bc

Famous Love

book_age16+
61
FOLLOW
1K
READ
family
independent
inspirational
K-pop
drama
sweet
realistic earth
enimies to lovers
first love
twink
like
intro-logo
Blurb

Sadece saklamam gereken bir sır ile yaşamam gerekirken hayatın zorluklarına bir adım daha atmıştım. Nereden çıktın seni sersem ?

Neden beni buldun ve tanıştırdın hayatınla ?

Sadece sakla sırrı .. Böylece güvende olursun ..

chap-preview
Free preview
1
Gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışıyordum. Dünya karanlıktı, çevre karanlıktı. Gördüğüm tek şey iki kişiye ait mezarlık. Josh ve Tiffany Seaver’ın, öz olmayan ailemin mezarına bakıyordum. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek toprağa oturdum. '' Başarmalıyım değil mi? Öz ailemi bulmalıyım...'' dedim titreyen sesimle. Eskiden olsa kaldırmaya bile üşendiğim elimi kaldırım ailemin, yaşamım boyunca bana yardım eden insanların mezarlarının üstüne koydum. Ne yapmalıydım? Yaşamaya devam mı etmeliydim? Çalan telefonum ile yerimden sıçradım. Kimin aradığına bile bakmadan bataryamı çıkartıp bavulumun en altına attım. Geri dönmemek üzere ayrılıyor, mutluluk ve sevgiyi geride bırakıyordum. Gözyaşlarım durmak bilmiyor, ayaklarım yürümek istemiyordu. Beynim bile ailemin öldüğünü kabul etmiyordu. Tüm gücümü toparlayarak ayağa kalktım. Aileme selam verip, doğduğum ülkeye- Kore'ye Doğru yola koyuldum. Tüm anılarımı geride bırakıp, yeni bir yaşam kurmaya, bir ay sonra başlayarak olan okulumda başarılı olmaya çalışacaktım. Peki ya mutlu olabilecek miydim? Tekrar aşkı tadabilecek miydim? * * * * * * Uçaktan iner inmez derin bir nefes aldım. Yaklaşık olarak bir gündür yollardaydım ve evimi bir an önce bulmak istiyordum. Bavulumu alıp uyuz uyuz bir sonbahar havasında yürümeye başladım. Yaşadıklarımı düşünmemeye çalışıyor, yaşayacak olacaklarıma odaklanıyordum. Tek problem var ki Korece bilmiyordum. Yazıları oh hayır şekillerin anlamını bilmiyordum. Birden düşünmeye başladım. Ben nasıl olurda Kore'de doğmuş olurum ... Birkaç ara sokağa girdikten sonra yolumu kaybettiğimi anlayıp birilerine yol sormaya başladım fakat kimse- ya da sadece sorduğum kişiler İngilizce bilmiyor, beni salak durumuna sokuyorlardı. Biraz daha yürümeye çalıştım ama önümdeki kalabalık buna engel oldu. Çığlık atıyorlar, kâğıt uzatıyorlar ve flaş patlatıyorlardı. Flaş patlattıkları yere doğru baktığımda sarı ya da beyaz saç renkli, 20'li yaşlarında bir çocuk gördüm. '' Affedersiniz. İngilizce biliyor musunuz?'' diye sordum. Bana sanki bir cüceymişim gibi yukardan bakmaya başlayarak çocuk kepini düzeltti. '' Elbette biliyorum. Şu an resim çektiremem ama imza verebilirim. '' dedi. Ne? İmza ... Neden? ''İmza mı? Neden sizden imza alıyım ki ...? '' dedim. Sanki ilk defa böyle şeylerle karşılaşıyormuş ya da ben bir Dünyalı değilmişim gibi bakmaya başladı. '' Beni tanımıyor musun? PARADİSE -K 'den Bae ...!'' dedi. Bae? O da kim? Başımı 'hayır' anlamında sallamaya başladım. '' Seni tanımam mı gerek? Sadece buralarda böyle beyaz küçük evler varmış. Onlar nerede?'' diye bilmişlik taslayarak sordum. Tanımadığım gruptan olan Bae adındaki çocuk bana uzun uzun bakmaya başladı. Elindeki kâğıda bakarak 'goldeu saiteu ' yazan yeri gösterdi. '' Buradan sağa dön tam karşında. '' dedi. Sırıtarak bavulumu kalabalığın arasında çekiştirmeye başladım. 19 yaşıma ailemin kazayı geçirdiği gün basmıştım. Liseden olan tek arkadaşımla dolaşırken polisten telefon gelmiş ama açma gereksinimi duymayıp telefonumu sessize almıştım. Ne kadar da salağım değil mi? ...DOĞUM GÜNÜ… Özgürlüğümün başladığı, zorlamaların bittiği yaşıma gelmiştim. Artık her şey benim istediğim, isteyeceğim gibi olacak yaşamıma zevk katacaktı. Neden mi? Artık 18 'imi geride bırakacak, serbest yaşayacaktım. Anna o gece benim doğum günü partimi yapmak için Lost Bar'a götürecekti. Ailem ise kısa bir akraba ziyaretine çıkacaklardı. Güzelce hazırlanmış, yaşayacaklarımdan habersiz gülümsüyordum. Anna geldiğinde ailem çoktan evden ayrılmışlardı. '' Eğlenceli bir gün olacak. Dans edeceğiz, içeceğiz ve erkeklerle takılacağız!'' dedi. Ona uyarak bara gittik ve içtik, dans ettik ve eğlendik. Telefonlarımın hiçbirine cevap vermemiş sadece eğlenmeyi düşünmüştüm. Özgür olmak istemiştim. Eve vardığımda polis kapının önündeydi. '' Bayan April. Aileniz sarhoş bir sürücü tarafından kaza geçirdi. Üzgünüz ...'' İşte o zaman tüm dünyam kararmış, duygularım kaybolmuştu. Cenaze de insanlar yalanları yüzüme vuruyor, acıma acı katıyorlardı. Hatırladığım anılarım ile gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. Tanımadığım sokakta ağlamak istemiyordum. Ev sahibim beni görür görmez burnumun dibinde bitmiş, soru yağmuruna tutmaya başlamıştı. ''Bayan Jan Min... Adım April Seaver. Nakil olarak geldim ve evime bir an önce yerleşmek istiyorum. '' dedim. 30'lu yaşlarında, telefonda benimle İngilizceyi ana diliymiş gibi konuşan Bayan Jan Min bavulumu alıp beni yeni evime doğru sürüklemeye başladı. '' Aaahh canım lütfen bana abla de. Aramızda sadece 11 yaş var. Burada PARADİSE-K üyeleriyle beraber yaşayacaksın. Merak etme sana Korece'yi öğretecek birini de buldum. Çok mutlu yaşayacağız... '' dedi Bayan Jan Min tüm hayat neşesiyle. Onunla yürürken bana söylediği ismi hatırlamaya çalıştım. PARADİSE-K? Bunu nerden hatırlıyordum? '' Aaahh canım burası senin evin. Ve aa bak orada. Sana Korece'yi öğretecek onla kişi. '' dedi. Kafamı sokağın başına çevirdim. Tüm havası ile yürüyen çocuğa baktım. Ama b-bu o ... Sokaktaki çocuk ... Bae... Tüm dünya sanki onun çevresinde dönüyor, İngiltere Kraliyet ‘inin son ve tek varisi oymuş gibi egosu tavan yapmış bir şekilde yürüyen, kendini beğenmiş, uzaktan veya yakından 90 yaşına baWMış ama hala parti derdindeki beyaz saçlı işsiz dedelere benzeyen çocuk bana sadece 6-7 dakika önce baktığı gibi bakmaya başlamıştı. Bayan Jan Min ona bilmediğim, anlamadığım ve bir beyinsiz tarafından öğreneceğim dilde konuşmaya başlamıştı. Belirli bir süre konuştuktan sonra bağırmaya, sinirlenmeye ve hırçınlaşmaya başlayarak Bayan Jan Min ve kral varisi benim gülümsememe sebep olmaya başlamışlardı. Bayan Jan Min kral varisinin kulağını çekiyor, cimcikliyor ve fazla yüksek seste bağırıyordu. Ne dediklerini anlamasam da tartışmaları, konuşma şekilleri bana komik gelmiş ve kahkaha atmaya başlamıştım. 'Resim çekinemem ama imza verebilirim.' demişti sadece 10 dakika önce. Neden onun imzasını alıyım ki? Belediye başkanı mı? Cumhurbaşkanı mı? Sadece ünlü. Gereksiz bir ünlü. Hem ünlüyse bile ünlü olmasını bilecek. Önüne gelen onu tanıyacak, sevecek diye bir madde var mı bu hayatta. Tanrı biliyor ya kesin grubunun en gereksizi listesindedir. Salak çekik ... Çekik? Durdum... Ben Amerikalıyım o ise Koreli. O çekik ben ise... Bende çekiğim. Tanımadığım ve tanımayacağı mı düşündüğüm gerçek ailem Koreliydi. Çekikti. Lanet olsun gerçek aileme. '' Kısa ve gereksiz insan. Her sabah saat 5'te kalkacak ve spor yapacaksın! '' dedi karşımda düşüncelerimi, lanetlerimi ve iç sesimle konuşmamı bölen beyaz saçlı dedeciğim. Surat asarak yaklaşık benden 10 cm uzun olan kafasına baktım. '' Kendi sporunu kendin yap. Sana hizmet etmeyeceğin kral varisi. '' dedim. Sanki küçük çocukmuşum gibi önümde eğilim bana dik ve salakça bakmaya devam etti. '' Her gün düzenli dans ediyorum, spor yapmama hiç gerek yok. Şu karın kaslarına baksana! '' dedi t-shirtünü yukarı kaldırarak. Gözlerime o manzara ile işkence edemeyeceğim için direk kafamı yere eğdim. '' Ama senin gibi kısa insanlar çabuk kilo alır. Sumo güreşçisi gibi olan, ayrıca beyinsiz olan bir kıza Korece öğretemem.'' diye ekleyerek t-shirtünü düzeltti. '' Birinci olarak senin öğreteceğin Korece’ye hasta değilim. İkinci olarak da sen lise notlarımı görmedin her halde. Eğer bir beyinsiz olsaydım önüme gelen her insana 'Şu an resim çektiremem ama imza verebilirim' demezdim. '' dedim. Bayan Jan Min bir bana bir de dedem kılıklı beyaz kafaya bakıyordu. '' Abla lütfen anahtarımı ver de bir an önce şu tavuk beyinlinin yanından kurtulurum. '' dedim Bayan Jan Min'e tüm saygımla. O abla karşı saygım sonsuz olacaktı ama yanında duran son kral varisine karşı saygılı olmayacaktım. '' Tavuk beyinli mi? Hey Paradise'ı bile tanımayan İngiliz çocuğu. Ailen yok mu senin? Gitsene onların yanına!'' dedi. 'Ailen yok mu? ' . Kelimeler tüm zamanı durdurdu. Mutluluğumu ve gülümsememi söndürdü. Karanlığı hissettim. Yaşadıklarımı ve stüdyoda geçirdiğim zamanlar geçti gözümün önünden. Mezarlıkta ise takılı kaldım. Ailemin ... Öz olmasa bile bana hep öz çocukmuş gibi bakan ailemin ... '' Seni aptal şey ... '' dediğini duydum Bayan Jan Min’in. Vücuduma ağırlık çökmüştü. Sonunda beklediğim gibi bir başlangıç, beklediğim gibi bir hüzün ve yalnızlık. Sürüklendiğimi hissettim. Dünya ile aramdaki bağ incelip kalınlaşıyordu. Gözyaşlarımı tutarak eve -evime girdim. Bavulumu yatak odam olacak olan odaya kadar sürükleyip, tüm kıyafetlerimi, eşyalarımı yatağımın üstüne boşalttım. Kalan tüm gücümle gözyaşlarımı serbest bıraktım. Hisseti...Hayır artık tüm hislerim kaybolmuştu. Var olan tüm gücüm gözyaşlarım ile benden uzaklaşıyordu. Söylediğim, yazdığım tüm notalar ve harfler, kelimeler, cümleler kulağımı çınlatıyordu. Kalbim daha çok acıyordu. Okul açılana kadar- ya da belirli bir süre boyunca şarkı söylemeyecektim. Kendi başıma savaşacak, her gece Tanrı'ya ailem için dua edecektim. ************ Çalan alarmım ile gözlerimi daha doğmamış olan güneşe açtım. Zorluklarla ve yaşam savaşıyla sıcacık yatağımdan kalktım. Görevim; birkaç gün boyunca saat 5'te kalkıp spor yapmaktı. Yapmalı mıydım? Uymalı mıydım? En azından yaşadığım ya da yaşayacağım ve okuyacağım- yapabilirsem- çevreyi daha iyi tanıyabilirdim. En azından bazı şeyleri silebilirdim. Dün gece yaşananlardan başlayarak... ...GECE YAŞANANLAR... Uzun ve sessiz, güçsüzce akan gözyaşlarım durduktan sonra yüzümü özenle yıkadım. Gözlerim kıpkırmızı, yanaklarım şişmişti. Korkunç görünüyordum. Ne yapacağımı bilmiyor, kendime olan tüm güvenin yok oluyordu. Düşünmüyor ve hissetmiyordum. Artık her şey birden oluyordu. Birden ağlıyor, birden gülüyor, birden korkuyordum. Hiçbir insan beni güldürmüyor, televizyon ya da bilgisayarla uğraşmıyordum. Boş duvarlarla bakışıyor, onlara karşı ağlıyordum. Bir kuralım ya da yaşam biçimim yoktu. Olsun ve bitsin. Tek düşündüğüm buydu. Çalan telefonum ile tüm düşüncelerim kaybolmuştu. Burnumu çekip arayan kişiye baktım Yönetmenim (Jace Black) '' Efendim? '' dedim telefonu açar açmaz. Endişeme endişe katan telefonuma çok sakın bir cevap gelmişti. '' Nasılsın? '' dedi. '' Ben iyi olmaya çalışıyorum. Neden aradınız? '' diye sordum. Ne kadar da odunum. Bir insanın duygularını bile sormuyordum. '' Sadece iki hafta sonra yeni yönetmeninle tanışacaksın. Kore’ye gitmiş olman... '' dedi. Yönetmenimin sözünü keserek '' İnanılmaz ses olmamı engellemeyecek. Merak etmeyin! '' dedim. '' Merak etme April. Sadece çok iyi bir şekilde Korece öğren olur mu? '' dedi. Tekrar başlıyordu. Abim olmaya çalışıyordu. Yapmamalıydı. '' Öğreneceğim. '' dedim. Ve ekledim '' Ben artık yatıyorum. Bana yeni yönetmenimle buluşacağım yeri mesaj olarak atarsınız! '' dedim ve Yönetmen Black bir şey demeden telefonu suratına kapattım. Evet İnanılmaz Sestim. Tek notada uzun süre durabiliyor, kalın ve ince notalarda tiz yapabiliyordum. XHYO Radyosunda sadece yarım saat şarkı söylüyor ve başı dertte, üzgün ya da karamsar insanlara- hayranlarıma yardım ediyordum. Kendi acizliğimi saklıyor, en azından hayranlarımla konuşurken mutlu olabiliyordum. Peki ya kimler biliyor? Sadece stüdyo çalışanları. Neden gizleniyorum? Çünkü kameralardan nefret ediyor ve tüm özel hayatımı alt üst edecek olan muhabirleri sevmiyordum. Gizli olmak hoşuma gidiyordu. Tüm bu İnanılmaz Ses olmaya ailem ölmeden bir ay önce başlamıştı. Babam evde şarkı söylediğimi duymuş, kendinden bir yaş büyük olan arkadaşının oğluyla yani Yönetmen Black ile anlaşma yapmıştı. Gizli ama özgür olacaktım. Okuldan sonra stüdyoya gidiyor bir veya iki şarkı söylüyor ve konuşuyordum. İstediğim bir sanatçının şarkısını da açarak günümü, şarkımı bitiriyordum. Çoğu soruya cevap veriyor ve hayranlarım istediklerini yapıyordum. Onlar için kısa bir video çekmiştim ve XHYO 'nun internet sitesine koymuştum. Ailemin ölümünde bile yayın yapmış ve yayında ağlamıştım. Hayranlarım da XHYO 'nun internet sitesine dayanmam için yorum yapmış, resim çekip göndermişlerdi. Onlara artık İngilizce değil de Korece yayın yapacağımı söyleyip yaklaşık olarak bir ay yayınımı engellemiştim. Bu sırrı saklamaya ve İnanılmaz Ses olarak da saklanmaya devam edecektim. Ama şu an aklımda sadece kral varisinin söyledikleri sözler yankılanıyordu. ' Ailen yok mu? ' demişti. Yoktu. Öz ailem beni terk etmiş, üvey ailem de ölmüştü. Yalnızdım. Ayağa kalkıp pencereden manzarayı izlemeye başlamıştım. Tam karşı evde oturuyordu beyaz kafa. Tam karşımdaki cam onun yatak odasıydı. Perdenin arkasından onu izlediğimi fark etmemesi için dua etmeye başlamıştım. Neden izliyordum ki onu? Bana o dediklerinden sonra ... Ama bilmiyordu, ailemin olmadığını. Camdan göründüğü üzerine o da şu an farklı düşüncelerle baş ediyordu. Acaba bir kız arkadaşı var mıydı? Neden böyle şeyler düşünüyordum? Büyük bir ihtimal bu beyaz kral varisi benden büyüktü ve benim Korece öğretmenimdi. Onun dediğine uymalıydım. Bana dediğini yapıncaktım, dediklerini unutacaktım. Soluk soluğa Bayan Jan Min'in yanına gittim. Yeni işim buraydı. Ramen dükkânı. Bayan Jan Min fazla müşterinin olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu söylemişti. Ona yardım edeceğimi söylediğimde bana yaşamım için para vereceğini söylemişti. Her ne kadar inkâr da etsem verecekti. '' Ah tatlım. İlk önce şu rameni suyun içine koy ve şunlarla şunları doğra.'' diye bana emirler veren Bayan Jan Min'e hiç karşı çıkmadan yapıyor- yapmaya çalışıyordum. Bilmediğim veya tanıyamadığım malzemeleri tek tek doğramaya başlamıştım. '' Abla bunlar ne? '' diye sordum. '' Onlar Ramen malzemesi görmüyor musun? '' sorusu artı cevabı ile kafamı yukarı kaldırdım. Lacivert ters takılmış olan kepi ile bana bakan kral varisini gördüm. Ne işi vardı burada? Neden buradaydı? Ve neden hala başımda dikiliyordu? Suratına bakmayı kesip yapmam gereken şeyi yapmaya devam ettim. '' Seni kısa insan. Dün söylediğim şey için özür dilerim! Bilmiyordum! '' dedi. Elimdeki malzemeleri bırakıp suratına bakmaya başladım. Her ne kadar 90 yaşlarındaki büyükbabalara bile benzese suratı pürüzsüz ve bronzdu. '' Demek özür dilemeyi de biliyormuşsun. '' dedim '' Evet tüm ciddiyetimi bozdun kısa insan. '' diye karşılık verirken Bayan Jan Min 'in bizi izlediğini fark edememiştik. '' Kısa insan mı? Ah 1.74 boyundayım bir kere. '' '' Aramızda 7-8 cm fark var. '' dedi. Suratımı asıp ona dik dik bakmaya başladım. '' Dün konusun da...'' dediğim an sözüm kesildi. '' Bayan Min. Şu salak adını bile bilmediğim kızı alıyorum. '' dedi. '' Ne? Asla. Ben gelmiyorum! '' dedim. Bileğimde hissettiğim bir el ile Ramen dükkanından çıkmış, sürüklenmeye başlamıştım. Nereye gidiyorduk? Beni neden sürüklüyordu? Sabah sabah tüm neşemi mahvetmek zorunda mıydı? '' Bana bak kısa insan. Böyle bir şeyi ilk defa yapacağız ona göre...'' dedi. Ne yapacaklardı? Kimler yapacaktı? Ve neden...? ...BAE'NİN AĞZINDAN... Bu kız neyin peşindeydi? Nereden çıktı? Gece boyunca vicdan azabından uyuyamamış, kendimi nasıl affettirebilirim planları kurmuştum. Birden işim yokmuş gibi tüm üyelere haber vermiştim. ...GECEDEN BİR PARÇA... Ayağımı sürerek eve varmış, kendimi hasta olduğumda bile hissetmediğim kadar kötü hissetmeye başlamıştım. Ne yapmıştım ben? Ailesi 1-2 ay önce ölmüş olan ve burada öz ailesini arayan bir kıza nasıl kelimeler kullanmıştım. Salak mıyım ben? Normal de her kıza iyi davranırım, severim ama bu kız fazla salak görünüyordu ve ayrıca kısaydı. Sanırsam Chul Hyung'a benziyordum. Yemek yemedim. İştahım tamamen kapanmıştı. HYO. Hyung ile paylaştığım odada plan yapmaya başlamıştım. Bir çiçek ve çikolata alsam... Hayır! Evlilik hediyesi mi gönderiyordum ya da evlenmek için ailesinden izin mi istiyordum? Hayır! Ya büyük bir pankarta özür dilerim yazısı yazdırsam. Hayır! Korece bilmiyor ki... '' Bu ne hal? Çok dalgınsın ve yemek yemedin! Neyin var? '' diye odaya girip saçma düşüncelerimden beni kurtaran HYO. Hyung'a baktım.' Başım belada HYO. Hyung! ' diye bağırmak, bir şeyleri kırıp dökmek istiyordum. '' Ailesi 1-2 ay önce ölmüş olan, Paradise’ı tanımayan, kısa ve aptal görünüşlü, sürekli bana laf atan ve söylediğim her şeye zıt çıkan, aslı Koreli ama evlatlık verildiği için Amerika'da yaşayan ve buraya öz ailesini bulmak için gelen bir kıza 'Ailen yok mu senin? ' dedim '‘. Tek nefeste kızı özetlemiştim. HYO. Hyung bana şüpheyle baktı. '' Yani sen bana 1-2 ay önce ailesini kaybetmiş olan, kısa ve Paradise'ı tanımayan, aslı Koreli ama Amerika'da yaşayan-'' nefes aldı. '' Ve buraya öz ailesini bulmak için gelen bir kıza 'Ailen yok mu? ' dedin. Aferin sana! Başın dertte.'' dedi. Somurttum. Başımın dertte olduğunu biliyordum zaten. Tüm sıkıntılarıma ve düşüncelerime tuz biber kattın HYO. Hyung. Teşekkürler ... Ev de birkaç tur attıktan sonra biraz temiz hava almaya çıktım. Kızın evinin önünden geçerken ağlama sesi duydum. Ağlıyor muydu yoksa bağırıyor muydu? Han Nehri'ne gidip uzun süre müzik ile bisiklet sürdüm. Aklımda iki sorudan başka hiçbir şey yoktu. 1) Nasıl olur da Paradise'ı tanımaz. 2) Çok bilmiş kısa insanın adı neydi? Adının şimdi ne önemi vardı fakat ... Aniden bisikleti durdurdum. O... O Paradise'ı tanımıyordu ve ona Paradise'ı tanıta bilirdim. Ama hangi şarkıyla? Nerede? Ne zaman? Beynim çok yorulmuştu ve dans etmeye ihtiyacım vardı. Bisikletle beraber WM binasına gittim. Kapının önünde ne de çok hayran vardı. Saat henüz 21:30'du ve tüm Hyunglar buradaydılar. '' Bae! '' diye bir ses duydum. Kafamı yerden kaldırıp bana seslenen sese baktım. Hoon Hyung tam karşımdaydı. Muhtemelen HYO. Hyung çenesini tutamayıp tüm olanları anlatmıştır. '' Ne yapmayı planladığımı soruyorsan bende birazdan sizinle konuşmaya gelecektim. '' dedim. Hoon Hyung kafa salladı ve vokal odasına doğru yürümeye başladı ... Scare şarkısını yaparsak beğenmeye bilir, peki ya Overdose Love. O salak kız onu da anlamaz. Zaten Korece'si de yok ve... Ya Mama... O nasıl olur? Vokal odasına vardığımda 11 meraklı insan bana dik ve suçlu gözüyle bakıyordu. '' Ailesi ölen kıza 'Senin ailen yok mu? ' diyen şahıs. Ne yapacaksın? '' diye çıkıştı Chul. Ne yapacağımı söyleyeceğim az sabretsen. İyi ki iç sesimle konuşuyor ve düşündüklerimi hiçbir Hyung duymuyordu. Yoksa ölü çıkmıştım bile. '' Kız Paradise'ı tanımıyor! '' dedim. '' Ne olmuş? '' diye birden yüzüme çarpan Cihoon baktım. '' Ve ona Paradise'ı tanıtmak istiyorum. '' dedim. Surat aşmamaya çalışsam da yapamıyordum. '' Nasıl tanıtacaksın bizi ve bu işe yarayacak mı? '' diye sordu Doyoon Hyung. Yaramazsa da bana ne. Anca bir salak Paradise'ı tanımaz. Bir de 1 hafta önce et almaya gittiğimiz adam. Cidden çok sinirdi. Bana ve Namkyu Hyung'a 'Siz sanatçı olmazsınız. Olsa olsa şu köşedeki gereksiz sebze hastası kadın var ya onun oğlu olursunuz!' demişti. Çok garipti. Gülmek istiyordum ama bir yandan da bozulmuştum. Nasıl olur da o deli kadının oğlu sanabilirdi bizi? Kadın tam bir manyak. Ne zaman sebze almaya gitsen yanağımı sömürüyordu. Neymiş çok tatlıymışım! Tamam tatlıyım ama bir erkeğim, kız değil! '' Bir şarkımız ile ona gösteri yapmayı planlıyorum. Ayrıca hepinizle yüz yüze tanışırsa daha iyi olur! Ve birkaç sorun var! '' dedim umutsuzca. Minki, Hoon, Hyunshik, Kran, Haniel ve Shin ben bu planı söylerken kafalarıyla onaylamışlardı. Diğerleri ise fazla önemsememiş ya da beni sinir etmeye çalışıyorlardı. '' Sorun ne? '' dedi Haniel. '' Hangi şarkımızı söyleyeceğiz? Nerede performans sergileyeceğiz? Ve ne zaman? '' '' Burada ve yarın sabah kahvaltıdan önceki provada sergileriz. '' dedi Hoon. Derin bir nefes alıp geri verdim. '' Bence Scare söyleyelim! '' dedi Shin ve ona Doyoon, Cihoon, Kran, Namkyu katıldı. '' Overdose Love' da iyi. '' dedi Hyunshik. '' Bence Wolf olsun. Konsepte de uygun. '' diye atladı tüm konuWMaya Minki. Herkes mırıldanmaya, hangi şarkıya özel gösterin yapacaklarını tartışıyorlardı. '' Oylama! '' dedi Hoon Hyung. Güya tüm suç benim de ama onlar her şeyi yapıyorlardı. Sizi seviyorum. '' Scarel diyenler '' dedi Hoon. Shin, Kran ve Namkyu el kaldırdı. '' Overdose Love! '' dedi tekrardan Hoon. Herkes şüpheyle yaklaştı. '' Wolf 'a oylama yapmıyorum. O zaman Wolf'u yapıyoruz! '' dedi Hoon. Derin nefes alıp verdim. '' Hyunglar ve Minki! Kız Korece bilmiyor! '' dedim. Kimse sorun etmeksizin yüksek ve düşük notaya çıkmaya, Wolf'un dansına çalışmaya başlamışlardı. Ben de onlarla dansa katılmayı planlıyordum ama bir de kıza Korece öğretmem gerekecekti. Aisshh! Tüm işimin arasında aslında güzel olan ... Ne diyorum ben? Salak olan bir kıza Korece öğretecektim. Scare şarkısı açıp kulaklığımı taktım. Şarkı ile vücudum hareket etmeye başlamıştı. Dans eşittir özgürlüktü benim için. Dans etmeyi küçüklükten beri sevmiş ve sevmeye devam etmiştim.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
224.2K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.1K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
523.1K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook