Hazırlanan kahvaltı masasıyla birlikte masaya geçtik. Deniz Hanım sağ olsun tabağıma yiyeceklerden fazla fazla dolduruyordu. İnci, “Anne kız hepsini nasıl yesin?” dediğinde, “Yer yer,” diyerek ıspanaklı börekten de bir dilim koydu. Dışarıdan bakıldığı zaman fazla mı iştahlı duruyordum?
Sırıtarak çayını içen savcıya kısık sesle, “Komiğinize gitti anlaşılan,” dedim. Başını salladı. Hiç te komik bir durum yoktu şu an burada. Bu yiyeceklerin hepsini yiyemeyecektim ve çöpe gidecekti.
“Biz on gün içinde düğünü yapmayı düşünüyoruz baba.”
İçtiğim çay genzime kaçtı.
“Ay kızım, iyi misin?”
Elini sırtıma vuran savcı ciğerimi sökecekken, “Oğlum yavaş,” diye bağıran annesiyle elini durdurdu sağ olsun.
“Ben boğulmasın diye vurdum hızlı hızlı.”
“Vurulur mu öyle, hem de bu halde?”
Hangi halde?
“İyi misin kızım?”
Ali Bey’in sesiyle, “İyiyim,” dedim.
“Ben haberi bir anda verince heyecan yaptı.”
Dayanamadım masanın altından bacağına vurdum. İyi biriydi ama ukala yanı da vardı.
“On gün içinde düğün hazırlıkları zor görünse de bir şekilde halledeceğiz. Senin evde mi yaşayacaksınız, yoksa başka yerde mi?”
“Benim evde baba.”
Onun evi burası değil miydi? Ayrıca biz aynı evde mi yaşayacaktık?
“Eşyaların hepsi yeni, Elisa beğenerek kendi seçti bu yüzden yeniden mobilya almamıza gerek yok.”
Avukatlar yalancı olur derlerdi ama savcılar da mı yalancı olurdu? Çok rahat bir şekilde karşısındaki insanı kandırabiliyordu.
“Tamam o zaman. Gelinliği, takıları, salonu hallettik mi gerisi hallolur.”
Ciddi ciddi evleniyordum.
“Düğünü Vladimir’in otelinde yapacağım.”
“Şu senin mafya arkadaşın mı?”
Kimden bahsettiklerini anlamıyordum ama ikisi de konuşurken fazlasıyla ciddiydiler.
“Vladimir mafya değil baba, sadece biraz öfkeli bir adam.”
“Sen onu benim külahıma anlat, bu adam senin başına bela olacak haberin olsun.”
Savcının yüzü asıldığında, “Boşuna surat asma,” dedi. “Tamam, adam senin hayatını kurtarmış, sen de teşekkür etmişsin neden bitirmiyorsun onunla muhabbeti? Araştırdım, hakkında iyi haber yok.”
Geriye yaslanıp, “Haberlere ne bakıyorsun baba?” dedi. “Ben yakından tanıyorum onu, ön yargılı olma ona karşı.”
Ali Bey bu konuda kararlı olacak ki taviz vermedi.
“Tamam uzatmayın, güzel güzel konuşuyoruz gerilmeyin.”
Ayağa kalkıp sandalyesini geriye itti.
“Elisa kimliğini verir misin? Dışarıda işim var, akşam seni almaya geleceğim.”
Sandalyeyi geriye itip ben de ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerlediğinde kaldığım odaya gidip cüzdanımdan kimliği aldım.
Akşama kadar burada tek mi kalacaktım? Ya pot kırarsam?
Kapıya gittiğimde kimliğimi uzattım ona.
“Nikah işlemlerini halledeceğim.”
“Fakülteye gitmek istiyorum.”
“Bir iki gün gitmemen senin için iyi olur. Burada çekineceğin bir durum yok, annem seni çok sevdi. Gelin kaynana oturun.”
Kaşlarımı çattığımda sırıtıp arabasına doğru yürüdü. Eğer ağzımdan bir şey kaçırırsam benim suçum değildi.
İçeriye tekrar döndüğümde Deniz Hanım masayı işaret etti. Bana zorla tabağımdaki yiyeceklerin hepsini yedirdi. Mide fesadı geçirmesem iyiydi.
Masayı topladıktan sonra onunla akşama kadar sohbet ettik. Dünya tatlısı bir kadındı. Biraz takıntıları vardı ama merhametinin yanında göze batmıyordu. Keşke bir mucize olsa ve bir anda iyileşse. Elimi tuttu. "İyi misin? Gözlerin doldu." Boğazım düğüm düğüm oldu, yutkunamadım. "İyiyim." Yanağımı öptüğünde gözümden düşen bir damla yaşı görmeden sildim.
"Ben senin annenim bundan sonra, her konuda benimle konuşurken çekinme olur mu?"
"Sağ olun, sizi tanıdığım için çok şanslıyım."
Gülümsemesi genişledi.
"Güzel kızım benim."
Omzumun üzerindeki eli düz karnıma indiğinde hafifçe okşadı karnımı. "Eğitim hayatına kaldığın yerden devam edeceksin, bu konuda endişelerin olmasın. Ben sana da ona da bakacağım."
"Kime?"
"Hayırlı akşamlar."
Batuhan’ın sesiyle bakışlarımızı kapıya çevirdik.
"Hoş geldin oğlum, biraz geç olmadı mı?"
"Adliyede işlerim uzun sürdü anne. Elisa hazırlan çıkalım."
Ayağa kalktım.
"E burada kalsaydınız oğlum?"
"Yine geliriz anne, işlerimiz var."
Deniz Hanım, üzgün bir ifadeyle "İyi madem," dediğinde dayanamadım sarıldım ona.
"Güzel kızım benim. Numaranı alamadım."
Yeni hat alacağım için telefonumu açmıyordum.
"Batuhan’dan alırım numaranızı."
"Kendini fazla yorma."
Geriye çekildim. "Asıl siz kendinizi yormayın. Görüşmek üzere."
Odaya gidip eşyalarımı aldım. Annesinin yanağını öpen savcı önden ilerlediğinden peşinden gittim. Deniz Hanım’a el sallayıp arabaya bindim.
"Annemle oldukça iyi anlaştığınızı görüyorum."
"Keşke iyileşme ihtimali olsa, bugün onunla sohbet ederken neredeyse ağlayacaktım. Siz çok güçlüsünüz, iyi dayanıyorsunuz."
Arabanın camını açtı. Sanırım üzülmüş olacak ki bir şey demedi. Arabayı sakinlikle kullanırken gözleri aynadan arkaya kaydı. Dudakları iki yana kıvrılırken bakışlarımı arkaya çevirdim. Arkamızda dört lüks siyah araba vardı. Dördü de aynı anda farları kapatıp açtılar. Kırmızı ışıkta durduğumuzda bizi ortalarına alarak yanlarımızda durdular.
"Neler oluyor?" diye sordum sesimdeki merakı gizleyemeyerek. Sırıttı. "Geriye yaslan.”
Dediğini yapıp geriye yasladım. Yarış mı yapacaklardı?
“Onları tanıyor musunuz?”
“Çocukluğumdan beri.”
Arabaların yarışı başlamadan önceki sessizliği yeşil ışığın yanmasıyla hızla bozuldu. Direksiyonu kavradı ve gözlerini önümüzdeki yola dikti. Hızla dönemeçleri alırken, hızın ve heyecanın verdiği karışık duyguları hissediyordum.
Rakiplerinin yanından geçerken, sakin olmak adına sürekli kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Gözlerindeki kararlılık, bu yarışın sadece bir başlangıç olduğunu gösteriyordu. Gaz pedalına daha fazla bastıkça, kalbim göğsümde hızla çarparken içimdeki heyecan ve korku karışmaya başladı. İstanbul'un karanlık sokaklarında ilerliyorduk ve şehrin gizemli atmosferi etrafımızı sarmıştı. Rüzgârın öfkesine meydan okur gibi, bu siyah arabalarla sokakların dar virajlarını dönüyorduk.
Korkuyla heyecan arasında gidip geliyordum. Arabanın içindeki titreşimleri, motorun gücünü hissediyordum. Her dönüşte, her hızlanmada, bu yarışın getirdiği gerilim beni daha da sarıyordu.
“Savcı, güçsüzleştin mi?”
Yan tarafımızdaki arabadan bağıran adamın sesini zorlukla duyuyordum. Yüzünü net seçemedim.
“Yerler oğlum seni bu asfaltta.”
Bir diğer arabadan bağıran adamı da görmek istediğimde bakışlarımı hızla ona çevirdim ama onu da görmedim.
“Dostum, ne oldu sana? Paslanmışsın.”
Bozuk Türkçesiyle konuşan adamı fark ettim. Arabasını yavaşlatmış çatık kaşlarıyla bize bakıyordu.
Adama parmak işareti yapan Batuhan onun kahkaha atmasını sağlarken gözlerimi önüme çevirdim.
Nasıl bir geceydi bu?
Şehrin ışıkları arasında kayboluyorduk, adeta bir yarış filminin içindeydik. Sokakların karanlık gölgesinde, rakiplerimizle amansız bir mücadele veriyorduk. Kızgın rüzgâra meydan okuyarak, ne kadar hızlı ilerlediğimizi umursamadan sadece yarışa odaklanıyorduk.
Hepsini birden geçince kafasını camdan uzattı.
“Ne yapıyorsunuz?”
“Ne oldu göt laleleri?”
“Batuhan Bey, kaza yapacağız lütfen başınızı içeri sokun.”
“Sizi bu asfalta gömerim.”
Bu yanlış hareketi savcı bile yapıyorsa ben artık gençlere bir şey demeyecektim.
“Hiç iyi örnek olmuyorsunuz,” dedim. “Siz savcısınız, yakışıyor mu size böyle davranmak?”
“Arada bir biz de yaramazlık yapalım değil mi?”
Gözlerimi kapadım ve araba duruncaya kadar açmadım. Eve geldik diyen tok sesini duyunca gözlerimi açtım. Peşimizdeki arabalarla birlikte büyük bir villanın bahçesine girdik. Arabalar peş peşe durunca aynı anda arabadan indik. Gözlerim arabadan inen adamların üzerinde dolaşırken onları daha önce nerede gördüğümü sorgularken aklıma gelenlerle ağzımın için kurudu.
Onları Bolu’daki partide görmüştüm. Vücudum gerilse de belli etmemeye çalıştım. Yüzleri belirsizlikle doluydu. Her birinin gözlerinde hızın ve yarışın getirdiği süren heyecan vardı. Ancak benim gözlerim, onları tanıdığım ve daha önce bulunduğumuz evde gördüğüm anılarla doluydu. Orada neler yaşandığını hatırlamak beni tedirgin etti.
“Anladık yaşlanmamışsın.”
“Hiçbir zaman beni geçemeyeceksiniz, bu yüzden ansızın arkamdan gelmeyin üzülen yine siz olursunuz.”
İri yarı, mavi gözlü olan adam, “Türk polisi ile uğraşılmıyor sen Rusya’ya gel ben seni nasıl ağlatacağım,” dediğinde adamın göğsüne yumruğunu vurdu.
“O da olur kardeşim.”
“Üşüdüm ben, içeri girelim.”
Sanırım adı Barış olan adam bana göz kırpıp eve ilerlediğinde yanıma gelen Batuhan elini belime yerleştirdi. Komando olan adam korkutucu gözüküyordu ve yine bana düşmanı gibi bakıyordu. Rus olanda ifadesizdi, diğeri ise düz bir şekilde bakıyordu.
Beni eve doğru yönlendirdi. Arkamda gelen adamların ayak sesleriyle irkilirken evin içine girdim.
Savcının yanında tek başıma dururken bu kadar korkmamıştım. Şimdi korkudan neredeyse ağlayacaktım.
Korkudan onlara bakmamak adına gözlerimi evin içinde gezdirdim. Girişteki mobilyalar siyah renkteydi, ve bu renk evin içinde sofistike bir atmosfer yaratıyordu. Evin modern ve zarif tasarımı, hemen göze çarpıyordu.
Ev iki katlıydı ve her iki katın duvarları camdan yapılmıştı. Bu sayede, iç mekân ile dış dünya arasında bir geçiş sağlanmıştı. Işık, evin içine bolca yayılıyordu ve manzara göz alıcıydı. Bahçedeki ağaçlar ve çiçekler, cam duvarlardan görünen İstanbul manzarası ile mükemmel bir uyum içindeydi.
Girişteki siyah mobilyalar, evin zarif ve modern dekorasyonuyla mükemmel bir uyum içindeydi. Her detay özenle düşünülmüş gibiydi. Göz alıcı bir avize, tavana asılıydı ve parlak kristalleriyle ışığı kırarak odanın büyüsünü artırıyordu.
Gözlerimi sürekli aynı yerde gezdirirken daha fazla kaçamayacağımı anladım. Bakışlarımı rahat bir şekilde koltuklarda oturan adamlara çevirdim. Savcı yanına oturmam için işaret ettiğinde küçük adımlarla yanına oturdum.
“Aniden evlenmek istemenin sebebi ne?”
Komandonun konuşmasıyla irkildim.
“Sen konuşma Volkan, kız senden korkuyor.”
“Umurumda değil Barış. Söylesene Batuhan, aniden evlenmenin nedeni ne? Bu kızı dağ evinde gördüğümde onu ormanda tesadüf eseri bulduğunu söylemiştin.”
Bacaklarını sehpaya uzatıp, “Orada âşık oldum,” dediğinde yutkundum.
“Ah siz çılgın Türkler, âşık olduğunuzda hemen evlenmek istiyorsunuz.”
“Hepimiz öyle değiliz Vladimir, bu arada ben Zafer, Elisa Hanım.”
Adımı Batuhan mı söylemişti? Kandırmak istediğim adamlarla aynı yerdeyim, düşündüğüm şey adımı Batuhan’ın söyleyip söylememesiydi.
“Kızı sorgulamayın. Dediklerimi yaptınız mı?”
“Ben hastane işini hallettim,” diyen Zafer’in ardından, “Ben de belediye işini hallettim,” dedi Barış. Çantadan çıkardığı evrakları masanın üzerine koydu.
“İmza attığınız an evli sayılacaksınız.”
Anında bakışlarım Batuhan’ın yüzünü buldu.
“Yoğun bir hafta olacak, arkadaşlarımın tanıdıkları olduğu için araya onları koydum. Bizimkilerin elleri biraz hızlıdır, en yakın zamana gün bulun dediğim için bugüne bulmuşlar.”
“Böyle nikâh mı kıyılır?”
“Ne bekliyordun? Davul zurna da getirelim mi?”
“Volkan!”
Kaşlarımı çatıp burnumdan nefesimi bıraktım.
“Benimle bu üslupla konuşamazsınız, sizi iki kere gördüm ve ikisinde de ses tonunuza dikkat etmediniz. Haddinizi bilin!”
“Bak…” diye mırıldandığında öne doğru eğildi.
“Küçük kızımızın dili varmış.”
“Volkan, dışarıya çıkar mısın?”
“Pişman olacaksın biliyorsun değil mi?”
“Çık dışarı!”
Bağırmasıyla oturduğum yerde irkildim. Alınır da dışarıya çıkar diye düşündüm adam gurursuz gibi oturmaya devam etti.
“Sesini çıkarma sakın.”
“Kapa çeneni Batuhan.”
Her an kaçabilirdim buradan.
“Sen ona bakma Elisa, dağda yaşadığı için ayıdan beter oldu. Biz onun bu hallerini görmezden geliyoruz sen de görürsün yakında. Bizim uşak sana âşık olmuş, imzala şu kâğıdı da kıyılsın nikâh. Bak ben düğünde kemençe ekibini getireceğim bol bol horun tepeceğiz.”
Bakışlarımı gülerek konuşan Barış’ın gözlerinden çektim.
“Yalnız konuşabilir miyiz?”
“Burada konuşsaydınız, biz merak ederiz,” diyen Barış’a susması için bakışlarını çevirdiğinde asker selamı verip geriye yaslandı geveze adam. Batuhan’ı takip edip mutfağa girdim.
“Biz bu evliliği annen için yapıyoruz, neden gizli gizli nikâh kıyıyoruz?”
Karşıma geçip parmaklarını saçlarımın üzerinde gezdirdi. Bir adım geriye çekildim.
“Volkan’ın kusuruna bakma, bir daha sana böyle davranmayacak.”
“Sorunlu biri o.”
Bu anı bir kere daha yaşadığımız için ikimizin de dudakları iki yana kıvrıldı.
“Evet sorunlu. Evraklara gelirsek, her şey hazırken imzalayıp kurtulalım. Düğün günü de annemin önünde yalandan imzalarız.”
“Neden bunu yapıyoruz?”
“Açıkçası bu kadar acele etmemim nedeni soyadının değişmesi. Şu peşinde olan adamlar seni tamamen unutsunlar. Karım olduğunu öğrendiklerinde adını bile ağzına almaya korksunlar istiyorum.”
“Sadece bu mu?”
“Sadece bu. Hadi içeriye girip imzalayalım evrakları. Bir an önce şunları göndermek istiyorum.”
İçim hiç rahat değildi. Tekrar içeriye girdiğimizde yine yan yana oturduk.
“Gelirken kahve de getirseydiniz,” diyen Barış’a, “Kalk da kendinden al,” dedi.
“Hadi imzalayın şu kâğıtları, bol bol fotoğraflarınızı çekiyorum. Volkan yengemizin şahidi olarak seni yazdırdım.”
“Siktir git Barış.”
“Ne kadar ayıp, bir hanım efendinin yanında küfür ediyorsun.”
“Sus lan!”
Bu sefer ben değil Barış da yerinden zıpladı.
Titreyen ellerimi koyacak yer bulamıyordum. Ne yapıyorum ben? Bir an önce buradan kalkıp gitmem gerekirken neden hâlâ oturduğum yerden kıpırdayamıyordum?
Savcı kâğıdı imzaladığında boğazımdan aşağı yakıcı bir sıvı indi. Önce soluk borumu, ardından korkudan titreyen kalbimi yaktı.
Hepsinin gözü bana değdiğinde savcının uzattığı kaleme titrek gözle baktım.
“Ya evet ya hayır. Seçim senin.”
Bu sözler, önümdeki iki yolu birleştiren bir çatı görevi görüyor gibi hissettim. İkinci seçeneğin belirsizliği, odanın her tarafını saran sessizlikle birleşerek nefesimi tutmama neden oldu. Hayatımın bu anında, sadece iki kelimeyle belirlenecek olan kaderim önümde duruyordu: Evet veya hayır. Kararım, her iki tarafı da bilinmeyen bir yola götürecekti ve bu seçimi yapmam gerekiyordu.
“Bu kâğıda imzaladığımda resmi kayıtlarda evli olacağız.”
Kalemi parmaklarının arasında döndürüp başını ağırca salladı.
“Kalemi kâğıda değdirdiğin anda, Elisa Aslan adı sadece bir kelime olmaktan çıkıp yaşayan bir gerçeğe dönüşecek. Cesaretini bu kâğıt üzerinde de gösterir misin Avukat Hanım? Benimle birlikte yürümeye, karım olmaya cesaret eder misin?”
“Annen için.”
Yine başını eğip kaldırdı.
“Annem için,” dedi fısıldayarak. Elinden kalemi alıp kâğıda yaklaştım. Hepsi beni izliyordu.
“Heyecandan parmakları titriyor yengemizin.”
Şu an Barış’ı duyan kulaklarım ona tepki vermiyordu.
Kâğıdı ellerim titreyerek imzaladım. Hızlı bir şekilde kâğıdı önüne alan Barış kendi adının olduğu kısmı imzaladığında sırıtarak Volkan’ın önüne koydu kâğıdı.
“İmzala kardeşim.”
“Hepinizi yakacağım az kaldı.”
Kâğıdı imzalayıp kalemi sehpanın üzerine fırlattı kaba adam.
“Gelini öpebilirsiniz Batuhan Bey.”
Koltuğun başına doğru kaydım.
“Barış, sikerim seni şimdi.”
“Beni mi? Çok ayıp, yengenin yanında bir de!”
“Lan…”
**
Hayatım boyunca gece kondu, eski bir evde yaşamış biriydim. İki gündür o kadar güzel evlerde kalıyordum ki şu an yaşadığım hayata şaşırıyordum. Az önce evlenmiştim. Yılbaşı gecesi kandırmayı planladığım adamlardan biriyle bu akşam evlenmiştim!
Ne yapıyorum, ne yaşıyorum hiçbir şekilde sağlıklı düşünemiyordum. Her şey o kadar doğaçlama gelişiyordu ki hayatımı kontrol altına alamıyordum.
Alt kattan yükselen sesler, zengin lüks odanın içine yayılıyordu. Lüks mobilyaların üzerindeki zarif döşemeler, odanın her tarafına yayılmıştı. Işığın yansımaları pırıl pırıl kristal avizelerde dans ediyor, bu görkemli dünyayı daha da parıltılı hale getiriyordu. Bu yeni hayatın şaşkınlığını üzerimden atmak kolay olmayacaktı.
Büyük cama yaklaşıp pencereden dışarıya baktım. İstanbul'un gece manzarası gözlerimin önündeydi. Şehir ışıkları, bir masal dünyası gibi parlıyordu. Uzaktan bakıldığında her şey kusursuz ve büyüleyici görünüyordu. Ama içimde, bu büyülü manzaranın ardında ne tür kötülükler ve sırların gizlendiği hakkında merak dolu düşünceler vardı.
Aşağıda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi bahçeye çevirdim. Savcının arkadaşları gidiyordu. Hepsinin üzerinde bir gizem ve tehlike vardı. Özellikle komando olan, diğerlerinden farklıydı. Onun gözleri her zaman benim üzerimdeydi ve her fırsatta canımı sıkacak bir şeyler söylüyordu. Ona hiçbir şey yapmamışken böyle bir düşmanlıkla karşılaşmanın nedenini sorguluyordum.
Kollarımı göğsümün üzerinde topladım. Rus alan adam ciddi ciddi Batuhan’a bir şeyler söylerken Volkan kaşlarını çatmış aynı şekilde konuşuyordu. Zafer ceketinin cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarının arasına alıp yakarken, Barış telefonuna bakıyordu. Deminden beri sessiz duran Batuhan tek bir lafıyla öfkeyle konuşan iki adamı susturdu. Ne konuştuklarını duyamıyordum.
Gergin olan Volkan başını yukarıya kaldırdığında göz göze geldik. Midem kasılırken geriye doğru kaçmadım ondan korktuğumu göstermemek adına. Bahçedeki lambanın altında durduğu için gözlerindeki kini görebiliyordum. Onun bakışlarının baktığı yere gözlerini çeviren Batuhan beni fark edince Volkan’a anlayamadığım bir şeyler söyledi. Başını iki yana sallayan Volkan arkasını dönüp arabasına bindi. Onun ardından diğerleri de arabasına geçip bahçeden uzaklaştılar.
Batuhan bir süre daha bahçede kaldıktan sonra içeriye geçtim. Yatağın üzerine oturup ellerimi yatağın üstüne koydum. Ablam ne haldeydi kim bilir? Şu yaşadıklarımın hepsi onun yüzündendi. Ve ben hâlâ onu düşünüyordum. Bu kadar merhametli olmak iyi değildi.
Odanın kapısı çalınınca pencerede olan bakışlarımı kapıya çevirdim.
“Müsait misin?”
“Müsaidim.”
Ayağa kalktım. Kapıyı açıp içeriye girdikten sonra gözlerini etrafta gezdirmeden bir adım attı bana doğru. Gömleğinin üstten iki düğmesini çözmüş, omuzları gergin bir şekilde bir adım daha attı bana doğru.
Cam gibi parlayan gözlerini yüz hatlarımın üzerinde yavaşça gezdiriyordu. Savcı derin okyanus mavisi gözleriyle karşısındaki kişiyi hipnotize edebiliyordu uzun bir süre bakışırken. Kumral saçları düz bir çizgi gibi alnına dökülüyordu ve uzun boylu, kısa saçlı, atletik vücutlu bir adamdı.
Bir adım daha attığında bakışlarımı kaçırmamak adına gözlerimi üzerinde sabitledim. Duruşu, odanın içinde gittikçe artan bir gerilim yaratıyordu.
Gözleri gözlerimden hiç ayrılmıyordu, sanki içimdeki sırları çözmeye çalışıyordu. Bu gizemli bakışları beni rahatsız etti ama bir o kadar da merak uyandırdı. Ne söyleyeceğini bilmiyordum ancak bu anın bizi nereye götüreceğini görmek istiyordum.
Siyah pantolonun cebinden çıkardığı küçük siyah kutunun kapağını açtı. İki alyans vardı. “Her şey gerçekçi olmalı.” Sol elimi avcuna alıp parmağıma bana ait olan zarif alyansı taktı.
“Bu kadarı fazla değil mi?”
Kendi alyansını da taktıktan sonra kutuyu kapatıp avcumun içine bıraktı.
“Gerçek bir evlilik yapan çiftler kadar gerçek bu evlilik. Resmi kayıtlarda karımsın, soyadın Aslan olacak yarından itibaren. Bu senin hayatını olumsuz anlamda etkilemeyecek bu konuda endişen olmasın.”
Alyansın takılı olduğu parmağımın üstünü hafifçe okşadı.
“Evde çalışan iki kadın var. Bahçede bekleyen üç koruma var onların varlığını bile hissetmeyeceksin. Müştemilatta kalan yaşlı bir çift var. Rüstem amca bahçeye bakıyor karısı ise mutfakta çalışan kadınların düzenini koruyor. Rahatın için ellerinden gelenin fazlasını yapacaklar.”
Dudaklarım iki yana kıvrıldığında gözleri dudaklarıma kaydı. “Bu ev kendi evim olmayacak kadar lüks. Ben aynı evde kalacağımızı düşünmüyordum. Bana çok yardım ettiniz, iyiliğinize karşılık size iyilik yapmak istedim.” Parmağımı kaldırıp yüzüğü gösterdim. “Bu kadarı çok fazla geliyor Batuhan Bey.” Bir süre gözleri alyansın üzerinde durdu. Ardından göğsünü şişirerek derin bir nefes alıp bakışlarını tekrar gözlerimle buluşturdu.
“Ben kalabalık bir aileye sahibim ve ailemle iç içeyim. Ansızın annem veya akrabalarım gelebilir. Seni bu evde göremediklerinde sorgularlar. Emin ol hepsinin aklı şeytan gibi çalışıyor. Bu evlilik oyununu ciddi bir şekilde oynamalıyız ki bizden şüphelenmesinler.”
“Anneniz için.”
Başını eğip kaldırdı. “Annem için. Kim olduklarını bilmediğini söylüyorsun ama peşinde adamlar var. Onları buluncaya kadar bir süre seni okula ben getirip götüreceğim.” Başımı iki yana salladım. “Yanlış anlarlar. Sizi herkes tanıyor.” Başını hafifçe kaldırdı. “Tanısınlar, bu konuda bir çekincem yok.” Onun yoktu ama benim vardı.
“Ben evli olduğumuzu duymasınlar istiyorum.” Bir adım daha attığında neredeyse bedenlerimiz birbirine değecekti. Bu kadar yakınıma gelmek zorunda mıydı? Parmaklarını çenemin altına yerleştirip başımı kaldırdı.
“Hafta sonu bir düğün yapacağız ve bu düğünde herkes evli olduğumuzu duyacak. Hukuk dünyası beni tanıyor, hocaların beni tanıyor, arkadaşların beni tanıyor. Herkes karımın kim olduğunu o gün görecek. Üzgünüm, bu durumu gizleyemem.”
“Ama?”
Parmaklarını geriye çektiğinde, “Neden rahatsızsın?” dedi. “Bir anda sizinle evlendim, herkes bu durumu sorgulayacak. İnsanlara ne diyeceğimi bilmiyorum.”
“Yalan söyle avukat, avukatlar yeri geldiği zaman yalan söylemek durumunda kalıyorlar.” Parmağının ucunu burnumun ucuna vurup geriye çekildi. “Sen dürüst bir avukat adayısın bunu gözlerinden görebiliyorum. Yalan söylemek senin için zor olmalı ama bazen mecbur kalabiliyoruz. Bu konuda kendini kötü hissetme.”
Mideme oturan ağrı kısa bir süre durup gideceğe benzemiyordu. Bu gece sabaha kadar beni uyutmamak için kalıcı bir şekilde yerine yerleşiyordu.
Onları kandırmak istediğimi anlamış mıydı?
Eğer anlamışsa utancımdan yüzüne bakamazdım. Bir anlık yaptığım hata sonucu gittiğim Bolu’da başıma bunların geleceğini bilsem ayaklarımı keser adım atmazdım o eve.
“İyi misin? Yüzünün rengi soldu.”
Zorlukla tebessüm edip, “İyiyim,” dedim. “Yeni bir hatta ihtiyacım var, eski hattımı kullanırsam ablam beni arayıp rahatsız eder.”
“Ablan sana ulaşamaz, eski hattını rahatlıkla kullanabilirsin.”
Kaşlarım merakla yükselirken, “Ablanın numarasını engellettim,” dedi. “Başka numaralardan ararsa bana haber vermen yeterli. Bugün çok yoruldun.” Elini sağ tarafta bulunan beyaz Amerikan kapıya işaret etti. “Ilık bir duş alıp uyu. Yarın kız kardeşim buraya gelecek birkaç gelinlikçiyle. Sakın gelinlik de mi giyeceğim diye sorgulama. Unutma her şey gerçekçi olacak.”
Bu beni korkutuyordu.
“Kız kardeşim her şeyi sorgulayan biri, nerede tanıştınız, birbirinize nasıl âşık oldunuz diye sorular soracaktır sana.”
En zorlanacağım anlar olacaktı eminim.
“Ne diyeceğim ona?”
Tekrar derin bir nefes aldı. “Yağmurlu bir gündü diyerek konuya gir.” Gülümsediğimde onun da dudakları hafifçe kıvrıldı. “Çalıştığım kafede kahve dağıtırken ağabeyin içeriye girdi ve ben sıcak kahveyi onun göğsüne döktüm de.” Gözlerim büyürken konuşmaya devam etti. “Ağlamıştım ve çok üzgün olduğum için durumun ciddiyetini fark etmedim de. Bez almak için içeriye gidip geldiğimde ağabeyini göremedim de. O gizemli olayları sever, ağabeyin beni görünce ilk görüşte âşık olmuş de. Her gün beni görmek için kafeye gelirken ben onu fark edemedim de,” dediğinde, “İnanmaz,” dedim. “Ben dikkatli bir insanım öyle bir şey olsa geldiğinizi fark ederim.” Tek kaşı yükseldi. “Evet, hissederim,” dedim. “İnanmaz buna.”
“Fark edip onu görmemezlikten geldim dersin. Neden diye sorduğunda utandım diyerek geçiştirirsin. Gel zaman git zaman birbirimize açılıp durumu ciddileştirdik diyerek konuyu kapatırsın.”
“O kapatır mı konuyu peki?”
“Sanmıyorum ama sen konuşmak istemediğinde seni zorlamaz. İnci on beş yaşında lösemiye yakalandı.”
Yüzündeki kederi görünce araya girmeden konuşmasına devam etmesini bekledim.
“Benim verdiğim ilikle çok şükür bu hastalıktan kurtuldu ama biz onun için dikkatli davranıyoruz. Yirmi altı yaşında.”
“Ne?”
“Çok küçük gösteriyor değil mi?”
Başımı salladım. Benden büyük kıza küçük kız deyip duruyordum.
“İlaçlardan gelişimi yavaşladı. Yaşından oldukça küçük gösteriyor. Annemin durumunu bilmiyor bu durumdan ona bahsetme, duyarsa oluşabilecek sonuçları düşünmek dahi istemiyorum.”
Başımı iki yana salladım.
“Merak etmeyin kimseye bir şey söyleyemeyeceğim. Bu ikimizin arasında sır olarak kalacak.”
“Güzel.”
Gitmek için geriye doğru adım attı an durdu. “Bu arada, benimle konuşurken resmi bir dil kullanma. Eşler birbirleriyle resmi bir dille konuşmazlar. Batuhan de.”
“Başkalarının yanında dikkat ederim ama tekken resmi bir dil kullanmaya devam edeceğim. Benden büyüksünüz ve mesleki olarak saygı için böyle olması gerekiyor.”
Kaşları çatıldığında yanlış bir şey mi söylediğimi düşündüm.
“Teşekkür ederim gece gece beni yaşlılık komplesine soktuğunuz için Elisa Hanım.”
Göz bebeklerim büyürken, “Öyle bir niyetim yoktu,” dedim. “Siz oldukça genç duruyorsunuz.”
“Siz değil sen diyeceksin. Nerede görülmüş bir kadının kocasına siz dediği? Alıştır kendini Elisa, bugün sen dersin yarın kocam.”
“Batuhan Bey, bu evlilik gerçek değil.”
“İyi geceler avukat hanım.”
Arkasına dönüp odadan çıktığında öylece kaldım. Bu evlilik gerçek bir evlilik değildi…