bc

ZİFİRİ ROTALAR

book_age12+
174
FOLLOW
1K
READ
dark
badboy
kickass heroine
inspirational
mystery
bold
sword-and-sorcery
magical world
enimies to lovers
soul-swap
like
intro-logo
Blurb

KARANLIK KORDONLAR SERİSİ 2. KİTAP ZİFİRİ ROTALAR

Ruhu, ailesi, kayıpları ve var olduğundan beri dinlediği o tüm yalanlarla yaşamak Vera'yı her yeni gün de zorluyordu. Mucizeye dönüşmüştü artık güneşli, masum bir sabaha uyanmak. Ona yakışandı sanki Lotus'un zirvesinde tüten dümenlerden tehlikeli bir pay almak. Tepeden tırnağa bir bilinmezliğe dönüştüğünde sığındığı ev bile artık güven vermiyordu. En yakınındakinin bir şifacı olması da eskisi kadar itimat etmiyordu. Kim bilir belki de dostun tarafından hançerlenmektense düşmanına planlı bir şans vermek daha iyi olabilirdi.

Savaşmaya devam edebilmek için kılıcını çekeceği her yeni yolu deniyordu. Ona çizilen her bir rota zifiriydi, henüz bilmiyordu.

chap-preview
Free preview
Gidişler ve Dönüşler
Geriye doğru sendelerken zemin ayaklarımın altında kayıp gidiyor gibi gıcırdamıştı. Günler öncesinde kendimle ilgili duyduklarımdan daha fazla hezeyana uğramıştım adeta. Gözlerim kocaman açılmış mı, yoksa kapanacak kadar kısılmış mıydı ayırt edemeyecek kadar bulanık görüyordum. Sarah'ın ellerini kolumda hissederken bu dokunuşa engel olmadım ve yatağa oturmama yardım etmesine izin verdim. "Bunu söylemek zorundaydım. Hayatın önüne serilmişken ardında kalan teyzeni düşünüp her şeyi geri çevirmenden korktum. Sana her şeyi anlatma gibi bir planım yoktu aslında," diyerek itiraf etti. Ne duyacağımı, ne tarafa yıkılacağımı bile bilmiyordum. Dinlememeyi tercih edip susmasını söylesem bile öğrenmek zorunda olduğumu bildiğim için bu belirsizliği hayatım boyunca asla unutamayacaktım. "Bunun ne demek olduğunu anlamıyorum, sen anlatsan da mantığıma nasıl sığdıracağım?" "Sen bunu başarabilecek kadar güçlüsün," diye fısıldadı. "İtiraf etmek zorundayım ki, şimdi bu kadar kararlı ve kendinden emin şekilde gelmeseydin asla yapamazdım." Oynamak zorunda kaldığım rol sayesinde mi öğrenmiştim kabullenemeyeceğim derin hakikati?  "Hayatımda biri olması mı seni gerçekleri konuşmana ikna etti yani?" Zeminin tekrar kaymamasını dileyemeyecek kadar hışımla ayağa kalkarken, "Sana güçlü olduğumu hissettiren bir erkek arkadaşa sahip olmamsa, bunu asla anlayamayacağım," dedim. "Eğer olgunlaştığımı hissettiysen bu sadece hayatın çelmelerine çok defa takılmama rağmen kendi başıma kalkmaya çalışmamdandır." Ona kızmak ve delice bağırmak istesem de gizlemesi gereken sebepleri duymaya ve içimi kanatan gerçekleri dinlemeye ihtiyacı vardım. O her zaman teyzemdi ve her nereden gelirse gelsin, hangi yabancı ailenin mensubu olursa olsun bunun değişmesini istemiyordum. "Bana her şeyi en saf haliyle anlat," diye fısıldadıktan sonra, yorgun bir şekilde kalktığım yere tekrardan oturdum. Yüzüne bakmaktansa doğruca karşımdaki kitaplığa bakıyor ama odak noktamdaki yazıları asla anlayamayacağımı bilebilecek kadar donuk bir şekilde duruyordum. Parmak uçlarıyla koluma beni ürkütmeyecek kadar yumuşak şekilde dokundu. Ona dönmemiştim ama öfkeyle de itmemiştim. "Bunu ben de okula gitme yaşım geldikten çok sonra öğrendim. Annem ve babam gerçekleri hiçbir zaman dile getirmese de Kasandra bunu saklayacağıma güvenip her şeyi bana anlattı. Onu evlatlık aldıklarını itiraf ettiği gün, hem bizi terk etmiş hem de yeni gelmiş gibi hissetmiştim." "Evlatlık alınan annem miydi?" Şaşkınlıkla ona döndüğümde, Sarah'ın başını salladığını gördüm. İlk düşündüğüm, teyzemin sonradan aileye katılmış olma ihtimaliydi. Hatta kısacık saniyeler içinde kendi annemin ve babamın belki de çocuk sahibi olamadığı için beni evlatlık aldıklarını bile aklıma getirmiştim. Sonuçta iki türlü de öz teyzem olmazdı ve sebep ne olursa olsun bu canımı acıtırdı. Yine de annemin yabancı oluşu gerçeği kalbime sancılar saplanmasına sebep oluyordu. "Annem ve babam, uzun yıllar çocuk sahibi olamadıkları için evlat edinmek tek yollarıymış. Neden bir bebeği almak yerine yürümeyi ve koşmayı çoktan öğrenen, eğitim hayatına başlama yaşına gelen Kasandra'yı yuvalarına aldıklarını ben de bilmiyorum. Ama bunu iyi ki yapmışlar, onun gibi bir ablaya sahip olarak büyüdüğüm için öyle şanslıyım ki." Annemi kimsesizler yurdunda, tek başına ve biçare büyürken hayal etmek boğazıma üst üste yumrular oturmasına neden oluyordu. Anlattıklarını bölmemek için konu dışında bir şey söylemedim. "Peki ya gerçek ailesi hayatta mıydı?" "Tam olarak bir şey söylememişti, ben de anneme ve babama sormayacağıma söz vermiştim. Bir ailesi tabii ki varmış fakat babası öldüğü için annesi ona bakamamış, zavallı kadın eğitimini tamamlaması için başka birilerine emanet etmek zorunda kalmış." İlk günlerinden son günlerine kadar onu gözlerinin önüne getirdiği belli olan Sarah, düşüncelerine daldığından uykuda gibi konuşuyordu. "Öyle cıvıl cıvıl bir çocuktu ki, sana bunları günler boyu anlatsam bile yine de birçok şey eksik kalır. Annem bana hamile kalınca Kasandra'yı en güzel şans meleği olarak görmüşler ve ona olan ilgilerini asla azaltmamışlar. Ben doğduktan sonra da benimle nasıl ilgilendiğini anlatırlardı ve asla kıskanmadan, gayet iyi anlaşan iki kardeş olarak beraber büyüdüğümüzü daima söylerlerdi." Sesini titretmeden konuşmaya çalışması onu zorlasa da sırları ortaya dökmenin rahatlığını yaşadığını vurguluyordu yüz ifadesi. "En güzel sırdaş, en yakın arkadaş, en yakın kardeş olurken kan bağına ihtiyacımız olmadığını bilecek kadar büyüdüğümü hissettiğinde her şeyi anlattı. Önce çok ağladım, zaten çocuk olduğum için bu bilgi beni yoğun şekilde yalnız hissettirmişti. Sanki dünyadaki tek ışığımdı da birileri aslında onun benim için parlamadığını söylemiş gibi yıkılmıştım." Aslında en çok yıkılanın ben olduğumu düşünmek bunları duyduktan sonra bencillik olurdu. Sarah'a kızıp öfke duymak yersizdi ve bu tutumum fazla incitmekten öteye geçmeyen kırıcı bir karşılık olarak kalırdı. "Annem sana her zaman bağlıydı ve şimdi her nerede olursa olsun, sen hâlâ onun kardeşisin." Gözyaşlarını hırkasının kumaşıyla yok ederken, "Bak işte, bunları anlayacak kadar büyümüşsün," demeye çalıştı kolunun ardından. "Beni sen büyüttün," derken boynuna doğru uzanıp sarıldım. "Her şeyi bilmiş gibi kafamın içini dolu hissederken, daha öğrenmem gereken çok şey var gibi düşünmeye de engel olamıyorum." "Güzel kalbin de sana Tanrının hediyesi," diyerek karşılık verdi. "Ama onu iyilikle, anlayışla, merhametle şekillendiren de sensin. Bu eşsiz yüreğini kendin büyüttün ve biz sadece seni izledik." Anlatmasına devam etmek istiyor, duyduklarım beni biraz olsun rahatlatıyordu. İçimi karıncalandıran bir umut vardı. Belki de annem gerçek ailesini bulmak için gitmişti. "Ben henüz lisedeyken o üniversiteye başlayacaktı ve ülkenin diğer bir ucunda okumak istemesi beni yıkan ikinci durum oldu. Zaten biliyorsun, babanla da orada tanıştılar. Tek başıma gidemeyeceğim kadar uzakta olduğu için her tatilde mutlaka eve dönerdi ve sabaha kadar Evren denen şu gri gözlü çocuktan bahsederdi." Yarım gülümsemem silinirken, bunun asıl sebebi ruhumun renginin benzerliğini düşünüp kuşkulanacak bencilliğimden değildi. Babamı özlemiştim; dağınık saçlarını ve yumuşak yanaklarını öpüp boynuna sarılmayı. "Onların beni aşka inandırdıklarını sana itiraf etmeliyim, Vera. İlk kez annemle beraber Kasandra'nın kaldığı öğrenci evini görmek için gitmiştik ama babam bizimle gelemeyecek kadar hastaydı. Bu durum beni çok yıprattığından annem havamın değişmesi adına uzun yolculuklardan nefret ettiği halde fedakârlık yapmıştı. Evren ile tanıştığımda o kadar zayıftı ki, asla inanamazdın o olduğuna." Bunları defalarca dinlemiş olmama rağmen anın büyüsünü bozmamak ve onu mutlu eden anıları anlatmasına engel olmamaya karar verdim. "Babamın bahsettiğiniz kadar zayıf olduğunu düşünemiyorum," diyerek çok defa kurmuş olduğum cümleyi tekrar söyledim. Buruk bir şekilde gülümseyen Sarah, "O zamanlar fazla yemek yemiyordu ve o kadar da sıcakkanlı değildi," diyerek devam etti anlatmaya. "Bizimle konuşurken bile çekiniyordu. Annem de onu sevmişti ve bize davet ettiğinde bir bahaneyle reddedeceğini sanmıştım fakat heyecanla kabul etmişti. Ne yazık ki sınavları bittiğinde ikisi de sadece babamın cenazesine yetişebildiler." Hıçkırıklara boğulurken, hayatın onlara neden bu kadar acımasız olduğunu düşünüyordum. Neden biz, neden ben, neden tam olarak bunlar, neden bu şekilde, neden son bulmuyor diye düşünmek belki de bizim hayata karşı bakış açımızı sorgulatan en büyük cevapsız sorulardı. Hikayenin devamını çok iyi biliyordum. Sarah daha fazla devam edemeyeceği için anlatmak için hazırlandım. "Ve bu büyük acı bir şekilde son bulurken, sen ve büyükannem yalnız kaldınız. Buna rağmen pes etmeden okulunu bitirdin, annenden uzak kalmamak için Lotus'ta okumayı hedeflemiştin. Başarılarınızı da görmek zorundasınız." Onunla ciddi konuşmama her zaman şakayla karışık kızan Sarah, elinde olmadan gülümsedi. "Annem de aramızdan ayrıldıktan sonra tek kalmama dayanamayan Kasandra'nın, Evren ile yakın bir yere taşınma kararı almaları beni hayata bağlayan en güzel haberdi. Daha güzeli ise sana hamile olarak dönmesiydi." Gösterişsiz bir nikahla  evlendiklerini  biliyordum. Kötü haber Kasandra'yı yuvasına dönmeye mecbur bırakmış, yanına hayat arkadaşı Evren'i de katmıştı. Bu yüzden Lotus'ta dünyaya gelmiş, ailem artık uzaklara gitmediği için eyalet dışına da fazla çıkmamıştım. Bilgiler oldukça yeni öğrenilmiş gibi aklıma doluşurken, kapıdan tarafa utançla bakmadan da edemedim. Suskunlaştığımda beni dikkatle süzen Sarah, "Merak etme, Alexander salonda ve gayet keyifli," diyerek aklımdan geçenleri okumuş gibi konuştu. "Ona çocukluk fotoğraflarından ve babanın eseri kolajlardan oluşan pembe kapaklı albümü verdim." "Bunu yapmış olamazsın, içi alakasız fotoğraflarla dolu." Kundağa sarılı uyurken, beşiğimde uzanmış bir ayağım çekene engel olmak ister gibi havada dururken, ağzımın kenarından çikolatalar akarken babamın çektiği anlık fotoğraflar çok fazlaydı. "Hadi ama onlara ne kadar ilgiyle baktığını tahmin edebiliyorsundur," diyerek kolumu okşadı. Cebine koyduğu kolyeyi tekrardan çıkardığında avuçlarımı açtı ve itiraz etmeme fırsat vermeden oraya konumlandırdı. "Tekrar söylüyorum, ne olursa olsun herkesten gizle. Hep yanında bulunsun ama asla takma, bu annenin isteğiydi." Annem böyle uygun gördüğüyse asla göz ardı etmeyeceğimi biliyordu. "Duydun mu canım, herkesten. Alexander bile bunu bilmemeli." Kabullenmiş bir şekilde başımı sallarken, kolyeyi incelemeden çantamın derinlerine gizledim. Eğer annem bu konuda hassassa, ondan geriye kalan hatıraya bağlanmak zorundaydım. Fakat evlatlık olduğunu Alexander'dan saklayamaz, olayları aydınlatmak isteyen tek kişiden bu önemli bilgiyi esirgeyemezdim. "Anlattıklarım seni uçurumdan düşmüş gibi hissettirdi, biliyorum. Ama yerle bir araya gelmeni önleyecek kadar samimi söylüyorum ki, bizim asla kan bağına ihtiyacımız yoktu ve daima gerçek bir aileydik." Söylediği şeyleri hazmetmem zor olsa da annemi arayacağım yollara da ışık tutmuştu. Neden hayatı kısacık bir sürede tanımak zorunda olduğumu bilemese de bir anda büyümüş ve güçlenmiş gibiydim. "Annemin evlatlık alınmasını sakin bir şekilde kabullenmem de tam olarak ikinizin gerçek bir kardeş gibi geçinmesi." Büyükannemi veya büyükbabamı görmediğim için onların duygularından yoksun büyümüştüm ve onlara karşı bu durumda iyi ya da kötü bir şey hissedemiyordum. "Alexander'ın albüme sıkılmadan yüz kez baktığını bilsem de incelediği kızı büyümüş şekilde görmeyi isteyecek kadar da özlediğine eminim."  Ayağa kalkan Sarah, benim de kalkmam için elini uzattı ve uzun bir süre sarıldık. Bu sefer ki ağlamadan uzak, rahat bir veda kısmıydı. Tekerlekli çantayı yerlerin olmayan tozunu alacak şekilde salona doğru sürüklerken Alexander'ın büyük bir gülümsemeyle sayfaları çevirdiğini fark ettim. Adım seslerimi işitmese asla kafasını kaldıramayacak kadar odaklanmıştı. "Sağ ayağıma babamın spor ayakkabısını, sol ayağıma annemin ince topuklularını giydiğim fotoğraf hakkında soru duymak istemiyorum." "Tam olarak öyle kal, sakın bozma!" Alexander'ın sesi eğlenceli gelmese endişeleneceğim kadar değişik bir emirdi. Yine de merakla öylece dikilip, suratımdaki soğuk gülümsemeyi korumaya çalıştım. Alexander ayağa kalktı, iki elini birleştirip bir fotoğraf makinesine büründürürken suratımı da bu boşluğun içine aldı. Ağzından uyumsuz bir deklanşör sesi çıkardıktan sonra, "On yıl öncekiyle aynı kareyi çektiğime inanamıyorum!" dedi keyifle. Tekrardan koltuğa oturarak kaldığı sayfayı açtı, görebileceğim kadar havaya kaldırdı. "Arkadaki afişten anladığım kadarıyla şiir okuma yarışmasındasın ve gerginsin. Annen bu fotoğrafı çekerken çok heyecanlı ve oldukça sıkıntılı olduğun için yalancı bir tebessümle objektife yakalanıyorsun." Anlattıkları tam olarak doğruydu ve o günü dün gibi hatırlıyordum. "Peki ya annemin çektiğini nasıl anladın?" Sayfaları tekrardan karıştırırken dudaklarını düşünceli bir şekilde büzdü. "Çünkü bazı fotoğraflar bulanık ve çok da iyi açıyla çekilmemiş. Genelde bu fotoğraflarda bir kadının yüzü ve ayağı yanlışlıkla dahil olmuş gibi silik görünüyor, tahminime göre o kişi de annen. Özel günleri içeren fotoğraflar ise çok net ve güneşin yüzünü aydınlatması sağlanacak kadar profesyonel bir elden ölümsüzleştirilmiş. Buradan da anlayabiliyorum ki, annen dışarıya çıktığınızda babanı fotoğraf makinesinden uzak tutmuş." Zekasına ve dikkatine hayran bir şekilde onu dinlerken ne söyleyeceğimi bilemedim. Böylesine tetikte bir adamdan kaçabildiğim karnaval günü için başarılı ya da fazlaca sinsi olduğumu düşünürken, ödül kupasını nereye koyacağıma karar veremiyordum. "Ayakta kalmaya devam mı edeceksin yoksa bana kırmızı ruju neden dudaklarına değil de gözlerine sürdüğünü mü anlatacaksın?" En komik fotoğraflarımdan biri olmasının sebebi de kameraya büyük bir suç işler gibi bakmamdı. "Sen bu albümü beynine çoktan kaydettin biliyorum ama daha fazla kurcalamana müsaade etmeyeceğim," dedikten sonra saklamadığım gülümsememle yanına doğru ilerledim. Pembe albümü elinden alıp, adım atmama gerek olmayacak kadar yakınımdaki televizyon sehpasına bırakırken tanıdık dokunuşu hissettim. Alexander'ın elleri bir kez daha benim boşta kalan elimle buluşmuştu. "Sen her halinle güzelsin, diğerlerine ne eklenirse eklensin sana ulaşamayacakları kadar üstelik. Göz kapaklarındaki saf beyazlığını hiçbir rengin kapatmasını istemem." Duyduklarım mı  şaşırtsın, aniden dokunuşu mu hayret ettirsin bilemezken Alexander'ın safir mavisi gözleri odağını değiştirip kapıya doğru baktı. Geriye dönmeden de anlayabiliyordum ki Sarah gelmiş ve Alexander bu yüzden rol pelerinini takmıştı. "Umarım konuşmalarınızı bölmedim." Geri dönen Sarah, bizi el ele görmenin, mırıldandığı güzel şeyleri duymanın mutluluğundaydı. Elini yüzünü yıkamış, saçlarını düzeltmiş, rengi biraz daha sağlıkla parlıyordu. Gözlerinden atamadığı taze kızarıklıkla gülümsemesi de her şeye rağmen iç rahatlatıcıydı. "Biz artık gitmeliyiz," dediğimde beni yavaşça bırakan ellerden uzaklaşarak teyzemin yanına ulaştım. Hem çok uzun hem oldukça kısa süren sarılmamızın ardından hepimiz beraber kapının önündeydik. Alexander, hiç zorlanmadan çantaları aldığında evden çıkmanın zamanı gelmişti. "Sanırım arabanın uzaklaşmasını izleyecek kadar cesaretli değilim." Sarah bir kez daha ağlamamak için kendini tutarken, bunu anlayışla karşılayacağımızı biliyordu. Kısa bir süre banyoya kapanacağını, üzgünken veya kızgınken yaptığı gibi kendini ılık suyun altına bırakacağının farkındaydım. Samimi bir şekilde bunun sorun olmadığını dile getirdim. Mutluluğumuzu dileyen veda sözleri, araya karışan ama hoş bir etki yaratan Samir ve Alexander isimlerini içeren cümleler son konuşmamızdı. Gidenin arkasını dönerse gitmekten vazgeçeceği, geride kalanın ise açık tutarsa bir şeylere engel olacağını düşündüğü kapı usulca kapandı. Havanın soğuk rüzgarlarla yüzüme çarpmasını ve bu etkinin beni kendime getireceğini hayal ederken, aldığım nefesi bile zar zor hissediyordum. Alexander'ın çantaları yüklenmesine karışmamış, bilgisayarımı taşıyacak gücü bile kendimde bulamamıştım. Ona olan biteni anlatmak için sabırsızlanırken biraz kendime gelmeye ve anılar evinden uzaklaşmaya ihtiyacım vardı. Tüm yaşananlar tazeliğini koruyor gibi görünürken, aldatıcı bayat tadını damağımda hissedebiliyordum. "Her şey buruk bir güzellikteydi. Olan biteni düğümleri daha fazla karıştırmadan çözeceğiz, söz veriyorum." Vadettiği şeye yalnızca gülümsedim. Arabaya ulaştığımızda bagajı açan Alexander, çantaları içinde kristal bardak veya tabaklar var gibi hassas hareketlerle yerleştiriyordu. Elini belime birleştirip onu izlerken, arkamdan gelen sesi işittim. "Vera!" Hızla geriye döndüğümde bana doğru kaçırmak üzere olduğu bir otobüse yetişmeye çalışır gibi koşan, süratinden dolayı uzun kızıl saçları havada uçuşan arkadaşımı gördüğümde belki ileriye doğru adım atmam gerekiyordu fakat şaşkınlıktan yapamadım. "Demre!" diye haykırınca birkaç adım öne çıkıp boynuna sarılmayı başarabilmiştim. "Tanrı aşkına, beni öldürmenin tek yolu merakta bırakmak değildi! Seni öyle çok özledim ki." Demre tam anlamıyla omzuma gömüldüğü için sesi boğuk çıkıyordu. Karşılık vermek yerine onu daha fazla sıktım ve bir süre sonra ağlamakla gülmek arasında kalırken güçlükle ayrıldık. "Seni gördüğüme çok sevindim, sonunda yanıma gelmeyi akıl edebildin." O esnada fark ettim ki geldiğim ev artık bana ait değildi ve bugün burada olmayabilirdim. "Attığım maillere ve çağrılara cevap vermeyi bıraktığın için bana başka çözüm yolu kalmadı!" Alexander'a doğru kısa bir bakış attığında yeniden bana döndü. "Keşke büyükannemin yanında kalma kararı almasaydım, en zor gününde birkaç günlüğüne dahi uğrayamamıştım." Utançla başını öne eğen Demre, pişmanlığını belli etmek ister gibi sustu. Ailesiyle anlaşamadığı için uzak bir yerde yaşamayı göze alan birini suçlamak sadece biraz bencillik olurdu. "Attığın mailler hep bunu içeriyordu ve kendine böylesine kızmana katlanamıyordum. Çağrılara gelirsek telefonum artık bir ölü." Konuyu değiştirmeye ihtiyaç duyunca bir adım geri gidip Demre'yi baştan aşağı süzdüm. Siyah renkteki kloş eteği ve aynı tondaki çorapları uzun bacaklarını ortaya çıkarmış, üzerine giydiği renkli hippi kazağı da tam ondan beklenen bir moda anlayışıydı. "Sana kilo almanı söyledikçe daha fazla zayıflamışsın, yine yemek yemeyi mi kestin?" Demre, zayıf yanaklarını imayla şişirince istemsizce gülmeye başladık. "Bana bunu söyleyen ilk kişi değilsin," dedikten sonra bakışlarını tekrardan Alexander'a yöneltti. Arkadaşımın ela gözlerini takip ederken artık tanıştırma zamanının geldiğini anlamıştım. "Demre en eski, en iyi arkadaşım. Ve kendisi, Alexander..." kısa bir duraksamanın ardından ne demem gerektiğine karar veremediğimi fark ettim. Artık Sarah yoktu ve rol bitebilirdi, Demre'nin ben yokken bu eve uğramayacağını çok iyi biliyordum. "Yakın bir arkadaşım," diye tamamladım cümlemi. İkisinin elleri buluşurken, "Ama ne kadar yakın?" diyen Demre'nin suratında hınzır bir ifade vardı. "Bu çok şeyi değiştirir." Memnuniyetle tokalaştıkları sırada, arkadaşımın gözleri benden daha fazla takılıyordu tanıştırdığım kişinin üstüne. "Oldukça yakın," demeye engel olamadım. Geri çekilen Demre, "Lotus'ta kalıp oraya tekrardan dönmemeye karar verdim," dedi heyecanla. "Ama sırf başka bir şehirde olabilmek için buradaki lise hayatını yarıda bırakmıştın. Yani üniversiteyi orada okumak istemeni anlamıştım da öyle büyük istekle gidişini gördükten sonra temelli dönmen sürpriz oldu." Omuz silken Demre, "Zaten orada kalsaydım da notlarım küçük eyalet okullarına anca yeterdi," dedi. "Diplomaya sahip olmaktan daha önemli şey, o kağıt parçasını nereden aldığın." İlk kez konuşan Alexander, "Aslında günümüzde bu doğru," deyip araya girme cesaretini kendinde buldu. Ona katılmasıyla yakın bir hava takınan Demre, haklı olduğunu duymanın rahatlığını hissettirdi. "Ben de bunu aileme yüzlerce kez söyledim ama derslerimin onların istediği kadar muhteşem olamayacağını asla anlamayıp her zaman erken davranmak istediler. Sanırım sen eğitim hayatını bitirmiş olmalısın. Nerede okudun, zeki ama çalışmayan birine tavsiyelerin var mı"  "York Üniversitesi, psikoloji bölümünü bitirdim ama davranış bilimlerini tercih edecek olursanız, sosyolojiye yönelmenizi tavsiye ederim. Tek bir insanın davranışını ortaya çıkarmak, altında yatan nedenleri aydınlığa kavuşturmak ve bunları öncesinde tüm teorikliğiyle okulda öğrenmek kolay değil. Sosyoloji de ise koca bir toplumun neden sonuç ilişkilerini öğrenmeye çalışmak, garip ama daha anlaşılır." Oyununu devam ettirmene gerek yok diye haykırmak istiyordum. Buna rağmen susmayı ve araya girmemeyi tercih ettim. Psikolojiye zaten doğuştan yetenekliydi ve bunu üniversite isimleriyle süslemesi nedense hoşuma gitmemişti. "Demek istiyorsun ki, bir insan kendini bir ordu gibi gösterip işi zorlaştırır. Ama toplumlarda sürü psikolojisi vardır ve davranış sebeplerine ulaşmak için belli başlı gerçekler yeterli olur." Alexander kaşlarını havaya kaldırırken, "Kesinlikle tam olarak böyle söylemek istedim aslında," diyerek itiraf etti. "Anlayabiliyorum, çünkü ben de bir zamanlar sosyolojiye ilgi duymuştum." Gülümsemesini keserken, "Bagaja bir şeyler yerleştirdiğinizi gördüm, taşınıyor musun?" diyerek bu defa bana bir soru yöneltti. En yakın arkadaşımdan bir şeyler saklamakta zorlanırken, küçük bir çakıl taşını ayakkabımın ucuyla ezmeye devam ediyordum. "Bir süre Alexander ile beraber yaşayacağım, zaten Sarah'a veda etmeye gelmiştim." Ağzını açarken, "Siz dip dibe yaşayacak kadar yakın arkadaşlardansınız!" diye abartıyla bağırınca, ellerinde alışveriş poşetleriyle yürüyen kadın kısa bir an bize baktıktan sonra umursamadan yoluna devam etti. İkimiz kahkaha atarken beraber gülmeyi ne kadar özlediğimi fark ettim. Alexander kollarını birleştirmiş bir şekilde durmaya devam ederken bu kadar komik olan ne demek ister gibi anlamsız bakıyordu. "Sanırım birbirimize anlatacağımız çok şey birikti ve sen maillerimi okumadığın sürece de birikmeye devam edecek." Kendine gelmeye çalışırken, "Merak etme bilgisayarımı yanıma alıyorum," dedim gözlerimi silerken. "Söz veriyorum artık sana yazacağım ama eski mesajlarını tek tek okumayacağım, çünkü her ne yazdıysan tekrar anlatacağını biliyorum." "Hey, sadece yazışmakla benden kurtulabileceğini mi sandın? En çok da sana olan merakımdan ve özlemimden geri döndüğüm düşünülürse bu imkânsız." Biraz duraksadıktan sonra, "Eğer evinize davet etmezseniz dışarıda da görüşebiliriz," dedi kırgın bir sesle. Demre'yi dinlerken ne kadar haklı olduğunu biliyordum. Yan yana gelmeye ve uzun uzadıya konuşmaya ihtiyacımız vardı. Aynı sınıflara yerleşebilmek için okul yönetimine dil döktüğümüz günler olmuştu ve şimdi aynı şehre gelmişken uzak kalmak zor olacaktı. Ev bana ait değildi, mecburi bir misafir sürecindeydim. Alexander'a baktığımda onay veren gülümsemesini gördüm. "Tabii, istediğin zaman gelebilirsin sizi birbirinizden ayırmak haksızlık olur." Yüzü ışıldayan Demre'nin alev turuncusu saçlarından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırırken "Sana adresi yazarım," dedikten sonra anlaşmış olmamızın sevincinden dolayı aynı ışıltıyı kendimde de hissettim. Demre'yi gideceği yere kadar götürmeyi teklif etsek de yeni döndüğünden ziyaret etmek istediği başka arkadaşları olduğunu duyunca fazla üstelemedik. Bana sımsıkı sarılması, Alexander'a duru bir sesle veda etmesi şimdilik yollarımızın ayrıldığını gösteriyordu. Doğuya doğru sessizce yol alırlarken bir şeyleri uzakta bırakmış gibi görünsek de dünyanın diğer ucuna bile gitsem kalbimde sürükleyeceğimin farkındaydım. Demre ile karşılaşmam hayal bile edemeyeceğim büyük bir buluşma olmuştu. Günün en güzel yanı bu olurken, sürücü koltuğuna bakarak söylemem gerekenleri daha fazla içimde tutamayacağımı fark ettim. "Sarah," dediğim sırada duraksayınca, nasıl devam edeceğimi hem biliyor hem düşünüyor gibiydim. "Öz teyzem değilmiş. Annem küçük yaşta evlatlık alınmış." Eğer bir yol ayrımı olsaydı ve dönüş yapması gerekseydi bunu kaçıracağı kadar çok şaşırmıştı Alexander. Hızını yavaşlatırken arabayı güvenli bir köşeye çekmeyi uygun buldu. "Ne diyeceğimi bilmiyorum, hem beklenen hem beklenmeyen bir şeydi." Duran arabada ona doğru dönerken, "Ne demek istiyorsun?" diye fısıltıyla sordum. Düşündüğü teorilerini dile getirmeden önce derin bir nefes aldı. "Çünkü annenin gidişi ve babanın cansız olarak bırakılması basit bir kaçırılma ve geride kalanı susturma vakası gibi görünmüyor. Aslında ihtimalleri düşünürken, babanın farklı bir geçmişi olduğu aklıma gelen ilk durumdu çünkü üzgünüm ama bazı şeyler uğruna hayatına son verilmiş olmalı. Olanlar yine de garipliğini korurken, annenin bambaşka bir ailenin üyesi olması bir şeyleri gizeme sürükler gibi görünse de bizim doğru yerde onu aramamıza da yardımcı olabilir." Kendim dışındaki kişilerin benimle aynı şeyleri düşünmesi içini rahatlatıyordu. Noyan, hatta Arel bile bunun böyle olduğunu düşündüğü için aramaya yardım edeceklerdi. Oysa tek başıma yaşamaya çalıştığım hayatımda herkes Kasandra'nın da çoktan öldüğüne inanmış ve cansız bedenini bulmaya odaklanmıştı. Şimdi Alexander gibi güçlü birinin de benim yanında yer alması, içime baharda toprağa düşüp hayat veren yağmur damlaları gibi nefes dolduruyordu. "Belki zor ama onu hâlâ bulabileceğimizi, çünkü kimsenin aramadığı yerlere gittiğini söylüyorsun." Tıpkı benim gibi özlerinin içinin güldüğünü fark ettiğinde bu fikre sıkı sıkı tutundum. O da umutlu bakıyordu ve bu ihtiyacım olan bir şeydi.  "Nerede olduğunu yine de bilmiyoruz, çünkü gerçek ailesi her neredeyse o da onların yanına sığınmaya ihtiyaç duymuş olabilir." "Annem küçükken bir ailesi olduğundan bahsetmiş ama onlarla daha sonra hiç görüşmemiş."  Heyecanla dudaklarımı yalarken araba tekrar çalışmıştı ve artık her nereye gidersem gideyim kalbimde taşıdığım şey aynı zamanda umut olacaktı. Gözlerim yolda olsa bile aklım her zamanki gibi düşler denizine batıp çıkıyordu. "Arkadaşınla birlikteyken çok mutluydun, senin için değerli biri olmalı." Şimdiki hayata dönerken Demre'yi anlatmayı zaten çok istediğimi fakat öncesinde annemle ilgili durumlara çözüm bulmamız gerektiğini bildiğimden bu konuya değinmemiştim. "Evlerimiz yan yanaydı ve beraber büyüdük, aynı okula kayıt olduk, aynı sınıfa yazıldık. İlk gün okul çok korkunç ve büyük görünürken herkes tek başına gibiydi, tüm çocuklar ağlıyordu. Demre ve ben birbirimizin elini hiç bırakmadan en ön sıraya büyük bir cesaretle oturmuştuk." Büyüdüğümüzde o günlerin dalgasını çok defa geçmiş, masumluklarımızı düşünüp gülmüştük. O zamanlar ondan çok az daha uzun olsam da ergenlik çağımızda aynı boya ulaşmıştık. Okula giderken aynı kıyafetleri giymemiz yetmezmiş gibi aynı çantaları da almış, Demre'nin turuncu saçları sert bir örgüyle çantanın üzerine dökülürken, benim kahverengi saçlarım yapmaktan hoşlanmadığım ve ensemi acıtan sıkı bir at kuyruğuyla havada durmuştu. Aramızdaki tek farkın saç renklerimiz gibi durduğu günleri düşünürken gülümsedim. "İyi anlaştığınız ve dostluğunuzun eskiye dayandığı oldukça belli. Kahkahalarla gülerken her defasında sokaklarda yankılandırır mıydınız?" "Her şeyden dalga çıkarabilecek kadar aklımız havada olduğu günler de evet." Bana yardım eden kişiye hayatımı anlatmayı ve anılarımı paylaşmayı çok istiyordum. "Bizimkiler bu davranışlarımıza hiç karışmazken, Demre'nin ailesi oldukça kuralcıydı. İyi insanlardı fakat kasıntı davranışları ikimizi de geriyordu, bu yüzden genelde bizim evde ya da dışarıda takılmayı öğrenmiştik. Asla kurallara hapsolacak bir kız olmadığı için gayet iyi anlaştığı büyükannesinin yanına, şehir dışına yerleşti. Orada okuyup hayatının sonuna kadar orada kalacağını söylediği son tartışmalarında sabaha kadar ağlamıştık." Eğitimden bahsedince aklıma gelen yeni fikirlerle ekledim. "Sarah'a söylediklerin kuşku duymayacağı kadar iyiydi, oyunculuğumuz için ikimize de minnettarım. Fakat Demre'ye detay vermene ve okul ismi uydurmana gerek yoktu, o böyle şeylere takılmaz." Gözlerini yoldan ayırmayan Alexander, çarpık bir şekilde gülümsedi. "Mühürlülerin kendi özel hayatı olduğunu ve kuralların buna karışmadığını artık biliyorsun. Gerçekten York Üniversitesi'nde psikoloji okudum ve yüksek lisansımı burada tamamladım. Söylediklerime parantez açmak gereken iki nokta vardı: Birincisi klinikte çalışmaya son vermek zorunda kalma sebebim insanlardan sıkılmam değil, akademiye gitmem gereken durumlarda zorlanmamdı. İkicisi ise, ofisimde değil kendi evimde çalışıyorum ve sadece bir kişinin kişisel terapistliğini yapmaktayım." Utancımdan hızla kafamı camdan dışarı çevirirken ne söyleyeceğimi bilemedim. Onu harika yalan söylemekle değerlendiğim için haksızlık etmiştim. Yeteneklerini harmanlayıp kendine uygun gelen bölümü okuması, notlarını yüksek tutup iyi bir okula gitmesi Alexander'dan beklenebilecek bir başarıyken, bugün aslında çok da yalan söylemediğimizi  fark ederek rahatladım. "Demre bu yüzden seni terk etmek zorunda kaldı yani?" diyerek kaldığımız konuya geri dönmelerini sağladı. Başımı sallayarak onayladığımda, "Ailesinden sıyrıldığı ve özgür olduğu için mutluyuz, umarım tekrardan sorun yaşamaz," diyerek samimi dileklerini sundu. Ben de aynı şeyleri hissederken, "Üzerindeki kıyafetlere bile karışırlar, her zaman bir bahane bulup üstünü değişmeye zorlarlardı," dedim dalgınlıkla. "Şimdi ise üstünde bir hippi kazağı var," derken tekrar gülümsedi. "Normlara takılıp kalmamak ve ince bir açıklık görünce bile dışarıya çıkmak için çırpınmak güzeldir." İstemsizce ve kaçamak bir bakışla gözlerimi kendi vücuduma indirdim. Sıradan pantolonum ve kazağımla, özgürce dökülmesine izin verdiğim saçlarımla uzun zamandır kendimden vazgeçmiş bir profil çizdiğimi sanki ilk kez fark etmiştim. Rahat giyinmek her zaman tercihim olsa bile en güzel zamanlarımı odama kapanıp geçirmeme sebep olan her şeyden bir kez daha nefret ettim. "Gerçekten çok benziyorsunuz, fiziksel olarak farklar olsa bile birbirinizin örneği gibi duruyorsunuz." Kısa bir süre duraksadıktan sonra," Saçları gerçekten kırmızıya yakın mı yoksa boyamış mı?" diye merakla sordu. Mühürlüler kızılın tonlarını sevmeli ve ilgi duymalıydı elbet. "Hayır doğal hali böyle, tonun ismini tam olarak bilmiyorum ama bakır rengi olabilir." Fark etmeden kendi saçlarımın ucuyla oynamaya başlamıştım. Demre'nin saçları her zaman çok güzel ve eşsizdi. Kendimi onunla kıyaslamaz çünkü eksi ve artılarımızı hiçbir zaman düşünmezdik. Sürücü koltuğuna gizli bir bakış attığımda, Alexander'ın gayet keyifli bir şekilde gülümsediğini fark ettim. Demre ile içten tanışmışlar ve insanlardan uzak kalmayı tercih eden Alexander, onunla konuşurken gereksiz bir sıkıntı havasına girmemişti. Parmak uçlarımı cama hafifçe vururken rahatlamaya çalışıyordum. Daha fazla konuşup konuşmak istemediğimden emin değildim. Alexander ise, duydukları ona yetmiş gibi sessizliğini koruyor ve acele etmeden dönüş yoluna odaklanıyordu. "Bugün kendimi gerçekten yorgun hissediyorum," derken öğrendiklerimi sindirmem için dinlenmem gerektiğini biliyordum. "Yarın ise koskoca bir gün boş," deyince Alexander söz almamış, dinlediğini belli eder şekilde başını sallamıştı. Parmaklarımı cama tekrardan vururken geride kalan evlere, park halindeki arabalara, yeşilini koruyan ağaçlara bakıyordum. "Çatı katındaki elbiseler bahsettiğin kadar güzel mi?"

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ölüm Yıllıkları

read
1.1K
bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
4.1K
bc

evli kadın evli adama aşık oldu

read
9.9K
bc

ALFABETA (+18)

read
28.8K
bc

Tutku'nun Esiri

read
23.1K
bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
24.2K
bc

SENİ HİSSEDİYORUM ( 2 )

read
7.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook