26

1357 Words
Gözleri gözlerimdeyken ağzından çıkacakları merakla bekliyordum ama o neredeyse beş dakikadır ağzını açıp tek kelime etmemişti. Öylece gözlerime bakıyordu. En sonunda elimi kaldırıp gözünün önünde sallayarak "Heeey!" diye seslendim. Başını sersemlikle iki yana sallayıp "Ne oldu?" diye sordu sesi zor çıkarken. Bu adama biri büyü falan yaptı herhalde akli melekleri arada gidip geliyor. "Bir şey söyleyecektin hani." dedim merakla. Kaşlarını çatıp ayağa kalktı. "Belki daha sonra." dedikten sonra odaya doğru ilerledi. Açıkçası benimle ilgili hislerini söyler belki diye düşünmüştüm ama bu hareketinden sonra bana karşı kesin olarak bir şey hissetmediğini anlamış oldum. Bundan sonra umurumda değilsin Poyraz, şuan tek umurumda olan kişi Kiraz. Acilen onunla bir konuşma yapmak zorundayım ama nasıl. Bana yazdığı numaradan arasam mı ama nasıl? İki gün Poyraz ile İstanbul da olacağız, ne ara ondan fırsat bulup arayacağım? İstanbul işini de anlamış değilim ya her neyse. Kendimi düşüncelerimden arındırıp odaya doğru ilerledim. Odaya geldiğimde yatakta sırt üstü yatmış şekilde uyuyordu, bende kendi tarafıma geçerek kıvrıldım. Kiraz'ı düşünmeyi bir kenara bıraktım, yarın fırsat bulunca o numaraya arayıp konuşacaktım. Derinden bir "Off.." çektikten sonra uykunun kollarına kendimi teslim ettim.. ☘️ Omzumda hissettiğim ele sarılıp yanağıma koydum, hafif bir iki histerik kahkaha duyunca gözlerimi hafif araladım. Daha hava aydınlanmamıştı bile, "Ne oluyor?" dedim uyku mahmurluğu ile. "Hadi kalk gidiyoruz." dedi yanağımı sıvazlarken. "Rüya di mi?!" diyerek gözlerimi kapadım. Saçlarımın arasına ufak bir buse kondurup "Hayır değil." dedi naif sesiyle.  Omuzlarımdan tutup beni doğrulturken "Kalk hadi!" diye tekrarladı. "Saat kaç?" sordum gözlerimi ovalarken. Daha hava aydınlık bile değildi, bu saatte nereye gideceğiz ki. "Beş, hadi kalk geç kalacağız." diye homurdandı. Nereye geç kalacağız saat beşte Allah aşkına. "Nereye?!" dedim esnerken.  "Çiçek!" diye uyarmasıyla hızla gözlerimi açıp ona diktim. Gülümsüyordu karşımda, çok güzel gülümsüyordu.. Derinden bir iç çektiğimde öyle bir güldü ki irkildim. Rüyada değildim, gerçekti ama saat beşte bir insan kaldırılır mı?????? "Sabahın köründe nereye gidiyoruz?" dedim sinirle yataktan kalkarken. "Uçak erken saatte, hadi hazırlan geç kalmayalım." derken giyinme odasının yolunu tuttu. Bende oflaya oflaya banyoya doğru ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra giyinme odasına geçtim. Sahi ben dün bavul hazırlamamıştım. Allah'tan odada yoktu ki dırdır yapmayacaktı başımda. Hızla bavulumu alıp içine bir kaç parça eşya yerleştirdim. Onun bavul hazırlayıp hazırlandığını bilmediğim için onun içinde bir kaç eşya koydum. Tuhaf hissettirmişti bana, bir erkek için eşya hazırlamak. Havlularımıza, çamaşırlarımıza varana kadar her şeyi koyup bavulu kapadım. Hızla üzerime siyah bol kesim bir tişört, onun üzerine bu saatte soğuk olacağını düşündüğüm için yeşil bir ceket, altıma siyah bir kot, ayaklarıma siyah sporlarını geçirip makyaj masama ilerledim. Belli belirsiz bir makyaj yapıp saçlarımı usulden tarayıp açık bıraktıktan sonra hızla bavulu kapıp odadan çıktım. Avluda bir sağa bir sola döne döne beni bekliyordu. Merdivenlerden indiğimi görünce, "Nerede kaldın?" dedi sıkıntıyla. "Geldim işte geldim." dedim bavulu çekiştirirken. Hızla yanıma gelip bavulu elimden aldı. "Odada bakındım ama göremedim!" dedi imalı bakışları sesine işlemişti. Hiç cevap vermeden konağın kapısına doğru ilerledim. Şimdi hazırladım desem onun içinde bir ton azar yiyecektim, onun için susmak şuan en güzeliydi. Bu sefer onun arabasında değildik, siyah minibüsteydik, arabayı şoför kullanırken bizde arkada oturuyorduk. "Ben biraz uyusam mı?" dedim esneyerek. Hevesle ışıldayan mavileri mavilerimi bulduğunda "Gel." dedi eliyle omzunu gösterip. Oturduğum yerden kalkıp yanına geçtim ama gösterdiği yere değil bacağına koymuştum başımı. Gözlerimi kapattığımda saçlarımla oynamaya başlayınca iyice mıyıştım, arabada beşik gibi sallanıyordu mübarek. Yine omzumda hissettiğim sıcaklıkla gözlerimi yarım açtım. "Geldik mi?" dedim uykulu sesimle. Yavaşça beni doğrultup "Evet." " dedi arabadan indi. Bende esneye esneye arkasından inerken elime sıkıca sarıldı. Ben uyku sersemi sarsıla sarsıla yürürken o omuzları dik kendinden emin şekilde yürüyordu. Yemin ederim dışardan bizi görenler; 'Şunlara bak, bu adamın bu kadınla ne işi var?!' diyordur kesin. Çünkü bende olsam aynı şeyi düşünürdüm. Görüntümüz komikti. Uçağa bindiğimizde içimi büyük bir korku kapladı, uçağa binmeyi bir kenara bırak ben daha önce Diyarbakır dan başka bir şehre gitmemiştim ki. Hem uçaktan hem de başka bir yere gitmenin korkusu sarmıştı bünyemi. Yerimde huzursuzca oturduğumu anlamış olmalı ki, "Korkuyor musun?" diye sordu. "Tabi ki!!!" dedim gözlerimi olabildiğince açarken. Elime uzanırken "Korkma ben yanındayım." dedi sıcak gülümsemesiyle. Şuan o gülümsemeye neler verilmezdi ama onu düşünemeyecek kadar çok huzursuzdum. Telefonumu çantamdan çıkartıp kulakları taktım kulağıma şarkı dinlersem biraz rahatlayabilirdim.  Kulağımdan kalbime inen şarkıyı söyleyen Derya Bedavacı, şöyle diyordu şarkıda; 'Yorgunum naz değil. Ettiğin az değil. Benimde hatalarım var.' (Yazardan Poyraz'a iletildi.) asdfghjkl ☘️ İstanbul'da boğaza karşı açık alanda kahvaltı ediyorduk, büyülenmiş gibi etrafa bakıyordum. Köyden indim şehre misali. Kahvaltıda kuş sütü eksikti sadece, manzarayı söylemek bile istemiyorum. Boşuna İstanbul için bu kadar şiirler yazılmamış. Ömrümde ilk defa denizi görmemde cabasıydı işin, ne kadar çok şey kaçırmışım da haberim yokmuş. "Çok güzel." dedim hayranlıkla. O da gülümseyerek karşılık verdi. "İstanbul güzelse sebebi sensin." diyerek göz kırptı. Utançla telefonumu elime alıp hızla ayağa kalktım. Arkasına geçtiğimde, "Ne yapıyorsun?" diye sordu. "Hiç kımıldama, fotoğraf çekeceğim!" diyerek iki üç poz çekip yerime oturdum.  EDEPSİZLER  Çiçek:  Ela: Mustafa'm ile orda olabilmek için neler vermezdim Burçin:  Rahşan: Kız kendini de at bakayım özledim seni Bakışlarımı Poyraz'a çevirdim ilk önce, şimdi burada resim çekinmeye kalksam bir ton laf ederdi eminim, o yüzden evden çıkmadan ayna niyetine bir fotoğraf çekmiştim en iyisi onu atmak. Çiçek: Rahsan: Maşallah kuzuma. Duygu: Kızlar onu bunu boş verin size bir haberim var. Duygu: Ela'nın düğün tarihi konuldu, önümüzde ki hafta sonu Burçin : Allah'ım sen büyüksün bu kulunun duasını kabul ettin amin. Rahşan : Sonunda elleri değecek birbirlerine Ela çevrimiçi Ela yazıyor Ela: ALLAH SİZİ BİLDİGİ GİBİ YAPSIN !! BİR MUSTAFAM ANLIYOR HALİMDEN. Rahşan : Söyleme o ismi ne olur söyleme artık......... Telefona bakıp gülerken, çatık kaşlarını üzerime dikti. "Hayırdır?" diye sordu. Hayırsa hayır bir bidonda bize ayır. Hayırın yolları bayır. Bu yollar boy boy... Tamam sustum. Omuzlarımı silkip " Kızlara gülüyorum." dedim ve telefonu çantama geri koydum. Kahvaltımızı etmiştik, manzaraya karşı keyifle çaylarımızı içerken denizin kokusunu derince içime çekip duruyordum. Beni buraya getirecek diye çok ağız yüz yapmıştım ama iyi ki de getirmiş, kendime gelmiştim bir parçada olsa. Çayını bitirip hızla ayaklandı. "Haydi, benim biraz işlerim var." demesiyle bende hızla ayağa kalktım. Siyah minibüse binerek otele gitmeye koyulmuştuk. O elinde tabletiyle çalışırken bende büyülenmiş gibi dışarısını izliyordum. İstanbul çok güzeldi, yeşilliklerin ve maviliklerin birbirine karıştığı, harika mimarilerin olduğu bir yerdi ve kalabalıktı. Bu kadar insanı bir arada görmenin şaşkınlığı, renklerin büyüsüyle otele vardığımızı bile anlayamamıştım. Otele vardığımızda çalışanlar Poyraz'a acayip şekilde yalakalık yapıyorlardı, odaya bizi üç çalışan götürdü yani o derece. Daha öncede hep burada konakladığı da belli oluyordu. Suit bir oda tutmuştu, ayrı oda tutmamış ikimizde bir odada kalacaktık anlaşılan. Oda çok büyüktü, ortada klasik mavi bir oturma grubu, karşısında büyük bir televizyon, sağ tarafta yatak, onun sol tarafında ise banyo olduğunu düşündüğüm bir kapı vardı. Her yer camdı, ve kocaman bir balkonu vardı. Manzarası boğaza karşı efsane bir şeydi. Büyülenmiş gibi odaya bakarken onun sesi ilişti kulaklarıma. "Ben gidiyorum bir iki saatte dönerim." dediğinde adımlarının istikametindeydim. Yüzümü iki elinin arasına alıp "Akşam iş yemeği var, yarında gezmeye gideriz olur mu?"  "Gezecek miyiz?" sordum şaşkınlıkla. Onaylarca başını sallayıp saçlarımın arasına minik bir buse kondurdu. Asker selamı vererek odadan ayrıldı. Gider gitmez elimi hızla çarpan kalbimin üzerine koyarak, "Ne yapıyorsun be adam!" diye mırıldandım. Daha sonra bavuldaki eşyalarımızı yerleştirip hızla banyoya girdim. Sıcak bir duşun altından çıkıp, beyaz ve pembe puantiyeli pijamaları mı giyindim, evet çünkü deli gibi uykum vardı. Yatağa uzanıp derin bir uykuya dalacakken aklıma Kiraz düştü, o yokken bir şansım vardı ve şuan en mantıklısı onu aramaktı. Hızla yatağımdan kalkıp çantamdaki telefonu çıkardım. Kızların mesajlarına gülerek göz gezdirip yabancı numarayı açtım. Arayıp aramamak arasında kalsam da bu suçluluk duygusuyla kafayı yiyecektim. Kimseye bir zararı dokunmadan onu durdurmak zorundaydım. Bir cesaretle arama tuşuna basıp telefonu kulağıma koydum. Uzunca bir çalıştan sonra açmayacağını düşünerek telefonu kapatacaktım ki o çağrı cevaplandı. Telefonu hızla kulağıma götürüp "Alo." dedim tedirgin sesimle. Kalın tok bir erkek sesi, "Çiçek'im." demesiyle sanki oturduğum yerde kanım çekilmişti. Buz tutmuştum. Kiraz değildi.. Kiraz değilse kimdi? "Sen kimsin?!" diye sorabildim şok içerisinde. "Senin ecelin!" dedi. Kötü kahkahası kulaklarıma ulaştığında titrediğimi hissettim. Derince yutkunurken odanın kapısı aniden açılmasıyla gözlerim oraya kaydı. Poyraz kapıdan girip elinde ki çantayı kanepeye atarak bakışlarını bana çevirdi. Halimden tavrımdan anlamış olacak ki kaşları çatıldı aniden, elimdeki telefonu korkuyla ona uzatabildim sadece.... Yorumlarınızı bekliyorum ❤️ Keyifli okumalar ❤️ İnsta: adilece__ Twitter: adilece__ Wattpad: rabadile
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD