Boğaz manzarasını gösteren bir mekana geldiğimizde ilk kez geldiğim için her bir tarafını inceleme ihtiyacı duyuyordum. Burası gerçekten harika bir yerdi. İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olabilirdi hatta. Yağmur çok sürmemiş, dakikalar sonra durmuştu. Yağmurdan sonra gelen gökkuşağı manzaramı süslerken aynı zamanda toprak kokusu içimi rahatlatıyordu.
Emir, serpme kahvaltı söylediğinde bir şey dememiştim. Beni çok umursamıyordu zaten, tabletiyle ilgileniyordu.
"Emir." dediğimde başını tabletinden kaldırmayıp "Hm?" dedi. "Bu iş...yani evlilik işi nasıl olacak?"
İç çekip tableti masaya bıraktı ve "Ne duymak istiyorsun?" diye sordu. "Yani...ne bileyim işte birilerinin haberi olacak mı? Ailenin falan." deyip ağzımdaki baklayı çıkardığımda öne doğru eğildi. "Katılacaklarını sanmıyorum."
"Neden?" diye sordum merakla. Annesi ve babasını yarışlarda daha önce görmemiştim. Yılda birkaç kere magazin haberlerine çıkarlardı ama Emir ile üç kereden fazla görmemiştim. "Kurcalama." dedi geçiştirerek.
Basmamam gereken bir yerdi sanırım. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı salladım. "Peki benim arkadaşlarım ya da ailem?" güldü. "Bu ciddi bir evlilik değil. Kimsenin bilmemesi gerekiyor en azından senin iyiliğin için. Evlendikten sonra duyururuz." dedi umursuzca.
"Ama-" sözümü kesti. "Aması falan yok Duru. Keyfimden yapmıyorum."
Sıkıntıyla arkama yaslandım. "Tamam." dedim kısıkça. Derin bir nefes aldı ve "Üzülmene değmez. Evlendikten sonra onlara güzelce açıklarız." deyince şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Emir ilk kez benimle güzelce mi konuşmuştu yoksa her şey benim hayal ürünüm müydü?
"Tamam. Peki Işık'ın haberi var mı?" dediğim esnada garsonları girerek işaret parmağını gösterdi. Susup bgarsonların masayı donatmasını izledim. Dakikalar sonra yanımızdan ayrıldıklarında sıcak ekmeklerden birini aldım ve sucuklu yumurtaya bandırdım.
Ağzımda atıp yerken bir tane zeytin ve bir dilim peynir aldım. Nefessiz bir şekilde yerken çaydan bir yudu m aldım ve ekmeğimin üzerine reçel sürmeye başladım. Emir'in sessizliğini fark ederek ona döndüğümde duraksadım. Sırtını geriye yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmişti.
Dudaklarında bilindik bir sırıtış varken gözleri üzerimden ayrılmıyordu. Hızlıca ağzımdaki lokmayı çiğnerken "Yemek yemeyi seviyorsun sanırım?" dedi alayla. "Acıkmışım."
"Belli."
"Sen de yesene." dedim ve elimdeki ekmeği ona uzattım. "Kiraz reçelinin üzerine peynir çok güzel gidiyor biliyor musun?"
"Hiç denemedim."
"Şaka mı!" dedim hayretle ve "Olmaz böyle." dedim. Bir dilim peyniri de ekmeğin üzerine bırakıp dudaklarına itince bileğimi tuttu. "Hayır istemiyorum."
"Ya denesene bir."
"İğrenç gözüküyor."
"Ya saçmalama! Denemeden nasıl bileceksin? Hadi dene ya."
Ben ona itiyordum ama bana itiyordu. Sonunda ekmek masaya düştüğünde reçel, Emir'in gömleğine sıçramıştı. Alt dudağımı stresle ısırdım ve küçük bir çocuk gibi arkama yaslanıp onun dışında her yere bakmaya başladım.
"Duru." dedi. Gülüyordu ama sinirden olduğu belliydi. "Duru dedim!" dedi sessizce bağırarak. Kahve gözlerinden ateşler fışkırırken boynunda sinirden çıkan damalarına baktım. "Efendim?" dedim masum çıkarmaya çalıştığım sesimle.
"Bana gömlek borçların katlanıyor tamirci kız." dedi ve peçeteyi alıp gömleğini silmeye başladı. "İlki gerçekten isteyerek olmamıştı." dedim itirazla. Özel dikim gömlekleri kim bilir kaç paraydı?
"Ha bu isteyerek oldu yani?" dedi sinirle gülerek ve başını iki yana salladı. "Bu da isteyerek olmadı! İnat etmeyip yeseydin böyle olmazdı."
Gözlerini devirdi. " Benim kiraza alerjim var."
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. "Özür dilerim bilmiyordum."
"Söylememiştim zaten."
"Deseydin o zaman." diye çıkıştım bu defa."Tamam Duru. Sus lütfen kahvaltı yapmak istiyorum." dedi dik dik ve bıçağını eline aldı. Yanaklarımı şişirdim ve sustum. Kahvaltıyı çatal ve bıçakların sesi eşliğinde bitirip toplandığımızda sofrayı silip süpürmüştüm ve şimdi karnım ağrıyordu.
"Bu kadar yeme." dedi.
"Bir ona karışmadığın kalmıştı."
"Elbiselerin içine giremeyince ağlama ama."
"Elbiselerin içi,ne girmeyince ağlamıyorum merak etme." dedim çıkışarak. "Başımı ağrıttın Duru sabah sabah." gözlerimi devirdiğimde daha ne olduğunu anlamadan Emir'in sırtına çarptım. Gerisin geri düşecekken birden kollarımdan tuttu ve kendine çekti beni.
Göğüslerimiz birbirine yapıştığında omzuna tutundum. "Etti bir." dedi alayla. "Ne?" dedim saf saf.
"İlk kuralı bile isteye çiğnedin."
"Unutmuşum."
"O zaman avucuna kazı, kopya çekersin."
"Bir olunca ne oluyor ki?" dedim bu defa.
"Bir olunca değil ama üçüncü de ne olduğunu uygulamalı gösteririm sana." deyip göz kırptığında şaşkınca baktım ona. Daha sonra ince, daha önce tanık olduğum cırtlak bir ses girdi aramıza. "Ne yapıyorsunuz siz?"
Emir birden beni bıraktığında neredeyse yere düşecektim. Sesin geldiği yöne baktığımda Işık'ı gördüm. Her zaman ki gibi süslenmişti. Üzerinde kırmızı askılı bir elbise, boynunda bir sürü kolye ve siyah bantlı topukluları vardı. Sarı saçlarının uçlarını kıvırmıştı ve dudaklarında koyu kırmızı bir ruj vardı.
Az önce bizi oldukça yakın gördüğü için kaşlarını çatmıştı. Gözlerimi ikimizin arasında gidip geliyordu. "Size bir şey sordum."
"Hoş geldin bebeğim." dediğinde Emir, oldukça şaşkındım. Sesi ilk kez bu kadar yumuşak, gözleri ise ilk kez bu kadar sevgi doluydu. Işık'ın yanına gidip beline nazikçe kollarını doladı ve kendine çekti. Işik fazla nazlanmadan başını, Emir'in göğsüne yatırdı ve gözlerini yumdu.
Emir, elini Işık'ın saçlarından yumuşakça geçirdiğinde sertçe yutkundum. Onlşara doğru yürürken geri çekilmişlerdi. "Hoş buldum aşkım." bana hiç dönmedi bile. "Duru ile daha önce tanışmıştınız değil mi?" dedi Emir farklı bir konu açarken.
"Havuz partisindeyken tanışmıştık."
Utançla gözlerimi kaçırdım. O gün neredeyse boğuluyordum ve Emir suni teneffüs yapmıştı bana. Sevgilisinin önünde olması kötü olmuştu ve kendimi başkasının sevgilisini çalan bir kadın gibi hissetmeye başlamıştım.
"Anladım. Gidelim."
Bana hiç bakmadan arabanın kapısını açtı. Işık gülüp öpücük fırlattı ve Emir'in açtığı kapıdan yolcu koltuğuna bindi. Emir yanımdan hızlıca sürücü koltuğuna geçtiğinde boğazıma oturan yumruyla arka kapıyı açtım. İçeriye oturduktan sonra araba çalışmıştı.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
"Nikah için elbise bakmaya tatlım." dedi Işık omuz silkerek. Masada almadığım cevap ise şimdi belli olmuştu. Çok garipti.
Sahtede olsa artık kocamın sevgilisiyle yolculuk falan mı yapacaktım ben?
"Ben bakardım." dedim gözlerimi kaçırarak.
"Bizim camia perşembe pazarında takılmıyor." dedi Işık ve tırnaklarına baktı. Dişlerimi sıktım ve camdan dışarıya bakmaya başladım. "Ne güzel ilk olurdu." dedim homurdanarak.
"Emir Saygın bir marka tatlım sadece bir isim değil. Onun yanındaki kadın da en az onun kadar marka olmalı." omzunun üzerinden bana baktı ve göz kırptı.
"Gerçi seni ne kadar marka yapabiliriz bilmiyorum." samimyetsizce gülümsedim bu dediğine. "O zaman ne yazık." dedim alayla. "Çünkü Emir Saygın'ın karısı Pit Stopta arka lastik çıkarıcısı." deyip dudaklarımı büzdüğümde Emir'in kaşları çatıldı.
Işık birden "Pardon?" dedi ve hayretle Emir'e baktı. "Ne diyor bu kadın?" ben de Emir'e döndüm bu sefer. Ne vardı bunda bu kadar şaşırılacak?
"Henüz o konuyu konuşmadık." dedi Emir.
"Hangi konu?" dedim.
Işık, "Evlendikten sonra çalışabileceğini mi zannediyorsun?" deyince hayretle kaşlarımı kaldırdım. "Bu ne demek?" dedim . İlk kez bu kadar sinirli hissediyordum kendimi. "Duydun." dedi Işık. "Yani bir şirkette çalışsan tamam da Emir'in sevgilisinin Pit Stopta çalışması hoş değil."
"Siz kimsiniz ya?" dedim sesimi yükseleterek.
"Duru." dedi Emir uyarıyla. "O sesinin tonuna dikkat et."
"Etmezsem? Asla böyle bir şeye izin falan vermiyorum!" dedim bağırarak. "İzin almıyoruz zaten." dedi Emir.
"Arabayı sağa çek iniyorum."
Güldü Işık ama ben ciddiydim. Ki ciddiliğimi hareket halinde olan arabanın kapısını açmamla anlamışlardı. Emir küfür savurup arabayı sağa çekerken Işık çığlık atmıştı.
"Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdı arabadan inerken. Ben de arabadan indim ve düz otoyolun tersine yürümeye başladım. Kolumu tuttu. "Ne yapıyorsun diyorum sana?" resmen yüzüme yüzüme bağırıyordu öküz.
"Bitti." dedim ellerimi birbirine çarparak. "Benim özgürlüğümü aldığınız an bu iş biterdi ve bitti! Öldürürseniz de öldrün." diye son kez bağırıp arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
Ölmek umurumda falan değildi.