1-Kurtadamlarla Tanışma

1803 Words
Hızlı adımlarla ilerlerken elini karnından bir türlü çekemiyordu. Nasıl orada olmazdı? Acısını daha dün gibi hissediyordu. Ama yarasının olması gereken yerde olmadığını görür görmez soluğu arkadaşının evinde almıştı. Gözünün önünde beliren gözler onu daha da korkutuyordu. Karanlığın içinden çıkagelen bir çift sarı göz. "Kapıyı daha insancıl çalabilirsin değil mi?" diye soran arkadaşına bakarken kendisini düşüncelerinden kurtardığı için minnet duyuyordu. Rüzgâr'ın uykulu gözlerine karşılık kendi gözleri kıpkırmızıydı. "İlker amca evde mi?" diye sordu sesini alçak tutmaya özen göstererek. Rüzgar cevap veremeden İlker Yıldırım kapının arkasında belirerek oğluna bir bakış attı. "Kapının önünde mi konuşacaksınız? Günaydın Emir." Genç elini ne zaman koyduğunu hatırlamadığı karnından çekti. "Günaydın İlker Amca." "Sabahın köründe hangi rüzgâr attı seni buraya?" duraksayarak Emir'in renginin attığı yüzüne baktı. "Sen iyi misin? Yüzün solgun." "Evet, yani iyiyim." Rüzgâr'a 'Üzgünüm' der gibi bir bakış attıktan sonra "Rüzgâr'a istediği birkaç fotoğrafı getirdim de." dedi. "Bu kadar acil mi?" diye soran İlker kaşlarını kaldırırken kollarını da göğsünde bağlamıştı. "Evet" diye cevaplayan Rüzgâr babasının artık evden ayrılmasını diledi. "Senin artık gitmen gerekmiyor mu?" "Yoo, vaktim var." "Çağla'nın fotoğraflarını istedim, oldu mu?" Emir'in sırıtan yüzünden kaçmaya çalışarak babasını kapıya doğru çekiştirdi. Babası kapıdan çıkmadan önce oğluna gülerek baktı. "Rüzgâr hiç büyümeyeceksin değil mi?" Babası gittikten sonra Emir'e döndüğünde genç adam hala gülüyordu. "Niye sırıtıyorsun?" Emir sırıtışını silmeden "Çağla'nın fotoğrafları mı? Daha gerçekçi bir şey bulamadın mı?" diye sordu. "Konuya mı giriyorsun, dışarı mı çıkıyorsun?" Genç hemen toparlanarak ciddi bir şekilde ona baktı. "Tamam tamam... Hatırlarsan iki gün önce basket antremanı yapıyorduk..." "Eee?" Aklına gelen şeyle merakla sordu. "Ha, yaran nasıl?" "Ben de onunla ilgili konuşmaya geldim. O gece o adam beni pençelemişti hatırlıyorsun değil mi?" Rüzgâr nefesini seslice dışarıya verdi. Yüzünde gence inanmadığına dair bir ifade vardı. "Yaralandığını hatırlıyorum ama pençe... Ne bileyim inandırıcı değil." "Bu izler pençe izi Rüzgâr. Daha doğrusu iziydi." Tişörtünü kaldırarak Rüzgâr'a yarasının olması gerektiği boş yeri gösterdi. Arkadaşının yüzünde hiçbir duygu değişimi olmadı. "Pansumanın nerede?" "Soracağın ilk soru bu mu olmalıydı?" Aklına bir şey gelmişçesine gence yaklaştı. "Yaran nerede?" "Sabah duş alırken baktığımda yoktu." "Dün gece orada mıydı? En son ne zaman gördün?" diye soruları sıraladığında Emir yüzünü buruşturdu. "Polis gibi soru sormayı bırakır mısın?" "Babam bir polis." "Sen değilsin ama. Bu nasıl oldu hiçbir fikrim yok. Bir anda nasıl iyileşebilir?" "Bilmiyorum. Gördüğümüz şey bir insandı hayvan değil. İstersen basket sahasına gidelim, belki gelir." Ses tonu aslında aksini istiyor gibiydi. "Ya gelirse?" "Ama sorumuza bir tek o cevap verebilir." "Bilmiyorum Rüzgâr. Ya bir anda önümüzde belirirse?" Rüzgâr ürkmüşçesine başını iki yana salladı. "Tamam, vazgeçtim gitmiyoruz." Genç aniden ona yaklaşarak kolunu tuttu. "Kak hadi gidiyoruz. Başka çaremiz yok." "Emir benimle oyun oynamayı keser misin?" * "Günaydın baba." Gamze Avcı silahları yerleştiren babasına hayranlı baktı. "Günaydın... Kahvaltı hazır, çayı soğutma." "Zaten gece geldik uyusaydın biraz." "Yeterince uyudum. Bu arada oklarını ve yayını kaldırdım." "Neden?" "Kullanmazsın diye düşündüm. Okulunla ilgilen." "Tekrar yarışlara katılacağımı düşünüyorsan seni rahatlatacak bir cevap vereyim, hayır katılmayacağım." Korhan elindeki silahı bırakarak kızına döndü. "Bu konuda iyisin inkâr edemem. Ama daha 17 yaşındasın. Başka bir hobi edin. Zamanı geldiğinde silah kullanmayı da öğrenirsin." "Ben bir avcı olmayacağım." "17 yıldır bir avcı kızısın. Deden de avcıydı." "Bu işi severek yapıyor olabilirsin. Ama ben sırf nesilden geliyor diye böyle bir işi yapmayacağım. Ayrıca bu kadar silah 3-5 hayvan için fazla değil mi?" "Değil. Bazen yetersiz bile kalıyor." "Bir iki geyik için mi? Yapma lütfen" Gamze babasına gülümseyerek mutfağa gitti. Avcı siyah çantasındaki ahşap kutuyu çıkardı. Kapağını kaldırıp içindeki gümüş kurşunlara hayranlıkla baktı. "Keşke avladığım geyiklerin pençeleri ve parlayan gözleri olmasaydı. O zaman bir silah ve bir kurşunla her şey hallolurdu." * "Beklemekten sıkıldım Emir ." "Belki de onu beklediğimizi biliyordur." "Ya da seni yalnız yakalamaya çalışıyordur." "Bilmiyorum... Hangi insan durduk yere birini pençeler ki?" "Ya da hangi insanın pençeleri vardır? İnsan gibi görünüp ayı gibi saldırıyorsa..." sustu ve bir süre düşünür gibi yaptı. "Aklıma bir şey gelmiyor, boş ver." "Tıpkı bir insan gibiydi. Beni gerçekten endişelendirmeye başladı." "Ben o aşamayı çoktan geçtim." "Sen hangi aşamadasın?" diyerek Rüzgâr'a baktı. "Korkudan altıma yapma aşamasında." * "Amirim?" "Efendim Faruk..." İlker genç polis memuruna hayranlıkla baktı. İşe daha yeni başlamasına rağmen gayet iyi ilerliyordu. "Orman yolu üzerinde 17 yaşlarında ölü bir erkek çocuk bulundu." İlker yüzündeki tebessümü hemen attıktan sonra ayağa kalktı. Bu kaçıncı oluyordu? "Görgü tanığı var mı?" "Hayır, ama garip olan bir şey var." "Neymiş?" "Çocuğun bel boşluğunda bir ısırık izi varmış." "Hayvan mı saldırmış?" "Garip olan da bu? Vücudundaki tek yara izi ölümüne neden olan bu ısırık. Ayrıca çocuk Doğan koleji son sınıf öğrencisiymiş." * "Şu an bizi görenlerin ne düşündüğünü biliyor musun?" Emir korktuğu her halinden belli olan arkadaşına baktı."Ne düşünüyorlarmış?" "Bizim tımarhaneden kaçmış iki deli olduğumuzu. Hangi normal insan sabahın köründe buraya gelip akşama kadar bir psikopatı bekler ki? Cevap veriyorum, biz olmadığımız kesin." "Belki de söylediğin gibi beni yalnız bekliyordur. Git istersen." "Seni yalnız bırakamam." "Ciddiyim Rüzgâr, sen git. Haber veririm." Rüzgâr ayağa kalktıktan sonra Emir'e döndü. "Israr ettiğin için gidiyorum. Beni buna pişman etme. Habersiz de bırakma." "Tamam." "İstersen arabamdaki sopayı sana verebilirim." Genç bıkkınlıkla nefesini verdi. "İyi olur. Ben de onu bir yerine sabitlerim." "Tamam gidiyorum. Dikkatli ol." Rüzgâr'ın arabasıyla oradan uzaklaşmasını izledi."Hadi gel artık!" * Rüzgâr dosyalarla boğuşan babasına bakıp,"Ne yapıyorsun?" dedi. İlker irkilerek gözlüğünü çıkardı. "Ne zaman geldin?" "Az önce... Kahve yapayım mı?" "İyi olur, yemek yedin mi?" "Aç değilim. Sana bir şeyler hazırlamamı ister misin?" "Hayır, sadece kahve." "Birazdan hazır." "Bu arada... Annen aradı. Sana ulaşamamış." "Görüştünüz mü?" diye merakla sordu. "Hayır. Seninle konuşmak istediğini söyledi." "Basket oynarken telefonumu kapatmıştım. Ararım ben onu." "Onunla kalmanı isteyecektir. Sana karışamam. O senin annen." "Sen de babamsın. Annem 10 yaşındayken bizi terk ettiğinde de yanımda sen vardın." "Bu kadar katı davranma.1 yıldır sana yakın olmak için elinden geldiğini yaptı." "10 yaşındayken bir çocuktum. Her şeye 'tamam' derdim. Annem gittiğinde artık beni sevmiyor ve gitti dedim. Ama artık o saf çocuk değilim.17 yaşındayım ve birçok şeyi kavrayabiliyorum. Annemin yedi yıl önce seni aldattığı için gittiğini kavrayabildiğim gibi. O kadın onsuz geçen yedi yılımızı bir yılda telafi edemez. Kahveni getirip uyuyacağım. Bu konuyu da mümkünse bir daha açmayalım." * "Birini mi bekliyorsun Emir?" Emir irkilerek arkasına döndü. Karşısında boyunun bir seksen beşten aşağı olmadığına inandığı kaslı ama zayıf bir genç duruyordu. Yirmilerinin ortalarında olmalıydı. "İsmimi nereden biliyorsun?" "Ben her şeyi bilirim." "Ne istiyorsun?" "Sadece konuşmaya ve merak ettiğin sorulara cevap vermeye geldim." Ona yaklaşarak tam önünde dikildi. "Sürüm için seçtiklerim arasında sen de vardın." "Ne sürüsü?" "Kurtadam..." "Kurt... adam mı?" "Bitişik okunuyor, yazıldığı gibi. Bunları da ben mi öğreteceğim senin gibi bir kolejliye?" Emir gülmeye başladı. Bu adam ne saçmalıyordu? "Dünya'nın hiçbir yerinde kurtadam diye bir şey yoktur. En azından gerçek anlamda." Adam onu umursamadan sordu. "Yaran iyileşti mi?"Emir yüzündeki sırıtışı silerek ciddileşti. "Sen yaptın değil mi onu bana?" "Ben yapsaydım ısırırdım emin ol. Birileri benden önce davranmış. Şimdi, yaran nasıl?" "...Yok..." "Yani iyileşti?" "Yok işte!" Genç adam gülümsedi. "Aramıza hoş geldin Emir Varol." "Bu ne demek?" Genç adam ona doğru eğilerek bir sır verirmişçesine fısıldadı. "Isırık veya pençe öldürmezse dönüştürür, bunu sakın unutma." "Ne yani? Ben şimdi bir kurtadam mıyım? Sana ne olduğumu söyleyeyim mi? Ben bir insanım ve bu saçmalıklara inanacak kadar deli de değilim." "O zaman Ateş'i bul." "O kim, kurtadam mı?" diyerek alayla güldü. "Uzun zamandır onu sürüme katmaya çalışıyorum ama kabul etmiyor. Onu görürsen bu konuyu da konuş." "Beni o mu pençeledi?" "Evet. Bu civarda tanıdığım tek kurtadam o.Bir de onun dönüştürdüğü bir çocuk var ama adını hatırlamıyorum." "Nerede bulabilirim onu?" "Her yerde..." "Ne bu şimdi, şaka mı? Komik olmadığını bil." "Ben bir Alfayım." "Tabi, ben de vampir." "Hala inanmıyor musun? Peki, o zaman bunu izle." Genç adamın gözleri birden kırmızıya döndü. Emir irkilerek birkaç adım geri geri yürüdü. Pençelerini çıkardığında ise Emir şaşkınlıktan bakakaldı. "Yeterli mi?" "Tekrar görüşeceğiz Emir. Ateş'i bul." Hızla oradan uzaklaştığında Emir hızla atan kalbine aldırmadan arakasından bağırdı. "Bekle!" * "Hadi atla." Arkadaşının gülen yüzünün aksine kendisininki asıktı. "Sana da günaydın Rüzgâr." Arabaya bindiğinde uykusuz kalmasının verdiği yorgunlukla başını cama yasladı. "Dün neler oldu? Arayacağını söylemiştin?" "Unutmuşum." Bir süre sessiz kaldı. Sonra Rüzgâr'a dönerek anlatmaya başladı. "Geldi." "Kim, pençeli mi?" "Alfa." "Alfa mı? O ne ya?" "Kurtadamların en güçlüsü." Rüzgâr şaşkın bir şekilde Emir'e baktığında gencin ciddi olduğunu gördü. "Arkadaşım deliriyor. Önce bir akıl hastanesine gidelim ha, ne dersin?" "Bana da inandırıcı gelmedi. Kırmızı