Bölüm 26: Alfa Leon'un Odasında

742 Words
Alfa Leon, kendini oyalamak için günün geri kalanı boyunca durmaksızın zindanlardaki dolunayda doğanları sorgulamıştı. Her biriyle vahşi bir şekilde yüzleşiyor, onları yumruklayıp yere seriyor, tüm gücüyle üzerlerine yükleniyordu. Hırlayarak tehditler savuruyordu. Karşısındaki dolunayda doğan sorduklarına cevap vermeyip susarsa, Leon'un öfkesi daha da büyüyordu. "Dolunayda doğanlar nereye gitti? Sürü tekrar nerede toplanacak?" diye bağırdı, birini omzundan tutup yere çarparken. Adam acıyla inlerken Leon, kontrol edemediği bir öfkeyle tekrar üzerine yürüdü. Ama her darbede, aklının bir köşesinde Lucy vardı. Onun arabadaki yüzü, kokusu, dudaklarının sıcaklığı... Betası Gideon, bu vahşi sorgulamaya dayanamayarak sonunda müdahale etti. Leon’un kolundan tutup onu geri çekti. "Yeter artık, Alfa,"dedi sert bir sesle. "Onları öldüreceksin! Bu şekilde onlardan birşey öğrenemeyiz." Leon, Gideon’a öfkeli gözlerle bakarken bir an duraksadı. Yüzündeki şiddetli ifade yavaş yavaş yerini bir tür farkındalığa bıraktı. Yumruğu hâlâ sıkılıydı, ama Gideon haklıydı. Bu insanların öldürürse kimseden bilgi alamazdı. Onun böylesine vahşice saldırmasının gerçek nedeni dolunayda doğanlar değildi. Bu, kendi içindeki karmaşanın, bir dolunayda doğanla eşleşmesine duyduğu öfkenin dışa vurumuydu. Gideon ona bir an acıyan gözlerle baktı. "Sana bir tavsiye, Leon," dedi. "Biraz dinlen. Bunun kimseye bir faydası yok." Derin bir nefes aldı ve kafasını ellerinin arasına koyarak geriye çekildi. "Haklısın," diye itiraf etti, sesi alçak ve boğuk. "Biraz ara versem iyi olacak." Sessizce zindanı terk etti ve ağır adımlarla üst katlara yöneldi. Gün yavaş yavaş sona ererken bir şeyden emindi: Kaçması gerekiyordu. Ama kaçmak istediği kişi, Lucy’den başkası değildi. Onun etkisinden kurtulmak için ne kadar uğraşsa da bu bir türlü mümkün olmuyordu. Alfa Leon, ağır adımlarla odasına doğru ilerlerken içindeki huzursuzluk dalga dalga büyüyordu. Her bir kası gerilmiş, zihni karmaşa içindeydi. Zindanda dolunayda doğanları döverek çıkardığı öfke bile bu hislerini bastırmaya yetmemişti. Şimdi, Lucy’nin uyuyor olabileceği odaya doğru yürürken, içindeki kurt bir kez daha ulumaya başladı. “Kendine hâkim ol,”diye mırıldandı Leon, dişlerinin arasından. Ama bu, içindeki arzunun ateşini söndürmek yerine daha da körükledi. Kapıyı sessizce açtı ve içeri adım attığında Lucy’yi gördü. Yatağın üzerinde kıvrılmış, huzurlu bir şekilde uyuyordu. Yüzü ay ışığının loş ışığında zarif bir tablo gibi görünüyordu. Leon’un nefesi sıklaştı; onu bu kadar masum ve savunmasız görmek, içindeki canavarı iyice serbest bırakmıştı. Lucy'nin kokusu havayı dolduruyordu; tatlı, baştan çıkarıcı ve dayanılmaz... Leon bir adım attığında dizlerinin güçsüzleştiğini hissetti. Bu kız, tüm savunmalarını paramparça ediyordu. İçindeki kurt ise onun eşi olduğunu haykırıyor, onu daha fazla görmezden gelmesini imkânsız hâle getiriyordu. “Kendine hâkim olmalısın,” dedi kendi kendine bir kez daha. Ama gözleri Lucy’nin narin boynuna, yavaşça inip kalkan göğsüne takıldığında, vücudu ona ihanet etti. Lucy’nin dudakları, hafifçe aralanmıştı; Leon, bir an için o dudakları öpmenin ve ona vahşice sahip olmanın nasıl bir his olacağını düşündü. İçi tiredi, erkekliği sanki gerçekten ona sahip olmuşçasına sertleşti. Birkaç adım daha attı ve yatağın kenarına geldi. Ama tam o sırada Lucy hareket etti. Hafifçe mırıldanarak uykusunda döndü ve yüzüne bir gülümseme yayıldı. Leon, onun yine bir rüya gördüğünü fark etti. Ama bu sıradan bir rüya değildi. Lucy’nin vücudu hafifçe kıpırdandı, yanakları kızardı, nefesi hızlandı. Onun uykusunda Alex’i gördüğünü düşünmek Leon’un içinde kıskançlıkla karışık bir arzu patlamasına neden oldu. Daha fazla dayanamadı ve yavaşça eğilerek onun adını fısıldadı: “Lucy...” Lucy, derin uykusundan sıçrayarak uyandı. Gözleri Leon’la buluştuğunda bir an için nerede olduğunu anlayamadı. Ama sonra onun yakışıklı, sert yüzünü, karanlık gözlerini gördüğünde kalbi hızla çarpmaya başladı. Leon, onun bakışlarında hem korkuyu hem de o tanıdık çekimi gördü. Gözlerini ondan ayıramıyordu. İçindeki kurt ulumaya başladı, bu kez daha güçlü bir şekilde: “Bizim. O bizim eşimiz.” Leon, dişlerini sıkarak bir adım geri çekilmeye çalıştı, ama Lucy’nin eşsiz kokusu buna izin vermiyordu. “Ne yapıyorum?” diye düşündü, ama mantığı arzularının karşısında zayıf düşüyordu. Elleri istemsizce hareket ederek Lucy’ye uzandı. “Beni nasıl böylesine etkileyebiliyorsun?" diye fısıldadı, sesi çatallaşmıştı. Lucy, şaşkınlık ve korku içinde, gözlerini ondan ayıramıyordu. Leon, bu kadar yakında olmanın verdiği dayanılmaz çekimle, tüm iradesini kaybederek yüzünü ona yaklaştırdı. Dudakları, Lucy’nin dudaklarına sadece birkaç santim uzaktayken durdu. Ama bu bir anlık tereddüt bile içindeki kurdun sabrını taşırdı. Ve sonunda, Lucy’nin sıcak dudaklarına kendi dudaklarını bastırdı. Bu öpücük, bir patlama gibiydi; şehvet, öfke ve arzu dolu... Leon’un kalbi hızla çarparken Lucy’nin kendini onun kollarına bıraktığını hissetti. Ama bu anın güzelliği, Leon’u aynı anda korkutuyordu. Kendi iradesine son bir kez tutunarak geri çekildi. Yoksa şu anda ona defalarca sahip olup, işaretlemekten kendini alıkoyamayacaktı. Lucy’nin yüzündeki şaşkınlık ve arzu dolu ifadeyi gördüğünde içi titredi. Ama bunun yanlış olduğunu biliyordu. Kendine hâkim olmak zorundaydı. Leon, dişlerini sıkarak arkasını döndü ve hızlı adımlarla odadan çıktı. Ama içindeki kurt, acı acı uluyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD