BÖLÜM 6

4659 Words
BİRKAÇ HAFTA SONRA Sabah çok erken bir saatte deli gibi mide bulantısıyla uyandım. Kendimi banyoya çok zor attım ve sonrası kâbus gibiydi. Sanki midem yerinden çıkıyordu. Onunla beraber boğazım da… Ben banyoda uğraşırken Ali kapıyı çaldı: “Hayatım iyi misin?” diye sordu ama ben ona cevap veremedim “Sinemis iyi misin? Geliyorum içeriye” diye tekrarladı seslenişini. Ben yine cevap veremedim. Konuşmaya çalıştım ama boğazımdaki acı buna izin vermedi. Ali benden ses gelmeyince kapıyı açtı ve içeri girdi. Ben klozetin başına çökmüş öğürmekle meşguldüm. Ali yanıma çöküp beni tuttu. Bir süre daha devam ettikten sonra neyse ki geçmişti bulantım. Ali beni kaldırıp lavaboya götürdü ve yüzümü yıkadı. Sonra havluyla kurutup banyodan çıkardı beni. Yatağa yattım, hava soğuktu, ben de üşümüştüm. Hemen yorgana sarıldım ama üşümem geçmiyordu. Ali yanıma yatıp bana yaklaştı ve sarıldı. “Çok mu üşüdün?” diye sordu kulağıma yaklaşıp “Üşüyorum hala” “Ben yanındayım, şimdi ısıtırım seni” dedi ve sıkıca sarıldı. Onun sıcaklığını hissetmek beni de ısıtmaya başlamıştı. Gözümü alarmın sesiyle açtığımda üşümediğimi hissettim. Ali benden ayrılıp gerindi ve yataktan çıktı. “Sen bugün dinlen istersen canım” dedi yüzüme endişeyle bakarak. “Merak etme iyiyim ben” dedim ve ben de ayaklandım. Her fırsatta işe gitmemle ilgili bir şey söylemesi sinirime dokunuyordu “Mide bulantılarım yaklaşık olarak iki buçuk ay kadar daha sürecek. Hatta hamileliğim boyunca geçmeme ihtimali de var Ali. Bu işe gitmemem için bir neden değil” dedim gergin bir ses tonuyla “Hayatım işe gitme diye demiyorum. İyi hissetmiyorsan gitme diye dedim ben” diye cevapladı beni. Masum bakıyordu “Tamam, ben kendimi kötü hissedersem işe gitmem hayatım. Sen merak etme” deyip banyoya geçtim ve yüzümü yıkadım. Sonra giyindik birlikte ve aşağı indik. Zerrin abla gelmişti ve kahvaltı da hazırdı “Günaydın” dedi gülümseyerek. Onu görünce aklıma Bülent abiyle bir türlü bir araya getiremediğimiz geldi. “Günaydın Zerrin abla” dedim ve yanına iyice yaklaşıp “Bülent abiyle seni en kısa sürede görüştüreceğim. Unutmadım ama hamilelik olayı araya girince kaldı abla” deyince gülümsedi “Acele bir durum yok Sinemis, sen sıkıntı yapma kendine. Önce sen iyi ol, sonra her şey olur” dedi ve benim için hazırladığı sütü masaya koydu “Kahvaltını yap bakalım, bir sürü vitamin var burada senin için” dedi. Kahvaltıda gerçekten vitamin içeren ne kadar yiyecek varsa hazırdı. “Sen olmasan ben hayatta bunları hazırlayamazdım. Eline sağlık” dedim ve masaya oturdum. Ali de uğraştığı şeyi bırakıp kahvaltıya oturdu. Biraz asıktı yüzü. Ona yaptığım alınganlığa üzülmüştü “Aşkım” dedim en şirin halimle “Efendim canım” dedi ama bakmadı bana “Bakar mısın?” deyince başını kaldırdı. Sevimli yüz ifadem onu gülümsetmişti “Efendim hayatım” dedi yine “Bana alındın sanırım” “Alınmadım” “Alındın biliyorum, özür dilerim. Ben iş konusundaki takıntından dolayı öyle bir tepki verdim sana.” “Biliyorum, benim kabahatim. Sana çalışma diye baskı yaptığım için böyle savunmaya geçiyorsun ama çalışmanla ilgili bir sorun yok benim için. Sen kendini iyi hissettiğin sürece çalışabilirsin. Benim içim rahat” “Teşekkür ederim canım. İnan kendimi biraz bile kötü hissetsem hemen eve geleceğim. Aklın bende kalmasın” “Tamam, sorun yok aşkım sen de rahatla olur mu” dedi ve gülümsedi. İkimiz de susmuş yemek yerken birden Ali bana bakıp: “Bu akşam annemlere yemeğe davetliyiz hayatım. Sana söylemeyi unuttum ben, bir planın var mıydı?” deyince “Hayır, bir planım yok canım. Ben de sana diyecektim gidelim bir ara diye. İsabet olmuş” diye yanıtladım. “O zaman ben annemi arayıp geleceğimizi söylerim. Sen iş çıkışı direkt oraya geçersin ben de gelirim” “Olur, nasıl istersen” dedim ve kahvaltımızı tamamlayıp evden çıktık. Arabalarımıza binmeden aklımdaki şeyi Ali’ye söylemek istedim. “Ali” diye seslenince döndü “Efendim?” “Ya Bülent abiyle Zerrin ablayı görüştürecektik ya, o mevzu da kaldı. İstersen yarın akşam da Bülent abiyi bize davet edelim” “Ya sorma, Bülent abi aradı beni geçen gün. Onu da söylemeyi unuttum. İyi düşünmüşsün, yarın gelsin de bir an önce görüşsünler” diye cevapladı beni. Cevabındaki ‘onu da unuttum’ cümlesine takıldım ben “Aşkım sen bu kadar unutkan değildin. Bir sorun mu var?” diye sordum merakla. “Yok, işler yoğun ondan böyle sanırım. Merak etme sen” diyerek içimi rahatlattı biraz olsun. “Peki. O zaman akşam görüşürüz” dedim ve arabama bindim. Bebek haberini alalı birkaç hafta olmuştu. Ali ilk günler yerinde duramıyordu ama sonra durgunlaşmıştı. Benimle ilgili endişelendiğini düşünüyordum ama bu unutkanlık bütün olayın bundan ibaret olmadığını işaret ediyordu. Üzerinde şimdilik durmamaya karar verip işe geçtim. Gün içinde Ali’nin annesiyle akşam için konuştuk ve bana sevdiğim yemekleri sordu. Hamileliğim onları da aşırı derecede mutlu etmişti. Haberi aldığımızdan beri bir araya gelememiştik ama sık sık telefonda konuşmuştuk. Onlar bir gezi için yurt dışındaydılar ve yeni dönmüşlerdi. İş çıkışı oraya geçtim. Beni kapıda Zeliha teyze karşıladı: “Hoş geldin kızım, tebrik ederim” deyip boynuma sarıldı. “Teşekkür ederim Zeliha teyze” dedim ve sonra beni kapıda karşılayan kayınvalideme de sarıldım “Hoş geldiniz anne” “Hoş bulduk kızım. Ay ne kadar sevindik anlatamam. Tebrik ederim, vallahi tatili zor bitirdik babanla” dedi ağzı kulaklarında. “Teşekkür ederim. Sağ olun” dedim ve salona geçtik beraber. Biz salonda oturmuş sohbet ederken Ali’nin babası geldi. Beni görünce abartılı şekilde: “Benim güzel gelinim gelmiş. Torunumun biricik annesi, güzel kızım hoş geldin” diye sevinerek bana sarıldı. İlk hamileliğimde bile bu kadar sevinmemişti adamcağız. “Hoş bulduk baba, siz de hoş geldiniz” dedim ve yeniden oturduk “Nasılsın kızım? Bir sorun var mı? Sağlığın nasıl?” diye art arda sorunlarını sıraladı. Heyecanı her halinden belli oluyordu “Herhangi bir sorun yok, gayet iyiyim” “Çok şükür kızım. Aman dikkat et kendine de torunuma da. Siz bizim kıymetlimizsiniz” “Teşekkür ederiz. Dikkat ediyorum. Zaten benden çok oğlunuz dikkat ediyor merak etmeyin” deyince: “Ne yapsın yavrum, ilk bebeği kaybedince o da korkuyordur” deyip bütün gülümsememi aldı kayınvalidem “Öyle tabii” dedim. Yüzümün düştüğünü fark eden Hikmet baba: “Leman Hanım, kızımı üzme. O günler geride kaldı, biz önümüze bakıyoruz artık” dedi ona kaşlarını çatıp bakarak “Üzmek için söylemedim kızım, kusura bakma” deyip elimi tuttu Leman anne “Yok, önemli değil. Babamın dediği gibi o günler geride kaldı. Artık daha dikkatliyiz biz de” deyip sustum Biz otururken kapı çaldı, Ali gelmişti. Ali’yi görünce annesi bana yaptığının kat kat daha fazlası büyük bir sevinçle kucakladı onu. Ama babası daha sakindi. “Tebrik ederim oğlum” dedi ve sarıldı sadece “Yemek hazır efendim, ne zaman isterseniz servise başlayacağım” diyen Zeliha teyzenin sesiyle hepimiz ayaklandık ve yemek odasına geçtik. Yemek boyunca tek konumuz bebek ve benim sağlığımdı. Daha çok bebeğin sağlığı… Leman hanım bana hamilelikle ilgili bir sürü öğüt verirken ben de boğuluyordum. Bu kadar üzerime yani bebeğin üzerine düşülmesi beni gerçekten yoruyordu. O konuşurken ben de kafamı sallayarak konuşmadan dinliyordum. Durmadan bana dikkat etmemi, ilk düşükten sonra her zaman risk olduğunu ve attığım adımı bile dikkatli atmamı tembihledi. Bütün gece susmadan bu konuşmaları tekrar etti durdu. O kadar bunalmıştım ki bir ara mutfağa Zeliha teyzenin yanına kaçtım. “İyi misin kızım, miden mi bulandı? Bir sorun mu var?” diye sorunca: “Zeliha teyze ne olur sen de başlama. Hiçbir sorun yok, iyiyim ben” dedim. Bu tepkime gülümsedi “Çok mu bunalttı seni Leman Hanım?” “Sorma ya sürekli ‘dikkat et’ dedi durdu. Sanki ben dikkat etmiyorum” dedim. Zeliha teyze tam cevap verecekken kayınvalidem içeri girdi. “Sinemis, ne oldu kızım?” diye sorunca tansiyonumun çıktığını hissettim yine. “İyiyim anne, susadım da onun için geldim” dedim sakin olmaya çalışarak “Kızım isteseydin Zeliha’dan, sen neden kalktın?” “Anne yürümemde sakınca yok, alt tarafı su içmeye geldim. Lütfen abartmayın bu kadar” deyince bozuldu bana “Kızım iyiliğini istiyoruz. Hepimizin yüreği ağzında, endişe ediyoruz. Yürüdün diye bir şey demedim tabii ki” “Sizi anlıyorum ama bu kadar korkarsanız da iyi değil yani” “Tedbirden sıkıntı gelmez kızım. İlk hamileliğinde de kendine dikkat etmedin. O kadar söyledik ama dinlemedin bizi, bak ne oldu?” “Anne ben bilerek mi düşürdüm bebeği?” dedim. Sesim yükselmişti artık “Bilerek düşürmedin tabii ama biraz dikkat etsen böyle olmazdı” “Teşekkür ederim gerçekten. Bunun için suçlandığımı bilmiyordum” “Suçlamıyorum ben seni, yanlış anlıyorsun” dedi ama bakışları ve ettiği sözler beni suçladığını gösteriyordu “Neyse, biz artık kalkalım. Yarın işe gideceğiz” dedim. Tam çıkacakken: “Çalışmasan daha iyi olur aslında” dedi. Bu artık son damlaydı bende taşmaya yeten. “Çalışmama neden bu kadar takıldığınız anlamıyorum. Herkes neden sürekli çalışmamla ilgili bir yorum yapıyor bilmiyorum. Ben çalışmaya devam edeceğim ve bunun hamileliğime de zararı olacağını düşünmüyorum” “Çalışmak zorunda mısın sanki? Ali sana bakamıyor mu kızım? Üstelik o kadar şirketiniz falan da var. Otur işte evinde ne olacak?” “Bence biz bu konuşmaya burada son versek daha iyi olacak” “Konuşmayalım tamam. Ama bebeğe bir şey olursa hesabını verirsin!” “Anlamadım” “Gayet açık konuşuyorum. Ali bizim tek evladımız, senin bebeğin de bu ailenin devamı olacak. Eğer bebeğe bir şey olursa, hepsi senin bu inadın yüzünden olacak!” “Ben bebeğimi sizden daha çok düşünürüm merak etmeyin. Hem sizin bana bu kadar hesap sormaya hakkınız yok!” “Karnında benim oğlumun çocuğu varken her şeye hakkım var” dedi. Ağzından kelimeler zehir gibi akıyordu kadının. Tam cevap verecekken Ali geldi mutfağa ve cümlelerim içimde kaldı. “Hanımlar mutfak dedikodusu mu yapıyorsunuz?” dedi gülerek. Bana bakınca gülümsemesi durdu: “Bir sorun mu var?” dedi hemen “Hayır, hiçbir sorun yok Ali. Biz kalksak mı artık?” deyince uzatmadı ama anlamıştı bir terslik olduğunu. “Tamam, kalkalım canım” dedi. Önden o, arkasından ben ve benim arkamdan da annesi salona geçtik. Hikmet babadan müsaade isteyip evden çıktık. Tam arabalara binecekken: “Aşkım bir şey mi oldu?” dedi Ali. “Yok, bir şey yok Ali. Yoruldum sanırım” dedim ve arabaya bindim. Ali önce bana baktı durduğu yerde, sonra da arabasına bindi. Arabama binip yola çıktığımda artık kendimi bırakmıştım. Daha fazla dayanamamıştım üstümdeki baskıya ve deli gibi ağlamaya başladım. Leman Hanımın sözleri canımı acıtmıştı. Resmen beni suçlamıştı bebeğimi düşürdüğüm için. Yol boyu ağlayıp, evin önüne gelince sildim yüzümü gözümü. Garaja park edip hemen eve geçtim. Ali de arkamdan gelip eve girdi. Ben bir şey demeden yatak odasına çıkarken kolumu tuttu: “Bak bakayım sen bana” deyip çenemden tuttu ve başımı kaldırdı. “Ağladın mı sen?” dedi şaşırarak “Yok, ağlamadım. Uykum geldi sadece” “Sinemis ağlamışsın sen” “Ali gerçekten iyiyim. Lütfen yatalım, uyumak istiyorum” “Ne oldu bana hemen anlatıyorsun” “Bir şey yok dedim” “Annem ne dedi sana?” “Ya bir şey yok diyorum!” diye bağırıp kolumu ondan kurtardım. Önce şaşırdı, sonra toparladı kendini “Neden bu kadar sinirlisin?” “Sinirli değilim Ali gelme üzerime artık! İyiyim diyorum iyiyim! Neden ben iyiyim deyince herkes tam tersini anlıyor?” “Sinemis bir daha sormayacağım, annem sana ne dedi?” dedi tüm kelimelere baskı yaparak “Dikkat etmemi söyleyip durdu işte, başka bir şey yok!” “Annem sana dikkat etmeni söyledi diye mi bana bağırıyorsun?” “Ali neden anlamıyorsun, sürekli ikaz edilmek canımı sıkıyor” “Sinemis bunda bu kadar büyütecek ne var? Kadın seni düşünüyor diye bu kaprisler neden yani?” dedi. Sinirlenmişti o da. “Kapris yapmıyorum! Ben de biliyorum dikkat etmem gerektiğini. Kimsenin uyarısını ihtiyacım yok!” “Sana iyilik yaramıyor! Birileri senin iyiliğini düşünüp seninle ilgilenince sana batıyor! Aynısını bana da yapıyorsun, şimdi de anneme! Tamam, ben annemle konuşurum, sana bir daha tek bir uyarıda bulunmaz. Ben de karışmayacağım, hiçbir şey demeyeceğim. Ama…” derken lafını kestim “Ama bebeğe bir şey olursa hesabını sorarsın değil mi?” “Hesap sormak değil” “Tabii, adı hesap sormak olmaz ama burnumdan getirirsiniz hep birlikte. Merak etme annen de sana bu konuda yardım etmeye oldukça hevesli” “O ne demek?” “Ben neden ağladım gerçekten bilmek ister misin Ali? Annenle mutfakta ne konuştuğumuzu, bana neler dediğini?” “Ne dedi annem sana?” dedi soğuk tavrıyla. Çok rahatsız edici biri oluyordu bu tavrıyla. “Bebeği inadım ve dikkatsizliğim yüzünden düşürdüğümü söyledi! Beni suçladı! Hatta beni açıkça tehdit etti. Bebeğe bir şey olursa hesabını soracağını söyledi bana! Beni rahatsız eden, endişesinden dikkat etmemi tembihlemesi değildi, açıkça beni suçlamasıydı!” “Annem seni tehdit mi etti? Ben sorarım ona!” deyip merdivenden bir iki adım atmıştı ki onu durdurdum. “Sakın gidip annene bir şey söyleme! Annen bana senin söylediğinden farklı bir şey söylemedi Ali. Az önce aynısını sen de yaptın, sen de tehdit ettin beni!” “Tehdit etmedim!” deyince sabrım taştı “Ettin!” diye bağırdım. “Ne kadar belli etmemeye çalışsan da sen de beni suçluyorsun! Gözlerinde, tavırlarında, uyarılarında hep bu suçlama var! Gerçekten sadece bir baba adayı olarak uyarsaydın rahatsızlık duymazdım! Annen de torunu için endişelenen bir babaanne olarak uyarsaydı asla kızmazdım. Ama ikiniz de beni suçluyorsunuz!” diye bağırdım ağlayarak “Suçlamadım, yanlış düşünüyorsun” deyip bana doğru adım attı Ali. Sakinleşmişti. Ona elimle yaklaşmamasını işaret ettim. “Uzak kal Ali! Ben ne düşündüğünü çok iyi biliyorum. Lütfen uzak kal!” dedim ve yatak odasına çıktım. Kendimi banyoya attım ve duşa girdim. Suyun altında deli gibi ağlıyordum. Bu tavırları çok ağrıma gitmişti, canım acımıştı. Benim kadar hiçbirini üzülemezdi, ben karnımda taşıdığım bebeğimi kaybetmiştim. Onu ben hissetmiştim, benim içimdeydi ve o gittiğinde en çok benden bir şeyler götürmüştü. Ama kimse bunun farkında değildi. Anlayışlı görünün kocam bile… Duştan çıktığımda Ali yatağın üzerinde oturmuş beni bekliyor haldeydi. Ona hiç bakmadan giyinme bölümüne geçtim ve üzerimi giyindim. Saçlarımı alelade kurutup yatağa girdim. Ali de girdi yatağa. Bir süre bekledikten sonra bana yaklaşıp sarılmaya çalıştı. “Ali lütfen” dedim sert bir ses tonuyla. Kendini geri çekti: “İnan bana seni asla suçlamadım. Aklımdan bir tek saniye bile geçmedi böyle bir şey” dedi. Cevap vermedim, yorgana iyice sarıldım ve uyumaya çalıştım. Sabaha karşı yine mide bulantısıyla banyoya koştum. Bu kez kapıyı kilitledim arkamdan. Kusmakla geçirdiğim süre boyunca Ali birkaç kez seslendi. En sonunda: “İyiyim” dedim ve sonra sustu. Çıktığımda kapıda bekliyordu. Ona bakmadan yeniden yatağa girdim ama uyuyamadım. Yataktan çıkıp alt kata indim. Televizyonun karşısına uzanıp açtım ve bir dizinin tekrarını veren kanalda kaldım. Dizide kadınla adam kavga ediyordu, bizim gibi. Bir süre izledim, kadını haklı buldum. Kendimle eşleştirdim onu, adama da kızdım Ali yerine. Diziyi izlerken dalmışım. Mutfaktan gelen tıkırtılarla uyandım. Yattığım yerden kalkıp Zerrin ablanın yanına geçtim. “Günaydın” deyince irkildi. “Sinemis? Ne zaman uyandın sen?” dedi şaşkınlıkla “Sabaha karşı inmiştim aşağıya. Uyku tutmadı da” dedim “Neyin var? Yüzün şişmiş, ağladın mı sen?” “Biraz” “Biraza benzemiyor ama pek” “Evet, baya bir ağladım” “Ne oldu bir tanem, anlatmak ister misin?” deyince bir sandalye çektim masadan. Ona da oturmasını söyledim ve olan biteni anlattım. Benimle beraber o da üzüldü “Ah canım benim ya, ne olur üzme kendini. Ali’nin annesi gibi düşündüğünü sanmıyorum” “Bilmiyorum abla. O kadar kırıldım ki, ne düşüneceğimi bilmiyorum. Kimse anlamıyormuş gibi geliyor, ne hissettiğimi, ne yaşadığımı görmüyorlar sanki” “Öyle düşünme, Ali senin üzerine titriyor canım benim” “Biliyorum, Ali’nin sevgisinden de ilgisinden de asla şüphem olmadı. Ama bu başka bir şey, anlatamıyorum. Dün gece görmen lazımdı. Ancak o zaman anlardın” dedim. Bir şey diyemedi. Gözlerim doldu yeniden “En çok canımı acıtan ne biliyor musun abla, kendimi çok yalnız hissettim dün gece. Annemin yokluğunu hiç bu kadar hissetmemiştim. Keşke yanımda olsaydı diye hiç bu kadar içim acımamıştı. O yanımda olsaydı böyle davranmazdı bana. Korurdu, destek olurdu, moral verirdi. Bütün korkularımı alırdı, iyileştirirdi beni. Ya da babaannem olsaydı yanımda. Onun kucağına yatardım, saçlarımı okşardı, beni anlardı” dedim. Ben ağlarken Zerrin abla da benimle beraber ağlıyordu “Seni o kadar iyi anlıyorum ki” “Sen de aileni kaybettin abla, bilirsin ne kadar zor olduğunu. Küçükken de arıyordum onları. Okula giderken annem yok diye üzülüyordum. Saçımı ören, beni öperek okula gönderen annem değil diye içten içe hep üzüldüm. Ama büyüyünce daha zor oluyormuş. Bebeğimi kaybettiğimde de yanımda olmayışı çok zor gelmişti. Ama şimdi çok daha zor abla, ona o kadar ihtiyacım var ki” dedim hıçkırarak. Zerrin abla uzanıp sarıldı bana. Sonra gözyaşlarımı sildi elleriyle “En çok büyüdüğünde acıtıyor onların yokluğu. Çocukken savunmasızım sanıyorsun ama asıl savunmasızlık büyüyünce başlıyor. Üzerine yüklenen yükler ağır geldiğinde daha çok anlıyorsun” “Aynen öyle, şimdi yanımda olmaları için neler vermezdim. Babam yanımda olsa kimsenin beni üzmesine izin vermezdi. Kimseye laf söyletmezdi. Ali de beni koruyor ama babam gibi değil. Baksana, ne olduğunu anlamadan beni tehdit etti dün gece. Kendimi o kadar yalnız hissettim ki… O benim hayatta sığındığım limanım gibi, o da bana böyle sırtını dönünce dünya bana karşıymış gibi hissediyorum” “Öyle düşünme, bunlar geçip gidecek. Ali senin gönlünü alacak, kendini affettirecek. Hepsini unutacaksın, yine güleceksin ona, yine sımsıkı sarılacaksınız” “Bu kavga canımı çok acıttı benim” “Şimdi anne olacaksın, karnında bir can taşıyorsun ve her zamankinden daha hassassın. Ama inan bana hepsi geçip gittiğinde sen yine iyi olacaksın” “İnşallah abla, bazen gücümün bittiğini hissediyorum. Sanki adım atsam düşecekmişim gibi geliyor. O zamanlar ‘Ali var’ diyorum kendime. Gücüm bittiğinde, düşmeye yaklaştığımda o beni tutar diye düşünüp rahatlıyorum. Ama şimdi kendimi nasıl rahatlatırım bilmiyorum” “Yine Ali var, yine yanında o senin. Bu kavga oldu diye Ali senin elini bırakmayacak ki. Hadi bakalım, şimdi üzülmeyi bırak ve kahvaltıyı hazırlayayım ben sana. Bir şeyler ye, kendine gel. Akşam olduğunda bu üzüntün hafiflemiş olacak” “Ben kahvaltı yapmayacağım abla. Giyinip çıkacağım” “Hayatta olmaz!” “Ne olur Zerrin abla ısrar etme” dedim ve sandalyeden kalkıp yatak odasına çıktım. Ali yatakta sırt üstü yatmış düşünüyordu. Beni görünce baktı, ben ona hiç bakmadan giyinme bölümüne geçip üzerimi değiştirdim. İçinde siyah giyinmek gelmişti. Siyah kalın çorap giydim, üzerine dizime kadar gelen siyah elbisemi giydim. Çantamı da alıp odadan çıktım. Kapıya geldim, ayakkabı dolabından uzun çizmelerimi çıkarıp giydim. “Sinemis bir şeyler yeseydin” diyen Zerrin ablaya bir şey demeden el salladım ve evden çıktım. Arabama binip fabrikaya geçtim. Gün içinde beni yaklaşık otuz defa arayan Ali’nin telefonlarını cevaplamadım. Onunla konuşmak işleri daha da kötüleştirecek gibi geliyordu. Çünkü ne söylese alınacaktım. Kendini savunurken kurduğu cümleler beni tatmin etmeyecekti. Önce kırgınlığımın biraz hafiflemesi gerekiyordu. Mesai biterken Gülçin’i aradım. Biraz konuştuktan sonra bendeki durumu hemen fark etti: “Neyin var senin?” diye sordu hemen “Canım sıkkın” dedim derin bir nefes alıp “Epey sıkkın gibi, ne oldu?” “Telefonda olmaz, yüz yüze konuşmaya ihtiyacım var” “O zaman işten sonra bana gel” “Müsait olur musun ki?” “Sinemis işten sonra bana gel dedim. Müsait misin diye soracağın kadar ne zaman uzaklaştık acaba?” “Ya ne bileyim, Yağmur var, Alp var ve hamilesin” “Ne olmuş? Dilimi bağlamadı kimse, kulaklarımı da” “O zaman iş çıkışı seninle dışarıda bir yerde buluşalım. Daha iyi olur sanki” “Olur, o da olur. Ben Alp’i ararım Yağmur’u okuldan o alır. Eve de beraber giderler. Biz de seninle baş başa güzel bir yemek yeriz, epeydir baş başa kalamadık” “Tamam, sen bir yer seç ben oraya gelirim” “Ay Sinemis ya, benim arabam yok unutuyorsun. Beni alırsın eczaneden işte, beraber seçeriz bir yer” “Tamam, ben seni alırım” “Sen bana çemkirmediğine göre canın gerçekten çok sıkılmış” “Sadece sıkılmadı. Neyse görüşünce konuşuruz. Şimdi benim Cahit beyle bir görüşmem var, gelirken ararım” “Oldu, haberleşiriz o zaman canım, öpüyorum” “Ben de” dedim ve telefonu kapadık. Yerimden kalkıp Cahit Beyin odasına geçtim. Kapıyı çaldım, gelmemi söyleyince de girdim odasına “Merhaba” dedim gülümseyerek “Merhaba kızım, gel bakalım” “Bugün konuşacağımız bir konu vardı, onun için geldim” “Evet, ben de seni bekliyordum” “Kötü bir durum yok ya?” “Yok, kötü bir şey değil. Senden bir şey isteyeceğim” “Buyurun” “Ben bir aylığına Çin’e gideceğim kızım. Bazı görüşmelerim olacak. Ben olmadığım zamanda yerime vekâlet edecek birine ihtiyacım olacak. Aslında yardımcıma verecektim bu görevi ama o da benimle geliyor. Yani başka birine ihtiyacımız var. Biliyorum sen hamilesin ama biz yokken yerime vekâlet edebilir misin?” dedi. İçimden Ali’nin çalışmama verdiği tepkiyi düşünüyordum. Bir de bu vekâlet işini duysa ne yapardı acaba. Ama ona olan kızgınlığımı hatırlayınca bu düşünce hemen yok oldu “Tabii ki ederim Cahit amca, ne demek. Sizin aklınız hiç burada kalmasın” “Kızım çok teşekkür ederim” “Yalnız takip ettiğiniz konuları bana yönlendirirseniz çok iyi olur. Hatta Mehmet Bey de aynı şekilde paylaşırsa daha kolay idare edebilirim” “Merak etme kızım, zaten Mehmet üzerinde çalışıyor. Bir rapor hazırlıyor bu bir aylık dönemde tamamlanacak işler için. Sen zaten işe hâkimsin, sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum” “Tamamdır, siz merak etmeyin ben her şeyi hallederim” “İşte bunu duymak çok iyi geldi. Yalnız sende bir hal var, bir şey mi oldu kızım?” “Yok, bir şey yok Cahit amca. Gece iyi uyuyamadım da ondan biraz solgunum sanırım” “Yüzüz gözün de şişmiş, bir terslik varsa benimle paylaşabilirsin” “Teşekkür ederim, gerçekten sorun yok. Hamileliğin ilk zamanları zor geçiyor malûm.” “Anladım, Ali’ye söyle sana iyi baksın. Ayrıca bu vekâlet yüzünden kendini zorlama sakın. İşe gelmek istemediğinde gelme kızım, problem olmaz biliyorsun” “Olur, siz endişe etmeyin” “İyi bakalım o zaman buralar sana emanet. Biz Pazar günü gideceğiz, gitmeden yine konuşuruz” “Tamam. Ben çıkayım o zaman, görüşmek üzere” dedim ve odasından çıktım. Odama geçip toparlandım ve şirketten çıktım. Ali’ye Gülçin’le buluşacağımı ve geç gideceğimi belirten bir mesaj gönderdim. Sonra Zerrin ablayı aradım. Bülent abiyle buluşma konusu yine kalmıştı. “Abla ne olur kusura bakma, daha sonraya bıraksak alınır mısın?” “Lütfen Sinemis, sen iyi olmadıktan sonra buluşmanın ne önemi var? Önemli olan senin nasıl olduğun, ne yaptın biraz daha iyi misin?” “İdare ediyorum, Gülçin’le buluşacağım şimdi. Kendime gelirim, o bana iyi gelir” “Tamam, istersen ben kalayım sen gelene kadar” “Sağ ol abla hiç gerek yok. Sen Ali’nin yemeğini hazırladıktan sonra çık. Kalmana gerek yok” “Tamam, bir şey olursa konuşuruz” dedi ve onunla konuşmamı bitirdim. Zerrin abladan sonra Bülent abiyi aradım yoldan. Durumu kısaca anlattım ve birkaç gün sonra görüştürsek uygun olup olmayacağını sordum. “Sinemis, senin keyfin yerinde değilken ben seni gönül işlerimin peşinden koşturamam. Hiç acelesi yok canım benim, sen kendini toparla, ne zaman iyi olursan o zaman görüşürüz” dedi. O da anlayışla karşılamıştı beni. İçim biraz olsun rahatlamıştı. Yolda Gülçin’i aradım ve hazırlanmasını söyledim. Ben vardığımda kapıdaydı. Arabaya bindi ve seçtiği restorana gittik beraber. Masaya oturduğumuzda gözünü dikmiş bana bakıyordu. “Kaç saat ağladın sen?” oldu ilk sorusu “Hatırlamıyorum” “Ne oldu?” “Ali’yle kavga ettik” “Bu kez sağlam olmuş kavga gibi duruyor” “Ciddi anlamda sertti” “Neden peki?” diye sorunca ona da olan biteni anlattım “Allah’ım ya, al benimkini vur seninkine. Nedir bu kaynanalardan çektiğimiz” dedi sinirlenerek “Benimki daha yeni başladı beni ısırmaya. Önceden Ali’yle araları kötüydü, hem çok görüşmüyorduk hem de cesaret edemiyordu. Ama şimdi Ali’yle arası düzeldi, başladı asıl yüzünü göstermeye” “Ben asıl Ali’ye kızıyorum, o normalde böyle yapmazdı. Ne olursa olsun alttan alırdı. Hamileyken daha da uyumlu olacağını sanırdım. Neden bu kadar büyük tepki verdi acaba? ” “Bilmiyorum, son günlerde bir tuhaf zaten. Bir şeyler unutuyor sürekli, dalgın ve durgun. Anlamadım ne olduğunu” “İşten dolayıdır. Galiba büyük bir ihaleye gireceklermiş, Alp anlatmıştı. Zor bir işmiş, müşterileri çok zorluyormuş. Sanırım ondan böyle” “Bana bir şey anlattığı yok ki. Her neyse, ne olursa olsun dün gece yaptığının bir mazereti olamaz. Sanki annesini tanımıyor, sanki bütün o yaşanan şeyleri onunla yaşamadık. O kadar zorluk yaşadı, benden öncesinde de neler olmuş. Bir iki yıl öncesine kadar annesine ‘anne’ derken bile zorlanırken şimdi onu savunuyor bana” “Üstelik aralarını düzeltmek için o kadar uğraşan sen olduğun halde” “Ah Gülçin, ben Ali’nin annesini savunmasından çok beni böyle kenara itmesine üzüldüm. Kendimi ne kadar kimsesiz hissettiğimi anlatamam” “Kimsesiz değilsin sen, ben varım, annem var, babam var, abim var, Defne abla var… Biz varız Sinemis” “Gülçin ben bu kadar yıldır ilk defa annemle babamın yokluğuna bu kadar üzüldüm biliyor musun? Annem şuanda yanımda olsun, bana sarılsın, teselli etsin, varlığını hissettirsin nasıl isterdim. Canım daha bir yandı” “Şimdi hamilelikten dolayı daha bir hassassın, daha çok alınırsın, daha çok incinirsin. Annen keşke yanımızda olsaydı, ben de onları çok arıyorum. Senin annen, kendi annemden bile daha yakındı bana, ben de çok özlüyorum onu. Hatta benim yaşadığım süreçte ben de yanımda olmasını isterdim onun güçlü duruşu, şefkatli bakışları, insanın yolunu açan tavsiyeleri o kadar özeldi ki…” “Annem benim, yanımda olması için neleri feda etmezdim ki…” “Annen yanında değilse bile ben varım, ablan var. Biz seninle birbirimize söz verdik unutma. Ne zaman ihtiyaç duysak, birbirimizin elini sıkıca tutup yanında olacağımızı söyledik. Sakın kendini yalnız hissetme, ben varken asla böyle düşünme. Ne olursa olsun yaşadığım sürece yanında olacağım” dedi. Kalkıp ona sarıldım sıkıca. Canım arkadaşım benim, onun varlığını hissetmek bana güç vermişti. Gülçin’le yemek yedikten sonra eve geçtim. Zerrin abla gitmişti, Ali de salondaydı. Ona uğramadan odaya çıktım direkt. Üzerimi değiştirip yatağa girdim. Çok geçmeden Ali de geldi. Odada birkaç tur attıktan sonra ışığı açtı. “Sinemis konuşabilir miyiz?” dedi. Onunla konuşmak istemiyordum, bunu anlamamıştı. “Sonra konuşalım Ali” dedim ama inat etmişti. “Lütfen” deyince yatağın içinde oturdum. O da gelip ayakucuma oturdu: “Özür dilemek yetmeyecek ama ben yine de çok özür dilerim senden. İnan sana öyle davranmak istemedim. Ben annemin öyle şeyler söylediğini bilmiyordum” dedi. Sinirlenmiştim yine ama cevap vermedim. “Seni hiçbir şey için asla suçlamadım. Böyle bir şeyi asla yapmam. Sen benim hayatımsın, hayatıma anlam katan tek şeysin. İnan bana bir tek kez bile aklımdan kötü bir şey geçmedi. Annemin kendi düşüncesi onlar, ben ona asla katılmıyorum. Bilse müdahale ederdim, hatta hiç konuşturmazdım” “Ali bir şey soracağım” “Sor aşkım” “Sen anneni bana karşı savunabilecek, hatta onu savunmak için benimle kavga edecek kadar ne zaman güvendin ona?” “Annemi savunmadım” “Savundun Ali! Dün geceye dönmeyelim yeniden. Sen yıllarca sana sevgi göstermediğinden, sana annelik yapmadığından şikâyet ettiğin, çocukken yaptığın bir şey yüzünden senden nefret ettiğine inandığın annene ne zaman bu kadar bağlandın? Ne oldu da seni hayata bağladığını düşündüğün bana karşı annenin iyi niyetinin savunucusu oldun? Bana bunların izahını yapabilir misin? Bence hayır!” “Sinemis ben ne olduğunu anlayamamıştım” “Sen eskiden bir şeyi anlayamadığında bana sorardın Ali. Böyle suçlamazdın, böyle kavga etmezdin. Bana iyilik yaptığını düşündüğün annenin beni neden ağlattığını anlamadan bana iyiliğin yaramadığını söyledin, söyleyebildin. Sana tam olarak nasıl hissettiğimi söyleyeyim mi? Yalnız! Tek başına ve çaresiz hissettim ben! Annemin yokluğu bana bu kadar yıldır ilk kez böyle dokundu. Buna da sebep olan, dünya üzerindeki her şeyden çok sevdiğim adam! Ne diyeyim sana şimdi, ne bekliyorsun benden? Seni affedip boynuna mı sarılayım? İçimde bu kadar büyük bir sancı varken her şeyi kenara mı iteyim? Üzgünüm Ali, dün geceyi unutmam için bir gün yeterli değil” “Beni affetmen için ne yapmam gerekiyorsa söyle, yeter ki üzülme, sen üzülme bana ne dersen de ama üzülme” “Yapabileceğin bir şey yok şuanda. Sadece içimdeki suların biraz durulması gerek, bunun için de zaman… Bırak beni, kendi kendime toparlanayım. Ben daha önce beni bu kadar incittiğini hatırlamıyorum. Okulda boğazıma yapıştığında bile böyle hissetmemiştim. Bana o kadar öfkeli olduğun zaman bile gözünde aşk vardı, onu görmüştüm. Ama dün gece bana bağırırken aşkla bakmıyordun. Başka bir şey vardı. Bunu atlatmam için beni biraz kendimle bırak” dedim ve yeniden uzandım yatağa. Sözlerim ağırdı, canı yanmıştı biliyordum. Ama benim canımın acısı o kadar fazlaydı ki, onun acısını sarabilecek halde değildim. İkimizin de zamana ihtiyacı vardı, biraz zaman…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD