1.
Bu kitaptaki kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
“Asla sıkıcı olmayacak, söz veriyorum” demişti Yasmin.
Onun bu sözüne inanarak üzerime giydiğim lacivert saten elbiseye, topukluların ayaklarıma verdiği acıya ve yüzüme sürdüğüm kat kat makyaja lanet ediyordum. Çünkü sıkıcı, az kalırdı.
Annemle babam aklımdan çıkmıyordu. Onlardan gizli ilk kez böyle bir yere gelmiştim ve içimden bir ses güvende olmadığımı fısıldıyordu. Tedirgin ve korkuyordum.
Salon, altın avizelerin altında ışıl ışıl parlıyordu. Arapça, Fransızca, İngilizce, ispanyolca, Çekçe ve Rusça karışık konuşmalar havada yankılanıyor, sanki hiçbirine ait değilmişim gibi hissediyordum. Yanımda Yasmin sürekli bir şeyler anlatıyor, gözleri ışıltıyla oradan oraya kayıyordu. Oysa ben elimdeki şampanya kadehini, parmaklarım titremesin diye sımsıkı kavramıştım. Altın avizeler, pahalı kıyafetler, şampanya kadehleri… Hepsi oldukça tehlikeli görünüyordu gözüme
İçimde hep aynı his vardı: buraya ait değilim.
Etraftaki insanların davranışları korkutucuydu. Çoğu gözler üzerimdeydi. Bunu ne yazık ki korkuyla hissediyordum.
Yasmin bu partinin kimsesiz çocuklar için yapıldığını ve müzayede satılan eserlerin kimsesizler yurduna bağışlanacağından bahsetmişti ama bu kadar kalabalık ve ürkütücü olduğundan hiç bahsetmemişti.
Parti… Benim tarzım değildi. Babam duysa zaten çılgına dönerdi. Ama Yasmin’in sesini biliyordum; ısrar etti mi hayır demek zor olurdu.
Dubai'nin zengin şeyhleri, iş adamları, ünlüleri daha göze çarparken, Macaristan, Romanya, İtalya ve dillerinden anladığım kadarıyla diğer ülkelerden de birçok zengin iş adamları vardı. Hatta öyle ki Türkiye'den bile iş insanları ve tanıdık yüzler bulunuyordu. Rusların mekanı olduğu için olduğumuz bina oldukça sıkı bir şekilde korunuyordu. Bunun nedenini daha anlamasam bile saf tehlike kokuyordu.
Bazı yüzler tanıdık olsa bile isimlerini bilmiyordum ama Yasmin'in ilgi alanı olduğu için o daha hakimdi. Bana insanları büyük bir heyecanla tanıtırken sadece kafamı sallayarak anladığımı belirtiyordum. Aslında hiçbirini aklımda tutamıyordum çünkü ilgi alanım değildi.
Garsonların neredeyse hepsi kızdı ve tuhaf görünümlere sahipti. Çoğu davetli ise erkekti. Kadınlarla samimi sohbetler, samimi temaslarda bulunan görüntüler beni aşırı rahatsız etmişti.
Yasmin gözüne kestirdiği bir iş adamın peşine takılırken salonun ortasında yalnız kalmanın korkusuyla sakin bir yer bulmak umuduyla hızlı adımlarla ilerledim.
Babamdan gizli yaptığım bu kaçamaktan hiç hoşlanmamıştım. Eve gitmek istiyordum.
Salondan balkona çıkan bir kapı görmemle gülümseyerek oraya doğru adımladım. Balkona çıkar çıkmaz derin bir nefes alırken birkaç kişinin bakışlarını üzerimde hissettim.
Kalbim korkudan titriyordu ama Yasmin'i burada bırakıp gitmek istemiyordum. Arkamı dönerek şehre baktığımda bana olan bakışları umursamamaya çalışıyordum.
Şehrin ışıkları göğe uzanan hançerler gibiydi. Moskova'nın kalabalığına bakarken kendimi hem özgür, hem de kaybolmuş gibi hissediyordum. Buraya okumak için gelmiştim. Hayallerim vardı: kendi ayaklarım üzerinde durmak, babamın sert gölgesinden uzaklaşmaktı…
Rütbeli bir babanın kızı olmak hiç kolay değildi. Babam emekli albay, şimdi ise karanlık işlerin başından geliyordu. Her adımım onun disiplini, onun emirleriyle olurken şimdi ilk defa kendi kararlarımı vermiştim ama sanırım bu pek de doğru bir karar değildi.
Babam beni bu yaşıma kadar çok iyi korumuş ve beni kanlı dünyasından hep saklamıştı. Tıpkı bir cam bebek gibi büyümüştüm. Ama sanırım artık özgür olmayı istiyordum.
Babama karşı bir sorunum yoktu ama ne yazık ki onun seçtiği hayatın tutsağı ben olmuştum.
Balkondaki kıkırtılar yavaş yavaş uzaklaşırken nihayet tek kalmanın verdiği güvenle elimi göğsüme koyarak derince soludum.
Telefonumun titremesiyle çantamdan çıkararak gelen bildirime baktım. Gelen mesaj annemdendi.
Anneciğim: Yavrum gece geç uyuma olur mu? Orada hava çok soğukmuş bu gece üzerini iyice ört.
Anneciğim: Kavuşmamıza sadece on gün kaldı.
Anneciğim: Seni seviyorum bebeğim.
Üst üste gelen mesajlara gülümseyerek anneme mesaj attım.
Mina: Ben de sizi çok seviyorum anneciğim. Ve akşam üstümü muhakkak örteceğim. Babamı benim yerime bolca öp.
Mesajı gönderdikten sonra Yasmine gitmek istediğimi kısa bir mesajla atarak arkamı döndüm. Etraftaki kalabalık gittikçe artmıştı. Telefonu çantama yerleştirip salona geri döndüğümde bazı rahatsız bakışlara tekrar maruz kaldım.
Bunu fark etmemiş gibi olduğum yerde durup Yasmin'i bulmak için salona göz gezdirdim.
Ama bir an biriyle göz göze geldik. Bir yabancı...
Uzun boylu ve oldukça iriydi. Üzerine giydiği takım elbisesiyle adeta bütünleşmiş ve herkes gibi görünmeye çalışmıştı. Görünüşü herkes gibi olsa bile bakışları herkesten çok farklıydı. Buraya ait değilmiş gibiydi.
Siyah takım elbisesi içinde çevresine ait görünmüyordu. Kalabalığı tarıyordu, sanki birini arar gibiydi. Ama sonra bakışları benim üzerimde durdu. Nedenini bilmiyorum, ama içime ürperti düştü. Sanki burada olmamam gerektiğini söyleyen tek kişi oydu.
Acı kahveleri uyarırcasına gözlerimde birkaç saniye durdu. Tüylerim diken diken olurken gözlerini ilk kaçıran ben oldum.
Ne yapacağımı bilmez bir şekilde elim kolum birbirine dolanacak gibi oldu. Hemen önümden geçen garsonu durdurup içinde su olduğunu tahmin ettiğim kristal bardağı aldığımda adam olduğu yerden rahatsızca kıpırdandı. Bakışları bir şeyler anlatıyordu ama okuyamıyordum.
Bakışlarımı adamdan çekerek etrafıma bakındığımda gözlerim kalabalığa karışan Yasmin'i aradı. Ne yazık ki arkadaşım ortalıkta görünmüyordu ve ortam gittikçe tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. Salondaki davetliler kollarına taktıkları kadınlarla birlikte üst kata çıkmaya başlamışlardı.
Yasmin'i derhal bulmalı ve buradan çıkmalıydım. Etrafıma bakmaya devam ederken yabancı adamın bana doğru geldiğini fark ettim. Gözleri direkt bedenimde gezinirken dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi.
Üzerimdeki gözlerin varlığı yetmezmiş gibi şimdi de bu adamın rahatsız edici bakışlarına maruz kalmam tenimi kaşındırmıştı. Bir an önce bu lanet yerden kaçmam lazımdı ama lanet olsun ki Yasmin ortalıkta görünmüyordu.
Karşımda duran adam sanki az önce buraya yabancı olan adam değilmiş gibi bakışları herkes gibi alçalmıştı.
"İyi akşamlar," diyerek elini uzattığında kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktım. Oldukça kusursuz bir ingiliz aksanına sahipti. Sesi kalın ve hükmediciydi. Bu adamı daha önce hiç görmemiştim fakat gözleri hafızamda bir yerde yer edinmiş gibi tanıdıktı.
Kokusu iğrenç bir şekilde ağırdı. Odunsu ve acı bir kokuya sahipti. Koku hassasiyetim vardı. Burada biraz daha kalırsam başım bütün gece ağrıyacakmış gibi hissediyordum.
Elimi uzatmadan ona baktığımda aslında yanında ne kadar kısa kaldığımı yeni fark etmiş gibi irkildim. Bu adam kimdi bilmiyorum ama beni ürkütüyordu.
"Bu gece bana eşlik etmek ister misiniz?" Bakışlarını uzattığı ve havada kaldığı eline çektiğinde elini tutmam için resmen bana tehditvari bir şekilde baktı.
"Ne münasebet!" Diyerek, yüreğimdeki korkuya rağmen elimdeki bardağı yüzüne fırlattım. Çoğu kişinin dikkati anında bizi bulurken bardağı masaya sertçe bırakıp adama baktım.
Sanki yüzündeki ıslaklığı hiç umursamıyormuş gibi ağırca ceketinin iç cebinden beyaz bir mendil çıkartıp yüzünü usulca sildi. Dikkat çekmek istemiyordu ama benim yaptığımla bakışlar üzerimize çekilmişti.
Öyle ki etrafımızdaki birkaç grup aralarında konuşup fısıldamaya başlamışlardı bile.
Yabancı adam bana doğru yaklaşıp hemen dibimde bittiğinde nefesimi tutarak yüzüne öfkeyle baktım. "Sakın daha fazla dikkatleri üzerimize çekmeden koluma gir ve beni takip et küçük sıçan!" Dişleri arasında sertçe konuştuğunda ılık nefesi tenimi karıncalandırdı.
İtiraz etmek için dudaklarımı aralamışken, "Mina Arısoy, itiraz edersen arkadaşının da, senin de son dakikaların olur." Diyerek Türkçe konuşmasıyla olduğum yerde durdum. Dudaklarım hafif aralıklı ve yüzümde gizleyemediğim şaşkınlıkla karşımdaki yabancıya baktım.
Bu adam kimdi? Beni nereden tanımıştı? Üstelik babamın gerçek soyismini de nereden biliyordu? Bu yabancı adam daha tehlikeli bir hal alırken sertçe yutkunarak bana doğru uzattığı koluna girdim.
Bakışlarım kalabalıkta Yasmin'i ararken, "Kimsin?" Diye sordum adama.
İngilizce konuşmuştum. Etrafım bu kadar kalabalıkken ve kimliğimi bilen bir adamın kolundayken daha fazla açık vermek istemiyordum. Üstelik kalbim şimdi korkudan duracak kadar hızlı atıyordu.
Babam bana çok kızacaktı.
"Kim olduğumu sorgulamadan arkadaşını al ve çık buradan." Sağ omzuna doğru hafifçe eğilip bana baktı. Kirpiklerimi kırpıştırarak acı kahvelerine baktığımda işin ciddiyetinin farkına vardım. İç sesim asla yanılmamıştı. Burası tehlikeliydi. Ve Yasmin'le buraya ait değildik.
Bakışlarım korkuyla etrafta gezindiğinde Yasmin'i hiç tanımadığım birkaç adamın yanında kıkırdarken gördüm. "İşte orada arkadaşın, al ve çıkın buradan."
Kolunu bırakarak ona döndüğümde merakla yüzüne baktım. "Kimsin bilmiyorum ama umarım bu geceden başka hiçbir yerde karşılaşmayız." Yabancı adam sadece gözlerime bakmakla yetindi.
Ondan uzaklaşırken bakışlarım salonda Yasmin'i takip etti. Bir noktada Yasmin kalabalığa karıştı. Ben de hemen peşine takılıp koridorlara yöneldim. Ayakkabılarımın topukları taş zeminde sertçe tıklıyordu. Uzun, loş koridorun ortasında ilerlerken, duvardaki tabloların soğuk bakışları bana eşlik ediyordu.
Oldukça korkutucuydu burası. Yasmin'i yine kaybetmenin telaşı içinde koridorda gezerken korkuyla etrafıma bakınıyordum.
Uzun dar koridordan sadece sağ tarafa yönelen başka bir koridora geçtiğimde Yasmin'i bir adamın koluna girerken gördüm. Ona seslenmek için dudaklarımı aralamışken gelen asansöre binip yukarı çıktılar.
Hemen peşlerinden diğer asansöre girip yukarı çıkarken göğsüm şiddetle kasılıp gevşiyor, nefes almam güçleşiyordu. Korkudan ağlayacak kıvama gelmiştim.
Titreyen parmaklarımla Yasmin'i aradığımda iki defa çaldıktan sonra telefonu meşgule düştü. Tekrar aradım ve tekrar kapattı. Bu duruma canım o kadar sıkılmıştı ki hızla birkaç mesaj yazarak tekrar aradım. Bu sefer tek çalışta yüzüme kapatmıştı. Yılmadım tekrar aradığımda ise telefonunu kapatmıştı artık. Ona resmen ulaşamıyordum.
İçimde çok kötü bir his vardı ve ben arkadaşıma ulaşmadıkça o his boğazıma diziliyor beni nefessiz bırakıyordu.
Ölüm gibi geçen saniyelerin ardından nihayet asansörün kapısı açıldı. Asansörden çıkmak için adım atmıştım ki karşımda gördüğüm onlarca kapıyla olduğum yerde kaldım. Yirmiden fazla oda vardı ve ben arkadaşımın nerede olduğunu bilmiyordum.
Onu kaybetmiştim. Zihnimi toparlayıp hızla koridordan geçerken başka bir asansörün kapısı açıldı. Korkuyla kendimi koridorun hafif çıkıntılı köşesine sakladım.
Orta yaşlı iki adam ve kollarına taktıkları üç kadınla bir odaya girdiklerinde bu partinin asıl amacını ne yazık ki acı bir şekilde öğrendim.
Burada fuhuş ticareti yapılıyordu ve biz kötü adamların resmen inindeydik. Buradan derhal ayrılmalıydık.
Telefonuma sıkıca sarılıp, önce Rusya'nın polisini aradım, adresi ürkerek söylerken gözümün önünden birkaç odaya daha gelenler olmuştu ve ne yazık ki çoğu kızlar isteksiz ve zorla getirilmiş görünüyordu.
Kızları çekiştirip odaya zorla koyanlar bile olmuştu. Babamın bana ne kadar kızacağını bilsem bile onu aradım. İkinci çalıştan hemen sonra açılan telefonun diğer ucundan gelen babamın sesini duymamla dakikalardır tuttuğum gözyaşlarım bardaktan boşalırcasına yanaklarıma akmaya başladı.
"Minam, kızım nasılsın?" Babamın keyifli sesiyle hıçkırdım. Koridorda görünen korkutucu bir adamla avucumu dudağıma sertçe bastırdım.
Babam bir sorun olduğunu anlamış gibi, "Mina ne oluyor orada? İyi misin?" diye sorarak hareketlendiğini hissettim. Arkada bir şeyler yapıyordu.
"Baba, çok kötü bir şey oldu. Yasmin'le bir yere geldik ama burası kötü adamlarla dolu."
"Neredesin!" Diye hiddetle bağırdı babam. "Olduğunuz yerde kalın!" Hemen arkada birileriyle konuşma sesi geldi.
"Yasmin," diye fısıldadım hıçkırığımın arasından. "Yasmin'i bir odaya aldılar ama onu bulamıyorum." Korkuyla fısıldarken babamın küfrettiğini duydum. Arkada kim varsa hemen emirler yağdırmaya başladı.
"Telefonu kapatma sakın kızım! Seni almaya geleceğim." Kafamı iki yana sallayıp sessizce hıçkırdım.
Annemin endişeli sesini, babamın öfke dolu sesini işitmek beni daha çok korkutuyordu. Annem beni sorup duruyordu, babam ise öfkeyle bağırıyordu.
"Yasmin her neredeyse bul ve bir yere saklanın! Bugünün bedelini ödeteceğim!" Babam kısa bir soluk vererek devam etti. "Her ikinize de!"
Babama karşılık vermeyip olduğum yere sindim. Buraya gelen kişilerin sayısı gittikçe artmış ve odalar neredeyse dolmak üzereydi. Açılan kapanan kapılardan Yasmin'in hangi odalarda olduğu seçeneği azalmıştı.
Yasmin hemen sol tarafımda kalan beş odalardan birindeydi. Onlar arkadaşıma zarar vermeden bir şeyler yapmam gerekiyordu. Babamın olduğum yerde kalmam gerektiğini söyleyen uyarılarına rağmen telefonu açık bırakıp çantama koyduğumda karşı duvarın yangın alarmına doğru hızla koştum.
Titreyen parmaklarıma rağmen yangın tuşunun camını kırıp düğmeye basmam saniyelerimi almıştı.
Alarmın kulak çınlatan sesi saniyeler içinde binayı sarar sarmaz asansörün kapısı açıldı ve bir çift cam gibi mavi gözler beni buldu. Tamamen siyah giyinen orta yaşlı adam beni görür görmez bir avcı misali gülümsedi.
Korkuyla sağa sola bakındığımda açılan kapılardan dışarı fırlayan insanlar aşağı doğru koşuşturmaya başladılar.
Asansörden çıkan adam bana doğru adımlarken elimdeki kırmızı metali yere atarak kaçmak için hazırlandım ama hemen karşımda duran kapıdan Yasmin'in çığlıkları duymamla olduğum yerde durdum.
Yasmin'in acı dolu çığlıkları gittikçe artarken bana doğru gelen adamı umursamadan aralık kapıdan içeri girdim.
Odaya girmem ve cam kırılma sesi bir olurken gördüklerim karşısında dehşetle bağırdım. Zihnim uyuştu bir anda. Aldığım nefes akciğerime ulaşamadan olduğu yerde durdu.
Kalbime öyle bir acı saplandı ki, acısı zihnime kadar ulaştı. Bütün vücudum donup kaldı sanki. Bir an, kısa bir an ölmek istedim.
Odanın ortasında dikilen beş iğrenç adam normal bir şey olmuş gibi güldüklerinde gözlerimden akan yaşla küçük bir adım attım. Minik bir adım daha, bir daha, bir daha ve son bir adım daha.
Az önce gördüğüm şeyin yanlış olmasını istiyordum. Etrafımı saran onda iğrenç adama rağmen kırılan cama basarak yürüdüm. İçimden yanıldığıma dair dualar ederek gözyaşlarımı sildiğimde derin bir nefes alıp aşağıya baktım.
Asla görmeki istemeyeceğim kişinin görüntüsüyle karşılaşmamla boğazım yırtılırcasına, "Yasmin!" Diye bağırdım.
Kırmızı bir arabanın üzerinde kanlar içinde yatan kişi arkadaşım Yasmin'den başkası değildi. Güzel beyaz tenini hızla kaplayan kanlar ona bakmamı engelliyordu.
Aşağıdan gelen bağırışmalar, dışarı çıkan insanlar gittikçe artarken her biri gelen araçlarına binip kaçıyorlardı. Kimse arkadaşıma bakma zahmetine girmeden gözden kayboluyorlardı.
Kalabalık arasında gözlerim buradan gitmem gerektiğini söyleyen yabancı adamla kesiştiğinde arkadan birileri tarafından hızla geriye çekildim.
Belime dolanan ve ağzıma kapanan elle geriye çekilirken kaçmak için çok direndim. Gözyaşlarım hızla yanaklarıma akarken çok çırpındım.
Odadaki diğer adamlar hızla gözden kaybolurken birinin kolundaki çakal dövmesini fark ettim. Yüzlerini görmek istiyordum, arkadaşıma bunu yapanları görmek için can attım ama yüzlerini göremeden odadan çıkıp gittiler.
Odanın kapısı kilitlendiğinde arkamdaki adam beni yere atarak belindeki silahı çıkardı. Beni de öldürecekti.
Gözyaşlarım ve hıçkırıklarım arasında söylediğim tek şey ise Yasmin'in adıydı. Bu olanları idrak edemeyen zihnime kötü bir kabus olması için yalvarıyordum.
Kalbimdeki inanılmaz acı gittikçe büyürken adam sarı dişlerini göstererek Rusça bir şeyler geveledi. Onu duyamıyor, anlamıyordum.
Kalbimdeki ve zihnimdeki acıyı sonlandırması gerekiyordu. Beni de öldürmeliydi.
Oturduğum yerden yatağın köşesine doğru geri geri kayarken adam silahın tetiğine basmak üzereydi. Gözlerimi sıkıca yumduğumda odada yankılanan sesle bir an nefesim kesildi.
Odanın zeminine şiddetle bir şeyin düşme sesiyle gözlerimi araladım. Az önce karşıma dikilen adamı yerde alnının ortasında vurulmuş bir şekilde gördüğümde korkuyla bağırarak ne yapacağımı bilmez bir şekilde etrafıma bakındım.
Nereye gideceğimi bilmiyordum. Bu adamı vuran kimdi bilmiyordum! Yasmin ne durumdaydı bilmiyordum! Lanet olsun ki hiçbir şey bilmiyordum!
Odanın kapısı açıldı, beni öldürmek isteyen başka biri geldiğini düşünerek olduğum yerde durduğumda karşımda gördüğüm adamla bütün sinirlerim boşaldı.
Yüzünde siyah maskesi olan ve tuhaf giyimli bir adam bakışlarını odada hızla gezdirip önce kırılan cama, ardından yerde alnından vurulmuş ve muhtemelen ölmüş adama baktıktan sonra benimle göz göze geldi.
Elindeki silahı beline yerleştirip bana doğru adımladığında zihnimde çığ gibi büyüyen sesler bütün bedenimin titremesine neden oldu. Kontrolümden çıkan titremelerim öyle şiddetlendi ki bir an bedenimdeki bütün gücün çekildiğini hissettim. Kollarım hissiz bir şekilde iki yanıma düştüğünde bacaklarımdaki güç çekildi ve sertçe zemine düştüm. Gerisi koca bir karanlıktı.
Babamın kuralını ilk kez çiğnediğim bu gecenin bende hayatım boyunca bir azap olarak kalacağını bilemezdim.
Bu gecenin vicdan azabı hep göğümde koca bir yumru gibi kalacaktı.
Ve ben bu geceden sonra hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktım.