4. BÖLÜM / AŞK KADINA YAKIŞIR
“ALİZE TABAKÇI”
O gün o botta daha fazla pot kırmadan turu bitirmeyi başarabildim. Yaptığım densizlikten sonra onun olduğu tarafa dönüp hiç bakmadım bile. Manken kızlardan bazı yerlerde suya düşenler oldu. Kurtardı Deniz Atı hepsini. Yeleklerinden tutup üstüne çekti sudaki kızları. Botta kendisi altta kız üzerinde çok da memnundu bence halinden.
Tur bitince beni bottan indirmek için kucağına almak istedi ama hayır abim halleder deyip reddettim. Botta ellemediği kız kalmasın istiyordu galiba. Poyraz abim manken kızlara asılmaktan ağzının suyunu toparlayıp gelemediği için ben hala botta oturuyordum. Sabrım ile aramda ciddi bir savaş verdikten sonra “Abiiiiğğğğ” diye bağırdım tiz sesimle. O kadar ince ve o kadar cadı çıktı ki sesim abimin gelmemesinin imkanı yoktu. Gelip beni kucağına aldı ve bottan indirip tesise dönmeme yardımcı oldu.
Tesise döndüğümüzde manken kızlar ve diğer müşteriler yemek yiyorlardı. Genelde sudaki öyle uzun bir performans çok yoruyor alışkın olmayan müşterilerimizi ve hemen yemek yeme ihtiyacı hissediyorlar. Ama ben eve gitmek istediğimi çok yorulduğumu daha fazla burada kalmak istemediğimi söyledim abime.
“İki dakika bekle geliyorum götüreceğim seni” dedi Poyraz abim. Üstüm başım yarı ıslak yarı kuruyken tekerlekli sandalyemde abimi bekliyordum ki Deniz Atını gördüm yine. Adama bugün milyon tane lakap taktık iç sesim ile birlikte diye düşünüyordum ki iyice yaklaştı.
“Üzerini neden değiştirmedin hasta olursun böyle. Yardımcı olabilirim istersen” dedi.
Yok yok ellenmedik kız bırakmamaya kararlı bugün.
“Gerek yok. Gerek olsa da sana gerek yok. Sağ ol” dedim gözlerimi devirerek bakarken.
“Peki Alize hanım nasıl isterseniz. Yine teklif var ısrar yok.”
“Hödük olduğunuz kadar centilmensiniz de” dedim. Aslında yavşak olduğunuz kadar demek istedim ama kibar bir insan olduğum için hödük dedim.
“Ben mi hödük?” derken kahkaha attı.
“Yok ben” dedim çocuk kavgasına döndü iyice olay diye düşünürken.
“İnsanlar beni çok kibar bulur şaşırdım hödük olduğumu düşünmene.”
“Türkçe bilmeyen kadınlar mı kibar buluyor pardon.”
Yine güldü ve “Onu bunu bırak da abinin dediği kadar varım değil mi? Fırtınanın Kralı diyorlar ya bana yani o kadar…”
“Hödük olduğunuz kadar mütevazisiniz de demeyi de isterdim.”
“Yok bende mütevazilik hiç. Hele hak ettiğim konularda. Aşırı ukalayım tahmin edemezsin. Gerçekten beğenmedin mi beni botta?”
“Beğenmedim ukala hödük. Senin gibi bir gazla başlayıp ayakları kıçına vura vura kaçanları çok gördü bu gözler” dediğimde bir şey diyecek gibi oldu ki Poyraz abim gelip “Hadi hasta olacaksın seni götüreyim” dedi. Sonra onunla vedalaşmadan arabaya doğru yöneldim ve abimin yardımı ile binip eve döndük. Bundan sonra o kaba saba kendini beğenmiş ukala Deniz Atı işten ayrılmadan tesise gitmeyeceğim diye karar verdim. Gidip de kendisini tatmin etmesini dinleyecek değilim. İşe mi geliyor gururunu okşatmaya mı belli değil at kafası.
Demek ki o an evrene öyle güzel enerjiler gönderdim ki abimler bütün rafting ekibini bir hafta kadar sonra akşam yemeğine çağırmışlar. Adamla aynı sofraya oturup yemek yemeyi bırakın aynı havadan oksijen teneffüs bile etmek istemiyordum. Ayaklarım böyle olmasa çok rahat bir arkadaşım ile buluşmaya da giderdim ama bu halde beni kimse bir yere de bırakmazdı. El mahkumdu karşılaşmaya yapacak bir şey yok. Hem o kadar insanın içinde ne ben ona ne o bana laf sokamazdı. Bunları düşünüp kendimi rahatlatıyordum.
Bir hafta sonra olduğunda kardeşim ve babamın anneme yardımı ile bahçeye büyük bir akşam yemeği masası kuruldu. Abimler mangal ile ilgileniyor ben de artık koltuk değneklerim ile yavaş yavaş yürüyordum. Ama herkesin çok işi olduğu için ayak altında olup işleri aksatmamak adına bahçedeki salıncağa uzanmıştım. Kulaklıklarımı da taktım ve bir radyo açtım. Hiçbir zaman ne dinleyeceğime karar verip de şarkı dinleyen biri olamadım. Hep radyo açıyorum ve birilerinin dinleyici için hazırladığı o listelerin huzuruna bırakıyorum kendimi.
Radyoda sesi çok huzurlu ve insana onu yıllardır tanıyor gibi hissettiren bir adam konuşuyor o esnada.
“Sevgili dinleyicilerim bu akşam vakitlerinde Can Yücel’in şu güzel mısralarını sizinle paylaşmak istedim” deyip başlıyor güzel sesli adam.
“Aşk kadına yakışır; sevmek adama...
İşte ben de kendime yakışanı yapmaya çalışıyorum;
Seni severken…
Bazen kafanı karıştırıyorum biliyorum;
Bazen de kırıyorum farkındayım…
Lakin “sevmek” kolay iş değil;
Herkes bu konuda usta olamıyor...
Hele bir de daha önceden sevmemişse...
Sen nasıl Aşk’tan korkuyorsan;
Ben de sevmek ‘ten korkuyorum işte anlasana...
Ama zamanla ögrenirim diye düşünüyorum…
Çünkü ben seni sevmeyi inan
çok sevdim..!
Ve bunu yaparken mutlu oluyorum…
Biliyorum;
Bazen abartıyorum...
Sınırlarımı zorluyorum...
Saçmalıyorum...
Yürümeyi yeni öğrenen çocuk gibi şımarıyorum…
Ama işte ben de seni severken
Sevmeyi de öğreneceğim…
İnsan sevdiği işi çabuk ögrenirmiş̧…
Hele bir de sevmek için,
Senin gibi güzel bir bahanesi varsa…”
Dizelerini okuduktan sonra Çelik ‘Dilberim’ şarkısı başlıyor.
İçime işliyor bu dizeler şarkıyı dinlerken düşünüyorum tek tek her bir sözü. Ben de sevmeyi bilmiyorum. Ben de aşık olmayı bilmiyorum. İnsan sevdiği işi gerçekten çabuk öğrenir mi ki acaba?
Mütemadiyen Deniz’i düşünmeme çok sinirleniyorum. Sen benim kalbimsin kendine gel başkası için atamazsın diye ona da sinirleniyorum. Hele ki o yavşak herif için. Ben birini günlerce gecelerce düşünebileceğimi asla tahmin edemezdim.
İlk kez aşık oluyordum ve aşık olduğum adama bakın…
Peşinde yerli yabancı bir sürü turist olan gözü dışarıda biri. Hiç tanımıyorum gerçi daha ama o günkü laubali hareketleri hiç gözümün önünden gitmiyor. Acaba takıntı mı oldu çocuk bende? Öyledir ya bence. Ben kim birine aşık olmak kim. Hemen ne aşkı amma da abarttım ha diye düşünürken dinlendirici şarkıların da etkisi ile akşam serininde salıncakta uyuya kalmışım.
Tesiste çalışan herkes gelmiş yemek yemişler tatlı sohbetler gülüşmeler geliyordu ki ben gözlerimi açtım. Biri üzerime ince bir pike örtmüş. Canım annemdir kesin. Beni neden yemeğe uyandırmadılar ki diye düşünüyordum ki Deniz’in de orada olduğu aklıma hücum ettiği gibi doğruldum alelacele.
Hızla kendimi attığımdan başım döndü etraf karardı sanki ve bana en yakın duran babam olduğundan “Güzelim ne oldu iyi misin? Kabus mu gördün” dedi elini alnıma koyarken.
Sanki sorun buymuş gibi “Beni neden yemeğe uyandırmadınız çok acıkmışım” dedim. 50 yaşında adama nasıl “Deniz burada mı diye bakacaktım hızlı kalktım da başım döndü” diyeyim. Diyemedim tabi ki.
“Çok çağırdık kalkman için ama hiç duymadın. İlaçların da ağır olunca uykuya daha çok ihtiyacın var herhalde diye kıyamadık daha fazla” dedi babam.
“Baba kulağımda kulaklık kalmış o yüzden duymamışımdır sizi” diyebildim. Boğazım kurumuş, karnım acıkmıştı. Ama daha da önemlisi kalbim Deniz’i görmek için yoğun istek gönderiyordu vücuda. Deniz’i görmek istemiyorum deyişlerimi de külahıma bırakıp kalkmak için hareketlendim ve babamın da yardımı ile masaya geçtik.
“Ooooo uyuyan güzel… Ooooo ev sahibi de uyanmış…Küçük patron naber ya…” gibi nidalarla masada kendim için ayrılan yere oturdum. Karşı çaprazımda Deniz’i gördüm. Kalbim şu an yeni uyandığı için sıcak ona. Deniz Atı demiyorum ondan. Şu an sadece Deniz. At yok…
“Ne yemek istersin Alize’cim tabak hazırlayayım sana” dedi anam anam canım anam.
‘İçim kurak çöller gibi kavruluyor anne serin ne varsa doldur işte’ diyemediğimden “Karpuz istiyorum sadece” diyebildim. Edep sen ne güzel şeysin.
Babam hemen atıldı “Neden uyandırmadınız acıktım diye kızdın karpuz mu yiyeceksin?”
‘Babacım dur Allah aşkına ortalık zaten karışık dikkatimizi sana veremeyiz’ diyemedim tabi yine. Çünkü hayırlı evlat olmak…
“Karpuz kan şekerimi yükseltecek bana iyi gelecek yaralarımı saracak baba” dedim. Herkes gülüştü evin nazlı çiçeği gibi bakıyorlardı bana kazadan beri. Herkes yediğim içtiğim güldüğüm ağladığım her şeyle iki kat fazla ilgileniyordu.
Babam yine kalbimi yerinden sökse daha iyi diyeceğim bir şey söyledi. Adam durup durup kalbime indiriyor. Felçli Ali Rıza bey gibi oldum bu gece.
“Eeeee gençler evlilik, eş, aşk bahsedin biraz” dedi sigarasını yakarken ve sonra arkasına yaslanırken “Deniz seninle başlayalım çok yakışıklı adamsın maşallah, seni rahat da bırakmıyorlardır” dedi.
‘Öyle ölmem baba yaa...’ diyemedim tabi yine. Ağzıma kocaman bir karpuz attım ki patavatsızlık yapmayayım.
Şimdi “Herkes benim peşimde, ben Alize’nin” dese var yaaaa… Canım iç sesimdi bunu söyleyen. Sen bari dur be içimin en güzel sesi. Bakalım kimi seviyor Deniz Atı bi öğrenelim. Evet şu an Deniz Atı oldu benim için. : (
“Yok Hasan amca şu an için öyle bir şey. Gündemimde de değil açıkçası. İlgilenmem gereken daha önemli işlerim var biliyorsun” dedi Deniz’ciğim. At olmaktan iyi bir manevra ile kurtuldu.
Ne işi var acaba. Gündemimde değil dedi bir de hödük. Senin gündemine…. Sus iç sesim. Sus en sevdiğim sesim. Sus.
Diğerleri de bir şeyler cevap verdiler ama ben ilgilendiğim kısımdan sonrasını dinlemedim. Banane milletin gündeminden. Ben benim gündemim ile ilgileniyorum.
Herkes bahçede bir köşeye dağıldı akşamın ilerleyen kısımlarında. Deniz ve Samet benim uyuyakaldığım salıncakta oturuyorlardı. Bir eli annemin üzerime örttüğü pikeye değiyor Deniz’in.
Bundan da umutlanmazsın be kızım. Eli pikeye değdi diye düğün tarihi mi alsam ne yapsam diye kendi kendime gülümsüyordum ki yanıma geleni gördüğümde kalbimde bayılan devrimciler dirilip bağırmaya başladılar tekrar.
“Neye gülüyorsun Alize hanım?” dedi Deniz.
“Kendi kendime Deniz bey.”
“Kendi kendine gülmemen gerektiğini ilk okulda zorbalıkla öğretmiyorlar mı ya bizim zamanımızda öyleydi.”
“Kibarca deli mi demeye çalıştın.”
“Hödükçe dedim aslında. Neye gülüyordun gerçekten kendi kendine aşırı merak ettim. Yanında insan olmasına gerek olmadan eğleniyorsun kıskandım” derken sıcacık bir gülümseme yayıldı yüzüne.
Ben bu gülümsemeden nasıl düşüncelerimi alayım da cevap vereyim ki zalımın oğlu. İnsan biraz bizi de düşünür gülerken diye iç geçiriyordum ki Poyraz abim geldi. En güzel anlarımın katili Poyraz abim. İğneli söz makinesi Poyraz abim.
Deniz’in koluna vurup “Babama niye kimse yok dedin lan. Bade’ye aşıktın en son ne oldu ne değişti?” dedi.
Eline bir matkap alıp kulaklarımı kapatsa daha mı az canım acırdı acaba?
Bade… Ah Bade… Seni de sevmedim Bade dedi iç sesim. İç sesimin şimdi susması lazım yoksa ben elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi ağlayacağım.
“Bitti be o iş. Görüşmüyoruz bir haftadır. Ayrıca aşk da değildi bro o ya. Aşk kadına yakışır. Adama sevmek… Bende de sevmek yoktu ona karşı” dedi.
Benim yıllarca vücudumun neresinde olduğunu unuttuğum kalbime bu biraz fazla değil miydi be?
Bitti dedi. Bir hafta önce dedi. Yani beni görünce. Radyodaki oymuş. Ben de seni severken öğreneceğim sevmeyi dedi radyoda anons yaparken. Eli uyuduğum pikeme değip durdu.
At gibi hızlı gidiyorum sanki şu an. İt gibi dönmem inşallah bu duygulardan yanılıp da. Yere çakılışım efsane kötü olur yoksa brocum.