Sabah ilk uyanan Heja olmuştu. Yavaşça doğruldu yataktan. Şu son bir haftada neler yaşamıştı genç kadın? Banyoya girip duş aldı. Başından akan suyun altında akıttı gözyaşlarını. “Hiç sevmemişti Heja, hiç âşık olmamıştı. Her genç kız gibi bir sevdiği olsun istemişti, kendi rızasıyla birine ait olmak istemişti.”
Ama Mirza istediği her şeyi almıştı elinden. Bunlar yetmezmiş gibi kuma olarak girmişti bu konağa. Daha 19’unda… İğreniyordu kendinden, vücudundaki izleri kazımak istedi. Hiç yaşamamış olmayı dilerdi dün geceyi…
Üzerini giyinip çıktı banyodan. Korkuyla baktı yatağa: Mirza hâlâ uyuyordu…
Tam odadan çıkıyordu ki “Nereye?” diye soran Mirza’ya dönüp “Aşağı inicem, ayıp olmasın” dedi. “Olmaz, bekle, birlikte ineceğiz” diyip kalktı yataktan. Heja’nın kızaran gözlerine bakıp “Ağladın mı sen?” diye sordu. Heja cevap vermeden çevirdi yüzünü, yatağa ilerleyip topladı…
Banyodan çıkan Mirza hazırlandıktan sonra uzattı elini karısına ama tutmadı Heja o eli. Mirza’nın önünden geçip çıktı kapıdan. “İnatçı keçi” diye mırıldandı Mirza…
Biliyordu Mirza, zor olacaktı her şey ama artık Heja ona aitti. Böyle avutuyordu kendini…
Kahvaltı masasında kafası önünde oturuyordu Heja. Hiçbir şey istemiyordu canı. 19 senelik ömründe böyle bir masa görmemişti belki. Midesi bulanıyordu her şeyden. Filiz biliyordu Heja mutsuzdu. Keyfini yerine getirmek için konuştu: “Bu hafta çiftliğe gidelim mi Merdan?” diye sordu. “Hem Heja da görmüş olur. Ne dersin Heja, gidelim mi?” dedi. “Gerek yok, siz isterseniz gidin ama ben gelmem” diyip sustu…
“Zaman” dedi Mirza, “zaman her şeye ilaçtır güzel gözlüm” diyerek öptü alnından.
1 hafta olmuştu Heja evleneli. Fellik fellik kaçıyordu kocasından. O uyumadan girmiyordu odaya. Mirza da farkındaydı bunun. O gece uyumadı Mirza, karısını bekledi. Odaya girdiğinde Mirza’nın uyumadığını gören Heja bir an duraksadı. Sonra dolaba doğru ilerleyip pijamalarını alıp banyoya doğru ilerledi. Heja banyodan çıktığında banyo kapısında dikiliyordu Mirza. Heja’nın belinden tutup kendine çekti. “Daha ne kadar kaçacaksın benden?” diye sordu. Burnunu boynuna sürtüyordu kadının. “Çok güzel kokuyorsun, deli ediyorsun beni” diyerek öpmeye başladı boynunu. Korkuyordu Heja, aynı şeyleri yaşamak istemiyordu…
“Bırak” dedi kadın, “istemiyorum” diyerek ittirdi Mirza’yı.
“Neden lan, neden kaçıyorsun benden? Neden izin vermiyorsun seni sevmeme? Âşığım sana, âşık, ölüyorum. Tamam, biliyorum hata yaptım. İlk gördüğüm an kendime katmalıydım seni. Kabul edemedim âşık olduğumu, küçücük bir kıza âşık olmayı kabul edemedim. Ama vazgeçemiyorum. Bundan sonra da vazgeçmem. Sen benimsin. Tamam, istemiyorsan el sürmem ama daha fazla sınırlarımı zorlama” diyip çekip gitti…
Heja’ya konuşma fırsatı bile vermemişti…
Günler geçmişti. Berfin bugün konağa geri dönecekti. 2 gündür Mirza odaya gelmemişti. Birbirlerinin yüzüne bile bakmıyordu. Heja baba evinde yaptığı gibi işe güce vermişti kendini. Konakta neredeyse bütün işleri o yapıyordu. Başka türlü düşünmekten kafayı yerdi…
Akşam yemeği için masa kurulmuş, Mirza bekleniyordu. Açılan kapıdan girdi Mirza, el ele tutuştuğu karısı Berfin’le. Herkesle selamladı. Berfin Heja’nın yanına gelip “Kusura bakma Heja, ben üzüntüden ne yaptığımı bilmiyordum” dedi…
Heja Berfin’in gözlerindeki acıyı görüyordu. Belliydi, Mirza zorlamıştı bu konuşmayı yapması için.
“Asıl sen kusura bakma” dedi Heja. “İnan elimde olsa değil Mirza’yla evlenmek, şu konağın kapısından bile geçmezdim. Çektiğim vicdan azabını biliyorum ben. Asıl sen bana hakkını helal et” diyerek mutfağa geçti…
Mirza karısının yaptığı konuşma yüzünden sinir küpüne dönmüştü. Hiç mi istemiyordu onu? Ne olursa olsun kocasıydı onun. Elbet sorardı bunun hesabını ama şimdi zamanı değildi…
Yemek için sofraya geçildiğinde Heja servis yapmaya başlamıştı. Berfin’e bile servis yapmıştı. Bütün konak ahalisi şaşkındı…
Çaylar içildi, herkes yavaş yavaş odasına geçti. Heja uyumak istemedi. Kendine bir çay alıp çıktı terasa. Bir türkü döküldü dilinden. İçin yangınını ancak böyle anlatabiliyordu…
[Uyumak için hazırlanan Mirza karısının sesini duyunca çıktı odadan. Terasta durmuş, gözyaşları içinde şarkı söyleyen karısına baktı. Tam olarak onu anlatıyordu bu şarkı. Bir tek o değildi Heja’yı dinleyen; dışarıda arabaya yaslanmış, içinin acısıyla dinleyen bir adam vardı…
Yiğit’ti bu. Tam kavuşacağım derken kendine mahkûm etmişti Mirza Heja’yı. Öfkeliydi Yiğit, çok öfkeli. Kimse yeni günün onlara ne getireceğini bilmiyordu…]
Heja istemediği her şeyi kabullenerek büyümüştü. Çocuk olmak istedi, izin vermediler, kabullendi. Okumak istedi, izin vermediler, kabullendi. Sevmek istedi, sevdalanmak istedi, izin vermediler, kabullendi. Çaresizliği hep kabul etmişti Heja…
Şimdi ise onu evlenmeye zorlayan, nefret ettiği adamı kabullenmesini istiyorlardı ama Heja yapamıyordu…
19 yaşında bir kızın yaşayabileceği en zor şeyleri yaşamıştı. Bundan sonra kimseye boyun eğmeyecekti…
Kalkıp çıktı odasından, mutfağa girdi. Çayı koydu ocağa, hazırladı kahvaltıyı. Mutfağa giren Filiz “Günaydın bacım” dedi…
“Günaydın Filiz Hanım” diyerek takıldı arkadaşına. “Can Bey neredeler?” dedi gülerek. “Uyutmadı kız bütün gece, şimdi de horul horul uyuyor…”
“Dinlenseydin bacım, ben hallediyordum. Yorma kendini” diyip salona geçti, kurdu sofrayı. Herkes bir bir aşağı iniyordu. Berfin ve Mirza yoktu bir tek. Diljin Hanım homurdandı: “Nerde kaldı bunlar?” diyerek. “Geldik ana, geldik” kızma hemen dedi Mirza, sarılıp öptü anasını.
Gözlerini Heja’ya dikip “Günaydın” dedi…
Sofradaki herkes “Günaydın ağam” diye cevapladı…
Heja hariç…
Mirza bugün şirkete gitmemişti. Avludaki çardakta oturmuş küçük karısını izliyordu. Heja ise oradan oraya koşturup duruyordu…
“Heja, bana bir kahve yapar mısın?” diye sordu Mirza. “Yaparım ağam” dedi Heja. “Ağanı da, seni de” diye mırıldandı. Sanki karım değil, ağam da ağam. Gösterecem ben sana ağayı diyerek söylendi…
Heja kahveyi yapıp getirdi. Mirza’nın yüzüne bakmadan uzattı kahveyi. Mirza eğilen karısının açılan yakasından görünen göğüslerini izliyordu. Heja bunu fark edip utandı, hızla doğrulup çekiştirdi yakasını. Mirza arsız arsız sırıtıyordu…
“Terbiyesiz ağa bozuntusu, ne olacak?” diyerek söylene söylene gitti Heja…
Mirza ortalarda yoktu. Heja “Kalk Filiz, avluyu yıkayalım” diyip kalktı yerinden. Hortumu açıp tuttu avluya, bir güzel yıkadı. Filiz hortumu tutup ıslattı Heja’yı. “Sen görürsün şimdi” diyerek koştu peşinden Heja. İki genç kadının kahkahaları sarmıştı bütün konağı. Odadaki camın önünde durmuş, üzerine yapışan ıslak elbisesiyle salınan karısına bakıyordu Mirza…
Mirza “Şu an nasıl güzel göründüğünün farkında mı?” diye geçirdi içinden. Farkında değildi Heja ne can yakan güzelliğinin ne de Mirza’nın ona olan aşkının.
“Kızım, bu haliniz ne sizin? Bir gören olsa ne der bu halinize? Hasta olacaksınız. Hadi gidin, değişin üstünüzü” dedi Diljin Hanım. İki elti aynı anda gülmeye başladı…
“De hadi, bu ne bekliyorsunuz?” diyen kayınvalidelerini daha fazla kızdırmamak için odalarına doğru adımladılar…
Heja tam odaya giriyordu ki ne olduğunu bile anlamadan sırtı kapıya yapıştı. Karşısında arzudan gözleri kararan Mirza’yı görmeyi beklemiyordu. “Ağam, ne yapıyorsun?” diyordu ki Mirza yapıştı dudaklarına. Karşılık vermeden duran Heja sinirini bozuyordu. Aniden dudağını ısırdı. Acıyla aralanan dudakları sömürmeye başladı Mirza. Ellerini göğsüne koyup ittirdi kocasını Heja. Bu hareketi sinir etti Mirza’yı…
Sinirle geçirdi yumruğunu kapıya: “Söyle, neden sevmiyorsun beni? Neden lan, niye istemiyorsun? Bırak şu ‘siktiğimin’ inadını. Dayanamıyorum lan, beni sev istiyorum. Ben koskoca ağa sana yalvarıyorum. Gör lan beni, gör sana olan aşkımı…”
Mirza nefes nefese bağırıyordu…
Bu defa susmadı Heja: “Bana sordun mu seni istiyor muyum diye? Sordun mu istedim mi seninle evlenmek? Ben söyleyeyim: İstemedim. Ben sana yar olmak istemedim. Şimdi bana ‘Beni sev’ diyemezsin. Ben istemedim kuma olmak. Kim ister, söylesene? Kim başka bir kadının koynundan çıkıp kendi yatağına giren adamı ister? Söyle!”
“Şimdi benden bir şey istemeye hakkın yok. Uzak dur benden, başka bir şey istemez” diyip banyoya girdi…
Mirza duyduklarıyla donup kalmıştı. Haklı mıydı Heja? Evet, haklıydı. Anladı Mirza, artık hiçbir şey için zorlamayacaktı Heja’yı. Sessizce çıkıp gitti odadan…
2 hafta geçmişti. Mirza ve Heja iki yabancıydı sanki. Birbirlerini duymuyor, görmüyorlardı…
Heja yemeğini bile mutfakta çalışanlarla yiyordu çoğu zaman. Yine yeni bir gün doğmuştu Mardin’de. O sabah herkesin hayatını değiştirecek bir şey olacaktı koca konakta…
Sabah kahvaltı yaparken aniden rahatsızlanmıştı Berfin. Hastaneye götürmüşlerdi. Birkaç saat sonra haber geldi: Hamileydi Berfin. Herkes mutluydu konakta. Hatta Heja bile: Masum bir can gelecekti konağa…
Akşam hastaneden gelen çifti tebrik ediyordu herkes. Heja yoktu ortalarda. Mirza üzüldü mü diye düşündü; ta ki elinde tatlılarla mutfaktan çıkan kadını görene kadar…
Heja Berfin’in en sevdiği tatlıyı yapmıştı. Yaklaştı: “Çok sevindim. Allah analı babalı büyütsün” diyip “Anam söyledi, çok severmişsin” diyip uzattı tatlıyı…
Herkes donup kalmıştı. Hiç mi üzülmüyor, hiç mi kıskanmıyordu bu kadın kocasını? Heja Mirza’ya dönüp “Gözün aydın ağam” diyerek bir tabak tatlı da ona uzattı…
Berfin anladı o an Heja’nın günahsız olduğunu ama atamıyordu içinden bu kıskançlığı. Biliyordu çünkü kocası âşıktı Heja’ya…
Mirza ise bir karar verdi: Bu akşam artık uzak durmayacaktı Heja’dan. Anlamıyordu madem kadın, o da zorla anlatacaktı ona sevdasını…
Gece uyumak için herkes odasına çıktı…
Heja uyumak için hazırlanıyordu ki kapı açıldı aniden. “Hiii!” diye siper etti elbisesini kendine ama artık çok geçti. Mirza görmesi gerekeni görmüştü zaten…
“Çık odamdan” dedi Heja.
“Burası benim de odam” diyerek üzerine üzerine yürüdü Mirza. Heja’nın “Çık, üzerimi giyeyim” diyen kadına daha da yaklaştı Mirza. Elindeki elbiseyi tutup fırlattı kenara.
“Utanma benden. Bu dünyada bu bedenin her zerresinin helal olduğu tek adam benim. Bunu bil, ona göre hareket et güzelim” diyerek öptü alnından…
Utançla yutkundu Heja. Utanıyordu kocasından, elinde değildi. Kocası olarak bile görmüyordu Mirza’yı ama Mirza kararlıydı. Heja’ya bir kocası olduğunu hatırlatacaktı…
“Giyin, geç yatağa. Burada uyuyacağım” diyerek yürüdü banyoya…
Bir, iki, üç derken Mirza o günden sonra her gece Heja’nın yanında uyumaya başladı…
Kıyafetlerini Heja’ya hazırlatıyor, o istemese de sarılıp uyuyordu…
Sabah uyanan Heja kendisini banyoya attı. Terlemişti. Üstündekileri çıkarıp attı kirli sepetine. Su sesiyle uyanan Mirza yürüdü banyoya doğru. Yavaşça açtı kapıyı. Bir süre izledi karısını. O kadar güzeldi ki: Bembeyaz teni, uzun saçları, dolgun göğüsleri. Mirza dayanamayarak girdi içeri, kilitledi kapıyı. Heja utançla ellerini kendine siper ederken Mirza altındaki pijama ve boksörden kurtulup attı bir köşeye…
[+18 sahneler
Heja utançla kapattı gözlerini. Mirza karısını tuttuğu gibi çekti kendine. “Çok güzelsin, dayanamıyorum. Lütfen anla, izin ver doyayım sana” der demez yapıştı dudaklarına.