- Birkaç Gün Sonra Perşembe -
Ertesi gün evden çıkmadım. Kafeyi arayıp çok rahatsız olduğumu söyledim. Birkaç günlüğüne izin istedim. Kolay kolay izin istemem çoğu zaman hastayım diye onlar beni geri gönderir, o yüzden hemen tamam dediler.
Son olanlardan çok utanıyorum. İnsan içine çıkmak istemiyorum, bir tanıdık görmüştür yada gören biri beni hatırlar falan diye aklım çıkıyor.
İşe yarar mı bilmem ama bir gözlük, bir şapka ayarladım, bir de şal doladım ki boynuma, tanıdık birilerine rastlarsam yüzüme çekeyim diye.
4 gündür okula taksiyle gelip gidiyorum. Bölümdekiler o muhitlerin insanı olmadığı için onlardan tedirginliğim yok. Ama fakülteden çıktığım gibi eve geçiyorum. Yarın ders yok çok şükür.
Ama taksiyle daha fazla da gidemem. Dar boğazdan henüz çıkmış sayılmam. Şu borç işleri bitsin, ilk iş taksitle mi olur krediyle mi bir motor alacağım, canıma tak etti. Otobüs, minibüs, taksi ben özgür olmalıyım bu ne yaa!
Dalış okulundakilerle, yönetim grubumuzdan yazıştık sadece. Neyse ki kimse kimseyi aramadı. Ali abilerde henüz kimseye dönüş yapmamış.
Üzülemedim bile bu duruma, hayır şimdi dönüş olsa toplantı yapmak gerekecek, görmek istemiyorum gıcığın yüzünü.. Tuğhan abiyle Koray abiden de utanıyorum ayrıca. İnşallah yengelerim duymamıştır.
Tabi dışarı çıkmadığım için Onur'la da karşılaşmadık. Neyse hala onunla empati yapacak seviyeye gelemedim. Ona ayrıca kızgınım, beni ne kadar zor durumda bıraktı.
---
-Aynı Hafta Cumartesi-
Günlerden Cumartesi. Kasımın son günleri. Aşırı kasvetli bir gün. Yağmur henüz başlamadı ama gökyüzü simsiyah. Sanki bir türlü sabah olmuyor gibi. Saat 6:30. Ne kadar zorlasam da kendimi uyuyamıyorum.
Kaçmak bir yere kadar.. Üzerime bir eşofman geçirip biraz koşmaya karar veriyorum. Bütün semti bir baştan bir başa koşup duruyorum zaman geçmiyor. Telefonum çalıyor, arayan Hakan ;
"Patronlar kahvaltıya çağırdı, Deniz'i de al gel dediler, hazırlan yarım saate sendeyim." diyor. Saate bakıyorum saat 7:15 olmuş daha. Eve dönüyorum 10 dakika sürüyor. Duş al, hazırlan, kapıdayım, saat 7:45.
Bugün dalış okulunun pratik eğitimleri var. Nilüfer'de bir kolejin kapalı havuzunda yapılacak. Hakan'la bana da gelip hazır bulunun, gözlem yapın demişlerdi. Aslında öylesine değil, bir şeyler kapalım işi öğrenelim istiyorlar. Bilmediğimiz bir şey değil ama sorumluluğun kimde olduğu işin rengini değiştiriyor.
Hakan motorla gelmiş bu soğukta, duşta almıştım çok iyi oldu üstüne. Umarım yağmura da yakalanmayız.
Aslında beni direk havuza bırakmasını rica ediyorum ama, Koray abi huyumu tahmin ettiği için sıkı sıkı tembihlemiş, Deniz şimdi direk gider, al gel önce bir konuşalım, brifinglerinizi verelim, karnınızı doyuralım sonra geçersiniz demiş.
Gerçekten de 11:00-11:30 gibi direk geçerim diye düşünmüştüm. Neyse vakit böylelikle geçmiş olur.
Biraz utanıyorum hala, hiç biriyle yüz yüze gelmeye çok da hazır hissetmiyorum kendimi. Artık kaçış yok öyle yada böyle karşı karşıya geleceğiz.
Bolca söyleniyorum, ama bu ayazı yemeyi de özlemişim şaka maka. Yol üzerinden simit poğaça alıyoruz. Kahvaltı dedikleri de simit poğaça mıymış, bende ne hayallerle hazırlanmıştım oysa ki.
Biraz da kahvaltı da söyleniyorum;
Bu soğukta beni motorla getirdi." diyorum." Simit poğaça için sabahın ayazında beni buraya getirdiniz. " diyorum. "Ofisi neden Görükle'de açmadınız." diyorum. Hem beni çağırdıklarına hemde ekibe dahil ettiklerine pişman olmalarını an meselesi..
Konu hiç yaşanmamış gibi açılmıyor. Sanki o gün zihinlerden silinmiş. Ya beni utandırmak istemiyorlar, ya da zaten Hakan'ı bu konuda önceden yıpratmışlar. Üçüncü seçenek her ikisi de..
Neşeli gibiyim ama aynı zamanda çok depresifim. Sanırım bazı şeylerin öfkesini içimden atamadıkça ben aslıma dönemeyeceğim. En keyifli anlarda bile, damağımda kekremsi bir tat var sanki.
Kahvaltı işini hallediyoruz. Neler yapacağız, dikkat etmemiz gereken noktalar neler. Kimin nesine dikkat etmek lazım.. gibi gibi şeyler.
Tabi teknede ki gibi olmuyor müşteriyle uzun bir birliktelik olunca herkesin huyunu suyunu bilip özen göstermek gerekiyor. Teknede sabah gelip akşam gidiyorlar kimseyi tanımak zorunda değilsin, en fazla bir jest olsun diye ismiyle hitap edersin bitti, gitti.
Saat 9:10 her şey konuşuldu, hazırlıklar tamam.
"Önden geçebiliyor muyuz?" diyorum kimseden ses seda yok. Çaktırmadan masanın üstünden Hakanın anahtarlarını alıyorum. Artçı kaskı var zaten motorda, onunkini taşımaya gerek yok bahçe kapısının içine bırakıp hızlıca uzaklaşıyorum.
---
2,5 saat var ama bugün bize rezerve ettikleri için erken gelmemi sorun etmiyorlar.
Sonradan öğreniyorum Hakan benim yerimde duramayışımı fark edip, bilerek ortada bırakmış anahtarı. Sonrada, gittiğimi sonradan fark etmiş gibi gidip; "Şu deliye bakayım başına bir iş açmasın." demiş, Koray abiden motorunu alıp arkamdan gelmiş.
Tabi ben geldiğini çok sonra fark ettim. Hatta fark etmedim bile denebilir. Oda şöyle bir bakıp, sonra da rahatsız etmemek için kendi halinde oyalanmış.
Önce gerekli kontrolleri yapıyorum. Eksik fazla herhangi bir şey var mı, yolunda gitmeyen bir durum var mı. Ekipmanları önce ki gün getirmişler, ekipmanları tamamını kontrol ediyorum.
Ortam ısısı ve su çok ideal ancak suda uzun kalma ihtimalimizi göz önünde bulundurup shorty kıyafet alıyorum, 4 de ağırlık hazırlıyorum kendime.
Daha vakit var biraz nefes egzersizi yapabilirim ağırlıkların ikisini takıp biraz su altında kalmaya karar veriyorum.
Yağmur bir anda boşalıyor sanki gökten o anda. Havuzun çatısını delip geçmeye niyetli gibi.
İnsan vücudunun 4'te 3'ü su.. Ve Dünyanın 3'te 2'si..
Bundan mıdır bilemem.
Zihnimin boşta kalmasından mı, yoksa suda çözünüyor muyum bilmiyorum.
İnsan suya karıştığında sanki fazlası suda dağılıp gidiyor da, saf sen kalıyorsun geriye.. Hırslarımız, arzularımız çoğu şey sanki anlamını yitiriyor.
Su altındayken tüm seslerin kesilmesi, insanın kendini sözlü olarak ifade etme hakkının elinden alınması harika bir şey. Uzun bir süre suda kalabilirim imkan olsa hiç konuşmadan, hiç duymadan ne hoş olurdu.
Sanki turnusol kağıdıydım da, su bir gün asidik maddeyken bir gün bazik oluveriyor. Bir bakmışsın kırmızıyım, başka bir gün mavi.. Aslında öyle günlerce süregelen bir durum bile değil.
İlk dibe daldığımda, bütün sinirlerim alınmış, anılarım silinmiş gibi, bitkisel hayattayım sanki. Hiç bir şey hissetmiyor, görmüyor, duymuyordum. Biran rahatlıyorum. Kısacık bir an..
Ama fazlasına izin vermiyor bir şeyler.. Sonra kendimi bildim bileli sorumluluğunu almadığım hatalar, pişmanlıklarını çekmediğim yanlışlar ve muhtemel aldığım “ah”lar..
Her şey gözümün önünden film şeridi gibi geçmeye başlıyor bir bir.
Çok belliydi ki, bu yaşadığım bunalım iki-üç aylık, öyle wow denecek bir şey de yaşamadığım bir ilişki için, girilecek bunalım değildi. Ama aşamıyorum.
Birden çıkıyorum sudan. Ağlama krizi, öfke nöbeti.. Bir sinir harbi kendimi kaybeder gibiyim, kontrol etmekte güçlük çekiyorum.
Ben öyle çıkınca bir anda bir yerden Hakan koşup geliyor. Dalıp beni çıkarıyor. Meğer en baştan buralarda hep yakınımdaymış. Bende diyorum ‘işleri bana kitledi, hangi kızla hangi köşede, kakara kikiri peşindedir kim bilir!.’
Değilmiş. Günahına girmişim. İyi değilim diye beni kolluyormuş.
Birde çocuğa günlerdir kızgınım diye soğuk yapıyorum o garibim hala beni kollamanın derdinde. Kardeş gibi kardeş..
Üzüldüm, ama sonradan tabii.. Kendime gelmem için, biraz uğraşıyor kardeşcağızım. Ne yapacak yüzümü mü yıkasın, yoksa beni komple suyun altına mı soksun! Zaten sudan çıkmışım..
Kendi halime bırakması gerekiyor.. O ıslak halimle üzerime bir havlu alıp arka bahçeye çıkıyoruz. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Ben yalnız kalmak istiyorum.
Nasıl bıraksın o halde orada beni rezillik. Gözümün göremeyeceği bir yere geçiyor. Farketmez miyim, o kadar da değil, farkediyorum tabii ki. Neyse ki vakit erken kimse gelmez, bizimkiler dahil.
Ondan utanacak değilim, bırakıyorum ne varsa. Bırakıyorum kendimi. Bütün gücüm tükenene kadar. Hüngür hüngür ağlıyorum. Biraz bağırıp çağırıyorum. Yalnızken olması iyi ama halka açık bir ortam olması sıkıntı bir durum. Sonra her şeyin üstüne bir sigara yakıyorum..
Sonra gittiği yerden Hakan çıkıp geliyor. Kolumdan destek oluyor içeri götürüyor. Yeni dalış kıyafeti ayarlıyor.
“Bizimkilerin gelmesine 1 saat var git bir duş al, onlar gelene kadar antrenör odasına geç, dinlen, kendini toparla. Gücünü topla sana da eğitim yazdılar abimler. “ diyor.
İşte bu hiç iyi olmadı.! Belki de çok iyi oldu. Başka hiçbir bilgi beni böyle hızlı toparlayamaz. Saniyeler içinde toparlanıyorum. Hızlı bir duş sonra geçip içeride kendime bir yer bulup biraz gözlerimi kapatıyorum.
—
Ne kadar zaman geçti farkedemiyorum. Bizim zibidinin kahkahalarıyla gözümü açıyorum. Koray abiyle Tuğhan abinin sesleri geliyor. Sadece bizimkiler gelmiş. Hemen çeki düzen veriyorum kendime. Elimi yüzümü yıkayıp, seslerinden buluyorum onları.
Çıkıyorum geri bildirimlerimi veriyorum, ‘yaptık ettik’ diyorum, ‘sonrada biraz dinlendim’ diyorum. Yine bir takım anlar hiç yaşanmamış gibi tarihe gömülüp gidiyor.
Havuz başına geçip hazırlıklarımızı yapıyoruz. Sadece kendi ekipmanlarımızı hazırlıyoruz. Eğitime ekipman hazırlığı da dahil. Gelenlere sadece hatırlatma yapacağız. Gerisini onlar tamamlayacak.
Tuğhan abi grupları tahtaya yazıyor. Dörderli gruplar halinde, Sekizer kişi alacağız Hakan’la ben. En son da Koray abi iki kişi alacak. Tuğhan abi bizi gözlemleyip dışarıdaki ihtiyaçlar için bana, Koray abi de Hakan'a destek verecek. En son da kendi grubunu suya alacak.
Koray abinin grubu yaşlı bir çift. Bizimkiler 30’lu yaşlar civarı. Teorik eğitimlerden herkes herkesi tanıyor. Sadece ben sonradan dahil olmuş oldum.
Eğitim alacak ekip geliyor. Havuzun iki ayrı köşesine toplanıp brifinglerimizi veriyoruz. Biz zaten herkes hakkında gerekli bilgiyi sabahtan konuştuğumuz için sürpriz bir durum yok.
Ekipmanların üzerinden geçiyorum. Herkes hazırlığını yapmaya başlıyor. Normalde aynı eğitimi biz teknede teorisi pratiği 3-4 güne bazen 5 güne sıkıştırıyoruz, insanların tatil süresi kısıtlı olduğu için.
Ama burada bugün yarın ve önümüzdeki hafta Cumartesi de pratik eğitimlere devam edeceğiz. Herkesin organik çevresi olduğu için kasmadan zamana yayıyoruz.
İlk grubu alıyorum, sıfır hata sıfır sorun harika geçiyor. Ama sıra ikinci gruba gelince bir soğuk rüzgar hissediyorum, tam da anlam veremiyorum. Suratları asık gibi bana öyle geldi diye düşünüyorum.
Grupta bir çift, çiftlerden kız olanın bir kız arkadaşı ve onlarla öncesinde tanışıklığı olmayan bir de erkek var.
İlk başta kızlar kilo konusunda kibir yapıp eksik ağırlık alıyorlar, kilolarını kabul etmiyorlar kendilerince. Doğal olarak batamıyorlar. Su yutuyorlar. Ceplerine ağırlık ekliyorum bozuluyorlar.
Sonra ben daldıramamışım gibi suyun altında bana trip atıyorlar. E ulan 2 metre havuzda ben alıyorum fazla fazla sende ilk defa dalıyorsun neyin şovu bu.
Ben takılmadan devam ediyorum. Neyse sakinleştiriyorum kızları. Becerilere geçiyoruz erkekler yapıyor, kızlar yine sürekli kibir ve dolayısıyla hata yapıyorlar. 15 dakikalık dalış 1 saat sürüyor. Su yoruyor tabii birde üzerimizdeki yükler derken, epey perişan oluyorlar.
Başarmadan bitirmiyorum, çıkış vermiyorum. Ama çıkarken bile yanlış çıkıyorlar yüzeye.
Aah ahh Ahmet abi olsa asla onaylamazdı bunların eğitimlerini. Ama Tuğhan abi onaylamasa iş bana dönecek diye düşünürken, iş çoktan bana dönmüş bile..
Bir bakıyorum sanırsın sokak kavgası. Tuğhan abiyi almışlar köşeye ikisi iki taraftan bağırış çağırış.
Velhasıl hemcinslerim kadın hemşireye kadın doktora kadın öğretmene kadın yöneticiye.. güvenmedikleri gibi yine bir gün bir kadına hiç tanımadan hiç ölçme tartma imkanı olmadıkları halde sadece kadın diye güvenmiyorlarmış.
Yada durumu böyle yansıtmaktan hiç çekinmiyorlardı. Oysa kendilerine güvenmemeleriydi belki de konu, ama bunu söylemek mi yoksa yansıttıkları mı daha acınası bilemiyorum.
Araştırmışlar bizim dalış okulunda hiç bayan hoca yokmuş, sırf ondan bizi tercih etmişlermiş. Kadın hocalar, "işte" kadın oldukları için zayıf kalıyorlarmış bu işte. Daha Abc’sini öğrenmedikleri sporda tutmuş insanların yetersiz olacağına hüküm veriyorlar.
Sonradan idrak ettiğim kadarıyla, biri kafalamaya çalıştığı zengin züppesi erkek arkadaşını benden kıskanmış.
Sırf adamı kafalamak için dalış eğitimine geliyor “Aa bende çok merak ediyorumlar” falan hani. E eğitim bu her şeyi dört dörtlük yapabiliyor olsan zaten, bu safhalardan geçmene gerek görülmez, başarı da dahil başarısızlıkta. Yapamayınca adamın yanında gururu kırılmış, ben bile isteye onları rezil etmişim.
Hele diğeri, Hakanı çok önce gözüne kestirmiş onunla dalış yapmak istiyormuş. Ama işte bizde hocayı öğrenci seçmiyor, hoca da öğrenciyi seçmiyor hepsini patron seçiyor, belirliyor. Öyle kişiye özel ders uygulamamızda yok.
İlk başta tahtada grupları gördüklerinde, Deniz yazdığı için çok takılmıyorlar. Önceden okulda kadın hoca, çalışan vs olmadığını doğruladıkları için. Beni de brifinge kadar farketmiyorlar.
Neyse bunlar başka bahanelerin ardına saklanıp Tuğhan abinin beynini yiye dursunlar. Koray abi dalışa geçmiş, Hakan’da onu asiste ediyor. Bu konuların muhatabı ben değilim her halükarda. Onları ben seçmedim, Tuğhan abi bir şekilde işi çözer.
---
İçeri geçip üzerimi değiştiriyorum. Yarında burada olacağız malzeme yüklenmeyecek nasılsa. Saçlarımı havluyla kurulayıp kapşonlumu kafama geçiyorum durağa doğru yol alıyorum.
Yağmur durmuş ama hava çok soğuk bugün hasta olmazsam daha da olmam herhalde.. Islanıp ıslanıp dışarı fırlıyorum resmen.
Emektar kablolu kulaklığımı buluyorum çantadan, kulaklığı takıp, kapşonluma iyice bürünüyorum. İki aktarma yapmak istemiyorum. Görükle’ye de direk çok az hat var ve çok seyrek. Durakta biraz uzakta.
Yolda insanlar el kol yapıyorlar, anlamıyorum, çok üzerime de alınmıyorum doğrusu. Yakamı, kapşonumu iyice sarınıyorum. Sakinleştiren güzel bir şarkı çalıyor listeden, sesi biraz daha açıyorum. Bu aralar Nil İpek Ruhuma dokunuyor;
… Hiçbirinize değil kırgınlığım, dargınlığım
Hiçbir adama değil yorgunluğum, yalnızlığım
Kendi halimde bir derdim var
Nasıl anlatsam kibar kibar...
…Duymaz sağır, uydur bağır
… Kendi başıma değil, sarhoşluğum baygınlığım
Hiçbir duruma değil gerginliğim, hoyratlığım…
…Duymaz sağır, uydur bağır
Yine kendimi önce çok iyi hissediyorum. Hemen sonra ruhum daralıyor, içim bunalıyor. Gözlerimi kapatıyorum sonra kafamı kaldırıyorum; ‘Allahım ben nasıl düzeleceğim nasıl iyileşeceğim.’ diye düşünüyorum. Bıktım artık bu ruh halimden.
Derken önüme bakmadığım için bir şeye çarpıyorum. Tuhaf önümde ağaç veya direk olmadığına eminim. Sık sık çarparım da kendilerine.
Hakan gelmiş arkamdan. Seslenmiş, korna çalmış ben duymamışım tabii. İnsanlardan rica etmiş hatta meğer insanlar onu işaret ediyormuş.
Ben nerden bileyim. En son bıraktığım da sudaydı hiç aklıma gelmedi. Motoru da bırakamamış emanet malum, en son kaldırıma çıkmış.
Önümde yabancı bir cisim kulaklıkları çıkarıyorum.
“Kendimi paraladım sokak ortasında, öldün mü be kızım, bu nasıl bir trans halidir.” diyor.
“Bende bilmiyorum ki, ne desem yalan olur be kankacım..” diyorum. Şakaya vuruyorum kendimce. Kaskı uzatıyor.
Yanımızdan geçen liseli kız çocukları "Ay çok tatlı çocuk keşke benim olsa." ve " Ay çok romantik" gibi gibi sesler çıkararak gidiyorlar.
"Çok beğendiysen burda fazladan bir tane var, al götür diyorum." Hakan sinirli sinirli bakıyor.
“Atla!” diyor.
“Atlamak istemiyorum. Otobüsle gidicem, yalnız kalmaya ihtiyacım var, kafamı boşaltmam lazım.” diyorum.
“Daha zamanı var, zor boşaltırsın sen o kafayı. Boşver yalnız kalıp napıcaksın sanki yalnız kalıp?” diyor. Havuzdaki muhabbete takıldıysan..” diyor.
“Böyle şeylere takılmayacağımı sende çok iyi biliyorsun.”diyorum. “Belli kızlardan biri seni kestirmiş gözüne boş yapıyor, onu dert edecek değilim. Ben bu işe dün başlamadım, bazı yollardan da ilk defa geçmiyorum.” diyorum.
“Biliyorum be kızım gel işte ben seni yalnız bırakacağım, sana unutamayacağın bir sürprizim var hadi.”diyor. "Ama yarın dalış var bugün alkol yasak sürpriz için yarına kadar bekleyeceksin."diye ekliyor.
“Hadi ya uzatma işte Koray abi motoru verdi, bu hafta bende kalacak, benim deli oğlan garip kaldı, bırakamam da ikisiyle de dönemeyeceğime göre, bir el atıver babanın hayrı için.”diyor. Tekrar kaskı uzatıyor.
“Rüya falan görmüş olmayasın sen kendinde miydin bu konuşma esnasında yada Koray abi onun kafası yerinde miydi? Kıymetlisini yalvarsan sana bir gün bırakmaz, sen bir hafta diyorsun. Hayır birde sana, ben olsam neyse.” diyorum. Gülüyorum.
"Neyimi beğenmedin de bana layık görmedin kıymetliyi?" diye soruyor.
"Eşeğe biner gibi biniyorsun güzelim makinalara ah canım r6 ağlıyor." diyorum.
"İyi ya sen güldürürsün yüzünü bu hafta. Bakalım sen neyi farklı yapıyormuşsun!" diyor. Anahtarı kucağıma doğru atıyor.
"Siz.." deyip susuyorum. Kaskı takıp yerime geçiyorum.
“Yok yok bu kadarı da akıllı insan işi değil. Bunların aklı başında değil. Laf anlatmaya da sorup sorgulamaya da gerek yok. Ne bir haftası bir tur vermezdim göz bebeğimi kimselere. Sattım da günlerce ağladım.
Abime söyleyeceğim ya, neye yatırdı ne yaptıysa çeksin motorumun parasını. Gidip geri isteyeyim sattığım elemandan çiçeğimi.
(Abim bir çeşit broker bu arada sen paranı pul edersin deyip çekip almıştı elimden sağolsun..)
Bu işte bir iş var ama herhalde benimle bir alakası yoktur. Halime acıyıp kaç binlik makineyi bana tahsis edecek değiller ya.“ gibi gibi düşünceler eşliğinde koleje dönüyoruz.
Neyse kafamı daha fazla yormayacağım, sorsamda aklı başında bir cevap alamıyorum deyip akışına bırakıyorum.
Henüz içerideki kadro dağılmamış. Ama olayın neticesini de sormuyırum yarın anlarız en geç nasılsa..
---
Benim çiçeğim 250’lilikti Hakanın delioğlan 600’lük. Koray abinin motor da 1000’lik. Daha önce üst segment motorlar kullandım ama deneme maksatlı.
Hakan’da bende hevesli olunca konuşmadan anlaşmak zor olmuyor. Önce ilk akaryakıt istasyonuna, ordanda direk çevre yoluna..
Benim onunla tabii ki kapışma imkanım yok ama kapışmak değilde atışıyor gibiyiz diyelim. İlaç gibi geliyor ama. Eksik parçamı ben eksiltmişim resmen :’
Tüm otobanı turluyoruz, Görükle çıkışına gelince mecbur giriyoruz artık. Günler kısaldığı için akşam çökmeye başlıyor. Sürekli ıslaklık, üstüne soğuk ve uzun dalış beni çok yormuş zaten. Yarın dalış öğleden sonra ama çok yorgunum erkenden bayılırım bugün.
Cadde üstünde ki çorbacının önüne gelince, ön tekerde durup birbirimize bakıyoruz. İkimizde çok severiz burayı. Hem gece çorbası, hem ev yemekleri efsanedir. Etkinlik çıkışları çoğu kokoreççiye geçer biz birkaç kişi bu tarafa geliriz.
Lokantanın arasında boşluğa motorları park edip içeri geçiyoruz. Birer çorba istiyoruz, ben kelle paça, o işkembe, birer sulu yemek, ortaya salata pilav.
Su acıktırmış. Arada birşey yemeyi de unuttuk. Dalış günü öğlen öğününü asla atlamam normalde. Hafif geçerim sadece. Üzerine birer de sütlü tatlı alıyoruz. Sonra birer de çay, çaysız asla final yapamam.
Bu kadar yedikten sonra nasıl yatılır bilmiyorum. Saat de erken ama pilim bitti. Sarılıp vedalaşıyoruz. Evlere dağılıyoruz.
Bir saat kadar evin içinde zor bela oyalanıyorum. İnternete giriyorum, çıkıyorum. Proje ödevlerine bakıyorum, ama hiç birini gözüm almıyor. En son yine dayanamayıp kendimi yatağa atıyorum.
Sabah ola hayrola..