KARAHAN ÇİTRA
Sabah sabah Aylin ile yaşadığım tatsızlıktan sonra ofisimde; keyfim iyice kaçtı. Huzursuz bir gün yaşıyordum ve kapım çaldı.
"Gel."
Gelen Sinan'dı.
"Günaydın Çitra."
"Günaydın kardeşim. Nasılsın? Ne var ne yok?"
"Çok şükür ben iyiyim de senin neyin var?"
"Sabah sabah Aylin tadımı kaçırdı da boş ver. Sen ne yaptın? 'Yatman'la ilgili tüm senetler artık elimizde mi?"
"Elimizde. Her şey hazır, istediğin an fabrikaya ve şirkete el koyabilirsin."
"Güzel. Birden bu kadar borca nasıl girmişler peki, onu öğrenebildin mi? Yani herkesten beklerdim ama Bülent Yatman gibi bir adamdan iflası beklemezdim. Kendisiyle bir kaç kere görüşme fırsatım oldu ve çok akıllı bir adam olduğu her hali, tavrından belliydi. İsmi yıllarca saygı ve güvenle anıldı. Senetlerin hepsini toplamamız bile aylarımızı aldı. Herkes sadakatle son ana kadar beklemeyi seçti. Sanırım bu bir ilk! Senetler karşılığı parayı hemen vereceğimizi söylediğimiz halde uzun zamandır tüm senetleri bir araya getiremedik. Gerçekten ilginç doğrusu."
Tatsız bir konu olduğu her halinden belli oluyordu. Yıllardır birbirimizi tanırdık ve ilk defa alacağımız, el koyacağımız bir şirket hakkında tereddüt ettiğini görüyordum. Merakla gözlerimi Sinan'a dikip devam etsin diye bekledim.
"Adamın bir kızı ve bir oğlu var. Kızı; yedi yıl önce on yedi yaşındayken kaçırılmış ve üç gün boyunca haber alınamamış. Kızın kaçırıldığını duyan annesi de kalp krizi geçirerek ölmüş. Bu olaylardan sonra da aile bir türlü toparlanamamış. Oğlu; annesinin kaybı ve kardeşinin başına gelenlerden dolayı kendini içki ve kumara vermiş. Öncelerde basit paralar kaybetse de yıllar içerisinde iyice kumara bağımlı hale gelmiş. İki sene önce de çok büyük bir para kaybetmiş. Sonuç olarak babasından gizli, şirketten para alıp borcunu kapatmış. O para da yapılacak büyük bir ödemenin parasıymış. Sonrası ise tepetaklak.. Her şey üst üste gelmiş. Krediler almış ve piyasada ki ismi ile Bülent Bey bir şeyler yapmaya çalışmış. Yine de senin de bildiğin gibi henüz toparlayabilmiş değil. Gerçi biz fark etmeseydik Bülent Bey tecrübesi ile altı aya kadar tüm borçlarını temizleyerek eski formuna dönebilirmiş. Geçen süre de bazı yatırımlar yapmış, fakat geri dönüşleri önümüzde ki bir kaç ay içerisinde olacak. Zaten senetleri toplarken de gördük herkes Bülent Bey'e yardım için anlaşmış gibiydi."
Bu hikaye de beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Daha önce defalarca zor durumda kalan şirketleri iflasa zorlamış, değerinin çok çok altında fiyatlarla el koymuştum ama bu sefer içim hiç rahat değildi. Sanki bir şey beni tutuyordu. Merakıma yenilerek sordum. "Peki kıza ne olmuş?" Sorduğum anda pişman oldum. Bana 'Çitra' demelerinin bir sebebi vardı. Hayatta acıma yoktu. Acırsan, acınacak hale gelirsin.. Yine de kendime engel olamadan sorumun yanıtını bekledim.
"Kimse bilmiyor. Kızı gören, tanıyan yok. Sanki hayalet gibi kimse kızın şu anda neye benzediğini kestiremiyor. Hiç bir yerde fotoğrafı da yok."
Duyduklarımla merakım iyice körüklendi. Bülent Bey'e elimde olmadan çok daha fazla saygı duydum. Başına onca şey gelmiş biri olarak yıkılmamış ve her zaman yoluna devam etmişti. Düşüncelerimin arasından Sinan'ın sorusu ile ayrıldım. "Peki şimdi ne yapacaksın?"
Bilmiyordum. Kafam karışmıştı. Böyle bir durumla da ilk kez karşılaşıyordum. Şimdiye kadar hedeflerim her zaman kolay seçilir ve kolay ele geçirilirlerdi. Şimdi ise aklım, kalbim başka yerlerden çekiştirirken kafam çok karışmıştı. Her ne kadar vazgeçmek istesem de içimden bir ses vazgeçme diyordu ve ben daima hisleriyle hareket eden ve kazanan bir adamdım. Derin bir nefes alıp yine hislerime güvendim.
"Ne yapacağım belli. Fabrika ve şirkete el koyacağım.."
"Emin misin?"
"Nedir senin bu halin Sinan? Sanki ilk kez bu işi yapıyoruz." Halinin sebebini tabi ki biliyordum. Ben de aynı halde değildim sanki.. Tabi ki içimde verdiğim savaşı asla dışarı yansıtamazdım.
"İlk kez değil tabi ki ama şimdiye kadar ki aldıklarımız başlarına geleni hak etmişlerdi. Hedef seçerken ülkemiz için hareket etmiştik. İflasa sürüklediğimiz herkes ya silah, ya uyuşturucu kaçakçısı ya da teröristti. Ekibimizin amacı ülkemizi bunlardan temizlemekti. Yıllarca da böyle yaptık."
"Emekli olduk Sinan'ım, sence de artık önümüze bakmayalım mı? Bülent Bey'e bende saygı duydum ama iflas etmesinin sebebi ben değilim, oğlunun şımarıklığı.. Hem böyle düşünüyordun da neden tüm senetler için aylardır uğraşıyorsun? Şimdi tam hepsini toplamışken bu huysuzluğunun sebebi ne?"
"Senin de içine sinmediğini görebiliyorum. Kendini kandırabilirsin ama beni asla. Senin ciğerini biliyorum. O yüzden kendini de kandırmaya çalışma! Evet topladım, son ana kadar da hep bekledim. "
"Neyi bekledin?"
"Bu şirketle ilgili, benim bilmediğim başka bir şey olduğunu söylersin diye.."
"Bana bu kadar çok mu güveniyorsun?"
"Kendimden bile çok! Çitra yanına geldiğimde ülkeme hizmet için hazır olduğumu sanıyordum. Sonra öğrendim ki; aslında hiç bir şey bilmiyormuşum. Beni sen eğitmiş olmasaydın ilk görevimde ölmüştüm. Hayatım boyunca ne teşkilatta ne de başka bir yer de senden daha güçlü bir adam görmedim. O kadar iri bedenini hepimizden sessiz ve hızlı şekilde hareket ettirebiliyorsun. Sadece beden yeteneğine güvenerek de hareket etmiyorsun. Her hareketini her zaman aklını kullanarak atarsın. Bu kadar zeki bir adam olmasaydın yetimhaneden çıkıp bu kadar zengin olabilir miydin?"
"Hayırdır bugünde bana aşkını ilan eden edene.. Hem teşkilat olmasaydı bu kadar parayı nasıl kazanacaktık? Ateş'in sayesinde oldu, bunu en iyi sen biliyorsun." derken espriyle söylediklerini geçiştirmeye çalıştım. Çünkü böyle konuşmalardan rahatsız olmamak elde değildi.
"Hemen goy goya vurma! Hem Ateş abinin hakkını tabi ki bende yemem ama sen ne yaptıysan kendi zekan sayesinde yaptın. Hem öyle olsaydı; ben neden senin kadar zengin değilim. Sonuçta bana da aynı imkanlar sağlandı. Çünkü sen Çitra'sın! O yüzden eminim ki 'Yatman' ile de alakalı aklında bir şey var. Sadece bana neden söylemiyorsun, bunu anlamıyorum?"
"Valla bu kadar keyifsizken beni senden başkası güldüremezdi! Sanki fakirmiş gibi konuşuyorsun. Tüm şirketlerde senin de hissen var."
"İkimizde senin servetin okyanussa benimkinin ancak minik bir göl olduğunu biliyoruz. Ayrıca yüzündeki şu ifadeye de gülmek denmez. Belki hafif bir tebessüm denir. O da zorlarsak yani. Gülmeyi bile bilmiyorsun. O yüzden geç bunları da bana cevap ver! Neden Yatman?"
Haklıydı. Söyleyecek başka bir şey yoktu.. O yüzden ne düşünüyorsam söyledim.
"Aklımda hiç bir şey yok, inan bana. Sen benim kardeşimsin. Senden gizlim saklım olmaz. Açıkçası 'Yatman' ile ilgili ne var bende bilmiyorum, ama içimden bir ses 'Yatman'la ilgilenmem gerektiğini söylüyor. Biliyorsun yıllarca içgüdülerime güvenerek defalarca kellemizi kurtardım. O yüzden en azından Bülent Bey'le konuşmadan bu konuyu kapatmak istemiyorum."
"Dediğim gibi sana kendimden çok güveniyorum. 'Yatman'sa 'Yatman' vardır bir bildiğin. Ben her zaman yanındayım!"
"Neyse hadi kalk bakalım, saat epey geç olmuş. Yemeğe çıkalım. Sonra da yetişmemiz gereken bir kaç toplantı var.."
Bugün..
Yatman Holding'e girdiğimde bir tuhaflık olduğunu gördüm. Danışmada oturan sadece bir kadın güvenlik görevlisi vardı. Büyük bir şirkete göre içerisi fazlasıyla sessizdi. Diğer çalışanlar neredeydi? Toplu tatil günü falan mıydı? Salı günü?! İçeri girdiğimi gören görevli yanıma yaklaşarak konuşmaya başladı.
"Buyurun, kime bakmıştınız?"
Kadın biraz şaşkın, biraz da tedirgin görünüyordu. Aldığımız eğitimlerden biri de karşımızda ki kişinin vücut dilini analiz etmek olduğu için, insanların düşüncelerini okumak her zaman kolay olmuştur.
"Bülent Yatman ile görüşeceğim."
İsmimi duyduğunda bariz bir şekilde sıkıntıya düştü. Anlaşılan kim olduğumu anlamıştı.
"Randevunuz var mıydı? Bana böyle bir bilgi verilmedi de."
Tek kaşımı kaldırarak kadına baktım. Ya çok cesurdu ya da fazla saf. Gözlerine tekrar baktığım da ikinci seçenek olduğunu anladım.
"Benim randevuya ihtiyacım yok!" diyerek asansörlere doğru ilerlemeye başladım.
"Durun lütfen! Bakın bugün, bunun için hiç uygun bir zaman değil. Dilerseniz başka bir gün gelin."
Bariz korkmuş olsa da ısrarla önüme geçmeye çalışması açıkçası ilgimi daha çok çekmişti. Merakla sordum.
"Şirket neden boş?"
"Bu konuda size bilgi veremem efendim. En azından biraz beklerseniz Bülent Bey'e haber verebilirim." derken bir yandan da telefonunu arıyordu. Bulamayınca sıkıntıyla geldiğimde oturduğu masaya doğru ilerlemeye başladı.
Benimse onu beklemeye kesinlikle hiç niyetim yoktu. İçimde ki merak iyice körüklenerek kendime engel olamadım ve asansöre binip, yönetim katına çıktım. Randevu almadan gelmek yeterince kötüyken bir de boş bir şirkette dolaşmak.. Ne zamandan beri bu kadar meraklı olmuştum? Randevu bile almayı bekleyemeyerek sabah son dakika da kendi şirketime gitmekten vazgeçip, buraya geldim. Aslında içimi yiyip bitiren vicdan azabını susturmak için bir şeyler öğrenmek istemiştim. İçimden bir ses sanki sürekli git diyordu.
Asansörden indiğimde yönetim katının da bomboş olduğunu görünce iyice huzursuz hissettim. Ama buradan sonra dönemezdim. Bülent Bey'in odasının önüne geldiğimde hafifçe kapıyı tıklatarak cevap bile beklemeden merakla içeri girdim.
Bu gizemin sebebini gafil avlamak isterken, gördüğüm manzarayla gafil avlanan ben oldum. Öylece dondum, kaldım. Daha önce benzerini hiç görmediğim beyaza yakın sarı saçlara sahip çok ama çok güzel bir kız vardı. Bebek kadar masum ve bir o kadar da korkak..
Beni görünce birden ayağa fırladı ve o kocaman yeşil gözlerini açarak bana baktı. Çok sade dümdüz bir elbise giyinmiş olsa da hayatımda gördüğüm en güzel ve seksi kadındı. O güzel gözlerinde ise tarifi imkansız bir dehşet vardı..
Tamam haber vermeden geldiğim için anlık bir korku olabilirdi fakat bu korku çok fazlaydı. Kız sessizce ağlamaya başladığında ne yapacağımı bilemeyerek bir adım öne çıktım.
"Kusura bakmayın korkutmak istemedim, sekreter yerinde yok-"
Cümlemi tamamlayamadan hızla irkilip geri adım attığında adımlarımı durdurdum. Bu nasıl saçma bir durumdu böyle? Neler oluyordu? Kız neden bu kadar çok korkuyordu? Ne yapacağımı bilemeyerek bir an öylece donup kaldım. Kız ağlamaya devam ederken onu rahatlatmak ve güven vermek için inanılmaz bir his duydum. Bunu yapamadığım için sinirle yumruklarımı sıktım. Kendimi ilk defa bu kadar çaresiz hissettim.
"Çitra Bey sizi beklemiyordum." Panik içinde bir erkek sesi duyunca hemen arkama döndüm. Bülent Bey gelmişti ve telaşlı görünüyordu. Ardından hemen "Lütfen benimle gelin buradan bir an önce çıkmalıyız." dedi.
Bu sıçtığımın şirketinde neler dönüyordu böyle? Öğrenmeden şuradan şuraya tabi ki gitmeyecektim. Tekrar görebilmek için kıza döndüm. Hala korkuyla bana bakıyordu. Öyle korkmuştu ki.. En azından odadan çıkmam gerektiğini anladım. Tereddüt etsem de Bülent Bey'in dediğini yaparak odadan çıktım. Kapının önünde bekledim.. Bülent Bey kısa bir süre daha içerde durarak sıkıntılı bir şekilde odanın kapısını kapatıp yanıma geldi. Adam resmen acı çekiyordu, fakat hemen iş adamı maskesini takıp konuşmaya başladı.
"Sizi görmeyi beklemiyordum. Bu ziyaretinizi neye borçluyum?"
"İşle ilgili bir şeyler konuşmak istemiştim ama bekleyebilir."
"Pekala o zaman size giderken eşlik edeyim. Bugün için kusura bakmayın fakat en yakın zamanda telafi etmek için elimden geleni yapacağım."
Sözlerini duyunca; önce şaka yaptığını sandım. Yüzüne baktığımda gayet ciddi olduğunu görünce alayla gülümsemekten kendimi alamadım. "Gerçekten mi Bülent Bey? Gerçekten içeride yaşadığım durumla ilgili bir açıklama duymadan gideceğimi mi sandınız?" dediğimde açıkça irkilerek bana baktı.
Omuzları çökmüş konuşmak istemediği her halinden belliydi. Bense kızın kim olduğunu ve neden böyle tepkiler verdiğini öğrenmeden asla buradan ayrılmayacaktım.
"Bu ailevi bir mesele, lütfen yaşadıklarınızı unutun."
"Bunun için artık çok geç! Her şeyi öğrenmeden şuradan şuraya gitmeyeceğim! Ne kadar inatçı biri olduğumu duymuş olmalısınız." dediğimde omuzları iyice çökmüş, maskesi düşmüştü.
Adam şimdi sanki birden yaşlanmış gibi görünüyordu. İnatla cevap bekleyerek bakmaya devam edince hayır diyemeyeceğini anladı.
"Öyleyse buyurun başka bir odaya geçelim." dediğini başımla onaylayarak gösterdiği yolda ilerledim.
Oturduğumuzda başını ellerinin arasına aldı. Yorulmuş, güçsüz bir adamdı. Benim tanıdığım Bülent Bey kaya kadar sağlam, herkesin saygıyla önünde eğildiği çok güçlü bir adamdı. Piyasa da lakabı 'Yaşlı Kurt' tu. Daha fazla dayanamayarak konuşması için onu teşvik ettim.
"Evet, sizi dinliyorum Bülent Bey. O kız kim ve neden böyle bir tepki verdi?"
Ellerini yavaşça başının üzerinden çekip kafasını kaldırdı ve bana baktı. Adam ağlıyordu. Bugün yaşadığım şoklar bitmiyordu. Sessizce konuşmasını beklemekten başka bir şey yapamadım. Nihayet kendini hazır hissettiğinde konuşmaya başladı.
"Kızım. O benim kızım. (Dediğinde bende ki taşlar yerine oturdu. Tabi ya ben bunu neden düşünemedim? Kızı görünce aklım yerinden öyle bir gitti ki sanki istesem düşünebilecektim. Kaçırılan kızıydı.) Bakın Çitra Bey bu ailevi ve oldukça da hassas bir konu lütfen daha fazla bir şey sormayın. Konu burada kapansın."
"Neyi var?" Dedim merakla.
Tabi ki konunun peşini bırakmayacaktım. Bir an bana baktıktan sonra adamın omuzları çöktü ve derin bir nefes aldı. "Her şeyi öğrenmeden konunun peşini bırakmayacaksınız değil mi?"
Adama boşuna Yaşlı Kurt demiyorlardı. Kim olduğumu, merak ettiysem konunun peşini bırakmayacağımı anlamıştı. Sorusunu kısa bir baş onayıyla geçiştirdim. Bir an önce asıl konuya gelmek istiyordum.
"Anlatın. Her şeyi."
Adam tekrar derin bir nefes alıp yüzünü ovuşturdu. Konunun ne kadar hassas ve sarsıcı olduğunun farkındaydım ama neler olduğunu öğrenmem şarttı. O yüzden konuşmasını sabırla bekledim.
"Yedi sene önce kaçırıldı. Üç gün boyunca hiç bir haber alamadık. Sonra bir gün kapımıza bırakıldı. Baygın, a-ağır darp edilmiş, te-teca-tecavüz, ber-berbat bir halde.."
Duyduklarımla beynim uyuştu. Sinirden gözüm döndü. Sinirle yumruklarımı sıktım, hırsla masaya bir yumruk indirdim. Darbemle masa çatladı. Adam şaşkınlıkla bana bakarken dişlerimi sıktım ve sinirle devam etmesi için teşvik ettim.
"Sonra?"
"Günlerce hastanede kaldık. Sinir krizleri, çığlıklar, kabuslar.. Annesi de kaçırıldığını duyunca geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmişti. Onu da duyunca.. Herkesten, her şeyden kendini soyutladı. Biz onu hayata kazandırmaya çalışırken; o-o kaç kere canına kıymaya kalktı." derken adamın göz yaşları iyice artmıştı.
Sakinleşmesi için ona zaman vermek isterken çok zorlandım. Sinirden kuduruyordum ve bir an önce devam etmesini istiyordum. Neyse ki çok geçmeden tekrar konuşmaya başladı. "Bugün burada çalışmaya başladı. O geleceği için şirketi boşalttık. Onun geldiği günler herkes toplantı odasında çalışıyor. İnsanların içinde duramıyor."
"Psikolojik destek aldı mı?"
"Aldı, hala da alıyor.. Fakat korkularını yenemiyor. Kimseye güvenmiyor.."
"KİM?"
"Anlamadım."
"KİM YAPTI!?"
Hayatımda ilk kez sinirden konuşamıyordum.
"Bilmiyorum. Ne kadar uğraştıysak da adını söylemedi. Yıllardır benimde sorduğum tek soru bu!"