2-Bekleyiş

1948 Words
"Emir, bir adam dışarıda seni soruyor." Emir başını çevirerek yanındaki nöbetçi öğrenciye baktı. "Kimmiş?" "Bilmiyorum. Bankların yanında. İçeri girmedi." Ayağa kalktığında hala aklı Çağla'da olan Rüzgâr'a döndü. "Ben birazdan gelirim Rüzgâr." Gencin onu umursamadığını biliyordu. Dışarıya çıktığında bankların orada kendisini bekleyen siyah giyimli bir adamın olduğunu gördü. Boyu hemen hemen dünküyle aynıydı. Ancak o olmadığını biliyordu çünkü bu adam esmerdi. Yanına giderek karşısında durdu. Onu hiçbir şekilde tanımadığına yemin edebilirdi. "Emir?" "Buyurun?" "Beni hatırlamadın mı? Ben Ateş... Ateş Körel." İsmin verdiği tanıdıklık hissiyle ona doğru hızlı bir adım attı. Kaşlarını çatarak sordu. "Ateş mi? Sendin o değil mi?" "Burası bir okul Emir. Bana burada saldırmak istemezsin." "Neden yaptın bunu?" "Buraya bunları konuşmaya gelmedim. Yaranın iyileştiğini biliyorum." "Alfanın söyledikleri doğru mu?" "Savaş'a fazla güvenme. Pisliğin tekidir. Eminim şu an bizi dinliyordur." Genç endişeyle etrafına göz gezdirdi. "Siz nasıl bir şeysiniz ya?" "Bak Emir. Yüzyıllardır türümüzün peşinde olanları yenmek için yeni bireylere ihtiyacımız var. Sen de onlardan birisin." "Sen daha kaç yaşındasın? Ne yüzyılından bahsediyorsun?" Çünkü karşısındaki adamın otuzuna bile girmediğine emindi. "Yirmi beş. On beş yaşımdan beri böyleyim." "Türünüzün peşinde olanlar kimler?" "Vampirler... Şu anda bu okulda bile vampirler olabilir." "Ne? Bu nasıl olur?" "Bu okulda yalnızca iki sene okudun Emir. Ben de burada okudum. Doğan Koleji lanetli bir lise. Kim bilmiyorum ama bahçedekilerden birisi kurtadam." "Delireceğim..." diyerek başındaki saçları çekti. "Dikkatli ol Emir. Ne zaman bilmiyorum ama dönüşeceksin. Artık birlikte hareket edeceğiz." Zilin çalmasıyla karşısındaki adam garip bir biçimde iki elini de kulaklarına koydu. Acı çeker gibiydi. "Ne oldu?" "Sesler bazen rahatsız eder. Duyamayacaklarını duyup, hissedemeyeceklerini hissettiğinde dönüşeceksin." "Yine görüşecek miyiz?" "Bundan sonra tek başına olduğun zaman bile yalnız olmadığını bil." "O kadar yaklaşmasan?" "Kendimden bahsetmiyorum. Vampirler ve avcılardan bahsediyorum." "Avcılar mı?" Bu iş giderek daha gerçekçi gelmeye başlamıştı. "Türümüzü avlıyorlar. Özellikle gümüş kurşunlara dikkat et." "Gitmeliyim." diyerek birkaç adım geriledi. "Yardıma ihtiyacın olduğunda uluman yeterli." "Ya daha dönüşmeden yardıma ihtiyacım olursa?" "Seni duyamam." "Yani?" Omuz silkti. "Ölürsün..." * Emir düşünceli bir şekilde sınıfa girerek Rüzgâr'ın yanına oturdu. Kafası allak bullaktı. "Seni soran adam kimdi?" "Ateş." "Seni pençeleyen mi?" diye fısıldadı. Genç başını salladı. "Ne söylemeye gelmiş?" " Bu okulda vampirlerin ve kurt adamların olduğunu söyledi." Rüzgâr duyduğu şeyle ani bir refleksle sınıfa göz gezdirdi. "Doğan Koleji'nde mi? Acaba bu adamın tımarhaneden kaçma olasılığı nedir?" "Kurtadamları avcıların avladığını ve vampirlerin düşmanları olduklarını söyledi." "Avcı mı?" "Benim de aklıma ilk o geldi. Ama Gamze'nin babası gibiler değil. Bu işi yapan kişinin birçok silahı, oku, kılıcı... Ne bileyim, gümüş kurşunu falan olması gerekirmiş." "Ya Gamze'nin babasının da varsa? Yani bir geyik ya da ceylan için fazla öldürücü silahı varsa?" "O zaman Gamze'nin kurtadamlardan haberi var?" "Zavallı kız babasının geyik avladığını söylerken çok ciddiydi. Ve tesadüf olduğuna inandığım bir şey daha var." "Neymiş?" Sınıfa giren Gamze'yle göz göze geldiğinde gencin kulağına eğilerek fısıldadı. "Yanlış hatırlamıyorsam Gamze'nin soyadı, AVCI. * "Anne, bir şey sorabilir miyim?" Emir sonunda bu saçma konuşmayı annesiyle yapmaya karar vermişti. "Tabi sor." "Avcı deyince aklına ilk ne geliyor?" "Nereden çıktı şimdi bu?" "Arkadaşımın babası avcı da, dikkatimi çekti." Umursamazca cevap verdi. "Geyik, tavşan avlayan kişi." "Peki, sadece böyle şeyler mi avlarlar?" "Daha yırtıcı da olabilir." "Nasıl yani?" "Aslan, ayı..." "Kurt?" "Olabilir. Ama kurt genellikle tercihleri olmaz. Tehlikelidir." "Vampirlere ve kurtadamlara inanır mısın?" diyerek tamamen farklı bir konuya değindi. "Kitaplarda okurken bile saçma geliyor... Ki böyle bir şey yok. Akşam akşam bu saçma sorularının nedenini öğrenebilir miyim?" "Sabah sorsaydım?" "Ne?" "Aynı soruyu sabah sorsaydım cevabın ne olurdu?" Çatalını sertçe masaya bıraktı. "Yeni uyanmış olmana rağmen git ve uyu olurdu. Yeterince saçmaladın." * "Bir şeyler bulabildin mi?" Emir karşısında merakla cevap bekleyen arkadaşına baktı. "Biraz, aslında hiç. Annem bana..." "Bir dakika." diye sözünü kesti. "Annenle oturup avcılar hakkında mı konuştun?" "Evet. Bana avcıların genelde kurt avlamadığını çünkü tehlikeli olduklarını söyledi." "İyi de bahsettiğimiz şey sadece kurt değil ki. Kurtadam; hem insan hem de hayvan." "Çok teselli ediciydi sağ ol." "Gamze'nin babası hakkında daha iyi bir bilgi toplamanın tek bir yolu var." "Neymiş o?" "Evlerine gireceksin." "Ne!" "Öyle değil. Gamze'ye kendini davet ettireceksin." "O nasıl olacak?" "Ona yakın ol." "Sınıfta yanına oturayım mı?" "Kıza gidip ne diyeceksin? Bu akşam evini aramam lazım. Beni evine davet et mi?" "İyi fikir." Rüzgâr şaşkın bir şekilde Emir'e baktı. Başını yavaşça iki yana sallayarak ciddiliğini ölçmeye çalıştı. "Kesinlikle dönüşüyorsun... Ama deliye." * Emir dolabından kitap alan kızın yanına tereddütlü adımlarla gittiğinde kızın da gözleri kendisine çevrildi. "Merhaba Gamze. Müsait misin?" "Merhaba, müsaitim. Bir şey mi oldu?" "Ee... Baban hakkında konuşmak istemiştim." "Babam mı?" "Avcılara karşı büyük bir ilgim var. Onu tanımayı ve birkaç şey sormayı çok isterim." Kız gülümsedi. "Beni almaya gelecek, tanışırsınız." "Gerçekten mi?" Bu kadar kolay olacağını düşünmemişti. "Evet, sen iyi misin? Yüzün çok solgun." Tam bir şey söyleyecekken yanlarına gelen Rüzgâr'la, açtığı ağzını kapadı. "Selam Gamze." "Selam... Ben kütüphanedeyim. Çıkışta görüşürüz." "Tamam..." Gamze gittikten sonra Emir Rüzgâr'a döndü. "Okul çıkışı beni babasıyla tanıştıracak." "Buna pişman olacaksın." "Niyeymiş?" "Çağla'nın dediğine göre Korhan Avcı'nın evinde bir geyik için fazla malzeme varmış. Bu durum Gamze'yi de çok şaşırtıyormuş." "O zaman haberi yok?" "Muhtemelen... Ayrıca Gamze'nin bilmediğimiz bir yeteneği varmış?" "Neymiş?" "Oku ve yayı çok iyi kullanıyormuş." * "Emir!" Genç, elindekileri tezgâhın üzerine bırakırken annesine döndü. "Efendim anne." "Ben çıkıyorum. Hastaneye gitmem lazım." "Neden, saat kaç haberin var mı?" "Var küçük bey... Nöbetçi hemşirenin gitmesi gerekti. " "Kaçta gelirsin?" Söylediği şeyden hemen sonra silkinerek elini iki yana salladı. " Gelmezsin..." "Üzgünüm tatlım. Ama sabah uyanman için seni ararım." "Peki." "Bu arada, dün hastaneye 18 yaşlarında bir çocuk getirildi. Ölümüne neden olan yara izi bir ısırıktı. Şaşırtıcı değil mi?" "Evet... Dikkatli ol." "Sen de. Kapıyı ardımdan kilitle." Annesi gittikten sonra mutfağa geçen Emir tezgâhın üzerine koyduklarıyla kendine bir sandviç hazırladı. Ağzına götürerek arkasına döndüğünde Ateş'i görmesiyle yerinde zıpladı. "Senin burada ne işin var?" "Pencereleri kapatmayı unutmuşsun." "Bu yaptığın haneye tecavüzdür." "Seninle oturup kanunlardan konuşmayacağım. Dönüştün mü?" "Hayır, ama kendimi garip hissediyorum. Annem az önce hastaneye ısırıkla öldürülen bir çocuk getirildiğini söyledi. Sanki kalp atışlarını duyuyor gibiydim. Çok korkmuştu." "Dönüşüyorsun, ondandır." "Kalp atışlarını duymam normal mi?" "Evet, bu iyi bir şey. Böylelikle kimin sana yalan söylediğini anlayabilirsin." "Bunu kurtadama dönüşmeden de yapabilseydim keşke." "Buna pişman olmayacaksın. Bu seni diğerlerinden farklı yapacak. Dönüştüğünde tekrar görüşürüz." Pencereden atladığında Emir arkasından şaşkınlıkla baktı. "Kapıyı kullansaydın keşke!" * Emir'i yalnız başına kantinde gören Gamze hızlı adımlarla yanına yürüdü."Selam..." Emir kızı gördüğünde dünü hatırladı. Babasıyla tanışacaktı. "Selam... Galiba bir açıklama borçluyum." "Dün babama onunla tanışmak istediğini söyledim, o da kabul etti. Ama sen bir anda okul çıkışı ortadan kayboldun." "Eve gitmek zorunda kaldım." "Sorun değil. Babam bu akşam seni yemeğe davet etti." "Gerçekten mi?" "Evet. Yine bir anda ışınlanıp kaybolmayacaksan okul çıkışı bekle birlikte gidelim." "Tamam, geleceğim." Gamze gittiğinde bir çay alarak boş bir masaya oturdu. "Mantıklı bir açıklama yaptın mı?" Rüzgâr'ı görmesiyle bir 'oh' çekti. "Söyleyeceklerime inanamayacaksın Rüzgâr." "Sen de benim." "Ne oldu?" "Babam burada. Niye diye sorma bilmiyorum. İlk haftadan disiplin de almadığıma göre bir şeyler dönüyor. Ya da kaybolan şu çocukla ilgilidir." "Hangi çocuk?" "Kendi dönemini tanımıyor musun? Bugün okulda kim yoktu?" "Ben ne bileyim Rüzgâr," "Fuat..." Emir başını ellerinin arasına alarak kulaklarını tıkadı. Yüzünü buruşturdu. Sanki... Dün Ateş'in yaptığı gibi. "Baban müdürle mi konuşuyor?" "Evet, niye ki?" "Anlamıyorum... Ne konuştuklarını duyabiliyorum." Rüzgâr heyecanla sordu. "Ne konuşuyorlar?" "...Gerçekten duymak istediğine emin misin?" "Galiba..." "Fuat orman yolunda ölü bulunmuş." "Ne!" "Biraz daha bağır Rüzgâr. Üst kattaki hademe duymadı." "Başka bir şey var mı? Kim yapmış?" "...Bilmiyorum." Bir süre dinledi. "Boynunda ısırık izi varmış." "Kurtadamların öldürme hazzı kontrolden çıkmış durumda. O daha çocuktu Emir." "Vampirler de yapmış olabilir. Boyun genelde onların tercihi." "Şu pençeliyle konuşsan iyi olur. Sen ne söyleyecektin?" "Önemli bir şey değil. Gamze'nin babası beni akşam yemeğine davet etti." "Ne?" * "Baba, bir şey sorabilir miyim?" "Tabi sor." İlker ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra oğluna döndü. "Bugün okulda duyduk. Fuat ölmüş öyle mi?" "Siz bizi mi dinliyorsunuz?" "Konu bu değil baba. Kulak misafiri olduk sadece. Boynundaki ısırık izlerinin nedenini biliyor musun?" "Daha bir şey belli değil. Kimse bilmesin. Zaten ailesi bugün yeterince zor bir gün yaşadı." "Dışarı çıkma yasağı falan var mı?" "Bilmiyorum. Oğlumla oturmuş cinayet tartışıyorum. Konuşunca susmadığımı biliyorsun." "Kime anlatacağım sanki? Emir'e mi?" Düşünür gibi yaptı. "Belki... Ama o bizim aile sırdaşımız." "Senin sırdaşın olabilir Rüzgâr ama ben kimseye güvenemiyorum. Özellikle konu cinayet olunca." "Peki, ben odamdayım." "Seni kastetmedim!" Rüzgâr babasını dinlemeden odasına girdiğinde aklında Avcıların evinde olan yemek vardı. * "Eee Emir? Avcılara olan ilginin nedeni ne?" Korhan Emir'e şüpheli bir bakış attığında genç gerildi. "Bir kere birçok silahları vardır, değil mi?" "İş gereği olması gerek zaten. Tabi avlarını okla avlayanlar da var ama bizim tercihimiz değil." "Ben silahları severim. İnsana ayrı bir hava veriyor." "O kadar havalı olduğumu sanmıyorum." Genç gülümsedi. Korhan bunun zorla yüzüne yerleştirilmiş bir gülümsemeden fazla bir şey olmadığına emindi. "Bence sadece egoist değilsiniz. Ama silah elinizdeyken çok havalı olursunuz... Belgesel izlemeyi seviyorum da..." "Fark ettim." "Müsaadenizle lavabonuzu kullanabilir miyim?" "Tabi..." Gamze ayağa kalktı. "Ben göstereyim." Korhan söze karıştı. "Gerek yok. Dümdüz yürü, sağa dön; ikinci kapı." "Sağ olun." Emir lavabonun yanındaki merdiveni gördüğünde arkasına baktı. Boş koridoru görünce derin bir nefes alarak merdivenleri yavaşça inmeye başladı. Üzerinde 'depo' yazan kapıyı görünce tereddütle elini kapıya uzattı Çelikten, devasa büyüklükte bir kapıydı. Kapıyı güçlükle açıp içeri girdiğinde etrafa göz gezdirdi. Boş kutu ve valizleri görmesiyle bıkkınca nefesini verdi. "Gerçekten de depoymuş." Kapıyı kapatarak yavaşça yukarıya çıktı. Elini karnına koyarak yüzüne yapmacık bir acı görüntüsü verdi ve yemek salonuna girdi. "Kusura bakmayın, midem biraz kötü oldu da... İzninizi istesem?" Korhan onu dikkatle süzdü. "Tabi..." "Gerçekten üzgünüm." "Sorun değil." Gamze babasına bakarak ayağı kalktı. "Seni geçireyim." Korhan Emir'in arkasından şüpheyle baktı. "Yine bekleriz." * "Dünkü yemek nasıldı?" Elindeki basketbol topunu sektiren Rüzgâr'a baktı. Eline bir top alarak sektirmeye başladı. "Silahları ortalığa bırakmaz diye depoya baktım, yoktu." "Depoya mı baktın? Bence ortalık yerde bırakmayacağı için depoda değillerdi." "Bilmiyorum. Sürekli başım ağrıyor zaten." "Bu kadar uzun mu sürmeliydi?" "Aksine; Bu kadar uzun sürmemeliydi. Boşver dönüşmemek en iyisi zaten." "İyi de ısırık öldürmezse dönüştürmez miydi?" "Şu an ne olduğum hakkında bir fikrim yok." Sırıttı. "En azından hala insansın." Sırıtışı yerini ciddi bir ifadeye bıraktı. "Benim aklım hala Fuat'ta. Eğer bunu ona yapanlar onlarsa Emir..." "Kurtadamlar olmayabilir." "Umarım. Neyse, biraz idman yapalım. Koç bugünkü hazırlık maçına göre oyuncuları seçecek." Rüzgâr topu yere yuvarlayıp Emir'e baktığında yüzü endişeli bir hal aldı. "O ne lan?" "Ne oldu?" "Pençe!" Emir eline baktığında normalden daha fazla uzamış tırnaklarını gördü. Koçun onlara seslenmesiyle ellerini arkasına sakladı. "Siz ikiniz; Ses değil basket idmanı yapın." Rüzgâr başını salladı. "Tamam koç. İzlediğim bir kurtadam filmini anlatıyordum da..." "Şuna ne dersin Rüzgâr? Sinirlendiği iki öğrencisi yüzünden kurtadama dönüşüp onları pençeleyen bir basketbol koçunun biyografisi." "Aksiyonlu olacağa benziyor." Rüzgâr Emir'e döndü. Genç ona kızgın bir bakış attı. "Bir dahakine sadece ben duyayım yeter." "Geçti mi?" "Evet." "Burada dönüşme sakın... Emir... Gözlerin..." "Ne oldu gözlerime?" "Kahve gözlerin sarımsı oldu. Buradan hemen gitmen gerek. Çünkü gözlerindekiler hiç de lense benzemiyor." Ellerini gözlerine siper ederek diğer öğrencilere arkasını döndü. "Ama maç?" "Arkadaşımın kurtadam olduğunu kimsenin bilmesini istemiyorum. Cinayetlerden sen sorumlu tutulabilirsin." "Sen kal, oyna tamam mı?" "Soyunma odasına git ve kapıyı kilitle; Çabuk ol!" * Emir soyunma odasına gidip kapıyı kilitlediğinde nefes nefeseydi. Tırnak diplerinde hissettiği acıyla kapıya sırtını vererek yere oturdu. Başını kaldırdığında karşısında Ateş'i gördü. "Ateş, bana ne oluyor?" "Dönüşüyorsun." "Okulda mı?" "Soyunma odasında." "Çok komiksin... Ah!" Ellerine baktığında pençelerinin tekrar çıktığını gördü. Ama bu sefer diplerinde siyahlık vardı. Boğazından çıkan hırıltıyı umursamadı. Şu an dönüşüyordu. Ateş'e doğru birkaç adım atarak üzerine atladığında genç hazırlıklıydı. Onu kollarından tutarak sakinleştirmeye çalıştı. "Sakin ol Emir! Benim, kendine gel." Emir hırlamaya başladığında yüzünü buruşturdu. Biri duyabilirdi. En önemlisi vampirler duyabilirdi. "Kes şunu biri duyacak. Sakinleş..." Emir tekrar eski haline döndüğünde bitkin bir halde Ateş'e baktı. "Dönüştüm mü?" "Sayılır." "Nasıl yani?" "Parlayan gözler, azı dişleri, pençe..." "Sorun ne o zaman?" "Kulakların uzamadı. Kıl da çıkmadı. Bizde olan yetenekler sende de var ama tam olarak dönüşmedin." *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD