"Kuş olup uçmak"

1708 Words
Sabah gözlerini açtığında yanında uyuyan adama baktı Heja. Çok huzurlu uyuyordu adam. Aslında sert bir adamdı Mirza, herkes korkardı ondan. Heja hariç… Mirza’yı uyandırmadan usulca kalktı yataktan. Banyoya girip halletti işlerini. Mirza uyanmadan çıkmak istiyordu odadan. Dün yaşadıkları geceden dolayı utanıyordu Heja. Hızla çıktı odadan. Her sabah yaptığı gibi indi mutfağa, hazırladı kahvaltıyı… Yanına gelen Berfin “Yardım edecek bir şey var mı?” diye sordu Heja’ya. “Yok” dedi, “her şey hazır. Hem sen iki canlısın, yorma kendini. Ben hallederim” dedi. Kapıda onu dinleyen kocasından habersiz, Mirza’nın içi huzur doldu bir an. “Nasıl böyle saf olur insan?” diye geçirdi aklından. Sonra geçti masaya. Kahvaltı yapıldıktan sonra mutfağı topluyordu Heja. Bir anda beline dolanan kollarla irkildi. “Korkma güzelim, benim” dedi Mirza. Boynuna gömdü burnunu, çekti kokusunu içine. “Hazırlan, çiftliğe gideceğiz hep beraber. Bu gece oradayız, ona göre hazırlık yap” diyip çıktı… Hazırlanan konak halkı çıktı yola. Çiftliğe vardıklarında herkes çok keyifliydi. Heja’nın koluna girdi Filiz. “Beğendin mi çiftliği?” diye sordu. “Beğendim, çok güzel” diyip yürüdü Heja… Yemekler yendikten sonra keyifle çaylar içiliyordu. Berfin hamilelikten dolayı bulduğu her fırsatta uyuyordu. 2,5 aylıktı bebeği. Mirza Heja’ya bakıp “Biraz yürüyelim mi?” diye sordu. İtiraz edeceğini biliyordu. O yüzden “Hadi, itiraz istemiyorum” diyerek tuttu karısının elini. Heja elini çekmek istedi ama Mirza izin vermedi. Birlikte yürümeye başladı karı koca… İkisi de konuşmuyordu. Sessizce yürümeye devam ettiler. Mirza huzurluydu, sevdası yanındaydı. Heja ise tedirgin… Konağa geri döndüklerinde herkes normal hayatına devam ediyor, günler sessizlik içinde geçip gidiyordu… Mirza boşladığı işlere gömülmüş, eve bile gece yarısında gelmeye başlamıştı. Berfin hamileliğin tadını çıkarıyordu. Heja ise konak işlerinin içinde bocalayıp duruyordu. Mirza yine geç gelmişti bu gece. Odasına girdiğinde Heja uyuyordu. Üzerini değiştirip girdi yatağa, kollarını sardı karısına. Heja kıpırdanmaya başladığında “Şşş, benim güzelim, uyu” diyerek öptü saçlarından. Uyku sersemi daha da sokuldu kocasına Heja. Karısının bu hareketi mutlu etmişti Mirza’yı. Biliyordu ki uyanık olsa hayatta yapmazdı bunu… Heja hep uzaktı ona karşı. Berfin her gün arar, konuşur, bir şeyler isterdi kocasından ama Heja öyle değildi. Aramaz, sormaz, hiçbir şey istemezdi… Sabah Mirza’nın kollarının arasında uyandı Heja. İlk defa yadırgamamıştı bu durumu. “İstemese de alışıyordu kocasına…” Mirza ve Berfin bugün doktora gideceklerdi, bebeğin cinsiyetini öğrenmek için. Masada oturan Heja’ya dönüp “Bu akşam misafirlerim gelecek, ona göre hazırlık yap. Eksik bir şey olursa haber verirsin” diyerek Berfin’le çıktı… Berfin suratı asık bir şekilde dönmüştü konağa. Heja yemekleri hazırlamış, duş almak için çıkmıştı odasına. Duştan çıkmış, aynanın karşısına geçmişti. İlk kez özenmek istedi. Güzelce giyinip hazırlandı, hafif bir makyaj yapıp çıktı odadan… Tam Berfin’in odasının önünden geçerken duyduğu sesle donup kalmıştı Heja. Berfin ağlayarak bir şeyler anlatıyordu karşısındakine: “Şimdi Heja’dan isteyecekler çocuk yapmasını. Erkek diye tutturacaklar. Ben bittim” diyerek ağlıyordu. “Nikâhı da alırlar elimden” diyerek… Şimdiye kadar hiç bebek konusunu düşünmemişti Heja. İçini korku kapladı o an. Bir çare bulması gerekiyordu bunun için. Hızla Filiz’in yanına gitti… “Ooo, bu ne güzellik Heja Hanım? Mirza’nın kalbine indirmek mi niyetin?” diye konuşurken Heja’nın titrediğini fark etti Filiz. “Ne oldu, iyi misin?” diye sordu. “İyiyim ama yardımın lazım. Ben şey için… Hamile kalmamak için ne yapabilirim? Filiz, bana yardım et lütfen” dedi ağlamaklı sesiyle… “Emin misin?” diye sordu Filiz. “Bak, Mirza Abi duyarsa kötü olur…” “Duymaz” dedi Heja. “Senden başka kimsem yok. Ne olur yardım et. Ben çocuk istemiyorum” diyerek yalvardı… “Tamam” dedi Filiz. “Bekle burada” diyerek dolaba ilerledi. İçinden çıkardığı ilaç kutusunu uzattı Heja’ya. “Bunu her akşam iç, unutma. O iş olsa da olmasa da…” Olumlu anlamda salladı kafasını Heja… Akşam misafirler gelmiş, sofra kurulmuştu. Berfin, Mirza’nın resmî nikâhlı karısı olarak baş köşedeki yerini almıştı. Heja ise hiç çıkmamıştı mutfaktan; çünkü öyle istemişti Berfin. Mirza merak ediyordu karısını ama ses edemiyordu… Çay vakti geldiğinde Filiz’e yardım etmek için çıkmıştı Heja mutfaktan. Mirza karısını görünce küçük dilini yutmuştu resmen. Çok güzel olmuştu Heja. Herkes tatlıları dağıtan Heja’yı izliyordu pür dikkat. Mirza’nın iş ortaklarından birinin eşi “Kim bu güzel kız?” diye sordu. Kimse cevap veremeyince Berfin girdi araya: “Evin hizmetlisi” diye tanıttı Heja’yı. Herkes şoka girmişti. Mirza öfkeyle birbirine geçirdi dişlerini, öfkeyle baktı Berfin’e. Nasıl böyle bir şey söylerdi… Heja ise hiç umursamadan devam ettirdi oyunu: “Müsaadenizle mutfağa geçeyim ben. Bi ihtiyaç olursa seslenirsiniz” diyerek… Misafirler gider gitmez Heja çıkmıştı odasına. Ardından Mirza girdi. Heja “Ben özür dilerim” diyerek… “Neden özür diliyorsun ağam? Ben senin bana lâyık gördüğün hayatta sadece bir hizmetçiyim, fazlasını beklemiyorum.” “O yüzden kızma karına, o doğruları söylüyor” diyip girdi banyoya… Tek laf edememişti Mirza. Öfkeyle çıktı odadan, indi aşağı. Berfin’in yanına doğru hızla attı adımlarını. Ona bu yaptığını ödetecekti. Öfkeyle açtı kapıyı. Karşısında gördüğü manzaraya korkuyla baktı adam… “Kul plan yaparken kader gülermiş.” Ne kadar doğruydu bu söz. Allah biliyor ya, Heja hiç istememişti böyle olmasını. Haberi aldığında o da sevinmişti herkes gibi. Masum bir cana kin güdemezdi. Tüm konakta bir yas havası vardı. Berfin bebeğini kaybetmişti. Acısı çok büyüktü. “Bir daha anne olman çok zor” demişti doktor. Yıkılmıştı Berfin… Heja bir köşede oturmuş dua ediyordu Berfin için. Aklını kaybetmişti sanki genç kadın. Durmadan ağlıyor, sinir krizi geçiriyordu. Ailesine haber salındı. Kız kardeşi gelmişti Berfin’e destek olmak için. Sebebini bilmediği bir şekilde öfkeliydi Berfin Heja’ya. Yanına bile yaklaştırmıyordu… Günler günleri kovalarken Berfin biraz daha sakinleşmişti; Heja’ya olan öfkesi dışında… Heja bugün ailesinin yanına gidecekti. Buralardan uzun zaman olmuştu gitmeyeli. Çok özlemişti ailesini. Mirza ne kadar yollamak istemese de Diljin Hanım konuşmuş, ikna etmişti. Hazırlanıp çıktı evden Heja. Markete uğramış, kardeşlerine bir şeyler almıştı. Eve doğru yürürken önünde duran arabayla şaşırdı. “Yiğit’ti” bu. Heja panikledi bir an. Mirza’nın kulağına giderse iyi olmazdı. Biliyordu Heja… Yiğit ise hayranlıkla bakıyordu genç kadına. “Nasılsın Heja?” diye sordu Yiğit. “İyiyim, sen nasılsın Yiğit?” “İyiyim, sensiz ne kadar iyi olunursa.” Heja duydukları karşısında donup kalmıştı. Adam açık açık duygularını anlatıyordu kadına. “Yapma Yiğit, böyle konuşma. Bir gören duyan olur. Evliyim ben, ikimiz için de iyi olmaz…” “Umrumda bile değil. Seviyorum seni, âşığım sana. Tam kavuşacakken aldı elimden seni Mirza. Ama şunu bil: Ölsem de seni kimse çıkaramaz yüreğimden…” diyip arabasına binip gitti. [Yiğit Zaloğlu 31 yaşında] “Yiğit’in arkasından bakan Heja ‘Keşke kaderimiz bir olsaydı’ diye geçirdi içinden.” Ama artık imkânsızdı. Mirza elinden almıştı tüm umutlarını. Yürürken yanından geçen gelin arabasına baktı Heja. Hiç gelin olamamıştı Heja. Zorla üzerine giydirilen gelinlik bile onun için bir anlam ifade etmiyordu. Evet, belki düğünü olmuştu ama onun değil, “Mirza Ağa’nın”. Heja ailesiyle özlem giderip eve gelmişti. Avludaki masayı kuruyordu akşam yemeği için. Mirza öyle büyük bir öfkeyle girmişti ki konağa. İlk kez korktu Heja. Başına gelecekleri anlamıştı sanki. Mirza o akşam gösterecekti gerçek yüzünü Heja’ya. Kolundan tuttuğu kadını öfkeyle çekti odaya. Heja ne olduğunu anlamadan yemişti ilk tokatını. Ve bu son olmayacaktı… Savunamazdı ki kendini Heja. Gözünden akan yaşlarla baka kaldı. Saçından tutup koparırcasına çeken kocasına. Suçunu bile bilmiyordu Heja. “Bir daha Yiğit denen o şerefsizle görüştüğünü duyarsam öldürürüm seni, anladın mı? Ne dedin de ona karşıma geçip ‘Benim olanı senden alacağım’ diye ahkâm kesiyor? Ne dedin de bu cesareti buluyor? Söylesene lan!” diye kükredi… “Ben hiçbir şey yapmadım” dedi Heja kendinden emin bir şekilde. “İstersen öldür ama ben bir şey söylemedim. Emin ol Mirza Ağa, seninle evli olmaktan daha iyidir ölmek” dedi Mirza’nın gözlerinin içine bakarak… “Öyle mi?” dedi Mirza. “O zaman sana her gece nasıl ölünürmüş göstereyim. Göstereyim ki sadece bana ait olduğunu unutma. Ölünde dirinde benim” diyerek fırlattı Heja’yı yatağa. Üzerine uzanıp sıktı çenesini. “Bundan sonra her gece bu yatakta benim koynuma gireceksin, anladın mı? Elini karnına koyup ‘Burada benim çocuğumu taşıyacaksın. Belki o zaman anlarsın kime ait olduğunu’ diyerek öpmeye başladı…” “Yapma, bırak” diyen Heja’yı duymadı Mirza. İyice abandı üzerine. Üzerindeki elbiseyi parçalayarak çıkardı üzerinden. Çırılçıplak kalana kadar soydu. Defalarca sahip olmuştu Heja’ya Mirza bu gece, hem de hiç acımadan… Mirza üzerinden kalktığında bitmişti Heja. Enkaza dönüşmüştü. Yavaşça kalktı yataktan. Çıplaklığını umursamadan girdi banyoya, kilitledi kapıyı. Öylece çöktü yere. Sabaha kadar ağladı Heja. Saatlerdir yıkanıyordu ama hâlâ kirli hissediyordu kendini. “Seviyorum” diyordu Mirza, “Seni seviyorum.” Bu muydu sevgi? Lanet etti ona da sevdasına da… Aynadan baktı kendine. Bütün bedeni mosmordu neredeyse. Dudağının kenarındaki yaraya dokundu. Çok kötü sızlıyordu. Çıktı banyodan. Mirza uyuyordu. Üzerini giyip çıktı odadan. Terasa geçip oturdu. Gidemezdi o odaya, kalamazdı onunla. Canının acısıyla o kadar bağırmıştı ama kimse yardıma bile gelmemişti. Filiz bile… O an nefret etti hem bu konaktan hem içindekilerden… O gece uyuyamadı Heja. İsyan etti ilk kez. Gözyaşları içinde “Neden, neden?” diye mırıldanıp durdu. Sabah olmuş, güneş çoktan doğmuştu. Mirza yatağın boş olduğunu görünce korkuyla kalktı yataktan. Banyoya koştu ama Heja yoktu. Mutfağa gitti, orası da boştu. Terasa doğru attı adımlarını. Heja öylece oturmuş ağlıyordu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu… “Heja” diye seslendi Mirza korkuyla. Yerinden sıçradı Heja. “Yaklaşma!” diyerek bağırdı. “Ne arıyorsun burada? Hasta olacaksın” dedi adam. “Seni bekliyordum” dedi. Şaşırdı Mirza. Heja terasın uçundaki korkuluğa tutunarak geçti diğer tarafa. “Dur” dedi Mirza panikle. “Dur, yapma!” “Neden? Sen zaten dün gece beni defalarca öldürmedin mi? Şimdi ölmemden mi korkuyorsun?” Mirza’nın bağırışıyla bütün konak döküldü avluya. Herkes korkuyla bakıyordu. “Ne oldu?” diye sordu. Heja avluda ona bakanlara: “Dün gece biriniz bile duymadı sesimi. Filiz’e bakıp ‘Sen bile, kardeşim dediğim sen bile…’ Şimdi buradan gideceğim. Senin dediğin gibi ya ölü ya diri. Ben belki diri çıkamayacağım bu evden ama ölüm bir kuş olup uçacak” dedi Mirza’ya bakarak. Mirza yavaş yavaş yaklaşıyordu Heja’ya. “Yapma güzelim, kıyma kendine. Ben özür dilerim.” “DİLEME! ÖZÜR DİLEME!” “Benim şu 19 senelik ömrümde görmediğim kötülüğü ettin sen bana. Zorla karın yaptın, gıkım çıkmadı. Hayallerimi, umutlarımı çaldın, yetmedi. Sana hizmetçi bile oldum, ses etmedim. Ama dün gece ettiklerini insan sevdiğine etmez. O yüzden benden ÖZÜR DİLEME…” “Hakkım hepinize, en çok da sana haram olsun MİRZA!” diyip bıraktı kendini terastan aşağı… Bir kuş olup uçmuştu Heja, Mirza Karahan’ın hayatından…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD