Apar topar Artvin’e geldiğinde akşam çoktan dağların ardına çekilmişti. Havanın nemi Adana’dakinden bambaşkaydı; buradaki serinlik insanın derisine işleyen bir sessizlik gibiydi. Cihan arabayı evin önünde durdurdu. Motorun sesini kapatınca, yalnızca uzaktan bir derenin uğultusu kaldı. Ellerini direksiyondan çekemedi bir süre. Parmak uçları titriyordu. Derin bir nefes aldı ama içini dolduramıyordu. Kalbi sanki göğsüne değil, boğazına yerleşmişti. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı; bunu çok iyi biliyordu. Eğer bu öfkeyle içeri girerse hem kendini hem herkesi yakacaktı. Ahşap kapının koluna dokunduğunda, tahtadan gelen gıcırtı çocukluğunu hatırlattı. Bu evin içinde büyümüştü; her köşesini, her duvarın sesini bilirdi. Şimdi o sesler bile ona yabancıydı. Kapıyı açıp içeri girdi. Divanda iki kadın ot