gözlerini ve pençelerini gördüğümde bile." "Pençe ve kırmızı gözler mi? Pençelerin takma tırnak, gözlerinse lens olduğu aklına gelmedi mi?" "O böyle bir şey yapana kadar ortada pençe veya parlayan kırmızı gözler yoktu." Omuz silkti. "Şansımı denemek istemiştim." Arabasını okulun park yerine taşırken Onu gördü; Çağla'yı. Yanında geçen seneki sevgilisi yoktu. Daha kötüsü vardı; Başka bir erkek. "Gerçekten şanssız günümdeyim." Emir onun baktığı yere baktığında yüzü buruşturdu. "Şaşırmadım. Her zaman ki hali. Kız kıyafet değiştirir gibi..." Rüzgâr'ın ona baktığını fark ettiğinde ağzına yalandan bir fermuar çekti. "...Sustum." Arabadan indiklerinde Rüzgâr Çağla'ya bakmamaya çalışarak bakışlarını okulun çevresinde gezdirdi. Bakışları bir yere takılı kaldığında Emir'in kolunu dürttü. "Şu kızı tanıdın mı?" Emir'e yanlarına arabalarını park eden baba kızı gösterdi. Genç başını iki yana salladı. "Çıkaramadım." "Bu kız her eğitim yılına burada başlıyor. Lise birden beri. Ama ikinci dönem onu burada gören kimse olmuyor. Babası kızını oradan oraya savurmaya ne kadar meraklı." "Rüzgâr?" "Hm?" "Kızın babası sana bakıyor." Rüzgâr kızın babasıyla göz göze geldiğinde yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi. "Hoş geldiniz." Adam Rüzgâr'a yaklaşarak karşısında durdu. "Kızımı oradan oraya savurmak gibi bir merakım yok. Ama işime burnunu sokanlara karşı var. Hadi Gamze..." Kızı ile birlikte okula doğru yürüdüklerinde Rüzgâr tuttuğu nefesini verdi. "Az önce beni tehdit mi etti?" "Sana ne insanların hayatından?" "Sen kimin tarafındasın Varol?" "Ders başlayacak hadi." Onu okula doğru sürükledi. Sınıfa girdiklerinde Rüzgâr hızla Çağla'nın önündeki boş sıraya oturdu ve Emir'i de yanına çekti. Gencin ona bakan sinirli bakışlarına aldırmadan arkasına dönerek kızla konuşmaya başladı. "Naber Çağla, tatilin nasıl geçti?" "Çok iyiydi. Seninki nasıldı?" "İdare eder. Bazı şeylerin yokluğu çok hissediliyordu sadece." Elini ensesine götürerek hafifçe kaşıdı. "Şey, tatilde kiminleydin?" "Erkek arkadaşımlaydım." Genç ağzının açılmasına engel olamadı. "Üç ay boyunca mı? "Evet." Rüzgâr önüne döndüğünde Emir'in sırıttığını gördü. "En uzun ilişkisini yaşıyor." "Bence tatilde birden fazla erkek arkadaşı oldu." "Bütün tatilini sevgilisiyle geçirmiş." "Bütün tatilini sevgili arayarak geçirmiş de olabilir. Belki de Burak'la sadece dünden beri çıkıyor." Rüzgâr tekrar arkasına döndü ve elindeki kalemi çevirmeye başladı. "Ne kadar süre birlikteyiz demiştin?" "Dört aydır." "Dört? Hem de ay? Mutluluklar." "Teşekkürler." Hayal kırıklığıyla önüne döndüğünde kalemi masaya sertçe bıraktı. "Kesinlikle rekoruna imza attı." "Demek ki kalbi işlevini yeni yeni yerine getirmeye başlamış." "Yani onu seviyor mu?" "Muhtemelen." "Beni sabahki kızın babasına ver. Kendimi duvardan duvara vurmak istiyorum." Önlerindeki kız arkasına döndüğünde Rüzgâr şaşırarak ona baktı. "Sabahki kız?" "Benim bir adım var, Gamze." Rüzgâr'ın sap gibi durduğunu gören Emir kıza gülümsedi. "Emir..." "Acaba baban şu an müsait midir?" "Muhtemelen hayır. O bir avcı." Emir şaşkınlıkla sordu. "Avcı mı?" "Evet. Geyik falan avlıyor. Bu yüzden sürekli seyahat halindeyiz." Kaşlarını kaldırdı. "Geyik avladığı için mi?" Kız ona sıcak bir gülümseme gönderdi. "Hayır, avcı olduğu için." *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD