GERÇEĞİN YALANI

1401 Words
Şok içinde yüzüne bakıyordum. Bana deli olduğumu söyleyen adam bu muydu? "Sen ciddi misin?" diyerek sordum. Bir anda 'her şey şakaydı!' deyip gülmesini bekliyordum ama hayır, Alp büyük bir ciddiyetle başını salladı. "Haklıydın." omuz silkerek bakışlarını kaçırınca sırıttım. Omzuna bir tane vurarak "Ne oldu bir şaştın kaldın? Deli miymişim ben hı? Söyle söyle..." diyerek kulağımı tuttuğumda gözlerini devirmişti. Kulağımı tutan elimi tutarak indirdi ve kapıyı gösterdi. "Burada seninle boş yapmaktansa içeride bir şeyleri öğrenmeyi tercih ederim." Arkasını döndüğünde yüzümü buruşturup dediklerini taklit ettim. "Görüyorum Nazlı..." diye mırıldandığında kalakaldım. Bu beni nereden görmüştü? "Şaşkın şaşkın etrafa bakma." güldü. İşaret parmağıyla bir yeri işaret etti "Camdan görüyorum, psişik güçlerim yok." Zaten düşünmemiştim. "Oradan bakınca salak gibi mi görünüyorum?" çemkirerek önüne geçtim ve kapıyı bu sefer sakince tıklattım. Alp cevap vermedi ama içinden söylendiğini tahmin ediyordum. Kısa bir süre içinde kapı açıldı, yardımcıya bakmadan içeriye geçtim. "Dursana kızım!" arkama döndüğümde falcının yardımcısı Alp'in önüne geçmiş, gelmesine izin vermiyordu. Kaşlarımı çatarak oraya yürüdüm, yardımcının gözlerine bile bakmadan Alp'in kolunu tutarak çekiştirdiğimde bana ayak uydurdu. "Bu kadın deli mi?" kulağıma doğru fısıldayınca "Sanırım." dedim. Gerçi en akıllımızdan bile akıllı birine benziyordu. Her neyse... Falcının odasına girdiğimizde önce falcının bakışları, daha sonra Mete'nin bakışları Alp'i buldu. Gülümseyerek Alp'i tanıttım. "Süheyla Ateş'in oğlu." falcı onun gözlerine bakmaya başladı ama tebessümünü gizlemiyordu. Mete ayağa kalkarak "Süheyla Ateş kim?" diye sordu. "Sana ne pezevenk?" şokla Alp'e baktım. Dirseğimi karnına geçirerek "Ne yapıyorsun be?" diye çemkirdim ama pek umursamış görünmüyordu. Mete yeniden bana baktı. "Nereden buldun bu dağ ayısını?" Güldüm. "Ben onu değil, o bizi buldu." dedim muzip bir sesle. Alp bana tip tip bakarken falcının yanına yürüdüm. Bunlar olurken o bize değil sadece Alp'e odaklanmıştı. Bu yüzden gergin de olsam yüzündeki tebessüm gerginliğimi azaltıyordu. Mete'ye baktığı gibi değildi gözleri. Sanki daha sevecen, daha tanıdıkmış ve daha anlamlı bakıyordu. "Kapıma bir sapık gibi dayanan sendin." "Bizi takip eden de sen?" Elbette laflarının altında kalmayacaktım. "Susun." falcının dedikleriyle ona baktık. "Bir sorun mu var?" başını iki yana salladı. Alp'i eliyle çağırdığında Alp orada put gibi duruyordu. Gözlerimi devirdim ve yanına gittim. Resmen iki kişi arasında mekik okuyup duruyordum. "Beni yormayıp gelsene be!" sessizce söylenip kolundan tuttum ama Alp bundan kurtularak kendisi falcının yanına gitti. Ben de Mete'ye doğru adımladım ve yan yana durduğumuzda heyecanla ikisine bakıyorduk. Gerçi burada heyecanlı olan sadece bendim... Nedense Alp bu odaya girdiğinden beri falcının bakışları, davranışları değişmişti. Haliyle bu da beni meraklandırıyordu. Falcı avcunu Alp'in alnına yaslayarak gözlerini kapattı. "Sikmese bari." Mete'nin sessizce söyledikleriyle gözlerim kocaman açıldı ve şaşkınca ona döndüm. Karnına dirsek atacaktım ki bunu anladığından olsa gerek kaçtı. "Terbiyesiz." dedim fısıltıyla. Omzunu silkti. Ben de kollarımı göğsümde kavuşturdum, sırtımı duvara yaslayıp Alp ile faclıyı izlmeye başladım. Dakikalar içinde gözlerini açarken mırıldandı. "Sen osun..." "Kim?" araya girdim. "Şş." falcı işaret parmağını dudaklarına götürerek fısıldadı. "Bölme." Gülümseyerek Mete'ye baktım ama dümdüz, sanki bir duvara bakıyormuş gibi izliyordu bu sahneyi. Az önce gülen, o 'şakayı' yapan o değilmiş gibiydi. "Hey." dedim sessizce. "Mutlu değil misin?" bana döndü, zoraki olduğu çok belli bir tebessüm gönderdi. Bir sorun olduğunu anlamıştım ama şimdi sormanın sırası değildi. Buradan çıktıktan sonra istediğimiz gibi sohbet edebilirdik. "Ne oldu?" dayanamayarak sordum. "Çok güzel şeyler oldu..çok." sonradan Mete'ye baktı. "Onun burada olmasına gerek yok." kaşlarımı çattım. Mete'nin önüne geçerek "Ne demek yok?" dediğimde cevap vermemişti. Alp ise Mete'ye bakıp tekrar falcıya döndü. "Bir sakınca yok, kalsın." anlayamıyordum... "Neler olduğunu söyleyecek misiniz?" dedim sertçe. Falcı Mete'ye bakarak "O kapıyı açamaz, ama o açar." gözleriyle Alp'i işaret etti. "O yokken Mete vardı ama." onu koruyordum. Bunda ise bir yanlışlık görmüyordum. Dakikalar önce Alp planlarımız arasında ismi bile geçmezken bir anda onun gelişiyle, Mete'ye yapılanın haksızlık olduğunu düşünüyordum. "Nazlı...çok iyi kalpli bir kızsın." güldü falcı. "Ve bu iyiliğin başına büyük şeyler açacak," durdu. "Sanırım?" "Eğer bize ne olduğunu anlatırsan anlayabiliriz." dedim ama Mete'nin arkamda hareket ettiğini hissedince döndüm. Yere eğilerek montunu aldı ve üstüne bir hırsla giymeye başladı. "Saçmalama." dedim onu durdurmak istercesine, o ise bu çabamı yok sayarak kapıya yürümeye başladı. Önüne geçip göğsünden ittim. "Delirmesene." Mete'nin gözleri bana döndüğünde geriledim. Alp'de bize yaklaştı, Mete'nin omuzlarından tutup geriye çektiğinde Mete bu baskıdan hızla kurtuldu ve ilerlemeye başladı. Benim durmaya ise niyetim yoktu. Belki bir gündür tanışıyorduk ama bana yaptığı iyiliği unutmayacaktım. Kolundan tuttuğumda beni öyle bir savurdu ki neye uğradığımı şaşırarak duvara çarptım. Çarpmanın etkisiyle acıyan belimi ovuşturup önüme gelen saçları ittiğimde Alp'in Mete'ye attığı yumruğu gördüm. Bir anda ortalığın nasıl karıştığını bile anlamamıştım. "Dur." dedim Alp'in koluna asılarak. "Tamam, bırak gitsin." Alp dinlemeden bir tane daha vurduğunda içim acımıştı. "Dur diyorum sana." Mete'nin yakalarını son kez silkeleyip bıraktı ve bana doğru "Bir kez denileni yap!" bağırdığında yüzümü buruşturdum. "Bağırma bana, sadece kendinde değildi." Falcı aramıza girdi, gülümseyerek ikimize baktı sonradan sadece bana bakmaya başladı. "Bu kadar iyi niyet kötü Nazlı..." dışarıdan aniden gelen polis sirenleriyle şaşkınlıkla pencereye baktım. Cidden tam kapının önünde polis aracı ve bir normal araba duruyordu. Tekrardan Mete'ye döndüğümde kaçmaya çalıştığını ama Alp'in sıkıca onu tuttuğunu gördüm. "Mete..." diye fısıldadım. "Neler oluyor?" falcıya baktım ama kısa bir süre içinde odaya polisler girmişti. Bir anda Mete'nin kolundan tuttuklarında dudaklarım aralanmıştı. Kafayı yiyecektim! Allah'ım... "Alp." dedim ondan medet umarak. "Ben de bilmiyorum, dur." deyip polisleri gözlemlemeye başladı. Mete zar zor zapt edilip dışarıya götürülürken onu takip ediyorduk. "Mete bir şey desene." Dışarıya çıktığımızda kırklı yaşlarda bir adam büyük bir özlemle ona bakıyordu. "Oğlum." dediğinde Mete ona doğru atıldı ama zorlukla araca bindirildi. Şaşkındım, neler olduğunu bilmiyordum. "O-o bir şey yapmadı ki." dedim titreyen sesimle. Babası bize dönüp "Biliyorum." dedi. "Yapmaması için bunu yapıyoruz zaten." kaşlarım çatıldı. "O ne demek?" Adam, "Size anlatmadı demek." dedi. "O..." konuşamayarak yere baktı. "Bunu oğluma söylemek istemiyorum ama o deli." yutkundum. Böyle düşünmesi normaldi, sonuçta ölmüş annesinin hayaletini gördüğünü iddia ediyordu ama işlerin bu kadar ciddiye bineceğini tahmin etmemiştim. "Bakın bu bir yanlış anlaşılma olmalı." diyerek durumu izah etmeye çalışınca bir kağıt çıkardı ve bize uzattı. "Bu ne?" dediğimde Alp çoktan almıştı. Kollarını omuz hizamdan geçirerek önüme getirdiğinde kağıdı ikimizde okuyabiliyorduk. Titreyen ellerimle kağıdı tuttum. "Mete'nin annesi öleli yedi yıl oluyor." sertçe yutkundum. "Aynı zamanda şizofren kişilik bozukluğu var. "Hareketlerini, gerçeği algılayış biçimlerini...her şeyi değiştiriyor bu lanet hastalık." gözlerim dolduğunda kağıdı okuyamaz hale gelmiştim. O, cidden hastaydı. Alp sanki anlamış gibi daha akmadan gözlerimi sildiğimde dudaklarım bükülmemek için savaş veriyordu. "Ama o," dedim. "Çok gerçekçiydi." diye devam ettiğimde adam burukça gülümsedi. "Biliyorum, ben de beş senedir fark edememiştim. Belki önceden fark etseydim hastalığı bu kadar ilerlemezdi." arkama baktığında oraya döndüm. Mete başını cama yaslamış ruhsuzca bizi izliyordu. İçeride aniden saldırganlaşması, canımı acıtmasının nedeni ya da Alp geldiğinde ona bakan bakışları şimdi anlaşılıyordu. Ama o hiç öyle biri gibi değildi ki...Hastanedeki şakalaşmamız, bana attığı laflar, didişmemiz, her şey o kadar gerçekçiydi ki! Biliyordum, bunları demem bile saçma ötesiydi. Kendi babası bile beş sene anlamazken ben nasıl anlayacaktım. "Burada olduğumuzu nereden biliyordunuz?" diye sordu Alp, adam cevapladı. "Bir kadın aradı, o ihbar etti. Ben de zaten karakolda bekliyordum." Falcı. Şimdi de onun Mete'yi küçümsemesinin, içeride yaptığı şeylerin nedeni ortaya çıkıyordu. O, çok önceden fark etmiş olmalıydı. İzlendiğim hissine kapılarak başımı cama çevirdim. Falcı kollarını göğsünde birleştirmiş ve bana kibirlice gülümsüyordu. İyilik Nazlı...iyilik. Bakışlarımı kaçırdım, polis arabasına baktım. Mete bakıyordu...bakıyordu dudaklarım titrerken ellerimle oynamaya başladım. Ona veda etmek istiyordum, elimi kaldırdığımda gülümsemişti. Başımı sola yatırdım ağlakça, Mete benim aksine gülümsedi. Sanki bir arkadaşına veda eder gibi elini salladığında omuzlarım sallanmıştı. Mete gerçeğin yalanıydı... Adam da arabasına bindiğinde gitmeye başladılar. Arkalarından bakarken gözlerim yeniden doldu. Cidden beceriksizin tekiydim, hiçbir şeyi beceremiyordum her şeyden öte bir arkadaşımı kaybetmiştim. Dudaklarım aşağı doğru bükülürken Alp omuzlarımdan tutarak beni merdivene yönlendirdi. En aşağı basamağa oturduğumuzda "Kötü bir şey yapmadın." dedi. "Bilemezdin." Omuz silkerek bacaklarımı kendime çektim, başımı bacaklarıma gömerek bir hıçkırığı dudaklarımın arasından bıraktığımda Alp "Ağlama." diye mırıldandı. Cidden mi? Böyle dedin ya, artık ağlamam. Ağlamam daha da şiddetlenirken "Ağlamaman için ne yapmam gerekir?" diye sordu. "Yalnız kalmak istiyorum." diyerek mırıldandım. Cıkladı. "Seçenekler arasından çıkartıldı." başımı kaldırıp tip tip ona baktım. "Önümde parande at o zaman." homurdandım. "Ebesininki!" "Gitsene yanımdan ya!" omzuna bir tane vurduğumda "Ah! Sinek dokundu." diyerek dalga geçince sinir bozukluğuyla güldüm. "Beni çok sinir ediyorsun." "Bak son kez soruyorum, ağlamaman için ne yapmalıyım?" burnumu çekip gözyaşlarımı kuruladığımda "Deprem oldu sandım." dedi. Kötü bir şekilde ona bakarken o bundan resmen zevk alıyordu! İnsana nasıl moral verilmezin açılımıydı resmen. "Sadece yanımda kal." dedim homurdanarak ve başımı bacaklarıma gömdüm. Alp, ensemden sanki kedi yavrusunu tutuyormuş gibi tutup çektiğinde 'ne yapıyorsun' dememe gerek kalmadan, başımı omzuna koydu. "Sadece bir kerelik. Değerini bil." Güldüm. Eh, çok da kötü moral veriliyor sayılmazdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD