8.DÜĞÜN ALIŞVERİŞİ

1396 Words
Düğüne birkaç gün kala her yerde bir koşuşturma varken Nuray Hanım kız tarafına gitmişti. Han tarlalardaki işleri gezdikten sonra eve döndü. Sıcaktan biraz olsun kurtulmak için duş alıp evin üstü kapalı geniş terasına çıktı. Babası yanına geldiğinde, “Nargile hazırlada içelim.” deyince sessizce nargileyi alıp geldi ve yaktı. Babasıyla karşılıklı içerken kardeşlerinin sesi avluyu doldurmuştu. “Gürültü etmeyin babaanneniz hastayım diyordu.” diye oyun oynayan çocuklarına bağırdı Şahin Bey. “Babaannem onların sesini duymuyordur.” dedi Han. “Yanında bile bağırarak konuşuyoruz dediğimizi anlasın diye.” Şahin Bey, oğluna bakarken nargileden bir nefes çekti. “Düğünde yüzünü böyle görmek istemiyorum. Anladık kızı istemiyorsun da zamanında hükmünüz verildi evlilikten başka yolunuz yok milleti arkamızdan konuşturma.” “Ne yapayım baba?” dedi çaresizce Han. “Güleceksin, ağa olarak senden beklendiği gibi davranacaksın gerekirse halayda başı çekeceksin.” Konuyu uzatmamak için, “Tamam!” diyerek geçiştirdi. Oturmaya devam ederken avlunun sokağa açılan kapısının sertçe vurulan tokmağının sesi duyuldu. Ömer kapıyı açmak için evden çıktı. Koşan yeğenlerinin arasından geçip kapıyı açtığında beş kişilik yabancı grubu gördü. Kısa süren konuşma sonrası misafirleri içeri alırken terasa doğru bağırdı. “Han ağabey, misafirlerin var.” Han sesle kalkıp merdivenlere yöneldi. Düğün yaklaştıkça eve gelen giden artmıştı. Özellikle köylerde yaşayıp düğüne gelemeyecekler çarşı pazar için ilçeye inince hayırlı olsuna uğramadan gitmiyorlardı hatta bu sürede annesi hepsine tek başına yetişemeyeceği için evde yemek, temizlik ilgilenecek birkaç çalışan ayarlamışlardı. Tanımadığı birilerini misafir edeceğini düşürken avluya indiğinde gördükleriyle yüzünde bir gülümseme oluştu. “Niye haber vermediniz karşılamaya gelirdim.” dediğinde ilk Baha ile sarıldı. “Arabayla geze geze gelelim dedik çıktık yola.” diyen Aziz, Baha’dan sonra sarılan arkadaşı oldu. Mete gülerek konuştu. “İlçenin sınırlarına girdik ağanın evini arıyoruz dedik kapıya kadar eşlik edip yolu gösterdiler valla ağayım diyordun da bu kadarını beklememiştik.” Hepsiyle tek tek sarıldıktan sonra az önce oturduğu terasa çıkardı. Ömer'e bir işaret yaptığında diğeri başparmağını havaya kaldırıp eve girdi. Sessizce yemek hazırlattırmasını istemişti ve diğeri de tamam demişti. Arkadaşlarını babasıyla tanıştırdığında yerdeki minderlerin üzerlerine oturdular. Babası nargilesini bitirdiğinde, “Ben bir anama bakayım nasıl oldu?” diyerek oğlunu misafirleriyle baş başa bıraktı. Getirilen sofra yere hazırlandığında beşi de yol yorgunluğunun verdiği açlıkla yemeye başlamıştı. “Ee anlatın bakalım ne var ne yok?” dedi Han yaktığı sigarayı içerken. Bayhan ağzındaki lokmayı yuttu. “Biz de durumlar aynı kardeş ne olsun asıl sen anlat bir anda ortadan kayboldun Baha bir geldi evleniyor dedi. O kadar dalgasını geçerdik de gerçek olacağına hiç ihtimal vermemiştik.” Han kısaca, “Oldu işte.” demişti. Selman tişörtünün yakasını çekiştirip duruyordu. “Bu ne sıcaktır arkadaş siz burada nasıl yaşıyorsunuz?” Han gülmeye başladı. “Alışkanlık.” “Kızlara da çok dedik gelin diye de getiremedik.” diyen Bayhan’dı. Genç adam elindeki sigaradan derin bir nefes çekti. “Böylesi daha iyi boş ver yakınlıkları benden çok Hazal ileydi.” “Ondan başkası olmaz diyordun…” Aziz’in konuşmasını tamamlamasına izin vermedi. “Kimse bana ne istediğimi sormuyor töre neyse o oluyor. Buralarda böyle söz hakkını elinden alıyorlar daha fazla deşmeyin Hazal konusunu bitirmeyi O istedi. Yanımda olsaydı ben ölümü göze almıştım aileme istemiyorum deyip karşı çıkacaktım ama gitmeyi seçti bana daha fazla söylenecek söz bırakmadı.” Baha araya girdi. “Yeter, düğün öncesi adamı konuşturduğunuz konulara bakın.” Yemek yiyip karınlarını doyurduklarında çay içip sohbet ediyorlardı. ~~~~ Nur Melek üzerine giydiği gelinlikle karşısında duran on kişiye bıkkınlıkla bakıyordu. Sabah uykudan gözünü açar açmaz annesi yanında belirmiş ve düğün alışverişine çıkacağız demişti. Han’ın annesi büyük bir minibüsle gelmiş ve hep beraber ilçeden ile inmişlerdi. Saatlerce hiç durmadan alışveriş yapmışlardı ve en son bindallı ile gelinlik almaya gelmişlerdi. Kendisine soran olsa hiçbirini istemiyordu ama itirazlarını dinletebileceği kimse yoktu. Üzerine denediği on beşinci gelinliği de çıkarmak zorunda kalmıştı. Kaynanası hepsinde karşı çıkacak bir detay buluyor ‘O laf getirir, bu söz ettirir.’ diye diye sürekli gelinlik değiştirtiyordu. On altıncı gelinliği giydiğinde hiç sevmemişti. Uzun kolluydu ve fazla kabarıktı fikrini soran olsa daha düz ve sade bir gelinlik isterdi ama sormuyorlardı. Bekleyenlerin karşısına çıktığında kaynanasının ilk defa yüzü gülmüştü. “Bunu alıyoruz tamamdır.” dediğinde genç kız annesine baktı. Göz göze geldiklerinde annesinin düşüncelerini anladığına emindi ama hiç tepki vermeden “Güzel, olur.” demişti. Kıyafetlerini giymek için kabine girdiğinde gözlerinden akan yaşı hızlıca sildi ve ağlamamak için kendisini toparladı. Gelinlikten sonra bir de beş farklı bindallı denemek zorunda kalmıştı. O da hallolduğunda dönüş yoluna geçmişlerdi. Yolda giderken Nur Melek'in gözü dışarıdaydı. Furkan'ın gelmesini bekliyordu ama gelmiyordu. Sürekli plan yapması uzun sürmüştür sabret diyordu ama olmuyordu. Düğün gelmiş kapısına dayanmıştı. Han ile evlenince ne olacaktı? Sevmediği bir adamla aynı yatağa girmek istemiyordu. Ailesinin arasında yaşamak da istemiyordu. Kendi evine dönüp eski hayatında yaşamak istiyordu. Gözünden istemediği yaşlar dökülürken diğerleri anlamasın diye hemen silmişti ama kaynanası fark etmişti. “Kızım sabah yola çıktığımızdan beridir ağlayıp duruyorsun. Gelin dediğin ağlar ama ağlarken de güler.” Hatice yengesi araya girdi. “Hem ailesinden ayrılacağı için üzülüyor hem de memleketi olsa da onun için gurbete gelmiş gibi oldu ama alışır.” Nuray Hanım sözlerle burun kıvırmıştı. “Memleketinden uzak büyütmeseydiniz töresini öğrenirdi. Koskoca ağa oğluma gelin diye alıyorum biraz yüzü gülsün.” Annesi genç kızın beline çimdik atarak dürtmüştü. Nur Melek gelen uyarının anlamını biliyordu. Buraya geldikten sonra bir konuda zorluk çıkaracak oldu mu annesi hemen babasına söylüyordu ve üzerine uzun uzun azar işitiyordu. Yarım ağız, “Özür dilerim Efendim.” dedi. “Bana şehirli ağzıyla Efendim deyip durma konuşurken anne de.” diyen kaynanasıyla dilini ısırmış ağzına dolan küfürleri geri bastırmıştı. “Özür dilerim anne.” dedi ama anne kelimesi dişlerinin arasından tıslar gibi çıkmıştı. Araç evlerinin önünde durduğunda yine annesinin dürtmesiyle kaynanasının elini tutup öpmüştü. Genç kız odaya girdiğinde annesi arkasından gelmiş bağırmaya başlamıştı. “Kendini topla Nur Melek, herkesin yanında ağlamaktan vazgeç.” “Anne yapma bunca yıldır yanımdayken şimdi karşımda düşmanım gibi davranıyorsun.” Gözlerinde biriken yaşları hızlıca sildi. Güler Hanım’ın kızına bakışları sertti. “Baban seni ne halde bulduğunu anlattı. Uyuşturucu al, herkesin iç içe olduğu bir yerde erkeklere kendini ellet sonra da anne yanımda ol. Bitti o günler! İyice yoldan çıkmadan evlen kocanın buyruğuna gir.” Kızının üzerine yürüdüğünde kolundan tutmuştu. “Bana bak kimsenin altına yattın mı?” Genç kız acıyan kolunu çekmek istedi ama annesi bırakmadı. Tutmaya çalıştığı gözyaşları kendine yol bulmuş akıyordu. “Yemin ederim biriyle birlikte olmadım. Babam ayrı, sen ayrı aynı soruyu sorup duruyorsunuz ama yapmadım.” Güler Hanım tuttuğu kolu bıraktı. “Düğün sabahı aynı soruyu kapına gelip kocana soracaklar eğer aksini söylerse baban Han’a bırakmadan alır canını.” “Yok artık hangi devirde yaşıyoruz?” dediğinde annesinin bakışları öldürecek kadar sertti. “Seni korumak için yıllardır babanı idare etmeye çalışıyordum. Eğer burada büyüseydin beğenmediğin o devrin kurallarıyla yaşayacaktın ama annenin yaptıklarını hiçe sayıp sana sunulmuş hayatı kendi ellerinle bitirdin. İlla birine sinirlenip kızacaksan sadece kendine kız.” Annesi odadan çıkıp gittiğinde yerdeki minderi tutup duvara fırlattı. Yaptığının doğru olmadığını biliyordu ama bu zorla evlendirilmesini gerektirmezdi. ~~~~ Han arkadaşlarına sıcaktan çok şikayet edince uyumaları için kardeşlerini damdan gönderip onlar için birer yatak hazırlatmıştı. Dedesi, babası uyuyunca da yine damda rakı sofrası kurmuştu. “Sıcak olmasa yıldızlar altında uyumak güzel de böyle de çok sıcak be.” dedi Baha gülerek ve kadehine birkaç buz koydu. “Ağabey izin var mı?” diye dama çıkan merdivenlerden bir ses duyuldu. Han cevap verdi. “Hayır, geri dön.” “O kimdi?” diye sordu Aziz. “Ömer rakı için izin istedi de biraz daha büyüsün on altı yaşında daha.” dedi Han. Bayhan kadehinden bir yudum içti. “Kardeş, amcamda bizimle yaşıyor diyordun ama bir tek babanı gördük. Siz beş kardeşsiniz Ömer amcanın oğlu mu?” Sözlerle Han kahkaha atmaya başlamıştı. “Ömer, amcamın oğlu değil amcamın kendisi.” Selman biraz şaşkın bakıyordu. “Senden küçük ee babaannenin de yaşı ortada dalga mı geçiyorsun bizimle?” “Dedemin ikinci karısından yani bir yerde üvey amcam oluyor. Annesi doğumda öldü yedi yaşındaydım o zaman hayal meyal hatırlıyorum.” “Vay arkadaş olaya bak.” dedi Mete. “Biz daha bir tane bulamadık dede iki taneyi birden almış.” “Dalga geçme ulan dedemle.” diye karşılık verdi Han ama söylenene kendisi de gülüyordu. Baha ellerini havaya kaldırdı. “Valla Aga ben onu bunu bilmem yarın bütün gün peşindeyim ağalık nasıl oluyormuş öğrenmem lazım beğenirsem bir ağa kızı bulup iç güveysi geleceğim.” Genç adam kadehinden yudumladı. “Yoruldum dersen gitmene izin vermem ama kabul mü?” “Kabul.” dedi Baha dostuna ve kadehleri havada tokuştu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD