bc

Kurt Kralın Ruhu

book_age4+
214
FOLLOW
1K
READ
dark
tragedy
sweet
mystery
spiritual
like
intro-logo
Blurb

Senin için tüm diyarları gezdim, savaştım, acı çektim prenses sadece seni bulabilmek içindi hepsi" Keily şaşkınlıkla karşısındaki mavi gözlü deve bakıyordu.

"Artık bundan kaçışın yok" derken hırsla Keily sıkıştığı yerden kaldırmıştı.

" Karanlığıma hoşgeldin kraliçem"....

chap-preview
Free preview
Ruh ve aleck
KEİLY "Hadi ama prenses hala hazır değil misin? May orada oraya koşturarak panikle eşyalarımı toplamakla uğraşıyordu. " Tanrım annem senden başka birini yollayamaz mıydı May? May in ters bakışları ile bunu dediğime çoktan pişman olmuştum bile. Kesinlikle bugün şaka kaldırabilecek durumda değildi. Sanki her zaman saka kaldiriyormus gibi. May annemin baş nedimesi ve saraydaki tek dostuydu. Başka birine güvenip asla evime yollamayacağını biliyordum. Bir insan olarak saraya ilk adım attığında tabi babamın onu bir gece zorla saraya getirdiğinden bahsetmiyorum. Geldiği gün ona kucak açan tek elfmiş. Elfler özünde kibirli ve bencil yaratıklar aslında tabi arada May gibi iyilik barındıranlar da oluyordu. Bir gece Kral yanında şaşkın ve korkmuş bir insanla saraya geldiğinde diğer elfler onun bir kaç gün içerisinde delireceğini düşünürken May her zaman yanında olmuş ve uyum sağlaması için elinden geleni yapmış. İşte o günden beri annemin en yakın dostu benim ise dadımdı. Belki de dadıdan da öte ikinci annemdi. "Siz insanların ne kadar uyuşuk olduğunu bildiğim için buradayım tatlım" diyerek göz deviriyordu yine . "may ben elf im" alınmış olsam da May haklıydı.ben yarı elf bir prensestim. "yarım bir elf tatlım " derken göz kırpmıştı. "Hala insan tarafın ağır basıyor unutma prenses." Bu kadını gerçekten seviyordum. Asla bir insan olduğumu bana unutturmamıştır. Ona göre ruhum bir insana ait olacak kadar saf ve merhametliydi. Bir elf olamayacak kadar sıcak kanliydim. Elfler gerçekten acımasız ve soğuk canlılardı gerçekten. Tabi May bunun dışındaydı her zaman . Bir elf göre muhteşem uzun kızıl saçlarıyla ve o sivri kulaklarıyla bu dünyaya ait olamayacak kadar Güzel bir kadındı May . Kocası gerçekten şanslı bir adamdı. Babamın danışmanlarından Lord Jack adında bir asil ile evliydi May uzun zamandır. Ama maalesef ki bir çocukları olmamıştı. Bu yüzden May beni kendi çocuğu gibi sever ve korurdu. Özellikle de o asil elf çocuklarından. O ukala asillerin küçük elf veletleri ne zaman benimle dalga geçseler beni kucağına alıp avuturdu. Ah tabi o dalgacı asiller şimdi sıraya girmiş dönüşümü bekliyorlardı. Gelecekteki elf kraliçesi olması beklenen beni yani Kralın yaşayan tek varisini. Amaçları ise benimle evlenmek ve kral olmaktı. Yine de sevmediğim biri ile evlenmek gibi bir planım yoktu. Aslında yakin bir tarihte evlenmek gibi bir düşünce önceliklerim arasında yoktu. Ama kader tanricasi in planlarini kim bilebilir ki. "bu aptal kabul gününü unutsak söz veriyorum seni en güzel pizzacıya götüreceğim" May gözlerini kısmış alayla bana bakıyordu. "üzgünüm prenses kaçışın yok bir an evvel bir eş bul yüce ruhlar adına tohum vermeyi bırakmış yasli ağaç lara dönmek uzeresin" derken içtiğim su resmen boğazımda takılmıştı. Bu kadın gerçekten çok açık sozluydu. " May sadece 24 yaşındayım." " Ya tabi... 24 yaşındaki prenses kaldır poponu ve hazırlan tüm saray seni bekliyor ve bu arada kolyeni unutma." İşte o baş belası kolye yine sahnedeki yerini aldı 15 yaşında kahinin kehanetiyle babamın yaptırdığı kelepçem. Ne olursa olsun çıkartmamam için söz verdiğim zümrütlerle süslü kolyem. Kendi boyutumda takmaktan rahatsız olmasam da insanların dünyasında gerçekten zordu. Her an bir keşin saldırısına açıktım. Bu yüzden asla görünmesine izin vermemiştim. İnsan dünyasında gerçekten maddi olarak çok değerliydi. Hatta bir ara bir mezatci onu almak için günlerce evimin kapısında yatmıştı.zorlada olsa aile yadigarı olduğuna ikna etsem de ara ara aramaktan asla vazgeçememiş yaşlı inatçı bunak. "Takıyorum May asla çıkarmam biliyorsun." derken bıkkınlıkla nefes vermeyi ihmal etmemiştim. Kolyeyi neden taktığını bilmesem de yine de önemli bir şey olduğunu hissedebiliyordum . "Biliyorum güzelim ama yine de senin için endişeliyim" . May ve bu annelik iç güdüleri... Ona sımsıkı sarıldım. Beni en az annem kadar sıksa da Yine de bu kadının varlığından mutluydum. "Neyse hadi duygusallığı bırak prenses portal açılıyor." derken odamdaki o tanıdık ışık yine belirmişti. Elf diyarına açılan kapı bizi ve insanlar dünyası arasındaki tek köprü. Bir elimde devasal büyük gri bavulum ve diğer tarafimda gözlerime sevgiyle bakan May ve yeniden evimdeydim. Parlak ışık sonunda gözümüzü kör etmekten vazgeçtiğinde ihtişamlı Elf Sarayimiz tam karsimdaydi..İnsan diyarında güzel prensesin yaşadığı bir saraydan bahsederler ya devasal sutunlerle çevrili çevresi büyülü bir ormanla sarili iste o masallarda bahsedilen saray sanırım burasiydi. Gerçekten göz alabildiğince kadim Çınar ağaçlarıyla çevrili büyüleyici bir bahçeye sahipti Elf Sarayı. Ve İşte tam karşımdaydi ve yeniden evimdeydim uzun bir aradan sonra. "Keily, tanrım sen yemek yemiyor musun.?" Annemin çığlığı ile artık kesinlikle evimde olduğumu anlamıştım. "Yiyorum anne..." diyerek kucaklamasına sevgiyle karşılık vermiştim bile. İnsan Kraliçe Ashley tüm guzelligi ve zarafetiyle tam bir kraliçeydi güzel annem halen yaşına göre muhteşem fiziği ve güneş kadar parlak sari saçlarıyla melekler kadar güzeldi. Görünüş olarak anneme benzemiyordum. Görünüş olarak tıpkı babama benziyordum. Kahverengi saçlarımı ve gözlerimi kesinlikle ondan almıştım. "Yine hasta olacaksın pelerinin nerede." Ah Kraliçe Ashley . "Anne... birazdan giyerim..." Son bir saattir bunlar duyduğum kaç bininci azar saymayı bırakmıştım. Kraliçe Ashley yine formundaydı. "Sevgilim artık prensesi rahat bırak." diyen babama minnetle bakıyordum. "Ama Tristan..." annem oflayarak çoktan arkasında ki kanepeye oturmuş somurtmaya başlamıştı. Fakat babam annemin eline ufak bir öpücük kondururken bana göz kırpmayı ihmal etmemişti. Gönül almayı çok iyi bildiği açıktı. İkisi de ilk günkü kadar aşıklardı birbirlerine . Aşkları hiç kolay olmamış bu yüzden her anlarını son anlari imis gibi mutlu geçirmekten vazgeçmiyorlardı. "O artık ufak bir kız değil kraliçem. İnsanlar dünyasında yalnız yaşayabilen bir kadın" derken hala dünyada yaşamamı onaylamadığı açıktı. Dünyaya gitmek istediğimde çok büyük tepki göstermişti fakat annemle yaptıkları uzun bir konuşma sonunda zorda olsa bana hak vermişti. "Yine de o benim küçük kızım" derken içtenlikle gülümsüyordu. "Anlat keily dünya nasıl" derken annemin özlemini görebiliyordum gözlerinde. Babam için tüm hayatını geride bırakmış ve bilmediği bu dünyaya uyum sağlamıştı. Ve asla pişman olmadığını defalarca söylemişti. "Her şey aynı anne Kate teyzem hamile.." Derken omuz silkmeyi de unutmamıştım. Evet kırk beş yaşındaki teyzem beşinci çocuğuna hamileydi. Ne!! Annemin ufak çığlığı sarayı inletmişti. Kate teyzem annemden sadece iki yaş küçüktü. Babamın büyüsü sayesinde annemin yurtdışında çalıştığını ve babamla mutlu olduğunu biliyordu sadece. Ara ara beni ziyaret eder annemi sorar ve sanki hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam ederdi. Tamamen büyünün etkisiyle. Bunu onaylamasam da belki de en iyisi buydu. " Evet anne.. " "Tanrım bu çok güzel bir haber "derken babam anneme gülümsüyordu. "Demek ki yakın zamanlarda doğuracağız.." diyen annem anlayamadığım hareketlerle parmak sayıyordu. Durun bir dakika! Yakın zaman.. Doğurmak... Annem... sanırım az önce annem hamileyim mi demek istedi. Buna inanamıyorum. KURT KRALLIĞI DİYARI "Bu gece için sabırsızım lordum. Şu elf kralının sakladığı ve özellikle kimseye göstermediği melez kızı gerçekten anlatıldığı gibi mi?" Aleck son bir saattir sürekli konuşan erkek kardeşini dinlemekten sıkıldıkça oturduğu kadife koltukta iyice yayılmaya başlamıştı. Biraz daha devam ederse kesinlikle uyuyacaktı. Küçük kardeşi yeri geldiğinde çekilmez biri olmayı kesinlikle alışkanlık etmişti. Elf Kralının daveti geldiğinden beri hiç susmak bilmemişti. Tek bahsettiği melez prensesti. Tristan in o mechul kizi. Kral Tristan ile uzun zamandir dost ve muttefiktiler.Asirlardir sayisini bile unuttugu onca buyuk savasta omuz omuza savasmislardi Ve uzun zamandir da gorusmemisti. Son 25 yıldır esini bulduğundan beri kolay kolay diyarından ayrılmadığıni biliyordu.Esi bir insandı zayıf bir insana aşık olmuştu koskoca kadim elf bunu ilk duyduğunda sasirsada dostu için mutluydu. " abi beni dinliyor musun?"diyen marcus'un sesiyle kendime geldi. Onun bu heyecanlı hali gerçekten can sıkıcı olmaya başlamıştı Aleck icin. " bu konuştuğunda sabrettiğim enerjiyi savaş meydanında harcasan şu an feth etmediğimiz diyar kalmazdı, marcus" gözleri kapalı kardeşini iğnelemeyi ihmal etmemişti. Marcus ise abisinin son seyahatinden yine eli boş döndüğünü gördüğünden beri onun kafasını dağıtmak için yapmadığı şaklabanlık kalmasa da yine de Aleck umutsuz bir vakaydı. Tabi bunun sebebini çok iyi bilse de birşeyler demekten kaçınıyordu. En azından böyle yaparak beş yüz yıldır çektiği ıstırabı azda olsa unutmasını umuyordu. Çünkü Abisinin acı çekmesine katlanamıyordu artık. " hadi ama! Aleck artık biraz ara vermenin vakti gelmedi mi? Aleck kardeşinin ani çıkışıyla dalıp gittiği düşüncelerinden irkilerek uyandığında ilk kez marcus un ciddi yüz ifadesi ile karşı karşıyaydı. Bundan hoslanmamisti. " biliyorum kolay değil. Ama eşini aramak için gezmediğin diyar, savaşmadığın ırk kalmadı ama yine de bak elin boş döndün" derken Marcus un sözleri bir bıçak gibi kessede düşüncelerini canının acısını kat ve kat arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Gözleri maviliğini yitirip o parlak altın rengine dönüştüğünde Marcus yanlışını çok geç olsada anlamıştı. "kardeşim bile olsan beni asla yargılama unutma senin kralınım. Şimdi git!" Aleck, Marcus un boğazındaki pençesini çektiğinde Marcus güçlükle nefes alıyordu. "peki kralım" Marcus kırgınlığını sesine yansıtmamaya çabalasa da çoktan bir parçası incinmisti bile. Ama bildiği bir şey varsa artık Aleck eski Aleck değildi. O sevecen, koruyucu ve ailesi için her şeyi göze alan genç adam değildi. Karşısındaki adam acımasız, zalim ve korkusuzdu. Savaş meydanlarındaki zalimliği artık bir efsaneye dönüşmüş, korku salıyordu dört bir diyara. Acisini aci cektirerek bastirmaya calistikca zalimlesiyordu. "sen bu değilsin" Marcus dimdik karşısında duruyordu.Az önceki davranışi canini yaksa da karşısındaki abisiydi. Sahip olduğu tek ailesiydi marcus'un. " sen benim tanıdığım Aleck olamazsın ama şunu bil ki sadece sen değil tüm klan acı çekiyor" diyerek odadan çıktığında Aleck öfkesini dizginleyememiş herşeyi yerle bir etmeye baslamisti. Acisini parçalanan eşyalardan defalarca çıkarmak istesede hiç birşey yalnızlığının acısını hafifletmiyordu. Öfkesi yavaş yavaş yatistiginda olduğu yere çöküp kalmıştı. Cani yanıyordu fiziksel bir acı değildi bu kalbi aciyordu. Görüşünü kaybettiginden beri acısı daha da artmıştı ve içindeki vahşi kurdu dizginleyemez olmuştu. Kurdu esini istiyordu Aleck te istiyordu fakat sanki hiç var olmamısti ,belki de ölmüştü ama ölse hissederdi . Yasiyordu bunu biliyordu ama neredeydi. .

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Tutku'nun Esiri

read
23.4K
bc

Ölüm Yıllıkları

read
1.2K
bc

ALFABETA (+18)

read
29.2K
bc

evli kadın evli adama aşık oldu

read
10.2K
bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
4.1K
bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
24.6K
bc

SENİ HİSSEDİYORUM ( 2 )

read
7.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook