Henry düzenli nefesler alan Amy'nin yüzüne baktı. Dakikalar birbirini kovalarken, genç kadının yüzünden gözünü ayırmıyordu. Kendine koyduğu kuralları, şimdi yıkabilirdi. Birkaç dakikalık olsa bile. Yavaşça alnını öptü, saçlarında ellerini gezdirdi, çıplak tenine dokundu. Parmağının ucunu yüz hatlarında gezdirdi. Aşık birinin yapacağı gibi en kıymetli sanatı izlermis gibi onu izledi. Bu dakikalar ona acı verdi. Son kez ona bakacağını bilmek çaresiz bir acı veriyordu.
Yorganı üzerinden çekti ve kalktı. Amy kıpırdandı ve boş tarafa elini attı. Henry'nin yastığını kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Henry üzerinde ki yorgan sanki onu yeterince örtmüyormuş gibi düzeltti. Masaya gitti ve yazdığı mektubu cebinden çıkardı. Mektubu bir gün ona ulaşacaktı. Duvara yaslandı ve yatakta ki kadına baktı. Oyalanıyordu. Gitmek istemiyordu. Yeni başlayan bu şeyi bitirmek istemiyordu. Hayattan kopmak, yeni bulduğu bu duyguyu bırakmak istemiyordu ama mecburdu. Yanağına değen gözyaşını silmeden odadan çıkmak için döndü. Adımları onu geri çekiyordu. Kapıyı açtı ve dönüp ona baktı. Keşke... Keşke her şey farklı olsaydı, keşke yıllar boyu birlikte yaşayabilseydiler, keşke onu sevmesine izin verilseydi, ve keşke ölümle onun arasında onu seçme şansı olsaydı.
***
Papaz her zaman ki gibi soğuk ve karamsar tavrıyla orada dikiliyordu. Yanında birkaç siyah cüppeli adam ve iki kadın duruyordu. Kadınlar kendi aralarında fısıldaşıyor biraz sonra olacak ürkütücü olayı gölgelemeye çalışarak samimi olmayan bir şekilde sırıtıyorlardı.
Henry geldiğinde, herkes kıpırdandı. Henry kimseye bakmadan, sert adımlarla geldi ve papazın konuşmasını bekledi. Papaz derin bir nefes aldı, onun için ve kasaba için önemli olan bu adam için karar vermek hiçde kolay değildi.
"Bahçeye." dedi ve gitti. Herkes onu takip etti. Çamura basarak, bahçeye çıktılar. Henry önüne bakıyor ve gözlerinin önüne gelen kadını izliyordu. Ölmekten korkmuyordu ama Amy'yi yalnız bırakma düşüncesi ona eziyet ediyordu.
Haç şeklinde ki tahtaya ipi astılar. Kadınlar birkaç adım geri çekildi. Erkekler acı vermeden, ölmesi için ipin ne derecede durması gerektiğini tartışıyordu. Aniden çok garip geldi. Ölmesi, neden bunu istiyorlardı? Birini sevmek, onu istemek, mutlu olmak ve mutlu etmek suç muydu? Cevabı ne olursa olsun, bedelini ödeyecekti. Yıllar önce bu kasabaya Leonard aracılığıyla gelmişti. Çılgın bir ergenlik geçirmiş ve ailesini kendinden nefret ettirmişti. Lisede ki dostu Henry onu kasabaya davet etmişti. Henry'nin burada yaşamak gibi bir düşüncesi yoktu. Küçük ve ıssız bu yeri sevme olasılığı bile yoktu. Fakat kasabada yabancılara oldukça saygı duyuluyordu. Politikacı eksikliğini fark eden Henry, üniversitede ailesi sayesinde oldukça yüksek puanlı bir siyaset bölümü okumuştu. Burada yükselebilirdi. Bu insanların desteğini alıp daha büyük şehirlerde sözünü geçirebilirdi böylece ailesi ona saygı duyup, eskisi gibi sevebilirdi. Fakat kasabanın kuralları bağnaz ve gericiydi. Kadınla erkek arasında ki sınır net bir şekilde çizilmişti. Orta cahdaki gibi kadınlar evde ev işlerini yapar, erkekler işe giderdi. Henry büyük şehirden geldiği için bu durumu garipsedi fakat yıllar sonra fark etmeden bu insanların fikirlerine büründü. Ya da öyle olmak zorundaydı. En net kurallardan biri ise kilise önemli biri hakkında karar verirse kimse ondan geriye dönemezdi. Eğer dönerse, tüm mal varlığı elinden alınacak, sürgün edilecek ve geride kalan sevdikleri öldürelecek. Henry Amy'nin iyiliği, hayatı için bunu yapmalıydı.
Henry başını kaldırdı ve idam yerine doğru gitti. Asla utanmayacaktı. İpi boynuna geçirdiklerinde, gözlerini kapatmadı. Papaz eliyle sandalyeyi çekmelerini işaret etti. Henry uzakta ki dağlara baktı. Belki bir gün Amy ile orada buluşurlardı. Ona hiç söyleyemediği hayat hikayesini anlatırdı, onu ne kadar çok sevdiğini ve ne kadar çok beklediğini. Sandalye çekildi ve Henry saniyeler sonra boşluğa saplanmış gözleri ile dünyaya veda etti. Ama en çok aşkına veda etti. Tüm vedaların en kötüsüydü.