tek seçenek olarak düşündüğünü anladım. Daha 9 yaşındaydı amanda’m!
Evet biz yaşları küçük çocuklardık ama yürekleri yaşlanmış çocuklardık, hayatın tüm olgunlukları bize ışık hızıyla verilmişti. Hatta tüm acıları ve belki de çoğu insanın hiç görmediği kötülükler, işte o kötülükler bizim yanı başımızda ve her ana bize verilen bir serum gibiydi. Böyle bir dünya da ayakta kalmak. Bir çocuk için ne kadar da berbat Bişey. Ve bu hayatı bize cehennem eden yetişkinler işte onlar ölmeyi hak ediyor. Hem de sonuna kadar! Bundan sonra kimseyi affetmek yok!
O anda kafamda tüm planı kurdum, ayağa kalktım. Hızlı bir şekilde müdür ün odasına gittim.
Amanda’nın mezarının yurdun arka bahçesine gömülmesi konusunda onunla konuşmak için, yakınımda olsun istiyordum. Ona ağıtlar yakacak, dualar edecektim başka türlü de asla içim soğumazdı. O benim ilk aşkımdı ve bunu o hiç söyleyememiştim. Canım Amanda’m…
İşte şu an baktığım, Bu sarışın küçük kadın da bende amanda etkisi yaratmıştı sanki, birden ona karşı bir çekim hissettim. Bu nasıl bir şey hatırlayamayacağım kadar uzun yıllar geçmişti üstünden tam tamına 17 yıl geçmiş. Hatırlamak bile beni huzursuz ederken şu an kendimde bu duyguları yaşıyor olmak beni şaşırttı. İçimi kaplayan bu duyguya o kadar yabancıydım ki, bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü? Hiç bilmiyordum.
‘’ sakin ol! Senin sözüne güvenip te seni bırakacak değilim. Bulaştın bi kere, neye bulaştığını da bilmiyor gibisin!, ama gözümün önünden ayırmayacağım seni, sende bu duruma alışsan iyi olacak!? Sakın keyfimi kaçırma!’’
‘’ Ben! Ben Bişey görmedim aslında! Banyoyu temizliyordum, sizin geldiğinizi bile duymadım, beni bırak gideyim! Bir şey gör….’’
Daha lafını bitirmeden ağzına lafı tıkmıştım.
‘’ Saçma sapan konuşma! Her şeyin farkında olmasan niye bayılasın, niye korkasın, sen beni salak mı sandın sarı kız!’’
Öfke ile Tıslayarak nefesimi yakın mesafeden yüzüne verdiğimde, nefesi kesilmişti sanki. Yine düşüp bayılırsa iyiydi. Şimdi hiç sırası değil!
‘’ yok artık! Kızım senin olayın ne böyle!’’
Yine kendinden geçmişti, onu tekrar yatağa taşıdım. Kuş gibi hafif ve narin bedeni kollarımın arasında, çaresiz ve savunmasız kalmıştı. Tıpkı Amanda’m gibi…
Bu kızda savunmasız, çaresizdi. Ben çaresizlerin çaresi olabilirdim ancak, celladı değil.