Belime kadar gelen saçlarımı örüp komodinin üzerinde duran saati kontrol ettim. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Akşamdan beri gözüme uyku girmediği gibi ruhumda sıkılıyordu. Ne okuduğum kitaptan bir şey anlıyordum ne de izlediğim filmden. Yağmur bir kere bile durmadan yağıyordu. Normalde sessizleşip yağmuru dinlediğim vakit uykum gelirdi ama aklım huzura erecek kadar boş değildi. Uyumak bile benim için zordu.
Beş dakikada bir yaptığım gibi telefonumun ekranını yine açıp kapadım. Bu durum takıntı halini gelmişti uzun zamandır. Boş ekranda ne görmeyi bekliyorsam sürekli ekranı açıp kapatıyordum. Ciddi anlamda kendime uğraş bulmam lazımdı. Resmimi geliştirip hayatı gri değil pembe görmem gerekiyordu. Sürekli yalnız kalırsam bomboş bir odanın içinde kendi kendime konuşan biri haline gelecektim.
Telefonu aldığım yere bırakırken kulağıma kızgın bir ses ilişti. Hareket etmeyi kesip dışarıyı dinledim.
“Bana bak, hâlâ sakinliğimi koruyorken git buradan kötü olacak.”
Mirza’nın sesiydi. Parmaklarımın ucuna basarak yataktan kalktım. Eniştesi mi gelmişti? Akşam evlerine giderlerken Nurdan teyzeyle Seher fazlasıyla gergindi. Esma abla gelirse gelsin bir şey yapamaz diyerek rahatlığını korusa da Nurdan teyze Mirza ters bir harekette bulunur diye korkuyordu.
Kenara geçip tülü araladım. Tahmin ettiğim gibi binanın önünde karşı karşıya duruyorlardı. Mirza’nın üzerindeki beyaz tişört sırılsıklam olmuş, havuç model gri eşofmanı da yağmurdan nasibini almış durumdaydı. Dışarısı soğuktu ama onun öfkesi bu soğuğa meydan okuyordu.
“Git buradan!”
Gür sesiyle aniden bağırdığında dudaklarımın arasından kaçan bağırışı ellerimle kapattım.
“Karımla çocuğumu almadan hiçbir yere gitmeyeceğim. Esma, gel buraya.”
Eniştesinin yakasını tutup sırtını sert olabilecek şekilde elektrik direğine dayadı. Gözlerim büyürken neden kimsenin onları ayırmak için gelmediğini düşünüyordum. Esma abla uyanık olmalıydı.
“Sen karına koca oldun mu lan? Çocuğuna baba oldun mu da onları istiyorsun? Seni bu asfalta gömerim, ben sana ablamı bir kere emanet ettim ikinciye etmem. Geldiğin gibi siktir olup git. Eğer benim kapıma bir daha gelirsen çocuğun var demen beynini patlatırım.”
“Bir bok yapamazsın.”
Karşılık veren eniştesi onu geriye itmek için ellerini hareket ettirse de ona engel olan Mirza bir santim bile kıpırdamasına izin vermiyordu.
Sağ kolunu boynuna bastırmış yumruk yaptığı sol elini yüzüne vurmamak adına kendini zor tutuyordu. Ne olmuştu da bu kadar sinirlenmişti?
“Mirza, ne yapıyorsun? Bırak adamı gitsin oğlum.”
Alaattin amcayla Nurdan teyze binalarından çıkıp onlara doğru koştular. Gözükmemek adına kenara saklanıyor olsam da yine de geriye çekilmiyordum. Acaba Kuzey’i ya da Cihangir’i arasa mıydım?
“Karımı almadan hiçbir yere gitmem. Bir hata yaptım kendimi ona affettireceğim. Girmeyin bizim aramıza.”
“Senin hatanı sikerim!”
Gözlerim kocaman açılırken, “Mirza,” diye kısık sesle bağıran Nurdan teyze bizim eve bakınca başımı geriye çektim hemen. “Oğlum ayıp milleti kaldıracaksın, bak Miray duyacak.”
Duyacağımı duymuştum zaten.
“Yeter be! Esma gel buraya çabuk.”
Eniştesi gür sesiyle tekrar bağırdığında Mirza deminden beri havada tuttuğu sol yumruğunu adamın suratına indirdi. Tekrar, “Hii,” diyerek dudaklarımdan kaçan sese anında engel olurken yere düşen adamın omuzlarından kaldırıp yüzüne bir tane daha vurdu.
“Sana git diyorum neden gitmiyorsun göt veren? Ben sana gelip bütün kemiklerini kırmadıysam senin şükretmen lazımdı. Kendi ayaklarınla bana gelip dayak yemek istiyorsun. Diyorum yeğenimin babası kendine hâkim ol, yok sen gelip illaki dayak yiyeceksin.”
“Ulan Mirza, şikâyet edeceğim lan seni.”
“Etmezsen adam değilsin.”
Bu sefer alnını adamın burnuna vurduğunda, “Abi,” diye bağırdım içeriye doğru. Nurdan teyzeyle Alaattin amca onları ayıramıyordu. Birinin yardıma gitmesi gerekiyordu. Evin kapısı gürültüyle kapandı. Sanırım sesleri benim seslenmemden önce duydu ağabeyim. Merdivenleri gürültüyle inerken, “Ne oluyor?” diyen annemle babamın içeriden sesleri geliyordu. Kendimi artık saklamamın bir anlamı yoktu. Sesleri duyan komşular çoktan evlerinin ışıklarını açmış, pencerelere çıkıyordu. Gençler ise Mirza’dan dayak yiyen adamı onun elinden almaya çalışıyorlardı.
Pencereyi açıp, “Nurdan teyze geri çekil,” diye seslensem de bağırışlardan beni duymadı.
“Öldürürüm seni, gözümü kırpman parçalara ayırırım. Eğer ablamın yanına yaklaşırsan seni doğduğuna pişman ederim. Sorun çıkarmadan boşanacaksın, çocuğu bahane edip bu kapıya gelirsen ayaklarından asarım seni.”
“Mirza!”
Cihangir onu geriye doğru çekerken hâlâ parmağını yüzü dağılan adama doğru sallıyordu.
“Şikâyet edecekmiş, adamsan edersin lan.”
“Yahu ayıptır, ne yapıyorsunuz gecenin bir vakti? Akraba değil misiniz siz? Oturur konuşursunuz derdinizi. Dağılın evlerinize.”
Amcam alt katın penceresinden bağırdığı an gözlerini bizim binaya çevirdi Mirza. Alıp verdiği soluk göğüs kafesini parçalayacaktı. Göğsü şiddetle yükselip iniyor, gözlerindeki öfke hâlâ olduğu gibi duruyordu. Başıyla evin içine girmemi işaret etti. Bana! Niye ya? Herkes bakıyordu ben niye içeriye giriyorum? Tekrar evin içini işaret ettiğinde kaşlarımı çattım. Şeytan diyor komodinin üzerinde duran bardağı amcamın kafasına at. İzlememe de engel oldu. Ayağımı yere vurup pencereyi kapadım. Hâlâ bana bakıyordu. Düzeltmediğim kaşlarım daha fazla çatılırken tülü kapatıp yatağa yürüdüm. Delinin tekiydi. Adamın yüzünü yumruğuyla parçalamış, onun için endişe edeceğine benim içeriye girmemi istiyordu.
Başımı yastığa koydum. Takma kafana Miray, eğer takarsan bunun altından kalkamazsın. Yarın onunla nişan alışverişine gideceksin. Bütün gün asık suratla gezer, gününü zehir ederek intikamını alırsın.
“Hâlâ mı konuşuyorsun yavşak?”
“Pis ağızlı ne olacak,” diyerek bağırdığımda sokaktaki sesler bir anda kesildi. Kapalı gözlerimi tedirginlikle açıp başımı yastıktan kaldırdım.
Beni duymamışlardır değil mi?
Gözlerimin önüne geçmiş gelince yanaklarım kızardı. Başımı yastığın altına sokup gözlerimi sımsıkı yumdum.
Geçmiş:
Ağustos ayının sıcağı insanları bunaltırken çoğu kişi pencereleri açık uyuyordu. Gözüne uyku girmeyen üç genç gecenin ikisinde Aslı’nın bahçesinde dondurma yiyorlardı. Saçlarını tepesinde toplayan Miray soğuk suyu başından aşağı döken Reyhana, “Hasta olacaksın,” dedi.
“Bu havada kim hasta olur kız, yanıyorum resmen.”
Arkadaşının bacağını sıkıp, “Sus kız,” dedi. “Millet duyup yanlış anlayacak.” Omzunu silkti Reyhan, Aslı sırıtırken Miray sanki kötü bir şeyler konuşuyorlarmış gibi panik haline girmişti iki dakikada. Onun bu hali iki genç kızı güldürürken ikisi de Miray’a doğru kayıp ağızlarını araladılar.
“Senin yandığın dönemler olmuyor mu Miray?”
Gözlerini büyüten Miray, “Sussana,” diyerek kızdığında susmadı Reyhan. “Ne var canım, alt tarafı bir soru. Merak ediyorum anlatsana kız, biz yine kendimizi belli ediyoruz ama sen kapalı kutusun. Hiç mi yakışıklı erkekleri görünce için kaynamıyor?”
“Yok artık,” diyerek iki kızı kenara itmeye çalışırken, bacaklarını Miray’ın üzerine atan Aslı ayağa kalkmasına engel oldu.
“Bunlar çok normal şeyler Miray, kız kızayız ne olacak bize söylesen? Biz sana her şeyimizi anlatıyoruz.”
Başını iki yana salladı tekrardan. “İkinizin sıcaktan beyni erimiş.”
Kızlar onu biraz daha utandırmak isterlerken ayağa kalktı bir hışımla. “Ben ayıp şeyler konuşmaktan hoşlanmıyorum. Lütfen hissettiklerinizi kendi içinizde yaşayın.”
Kızlar gür bir sesle kahkaha attıklarında ikisinin de çıplak bacağına vurdu.
“Gece gece milleti uyandıracaksınız, deli misiniz siz?”
Erkek öksürme sesini işitince anında dudaklarını kapadı. Ses karşı binadan geliyordu. Başını çekinerek karşı binaya çevirdiğinde balkonda sigara içen Mirza’yla göz göze geldiler. Sıcaktan bunalan Mirza’nın üst bedeni çıplak, altında ise kısa şortu vardı. Yanakları alev alev olurken bakışlarını kaçırdı anında. Kızlar onun bu haline daha fazla gülerlerken hem Reyhan’ın hem de Aslı’nın bacağına vurdu yine.
“Utandın mı Miray?”
“Yanaklarının kızarıklığına bakılırsa utanmış, Mirza ağabey yakışıklı değil mi kız?”
Susmak nedir bilmeyen Reyhan’a, “Çok ayıp ediyorsun,” dediğinde omzunu silkti Reyhan.
“Cevap ver, yakışıklı değil mi?”
Her ne kadar kısık sesle sorsa da Mirza onları duyuyormuş gibi alev alevdi yüzü. Çaktırmadan arkasına dönüp tekrar binaya baktığında derin nefes aldı. Mirza balkonda yoktu.
“Ben eve gidiyorum.”
“Eve gidince rahat rahat uyuyacağını mı sanıyorsun? Kesin Mirza abiyi yarı çıplak gördüğün için bütün gece onu düşünürsün.”
Daha fazla burada durup bu iki çılgın kızın üzerlerine gelmesine izin vermeyecekti. “Kafayı yemişsiniz siz,” diyerek bahçeden çıktı. Niyeti koşarak eve gitmek olsa da binalarından çıkan Mirza’yı görünce adımları yavaşladı. Üzerine siyah sporcu atleti giyen genç adam dudaklarının arasındaki sigarayı eline alıp başıyla yolun sonunu işaret etti ona. Anlamadı hiçbir şey. Adamın bedenine bakmamaya çalışarak, “Anlamadım abi,” dedi.
“Kızları çağır, dondurma ısmarlayayım size.”
“Yok abi biz yedik,” demesine fırsat vermeyen kızlar anında bahçeden çıkarlarken koluna girip onu Mirza’ya doğru yürüttüler.
“En pahalısından alacaksın değil mi abi?”
Adımlarını zorlukla durdurup, “Ben gelmeyeceğim,” dedi. “Az önce yedik biz dondurma.”
“Bir tane daha ye.”
“Yok abi, sağ ol.”
“Kıracak mısın beni?”
“Şey abi.”
Kızlar ona kıkırdarlarken saklanacak bir delik arıyordu.
“İtiraz istemiyorum, yürüyün.”
Mirza ilerlediğinde kızlarda onu zorla yürüttüler.
“Bu yaptığınızı unutmayacağım. Bu gece beni çok utandırdınız, kesin söylediklerinizi de duydu Mirza abi.”
Kızlar onun her şeyi büyütmesine alışık oldukları için bu durumu umursamadılar. Henüz üçü de on sekiz yaşındaydılar. Gülüp eğlenmeyi, erkekler hakkında dedikodu yapmayı sevseler de Miray onlara göre bu konularda katı olduğu için onu kendileri gibi yapmaya çalışıyorlardı.
“Ama adam da yakışıklı, değil mi Miray?”
Reyhan’ın kolunu sıktı. Hiç korkmuyordu da Mirza duyacak diye.
“Bir kere cevap ver valla bir daha sormayacağım.”
Söylemeden rahat etmeyecekti bu kızlar. Önde ilerleyen adamı kontrol edip varla yok arası, “Evet,” dedi. Kızlar, “Anlamadık,” derken biraz daha sesini yükseltip, “Evet,” dedi.
“Mirza ağabeyi yakışıklı buluyorsun demek ki,” diyen Reyhan’ın sesi yüksek çıktı. Mirza anında arkasını dönerken Miray Reyhan’ın kolunu sıkmaktan morartmıştı neredeyse. Tek kaşı yükselen genç adam, “Kim?” diyerek sol gözünü kırptı. Şimdi sadece Miray değil Reyhan’da utanmıştı.
“Şey abi.”
“Ben eve gidiyorum.” Arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı Miray.
Yolun ortasında meraklı gözlerle ona bakan kızlara, “Miray beni yakışıklı mı buluyor?” diye sorduğunda başlarını salladılar aynı anda. Yaptıkları onlara göre basit bir şey olsa da genç adamın kalbinde oluşan filizlenmeyi ikisi de görmüyordu.
“Vazgeçtim almayacağım size dondurma.”
“Neden abi?”
“Miray’ı utandırdınız, gidin evinize uyuyun.”
“Ama abi?”
İki kız oflayarak evlerine gittiklerinde kaldırıma oturdu genç adam.
“Sen ne zaman büyüdün de ben seni farklı görüyorum? Zaten haram olan uyku hepten terk etti beni.”
Evine giden Miray ise yatağının içine girip başını yastığın altına soktu. Kızlara kızmıştı. Onu utandırdıkları için ikisiyle konuşmayacaktı bir süre. Gözlerini sımsıkı yumduğunda Mirza’nın çıplak bedeni gözlerinin önüne geldi. Tövbe diyerek gözlerini açıp başını yastıktan kaldırdığında ayaklarını yatağın içinde vurarak, “Unut,” dedi. “Ağabeyin o senin, gözünün önüne getirme o anı.”
Günümüz:
Geçmişi düşünürken tıpkı o günkü gibi yanaklarım kızarmıştı. Yüzüne bakmaya utandığım adamla şimdi evleniyordum. Onunla aynı çatının altında aynı yastığa baş koyacaktık. Ruhum, tenim bana geldiğinde nasıl tepki verecek bilmiyorum. Yine o gün ki gibi kaçmaya kalksam bu sefer peşimden gelirdi. Artık sadece komşu çocukları değildik. Birbirimize aittik.