2

1317 Words
Eve -Paradise-K'nın birlikte yaşadığı yere, o salak kızın tam yan tarafımda oturduğu evimize gelmiştik. Deli gibi yorgunduk. Bir çoğumuz odasına gidip aileleriyle konuştu ya da direk yatağa girip uyudu. Ben ise ... O salak kızın Korece'sini hazırlıyordum. Klavyeyi İngilizce haline getir. Korece alfabesini, yazılış şeklini ve kurallarını, sayılarını, okunma ve konuşma tarzının hepsini yazmış, uykumun gelmesini bekliyordum. Toplam 25 sayfa kağıdım o kız için gitmişti. Peki ya beğenmezse? Yani gösteriyi ... Nasıl olur da bir özel gösteriyi beğenmez ki? Bir hayranımıza özel gösteri yapsak kafayı yerdi. İşte onları bu yüzden çok seviyordum. '' Artık uyusana. O kızın senin anlattığın kadar kaba ve salak olacağını sanmıyorum. Kısacası senin düşüncelerine zıttım! '' dedi yatakta telefonuyla oynayan HYO. Hyung. '' Dün görseydin keşke. Bana katılırdın! '' dedim '' Bana kızı anlat!'' derken yatakta oturmaya başladı HYO. '' Uzun kahverengi saçları ve kahverengi gözleri var. Hyunshik Hyung boyunda, zayıf. Uzaktan bir Amerika vatandaşı fakat yakından bir Koreli. Sevimli ama aynı zamanda da aptal! '' biraz durdum. Dediklerimde haklıydım. Kısa ve aptaldı. Ama yanlış olan bir şey vardı. '' İngilizce konuşuyor ve sürekli ama sürekli bana laf çarpıyor. '' dedim. Bir önceki sözlerimi düşündüğümde o kıza sevimli mi demiştim? O sevimliyse... '' İngilizce konuşması problem değil. Hepimizin az çok İngilizce ‘si var. Ayrıca herkes senin kadar sırık olacak değil. '' dedi HYO Hyung. Bana laf çarptı. Sırf onun hakkı olan eti yediğim için bana kızıyordu. O eti yiyene kadar salonda HYO. Hyung beni 10 tur koşturmuştu. Asıl benim ona kızmam gerekti ama o sevimli çocuğa kızamıyordum. '' Yat artık! '' dedi HYO. Başımla onaylayıp pencereyi kapatmaya gittim. Yan ev tamamıyla karanlıktan ibadetti. Hiçbir ışık ya da orada yaşayan bir insan belirtisi vardı. Sadece karanlık.!! Sabaha zorlukla gözlerimi açtım. Ilık bir duş alıp saçlarımı özenle yaptım. Yine yakışıklıydım. Dans ederken giyeceklerimi giyip dün hazırladığım Korece dosyasını aldım. Tükenmez kalemimi masanın üstünden alıp dinlemesi ve izlemesi için Kore'ye ait müzikler, diziler ve filmler yazdım. HYO. Hyung erkenden gitmişti bile. Aslında evde sadece ben vardım. Uyuz uyuz yan evin kapısına doğru yürümeye başladım. Kapısına vurmaya başladım. Uyanmamış ya da duymamış gibi davranıyordu. '' Sıska insan aç şu kapıyı! '' diye bağırdım. Cevap yoktu. Omuz silkip ramen dükkanına doğru yürümeye başladım. %100 oradadır. Bayan Min'den başka kimse ama kimse ile yakın bir iletişim kurmuyordu. Aslında kimse ile yakın iletişim kurmuyordu. Asosyal miydi? Tahmin ettiğim gibi kız ramen dükkânındaydı ve daha adının ne olduğunu bilmediği malzemeleri doğruyordu. Kapıyı açıp içeri girdim. '' Abla bunlar ne? '' diye sordu. '' Onlar ramen malzemesi görmüyor musun? '' diye tüm konuşmanın içine girdim. Kafasını kaldırıp bana dik ve dik bakmaya başladı. Daha sonra da ismini bilmediği- bende bilmiyorum- malzemeleri doğramaya devam etti. Derin bir nefes alıp '' Seni kısa insan. Dün söylediğim şey için özür dilerim! Bilmiyordum! '' dedim. Elindeki işi bırakıp bana baktı. Dün ağlamaktan gözleri hafif şişmişti fakat tam bir bebeğe benziyordu. Sevimli ve aptal. '' Demek özür dilemeyi de biliyormuşsun. '' dedi. Ne sanıyordu bu beni. Tabi ki biliyordum '' Evet tüm ciddiyetimi bozdun kısa insan. '' diye karşılık veridim. O sırada Bayan Jan Min 'in bizi izlemeye başlamıştı. '' Kısa insan mı? Ah 1.74 boyundayım bir kere. '' diye karşılık verdi '' Aramızda 7-8 cm fark var. '' dedim. Suratını asıp bana dik dik bakmaya başladı. Bu iyiydi! '' Dün konusun da...'' dediği an sözünü kesitim. '' Bayan Min. Şu salak adını bile bilmediğim kızı alıyorum. '' dedim. '' Ne? Asla. Ben gelmiyorum! '' dedi. Birden bileğini yakalayarak onu WM binasına kadar sürüklemeye başladım. Ne kadar da sinirdi? İnsan bir gelir ... Ne yapacağımıza bakar. Eğer bakmazsa da Seul sokaklarında sürüklenir. '' Bana bak kısa insan. Böyle bir şeyi ilk defa yapacağız ona göre ...'' dedim. Ne olduğundan haberi olmayan kızı sürüklemeyi bıraktım. '' Kimler ve bana ne yapacaksınız? '' dedi. Ah salak! Ne anlamıştı bu şimdi. '' Bir özür olarak algılarsın umarım! '' '' Ya muhabirler. Ayrıca benim ablana yardım etmem gerek! '' '' Muhabirler sabah sabah peşime düşecek değil. Düşse de umurumda değil. Benim yaşamım bu! İkinci olarak da abladan izin aldım az önce görmedin mi? '' dedim. Bileğini daha sıkı tutarak onu WM binasına ulaştırdım. Saçlarımı düzeltip kepimi tekrar taktım. Dans odasının ışıkları kapalıydı. Kolunu bırakmadan onu sandalyenin üzerine oturttum. '' Özenle izle ve buradan ayrılma! '' dedim İngilizce bir şekilde. '' Hyunglar hazır! '' diyerek yerime geçtim. Müzik başladıktan sonra ışıkları açtılar. Dans başlamıştı. Hayat ağacı oluşturulmuştu. İlk Namkyu Hyung söylüyordu, sonra da Chul. Sıra bana geldiğin de kızın suratı asıktı. Hayır asık değildi bana dik dik bakıyordu. Uyuz. Şarkı boyunca tüm üyelere gülümsemiş bana surat asmıştı. Şarkı mükemmeldi, üyelerde öyle ama bu kız tam bir uyuzdu. Ne bana gülümsüyor ne de saygılı davranıyordu. Şarkı bittiğinde alkışladı. Klasik olarak tabi ki de. '' Çok sevimli! '' dedi Namkyu. Gözün mü kör senin? O sevimli değil aptal! '' Korece bilmiyor! '' dedim. Bunu dememle birlikte tüm üyeler onun çevresinde toplanmıştı. Chul ve Hoon Hyung tıpkı onun gibi sandalyelere oturmuş onunla konuşmaya çalışıyorlardı. '' Merhaba! Ben Hoon. Paradise'ın lideri. '' '' Merhaba! Ben de April. Demek Paradise sizsiniz! '' '' Ben Chul. Grubun ikinci lideri! '' '' April'dı değil mi? Arkamda duran HYO., onun yanındaki sürekli gülümseyen üçlü Hyunshik, Namkyu ve Kran. Kran'in arkasındaki de Minki! '' dedi Hoon '' Merhaba! '' '' Benim arkamdaki iki şahıs Doyoon ve Shin, onların arkasındaki ikili de Haniel ve Cihoon! '' dedi Chul '' Merhaba! '' diye ekledi. Ne asosyal ama! '' Hepiniz benden büyük olmalısınız! Size ne diye sesleneyim! '' diye sordu. '' Başta resmiyeti kaldıralım. Sen bizim küçük kardeşimizsin. Öyle değil mi çocuklar? '' dedi Hoon. Hepsi kafasını salladı, ben hariç. '' Çok sevimlisin ya! '' dedi Namkyu ve kızın- April'in yanağını sıktı. Kızarmıştı. '' Ve bize 'Oppa' diyebilirsin. '' dedi Hoon '' Anlamı ne? '' '' 'Abi! ' demek! '' diye ekledi Chul. '' O zaman. Hoon Oppa, HYO. Oppa, Hyunshik Oppa ...'' dedi ve durdu. '' Bana Oppa deme! '' dedi Hyunshik. '' Olmaz. Benden büyüksün. Namkyu Oppa, Kran Oppa ve Minki Oppa! '' dedi. Derin bir nefes alıp Chul Hyung'a döndü. '' Chul Oppa, Doyoon Oppa, Shin Oppa, Haniel Oppa, Cihoon Oppa! '' dedi ve bana baktı. '' Son olarak da Bae! '' dedi. Ne Bae mi? '' Minki'a bile Oppa dediysen bana da diyeceksin. '' dedim ve biraz bağırdım. '' Hayır demeyeceğim! '' diye ekledi. '' Bae! Sus! '' diye fısıldadı Cihoon. '' O zaman birbirimizi daha çok tanımak için beraber kahvaltı yapalım! '' dedi Doyoon. Ne? Kahvaltı mı? Onunla mı? Hayır! '' İyi fikir! '' dedi Hoon ve ayağa kalktı. Kızı da kaldırıp yürümeye başladılar. Ah! Salak şey! Başımın belası, kısa insan! ...APRİL'İN AĞZINDAN… Birbirinden tatlı 11 sevimli, yakışıklı erkek bana şarkı söylemiş ve şimdi de Hoon Oppa diye seslendiğim kişiyle kahvaltıya gidiyordum. Benimle anlaşabilmek için İngilizce konuşmaya çalışıyorlardı. Geldiğim yeri tanımaya çalışıyor ne yapacağımı ne yiyeceğimi ve nasıl bir tat alacağımı bilmiyordum. Sadece onların dediklerini yapıyor, onları dinliyordum. Bae hariç. Ona hala zıt davranacaktım. Bu daha eğlenceliydi. Üzülmesi ya da kırılması umurumda değildi. '' Bana telefon numaranı ver. Aslında bana değil tüm gruba ver. '' dedi Chul Oppa. '' Telefonum Amerikan malı ve bu yüzden de biraz para kazanıp yenisini almayı planlıyordum. Yenisini alınca veririm. '' dedim '' Yenisi mi? Gerek yok ki. Telefonuma en ufak bir şey olduğunda götürdüğüm yere götürür orada tüm ayarları yaptırırız. Şimdi telefonunu bana ver! '' dedi Kran Oppa. Telefonumu cebimden çıkartıp ona verdim. Bae bana dik dik bakıyordu. Ona dil çıkartıp Hoon Oppa'nın yemem için verdiği yemekten yemeğe başladım. Telefonum herkesin elinde tek tek Hyolaştıktan sonra bana ulaştı. Hepsi tek tek numaramı telefonlarına kaydetmiş ve kendi numaralarını da telefonuma aktarmışlardı. Birden kafama bir şeyin çarptığını hissettim. Tam kucağımda büyük bir spor çantası duruyordu. '' Dans boyunca çok terledim. Güya kızsın! Kızlığını göster de şu kıyafetlerimi düzgünce yıka! '' diye bir emir geldiği karşılığında. Kafamı kaldırıp bana bunları diyene baktım ... Hiç şaşırmamıştım. Tam karşımda durmuş bana diklenen 90'lı yaşlarındaki büyük babalara benzeyen çocuğa bakmaya başladım. İşte şimdi bitmiştin. Onu mahvedecektim. Bae'yi öldürecektim...!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD