Oturduğum yerden kalkıp Bae'yı Kore sokaklarında kovalamaya başladım. Restoran gibi olan alandan Bae'yi kovalayarak çıkarken Oppaların kahkaha attığını duymuştum.
O! Bae! Kim olduğunu sanıyor ki bana kirli çamaşırlarını veriyor! Bana nasıl davranıyor? Kendini ne sanıyor? Tüm sinirim ve ayrıca da ona alan gıcıklığım tüm gücü ayaklarımda birikmişti!
Bae benden iki kat daha hızlı koşuyor, ne yaptığını soruyordu! Ne mi yaptın?
1) Beni aşağıladın!
2) Ailen yok mu? dedin ki bunu unutmaya çalışıyorum.
3) Yeni tanıştığım insanların yanında kafama içinde terli, pis kıyafetlerle dolu bir spor çantası attın.
'' Beni kovalama kısa şey, senden daha hızlı koşuyorum. Ben bir dansçıyım! '' dedi. Nasıl olur da hem konuşup hem de koşabiliyor. Bu salağın yapabildiği tüm yetenekler bu olsa gerek.
Fotoğraflardan hatırladığım kadarıyla Han Nehri olan yere varana kadar peşinden koştum. Bir yandan bana laf yetiştiren 80'lerin dedesi bile nefes almakta zorlanıyordu. Derin nefesler alarak yere oturdum. Elinde tuttuğu spor çantasını tekrar yanıma fırlatarak karşıma oturdu. Ona dik dik bakmaya bile gücüm kalmamıştı. Salak şey! Kim dedi sana 'April senin hizmetçin ' diye. Ünlü bozuntusu! Paradise'ın gereksizi! Ona sövmeye devam ederken bana baktığını fark ettim.
'' Seni salak! İnsan bir içini açar da bakar. '' dedi. Somurtmayı bırakıp çantayı ona doğru fırlattım.
'' Seni de pis kıyafetlerini de görmek istemiyorum! Bir de içini açıp bakacakmışım. Başka bir isteğin var mı? '' dedi. Bu sözcüklerimden sonra düşünürmüş gibi sol elini çenesine götürdü.
'' Bana kahve al. Açım! '' dedi.
'' Azıcık gücü olsaydı burada seni döverdim! '' dedim ve ayağa kalktım. Geldiğimiz- deli gibi koşturduğumuz yere doğru yürümeye başladım. Salak şeyin ne yaptığı, yapacağı veya yapmak istediği umurumda değildi. Eve dönüp kendi yalnızlığımla savaşacaktım. Evet bunu yapacak sonra da şarkı yazacaktım.
'' Kore'yi tanımıyorsun. Beni bekle! '' dedi arkamdaki beyaz kafa. Duymamış gibi davranarak yoluma devam ettim.
*****
'' Kayboldun! '' dedi beni yaklaşık olarak bir saattir takip eden sapık. Kabul. Kayboldum!
'' Sana ne! Ben kayboldum! Sen değil! '' dedim. Yorgunluğum ve açlığım yüzünden kelimeler saçma sapan oluşuyordu. Bir ağaca yaslanarak oturdum. Tek yapabildiğim buydu. Oturmak.
'' Kollarım ağrıyor. Al şu çantayı! '' dedi. Suratına bile bakmadan cebimdeki telefonu çıkarttım.
Yönetmenim 14 arama, 10 mesaj. Zengin şey. O kadar kontörü nereden buluyorsun.
Bayan Min 5 arama, 2 mesaj. Fazla geç kalmıştım ve çalışacak kadar kuvvetli değildim. Beni çok merak etmiş olmalı.
Hoon Oppa 4 arama, 1 mesaj. Mesajı anlamıyordum.
'' Al şunu. Eğer çantanın içine baksaydın sadece kıyafetlerin olmadığını anlardın. Salak! '' dedi. Gözüme sokmaya çalıştığı dosyayı aldım. Bir sürü yazı ve şekil vardı.
KORECE: 24 harften oluşuyor (Aşağıdakileri ezberle). Tek sayfayı bile okurken gözlerim ağrımıştı.
'' Bu ne? '' dedim.
'' Korece dersin. Hepsini ezberle ve o dizilerle birlikte şarkıları da dinle! '' dedi. Hayır! Emir verdi.
Karnımın guruldadığını hissettim. Açım! Hem de deli gibi.
'' Açım Bay çok bilmiş! '' dedim. Oturduğu yerden kalkıp beni kaldırdı.
'' Kimmiş çok biliş? Kurallarıma uy Amerikan Malı! '' dedi ve bileğimi tutup beni sürüklemeye başladı. Amerikan malı mı? Koreli cahil! Amerika ne kadar gelişmiş bir ülke haberin yok mu senin? Beyninin bile anlamayacağı teknolojiye sahip. Beyinsiz sırık. Zürafa!
Bunları ona söylemeliydim ama gücüm yoktu. Açım ben aç! Hem de deli gibi.
Uzun bacaklı salak beni bir açık hava restoranına getirmişti. Hiçbir şey demeden bir masaya oturup menüye bakmaya başladım. Şekiller, şekiller ve ah şu şekil çok güzelmiş, aynı matematikteki kare!
'' Al ve ye! '' dedi önüme doğru uzattığı tabakla ve bir de çubuklarla. Çubukları özenle çıkartıp önümdeki şeyi yemeye çalıştım. Hoon Oppa'nın yaptığı gibi çatal getiremez miydi? Aptal şey!
...BAE'NİN AĞZINDAN...
Çubuk kullanmasını bilmeyen, bir şeyin içini bile açmadan beni Kore sokaklarında koşturan- ama yakalanamayan salak kız şu an önümde bir şebek gibi görünüyordu. Kahkaha atasım gelse de kendimi tuttum. O kadar yolu koşturduğu için ona yardım etmeyecek, onu daha çok sinir edecektim. Özürlü Amerika ürünü. Barbie bebek! Beyinsiz şey. Sana sövdüğüm kadar kimseye sövmedim. Telefonumu çıkartıp gelen mesajlara baktım.
Kimden: Bilinmiyor.
Mesaj: ''Ben Hoon Bae. Bir ara numaramı kaydetme dileğiyle. April'ı nereye götürdün? Ve o çanta neydi? Kuru temizleme işimi bıraktı? ''
Cidden Hoon Hyung. O kızla uğraşmak hoşuma gidiyor. Toplam iki gündür tanıyor olsam da. Mesaja karşılık olarak '' O iyi, şu an önümde öküz gibi yemek yemekteydi. Aç şey! Gören de bir yıldır yemek yemiyor diye inanır! '' yazdım. Hoon Hyung bana fazla kızacaktı ama uğraşmaya devam edeceğim.
Kimden: Bilinmiyor.
Mesaj:'' Bae ben Hyunshik! Neredesiniz? Bayan Min çok kızdı! Çabuk onu ramen dükkanına bırak ve WM'ye gel. Prova yapacağız! ''
Ayağa kalkıp biraz esnedim. Parayı ödeyip kıza döndüm.
'' Kalk hadi aç şey. Bayan Min çok kızmış. '' dedim. Hızla ağzını silip telefonunu eline aldı. Birkaç tuşa basarak telefonu kulağına götürdü.
'' Abla! ''...'' Özür dilerim. Sana yardıma geliyorum hemen! '' ... '' Ne bana kızgın değil misin? '' ... '' Peki! ''
Konuşmasını bitirip bana surat asmaya başladı.
'' Bayan Min seni öldürecek! '' dedi
'' Ben ne yaptım? ''
'' Ramen dükkanına gidince görecekmişsin. ''
'' Bana niye kızıyor! Beni koşturan ve ayrıca da yakalayamayan sensin!''
'' Bana bak. Bu kez Güney Kore'yi değil Kuzey Kore'yi de koşarsın. Kafama çanta atan sensin! ''
'' Sana Korece öğretmemi isteyende Bayan Min! ''
'' Tüm suç senin yaşlı moruk! ''
'' Yaşlı mu? Ergenliği yeni bitmiş olan şahıs ben 20 yaşındayım! ''
'' 20 yaşındasın ama partilerden bıkmamış 90'lı dedelere benziyorsun! ''
'' 60 yaşlarında koca arayan büyük anne! ''
'' Büyük anne mi?''
'' Evet! O saç ile anca büyük anne olursun! ''
'' Seni aptal varlık. Sen olmamışsın! Geldiğin yere geri gitsene! ''
'' Geldiğim yer Kore! Sen ise Amerika. Sen git Amerika ürünü! ''
'' Ürün mü? Amerika'da herkes benimle sevgili olmak istiyordu! ''
'' Barbie bebek gibi plastik ve beyinsiz olduğundandır! ''
'' Kukla! ''
'' Barbie! ''
Birbirimize laf çarparken çoktan ramen dükkanına varmıştık! Bayan Min elinde oklava ile bizi kapıda bekliyordu. Sesli bir şekilde yutkunarak April'ı ramen dükkanına ittim. Bayan Min bana öyle bir bakıyordu ki şu an toprağı kazıp içine kendimi atabilirdim.
'' Seni şımarık çocuk! '' diyerek kulağıma yapıştı. Elindeki oklava ile bir yandan kalçama vuruyor, bir yandan da deli gibi kulağımı çekiyordu.
'' Kore’yi bile tanımayan bir kızı nasıl olur da koştursun? Kim dedi sana o kız senin kıyafetlerini yıkayacak diye? Hizmetçin mi o senin? Kendi çamaşırını kendin yıka. Benden 4 kat daha fazla kazanıyorsun. Evine çamaşır makinesi alsan ölür müsün? Kuru temizleme mi bitti? ''
Bayan Min beni soru yağmuruna tutarken tüm çevreye rezil olduğumu fark ettim. Ramen dükkanının camından bakan April’a, dükkâna gelen müşterilere, herkese rezil olmuştum. Ayrıca da kulağım ve kalçam da çok fazla acıyordu.
'' Bayan ... Ah... Dur! '' dedim. Çenesini kapatıp oklavasını geri çekti. Ah kalçam! Canım kalçam. Ben dans ediyorum! Dans! Bu kalça bana lazım!
'' Çantada kıyafetler dışında Korece dosya vardı! '' dedim. Kulağım! Çek elini be kadın! Birkaç dakika sonra el kulağımdan çekildi.
'' Bu kız kaybolur, ağlar veya daha kötü şeyler olursa sen eşittir ölüsün! Anladın mı? '' dedi. Hayır bağırdı. Anladım anlamında başımı sallayıp kulağımı ovmaya başladım. Birinci raunt bitişti. Sıra ikinci rauntta. Hoon Hyung beni gebertecekti.
WM binasına vardığımda hala kulağımı ovuyor bir yandan da kalçamın acısını azaltmaya çalışıyordum.
'' Dostum sen tam bir delisin. Hyo ne kadar kıskandı haberin var mı? Yapma şunları! Çocuğun kalbine indireceksin! '' diye elini boynuma dolayan Namkyu'a baktım. HYO. kıskanmış mı? Kıyamam! Dans odasına doğru yavaş adımlarla yürüyordum. Korkmuyor ama kalçama da ikinci bir tekme istemiyordum
'' Benden gizli gizli yürümeye devam et Baeİn! '' dedi arkamdaki ses. Hoon Hyung!
'' Hyung ben gizlenmiyordum. Bayan Min kalçama fazla vurdu da ondan! '' dedim. Yanıma gelip elini omzuma koydu.
'' Garip duygulu çocuk. Kuru temizleme ölmedi! '' dedi. Biliyorum ölmedi. Şu adama 'Ölmedi ' dediğiniz her saniye adım 1 yaş geri basıyor. Benden daha genç adam ya sizin sayenizde.
'' Çantada Korece dosya vardı! '' dedim. Yalakalık yap! Kurtulursun!
'' Provaya gel! ''dedi.
Umursamadı. Dediğimi duymuyormuş gibi davranmaya başladı. Yalakalık işe yaradı. Yaşasın yalakalık. Ah kalçam ağrıyor!
*****
Hoon Hyung'a yalakalığın yaramadığını anlamam için bütün gün dans etmem mi gerekiyordu? Kalçam ağrıyor, bacaklarım ağrıyor, su gibi terledim. Bütün gün dans ettim. Yemek yemedim dans ettim, dinlenmedim dans ettim. Çünkü Hoon Hyung bana ceza verdi. Bu nasıl bir cezadır? Dans etmeyi seviyorum -hem de fazlasıyla- ama yemek yemem lazım, dinlenmem lazım.
Eve vardığım da direk yatağıma atladım. Yatağım bile beni cezalandırıyor olsa gerek ki atladığım anda yere düştüm.
'' April! Aslında çok kolay bir dil Korece! '' diye bir ses duydum. Terastan geliyordu. Hyo April ile konuşuyor, ona gülüyor, ona yardım ediyordu. April'da ona gülüyordu. Bu kız cidden!
'' HYO. Oppa! ''
'' Hııı! ''
'' Bae nasıl? Bayan Min ona bayağı kötü vurmuştu! ''
'' Kalçası fazla ağrıyor olmalı. Dans boyunca birkaç hata yaptı! ''
'' Ona üzgün olduğumu söyle! ''
'' Boş ver. Şimdiye uyumuştur! ''
'' Hangi insan kirli çamaşırlarının içine Korece dosyası koyar ki? ''
'' Bae kötü biri değil ama bazen dünyanın en uyuz adamı oluyor! ''
Bunlar beni mi konuşuyorlar?
April az önce benden özür mü diledi?
HYO. Hyung bana uyuz mu dedi?
Cidden ama ... Ben uyuz değilim. Ayrıca da özrünü onaylamayacağım Barbie bebek. Şimdi yatağıma gidecek ve uyuyacaktım. Ama kalçam çok acıyor!
---1 HAFTA SONRA ----
...APRİL'IN AĞZINDAN...
Kore'de koca bir hafta geçmişti. Ezberlemiş, çalışmış, para kazanmış ve eğlenmiştim. Amerika'da olduğumdan daha mutluydum ve bu çok zevkliydi. Oppalarımla, Bayan Min ile.
Artık Korece konuşmaya başlamıştım. Dosyadaki her şeyi ezberliyor, not alıyor ve Kran Oppa'nın yardımıyla da konuşuyordum. Yazma işleminde biraz problemim de olsa Oppalarımla her konuştuğumda Korece birkaç kelime söylüyordum. Kran Oppa her gün evime gelip bana yardım ediyor, biraz daha ilerlememi sağlıyordu.
Ramen dükkânın da ise Bayan Min bana yardım ediyor ama yardımları karşısında da tüm bulaşıkları bana yıkatıyordu. Müşterilerle konuşmaya çalışıyor ve konuşmamı düzeltiyordum.
Bae ise yine bana laf atıyor, benimle uğraşıyordu. O uyuza her ne kadar gününü göstersem de benden dosya ve kâğıt parasını istiyordu. Aç şey!
'' Yönetmenim! '' diye kulağıma götürdüm çalan telefonumu. Kore'de tam bir hafta geçmişti ve hiçbir hayran benden haber alamamıştı. Bugünler de ezberlediğim Korece olan tek şarkı Sunny ve Luna Unni'lerin It's Me düetini cover yapacaktım. Tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Tabletime yüklediğim ses akort programını açmış bekliyordum.
'' Emin misin? '' diye sordu.
'' Evet. Bir haftadır şarkı söylemiyorum! ''
'' Bak! Yakalanırsan ... '' sözünü kestim
'' Ben hallederim. Bana artık ağabey olmaya çalışma. '' dedim ve durdum.
'' Yayına bağlayın beni! '' diye de konuşmayı bitirdim. Birkaç dakika sonra kulağıma gelen tiz bir ses yayında olduğumu göstermişti.
'' Herkese merhaba. İnanılmaz Ses birkaç haftaya size geri dönecek. O yüzden bugün size Kore'de ilk öğrendiğim şarkıyı söyleyeceğim! '' dedim. Arka planda verilen müzik ile akortlarımı ayarladım.
'' Seviyorum seviyorum seviyorum
1000 kerede söylesem yetmez
seni özlüyorum seni özlüyorum
Seni düşündüğüm her zaman özlüyorum''
Şarkı ile tüm düşüncelerim silinmişti. İşte şarkı söylerken böyle hissediyorum. Duygusuz! Çünkü tüm duygularımı şarkıya döküyordum. Kalbimdeki özlemi ve aşkı. Hepsini siliyordum. Duygusuz bir şekilde şarkı söylemekten korkuyordum. Bir ölü gibi olmaktan. Bazı sanatçılar artık şarkılarını kalbiyle söylemiyordu. Sadece söylemek için söylüyorlardı.
Böyle olmaktan korkuyorum. Duygusuz olmaktan. Saklanmayı o yüzden çok seviyorum.
''bu aşk şarkısı sadece senin için
böyle bir şarkıyı kimse dinleyemez
ama sen ve bunu sadece senin yanında
söylemek isteyen kişi, BENİM ''
'' Sizi çok seviyorum. Lütfen birkaç hafta daha bekleyin! İnanılmaz ses sizinle olacak! '' dedim ve telefonu kapattım.
Tüm her şeyi tekrar hissettim. Derin bir nefes alıp kapıya doğru gözüm kaydı. Ama ... Bu ...
'' Abla! '' dedim.
'' April sen ...'' dedi. Olamaz. Yoksa …
'' Sen ... İnanılmaz Sessin! ''