TÖRE, NAMUS,İNTİKAM

1369 Words
Kürtçe cümleler için daha öncede kullandığım "~ " işaretini cümle başında kullanacağım. Töre sözlük anlamı olarak, bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü. Bu kurallar zaman içinde değişen toplum yaşamına göre şekil alması gereken ama bunun yerine değişimi insan hırslarına göre olan yazılı olmayan kurallar olmuştur. Geldiğim zamanda bile insanların hayatlarında önemli yeri olan töreler, gelişmek bir yana dursun daha da anlamsız bir şekilde ilkelleşen bir hal almıştı. Belki kural olarak zamanında işe yarayan töresel yaptırımlar, insanın karakteri ele alındığında çağın gerisinde kalan kararları ile bir çok ölüm ve acının kaynağı olarak her döneme adını yazdırmıştı. Namus sözlükte ,bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet olarak geçmektedir. Bizimki gibi geleneksel toplumlarda kadınlar genellikle erkeğe bağımlı oldukları için ailenin namusu açısından kadının davranışları büyük önem taşır. Kadınların cinsel hareketleri sosyal kurallara ters düşerse tüm ailenin namusunun zarar gördüğü ve lekelendiği düşünülür. İlerleyen ve modernleşmesi gereken zamanlarda namus iki bacağın arasında kalarak beraberinde pek çok ölümü ve yıkımı getirmişti. Yanlış anlaşılmasın insanların ihanetlerini hoş görmüyorum. Ama varsayımlar, sadece kadınlara indirgenen sadakat ve dar kafaların getirdiği cinayetlerle istismarlarında namus adı altında yapılması bana doğru gelmiyor. Berdel, çocuk gelinler, beşik kertmesi, evlenmek istemediği için kaçan insanların öldürülmeleri gibi pek çok yanlışa da namus kavramının yaftalanmasının bana doğru gelmediği gibi. Sevmek, din, dil, ırk, mezhep ya da farklı ayrıştırmaların ötesinde bir olguyken sevginin yok sayılmasını da hiç bir zaman doğru bulanlardan olamamıştım. Bu düşünce ile gelen intikam düşüncesi de bana göre töre kavramı gibi anlamsızdı. İntikam , eline silah alıp kendi doğruların adına birilerini öldürmek ya da yanlışa yanlışla cevap vermek olmamalıydı. Gelin görün ki benim doğrularımın yaşadığımız coğrafya da ve kanun adamı olduğum zamanlarda bile önemi yoktu. Şimdi ise bana endişe ile bakan ufak kadının töreler yüzünde yaşadığı acıyı gözlerinde görüyordum. Hande hanım için töreler sevdiği adamın yanında gelen bonus gibi olmuştu. Adının Baran olduğunu öğrendiğim ve bulunduğum bedenin babası olan adam da töre ve namus kavramının ilkelleştirildiği bu düzenin kurbanlarındandı. Nikahlı eşi ile ailesinin dayatması ile evlenmiş, Hande hanım ile tanışıp aşık olarak kendine yine törelerin verdiği gücü kullanıp imam nikahı yapmıştı. Üçüncü eşi olan Dilan hanım ise intikam yüzünden ölen kardeşinin boşta kalmasın diye imam nikahı ile aldığı kişiydi. Hande hanım ile konak denilen yaşadığım devirde askerlik yaparken gördüklerim arasında en büyüğü olan yapıya girdiğimizde bizi diğer iki eş de karşılamıştı. İlk eş Berivan hanım hafif bir tebessüm ile bize bakarken Dilan hanımın yüzünde büyük bir öfke vardı. İçeri girdiğimizde Baran bey yanımıza yanaşıp elini hanımının omzuna koyarak: " Gözün aydın iki gözüm. Kızımız sağ salim geldi." dediğinde Hande hanım gülümserken Baran beyin gözleri bir kere bile bana değmemişti. Hande hanıma bakışlarında ona duyduğu sevgi net bir şekilde görünüyordu. Aksine Hande hanım sadece başı ile Baran beyi onaylayıp yanından benimle birlikte geçip gitmişti. İşin en garip tarafı ise hiç kimsenin ona tek kelime bile etmemesiydi. Yukarı çıktığımızda merdivenin sağındaki ilk odaya geçtik. Odaya geçtiğimizde Hande hanım çekinerek bana bakmış ve : " İyisin değil mi? Sana bir şey yaptılar mı?" diyerek hüzünle gözlerini gözlerime dikmişti. Gülümsedim , buna ihtiyacı olduğu çok bariz belliydi. Odada gözlerimi hızlıca gezdirdikten sonra Hande hanıma döndüm. " Endişelenmeyin, kimse bana yanlış bir davranışta bulunmadı. Ama hem kafamı çarpmanın etkisi hem de yaşadığım olayın tedirginliği beni fazlasıyla yordu. Banyo yapmak ve üzerimi değiştirmek istiyorum mümkünse." Hande hanımın yüzünde kısa bir anlığına şaşkınlıkla karışık kırgın bir ifade oluşsa da hemen yüzünü düzeltti. Gülümsememe karşılık verip: " Soba kazanını hemen yaktırıyorum canım. Yıkanır dinlenirsin. Sonra da konuşuruz." dedi ve odadan ayrıldı. Çok geçmeden içeriye elinde odunlar ve yakacak malzemeleri olan iki genç hanımla döndü. Hanımlar odanın içinde bulunan bir kapıdan girdiklerinde ben de odayı inceleme şansı buldum. Bulunduğumuz oda geldiğim dağ evindeki odanın neredeyse aynı büyüklüğündeydi. Cam kenarında bir yatak , yatağın yanında kapıya doğru uzanan duvara sabit büyük bir dolap vardı. Yatağın karşısında bir masa ve üzerinde ufak bir kitaplık ise bu odaya tezat bir güzellikteydi. Odanın dolapların olduğu tarafında bir çift kişilik kanepe de odaya ayrı bir hava katıyordu. Oda mavi renge boyanmış, krem rengi tüller ve yanında lacivert tonda fon ile süslenmişti. Ben odayı incelerken tiz bir genç kızın sesi kulaklarıma doldu. "~ Hanımım soba kazanını yaktık su az sonra su ısınır. Başka istediğin vardır?" Hande hanıma döndüğümde bana sevgi ile bakan yüzü çatılmış kaşları ile sertleşmişti. "~ Gerek yok Sema, siz çıkın." "~ Baş üstüne hanımım." Kızlar çıkana kadar değişmeyen yüzü kızlar gittiğinde derin bir nefes vermesiyle normale döndü. Bu durum garibime gittiği için Hande hanımın yanına gidip elimi omzuna dokundurdum. " Neden bu kadar sert davrandınız?" Hande hanım derin bir iç çektikten sonra gülümseyerek bana döndü. " Burası kurtlar sofrası kuzum. Çalışanların çoğu ilk ya da son eşin emrinde. Laf taşımaktan tut da düşünemeyeceğin pek çok kötülüğe maşa olmaya hazırlar. Buraya ilk geldiğim sıralar çalışanlara karşı iyi niyetimin cezasını çok çektim. O yüzden bu da bir önlem diyelim. Sen bunları düşünme , su ısınmıştır gir ve yıkan." Onu başım ile onayladıktan sonra çalışanların çıktığı kapıdan içeri girdim. Eski model ufak bir banyoydu burası. Kapının karşısında bir soba kazanı, kazanın hemen yanında bir hortumla kazana bağlanan musluk ve kurna bulunuyordu. Kurnanın önünde bir kürsü, kurnanın içinde duran bakır tas yıllardır görmediğim nostaljik bir resmi andırıyordu. Banyoya şöyle bir göz gezdirdikten sonra suyu açıp geniş kurnaya dolması için ayarladım . Ardından üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya başladığımda sıra iç çamaşırlarıma geldiğinde duraksadım. Bütün bu koşuşturma arasında bedenin bir kadına ait olduğu gerçeği ile ilk defa yüzleşmesem de kendimle baş başa bu durumunda olmanın garipliği kafama dank etmişti. Gözüm vücuduma kaydığında içinde bulunduğum bedenin benliğime olan tersliği utanmama neden oldu. O genç bir kızdı ve bedenine karşı kendimi mahçup hissettim. O sırada taşan suyun sesi ile kendime geldim ve üzerimde kalan parçaları da dikkatle çıkardım. Kürsüye oturduğumda su ile vücudumu ıslatırken Ela'dan sonra belki ilk defa başka bir bedenle bu kadar uzun süre yakın temasım olduğunu fark ettim. Ela'nın ölümünden sora gerçek bir ilişkim hiç olmasa da tek gecelik bir kaç ilişkim olmuştu. Çekinerek ve içimden bin özürler sıralayarak hızla temizliğimi yapıp banyo kapısının arkasındaki bornoza sarındım. Banyodan çıkıp odaya geldiğimde odadaki kanepede oturan Hande hanım gülümseyerek bana yanaştı . " Eşyaların yatağın üzerinde canım. Kurutma makinesini de masaya koydum, sakın saçlarını kurutmadan çıkma tamam mı?" Hande hanıma gülümseyerek: " Tamam merak etmeyin." dediğimde gülen yüzü düşünce kullandığım hitabı fark edip: " Kusuruma bakma ...anne. Bana biraz zaman tanı lütfen." dedim. Hande hanım gülümsemesini genişleterek: " Tamam tamam sıkma canını , sen iyisin ya gerisi önemli değil." dedikten sonra odadan çıktı. Ben de bana çıkardığı kıyafetleri dikkatle giymeye başladım. Bunu yaparken elimde olmadan içinde olduğum bedene bakmamaya dikkat ediyordum. İşim bittiğinde saçlarımı kurutup masadaki tokalardan biri ile arkadan topladım. Odada bulunan kapıya yakın dolaplardan birinin üzerindeki boy aynasından kendime baktığımda derin bir iç çektim. Asmin güzel bir kızdı ve yaşadıklarını da ölümü de hak etmeyecek kadar gençti. Üzerime baktığımda altımda siyah , rahat ve geniş bir pantolon ve üstümdeki yumuşak mavi kazak ile çok hoş görünüyordum. Kafamda bin bir düşünce dönüp dururken dışarıdan gelen yüksek sesli konuşmalar ile aynada kendimi incelemeyi bırakıp kapıya yöneldim. Dışarı çıkınca sesler anlam kazanmaya başladı. " ~ Irz düşmanı Kazım çok bile yaşadı." " ~ O ölecekse Narin de ölmeli." " ~ Hayır hayır kızım olmaz kıymayın çocuklara".... Devam eden acı ve öfke karışımı cümleler karşısında merakıma yenik düşüp bulunduğum katın avluya bakan balkon kenarına ilerledim. Ellerimi demir korkuluğa yerleştirip aşağıya baktım. Aşağıda bir sürü insan ellerini kollarını sallayarak yüksek sesle tartışıyorlardı. O sırada yanımda hissettiğim hareketlilik ile başımı yana çevirdim. İfadesiz yüzü ile yanımda durmuş aşağıya bakan Beyazıt, bu bedene geldiğimde karşılaştığım nazik, anlayışlı ve merhametli Beyazıt'a hiç benzemiyordu. Önceki yaşamımda kırk yıl polislik yapmış ve pek çok farklı insan ile karşılaşmıştım. Deneyimlerime dayanarak Beyazıt hakkında yanılmadığımı düşünsem de gene de emin olamıyordum ta ki konuşana kadar. " Görüyor musun Asmin, ne kadar güzel rol kesiyorlar. Çirkin, iğrenç bir trajikomik dram ve en korkuncu da bu sahnedeki en masum adamın herkesin korktuğu Aziz abim olması." Aşağıya tekrar bakarken bu defa Beyazıt'ın gözleri ile görmeye çalıştım. Tartışmalar devam ederken çatık kaşları ile ne olacağını merakla bekleyen Aziz, Beyazıt'ın söylediği gibi en masumu görünüyordu. Duruşumu dikleştirirken yüzümdeki meraklı ifade yavaş yavaş kayboldu, içimi rahatsız edici his doldururken midemdeki bulantının nedeni aşağıda pazarlığa başlamak için çekilen adamların yüzlerinin kenarına yerleşmiş çirkin gülüşün iğrençliğiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD