KARAHAN ÇİTRA
"O zaman bana 'Bülent Bey' demekten vazgeç. Sen de artık benim bir oğlumsun. Bana 'baba' de lütfen."
"Peki Bülent baba." dedim hafifçe gülümseyerek.
"Hem yavrum iyi olsun da ne istersen yapmaya razıyım. Doruk'ta aynı şekilde. O da perişan yıllardır olanlar yüzünden kendini sorumlu tutuyor. Sürekli kardeşimi koruyamadım diyerek kendini kahrediyor." deyip derin bir nefes aldı. Adam yorgundu. Bu her halinden, tavrından öyle belliydi ki..
"Duru'm, güzel kızım. Eskiden öyle neşeli, hayat dolu bir kızdı ki.. Ona hayran olmayan yoktu. Çevresine öyle bir enerji yayardı ki herkes büyülenirdi. Hepimiz peşinde pervane olurduk ve bunu da zevkle yapardık. Şimdi o günler başka bir hayattan kalmış gibi.." dedi uzaklara dalarak. Sonra devam etti. "Planın ne?"
"Ben bugün buraya şirketinize el koymak için geldim. Oğlunuz olanlardan kendini sorumlu tuttu ve ölmek istedi. Size tek bir seçenek verdim. O da kızınızı bana vermeniz."
Söylediklerimi dinlerken önce şaşırdı, sonra sinirlendi, ardından da pes ederek hafifçe başını salladı. O da biliyordu. İkna etmek için fazla bir seçeneğimiz yoktu.
"İstediğim şeyin kolay bir şey olmadığının elbette ki farkındayım ama en önemli sorunumuz evliliğe ikna edilmesi. Evlenemezsek ona yardımcı olamam. Benimle aynı odada bile durmaz. Bunu sen de biliyorsun. Duru ancak; sen ve abisi için evlenecektir.” diyerek açıkladığımda o da benimle aynı fikirde olduğunu başını sallayarak gösterdi.
"Diğer bir meselede konudan haberi olup, kabul ettiği anda düşünmesine fırsat tanımadan hemen nikahı kıymak.”
“Kabul edeceğinden o kadar eminsin yani.”
“Önce inanmak gerek. Sonra gerisi gelir.”
Şirketten çıktığımda kafam allak bullaktı. Tüm düşüncelerimi toparlayıp, sessizce atacağım adımları düşünmek için direkt eve geçtim. Eve geldiğimde ılık bir duş alarak kendimi yatağıma atıp düşünmeye başladım.
Planın ikinci aşamasının bir an önce hazır olması için sektörünün en iyisi olan Andaç'ı aradım. Akşam görüşmek istediğimi söyleyince yemek için sözleştik ve telefonu kapattım. Andaç, Nesim Holding'in patronu ve benim de yakın arkadaşımdı. Nesim Holding inşaat sektörünün bir numarasıydı. Onunla beraber ikinci aşamayı akşam halledecektim.
Üçüncü aşama; Doruk'un sahte intiharıydı. Ona olanları anlatıp, planımıza ikna etmek ise Bülent Bey'in işiydi. (Henüz 'baba' kelimesine alışamadığım için içimden hala ona Bülent Bey diyordum.) Aynı zamanda Doruk'un kumar alışkanlığı içinde bir çözüm bulmam gerekecekti. Bunu da daha sonra çözmek için kafamın bir köşesine not ettim. Artık Duru'nun hayatında ona endişe verecek hiç bir şey olmayacak! Bu son! Son kez endişelenecek ve sonra tüm endişelerini alacağım..
Son aşama ise; Duru'yu evliliğe ikna etmek..
DURU YATMAN
On beş gün sonra..
Son bir haftadır daha beter olamaz dediğim hayatım çok daha beter olmuştu.. Meğer şirket; abim yüzünden bu haldeymiş. Bunu duyduğumda asıl suçlunun ben olduğumun elbette ki farkındaydım. Her şey aslında hep benim yüzümden olmuştu. O olaydan sonra çalışkan, özgüveni tam olan abim gitmiş yerine her şeyi boş vermiş, bana olanlardan kendini sorumlu tutan zayıf karakterli biri gelmişti. En acısı da onun eskisi gibi olması için elimden bir şey gelmiyor oluşuydu.. En son yaptığı şey ise bardağı taşıran son damla oldu!
İntihar etmişti.. Bunu nasıl yapardı aklım bir türlü almıyor. Ben-ben bile bunu artık denemiyorken.. Evet geçmişte bir iki kere denemiştim ama uzun zaman önce pes etmiştim. Sonuçta da bir şekilde yaşayıp gidiyordum ama abim yaşananlardan onca yıl sonra intihar etmişti..
Neyse ki babam durumu hemen anlayıp hastaneye yetiştirmiş, içtiği ilaçları da midesini yıkayarak zamanında temizlemişlerdi. Bense onu görmek için bile hastaneye gidemedim. Kendimden nefret ediyordum.
Korkuyordum.. Çok korkuyordum.. Birini daha kaybetmekten ölesiye korkuyordum.. Telefonum çalmaya başlayınca sıçrayarak düşüncelerimden sıyrıldım. Arayan babamdı.
"Efendim baba."
"Kızım, hemen şirkete gelir misin?"
"Neden? Ne oldu? Yoksa abim mi?" dedim birden panikle.
"Merak etme abin iyi. Fakat seninle konuşmak istediğim çok önemli bir mesele var."
"Korkutma beni baba. Kötü bir şey mi oldu?"
"Korkma kızım. Gel hadi bekliyorum." deyip telefonu yüzüme kapattı.
Bende hemen kalkıp endişeyle elime gelen ilk şeyleri giyip, şirkete gittim. İçeri girdiğimde her şeyin benim gelişime göre ayarlandığını görünce rahatladım ve hemen asansöre binip babamın odasına gittim. Kapıyı vurup içeri girdiğimdeyse babamı tek başına masada otururken buldum. Çok yorgun, bitmiş görünüyordu. Zavallı babam.. Sarılmak istiyordum. Eskisi gibi göğsüne başımı yaslayıp saçlarımı sevmesini istiyordum.
Önce ben, sonra annem, şimdi de abim.. Adamın hayatını el birliğiyle perişan etmiştik..
Boğazımı temizleyerek geldiğimi duyurdum. Ellerinin arasında ki başını kaldırıp bana baktı. Ağlamıştı.. Onu öyle görünce içim parçalandı. Bütün bu yaşananlardan önce babam benim kahramanımdı. O bana göre öyle yenilmez, öyle korkusuzdu ki hayatta hiç bir şey onu yıkamaz zannederdim. Ama şimdi gördüğüm adam yıkılmış, bitmiş bir adamdı.. Ve biliyordum ki her şey benim yüzümden olmuştu..
Allah'ım ne olur bana yardım et! Ben ne yapacağımı bilmiyorum.
"Hoş geldin kızım. Gel otur." dedi sıkıntıyla.
Hiç bir şey diyemeden öylece baktım. Ne diyebilirdim ki zaten? Gidip masasının önündeki koltuğa oturdum.
"Duru'm, güzel kızım.. Seninle konuşmam gereken çok önemli bir mesele var. Nereden başlasam, nasıl desem bilemiyorum ama ne olur dediklerimi sonuna kadar dinle."
"Anlat babacığım dinliyorum." dedim içimde büyüyen sıkıntıyla.
Zaten adam o kadar yorgun görünüyordu ki onu daha fazla yormadan ne isterse yapmaya hazırdım. Merakla söyleyeceklerini bekledim.
"Kızım şirketin durumu malum. Dersen ki şirket umurunda mı? Değil. Benim bu hayatta önem verdiğim bir sen bir de abin var. Başka da bir şeye ihtiyacım yok. Fakat abin öyle değil. Başımıza gelen her şey için kendini sorumlu tutuyor. Senin yaşadıkların, annen, sonrasında da şirket bu hale gelince iyice psikolojisi bozuldu. En sonunda da dayanamayıp hayattan ümidini kesti." söyledikleriyle benimde gözümden yaşlar akmaya başlamıştı.
"Evet babacığım. Ben de çok kötüyüm. Ne yapacağımı bilemiyorum. Günlerdir bunları düşünüyorum. Ama aklıma hiç bir çözüm yolu gelmiyor, elimden hiç bir şey gelmiyor. Ne yapabiliriz? Onu hayata nasıl bağlarız, bende bilmiyorum."
"Duru'm abinin hayattan istediği şeyler belli.. Senin normal bir genç kız olman ve şirketin eski günlerine dönmesi.. İkisi içinde kendini suçladığı için benim de aklıma ikisinden başka çözüm gelmiyor."
"Nasıl yani? Anlamadım baba." dedim merakla.
"Kızım artık senin de her normal genç kız gibi yuva kurmanın vakt-"
"Ne saçmalıyorsun baba?! Şaka mı bu?!" derken şokla ayağa fırladım.
"Duru'm önce bir din-"
"Neyini dinleyim baba! Ben nasıl evlenebilirim? Dalga mı geçiyorsun? Sana bile dokunamıyorum, başka bir adama dokunmamı nasıl beklersin? Hem kim benim gibi birini ister ki? İstese bile ben nasıl güvenirim? Neden anlamıyorsun? Ben-benim güvenim kalmadı artık!! Sen sanıyor musun ki ben no-normal olmak istemi-istemiyorum? S-sevmek, sevilmek is-istemiyorum?" derken artık konuşmakta zorlanıyordum. Nefesim daralmaya başlamıştı.
"Yavrum dinle bir önce, bak ne olur. Sakinleş gel otur. Önce beni bir dinle! En azından abine bu kadarını borçluyuz."
Abimi duyunca ister istemez biraz duruldum, yerime oturdum. Ama bu fikir neresinden bakarsam bakayım tamamen delilikti. İmkansızdı. Asla böyle bir şey yapamazdım. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım.
"Ta-tamam dinliyorum." dedim en sonunda.
"Sonuna kadar dinle, lütfen." dedikten sonra başımla onaylayınca devam etti.
“Şirkette yanlışlıkla odaya giren adam çok güçlü bir iş adamı. Sadece para olarak değil. Söylediği her söz emir sayılır. Ama sakın yanlış anlama mafya gibi bir şey değil. Hatta tam tersi daima pis işlere bulaşan kişileri bitirir. O bana bir teklifle geldi. Eğer seninle evlenirse şirketimizin tüm borçlarını sileceğini, eski zamanlarımıza döndürebileceğini söyledi."
"Baba." dedim inleyerek. "Eğer ben normal bir kız olsaydım inan ki hemen yapardım. Sizin için ama, ama biliyorsun yapamam. Sizin için canımı bile veririm inan ki.. Ama bu, ama bu dediğin.. Ölmekten beter.. Bunu nasıl yapabilirim?"
"Duru'm benim masum prensesim.. Bu adam senin neler yaşadığını biliyor. Nasıl biri olduğunu. Seni her şeyinle olduğun gibi kabul ediyor. Sana saygı duyuyor.. Her şeyden önemlisi seni koruyabilir. İnan gücüm kalmadı artık! Yaşlandım.. Bir tarafta sen, bir tarafta da abin gözümün önünde günden güne eriyip gidiyorsunuz.. Ben ne yapacağımı şaşırdım. Bana bir şey olursa, güvenip sizi emanet edebileceğim kimsem yok. Yıllardır bunu düşünürken, Allah karşıma bu adamı çıkardı. Bir kaç kere karşılaştık, defalarca kez yardım dilemek için yanına gittim ama bir türlü ağzımı açıp konuyu dile getiremedim. Adam dediğim gibi çok güçlü ve ulaşılmaz biri. Sorunlarımla ilgileneceğini bir türlü düşünemedim. Allah’ın işi işte. Adam kendiliğinden geldi. Tesadüfen seni gördü. İstersen kaderde istersen tesadüf..
Seni sevecek, koruyacak.. Yaşlı kalbim yıllar sonra ilk kez rahat bir nefes alacak. Abin desen iyice her şeyi bıraktı. İntihar teşebbüsünü söyleyemiyorum bile.. Ne yapacağımı şaşırdım iyice. En azından bir kerecik görüşsen. Konuşsan. Olmaz mı? O farklı bir adam. Ne demek istediğimi ancak tanışırsan anlayabilirsin. Ona güveniyorum."
Söyledikleriyle yıllardır yaşadığım görmezden gelmeye çalıştığım vicdanımın sesi bir bir kafamda çınlamaya başladı. En acısı da çok haklıydı. Adam yıllardır rahat bir nefes bile alamadan peşimizde perişan olmuştu. Kendime yaşadıklarıma öyle çok odaklanmıştım ki; abime, babama neler yaşattığımın farkına bile varamamıştım. En azından bir kere konuşmayı onlara borçlu olduğumu zor da olsa kabul etmiştim. Çok haklılardı..
"Tamam." dedim minicik bir fısıltıyla.