İsra sonunda o duvara çıkmayı başardığında karşısında ellerini havaya kaldırmış gençleri gördü. Elbette İpek'in elinde silah vardı ama onları hiç korkuyormuş gibi görmeyi beklemiyordu. Elindeki tüfeği doğrultmayı başardığında İlker'in gözlerinin faltaşı gibi açıldığını görünce mutlu olmadı değil. Demek bu asık suratlı herif de birşeylerden korkabiliyordu.
-"Size diyorum." İpek'in sözleri üzerine Ceyhun konuştu.
-"Biz geçiyorduk da." Sonrası gelmedi. Gelemedi. Ünal devraldı.
-"Ya kızlar şu silahları bi indirin de öyle konuşalım. Böyle olmuyor." İpek gözlerini kısıp önce kötü kötü baktı ardından yavaşça silahı indirip emniyetini kapatarak beline yerleştirdi. O sırada onu izleyen Ceyhun'un kalbi çoktan gümlemeye başlamıştı. İsra da onun gibi tüfeği indirip omzuna astı.
-"İyi madem. İndirdim silahımı. Şimdi söyleyin bakalım burada ne işiniz var."
-"Derenin oraya gidiyorduk buradan geçince dikkatimizi çekti sergen. Normalde ışığı falan yanmaz oranın." İsra Ünal'a baktı.
-"Orası benim çünkü. Benden başka kimse girmez. Geldiğim zamanlarda da orada kalırım arada." Ceyhun gülümsedi.
-"Onu biliyoruz elbette ama gözümüz hep orayı kapalı görmeye alışmış ya böyle ışıl ışıl rengârenk görünce dikkatimizi çekti." İsra gülümsedi.
-"Severim ışıl ışıl olmasını. Dedem o yüzden yaptı zaten." Ünal'da güldü.
-"Bekir dede sağlam yapmış ama belli." İsra tebessümle baktı minik evine.
-"Evet kaç yıldır ayakta çok şükür." Sonra tekrar onlara baktı.
-"Bence bu konu daha fazla uzamadan siz gidin. Bir gören duyan olursa yanlış anlaşılırız. Dedemin kulağına giderse bizi keser."
-"Çok doğru. Kusura bakmayın lütfen." Ceyhun İpek'e baktı.
-"Sizde kusura bakmayın. Korkuttuk sizi." İsra kendini tutamayıp kıkırdarken İlker sonunda dayanamadı ve hafif sert bir ses tonuyla sordu.
-"Sen neye gülüyorsun öyle. Komik olan ne?" İsra'nın dudağı sağa doğru kıvrıldı alayla.
-"İpek kim korkmak kim. Ona güldüm." İlker hala kaya gibi sert duruşunu bozmamıştı.
-"Niye İpek korkusuz mu?" Alayla güldü yine İsra.
-"Kolay kolay korkmaz o." Sonra kuzenine döndü.
-"Değil mi canım?" İpek sırıttı.
-"Evet." Ceyhun söze girdi.
-"O silahla zaten korkmasına gerek yok. Ama yine de her ihtimale karşı onu çok eline alma. Allah korusun patlar bir şey olur." Ceyhun onun narin ellerine silahı fazlalık buldu.
-"Merak etme ben nasıl kullanacağımı gayet iyi biliyorum. Sabahtan akşama kadar Tunceli'yi belimde silahla turluyorum." Erkekler şaşırıp kaşları havalanarak baktılar. Ünal merakla sordu.
-"Niye belinde silahla dolaşıyorsun. Rahatsız eden birileri mi var yoksa? Hem sen orada ne yapıyorsun ki. Ne bölümü okuyorsun?" İpek art arda sorularını dizeleyen Ünal'a tebessüm etti.
-"Ben okumuyorum. Özel harekat polisiyim. İşim gereği oradayım." Erkekler birbirlerine bakarken Ceyhun'un ağzından bir küfür savruldu.
-"Hassiktir lan." Ve o ortamı ilk terk eden Ceyhun oldu. Sırayla diğerleri de onun peşinden giderken İlker dayanamayarak kaşları çatık bir halde İsra'ya baktı.
-"İpeği bilmem ama sen eline alma o silahı. Sen kendini yanlışlıkla vurup öldürürsün bu sakarlıkla." İsra'nın kızgın bakışları altında arkasını dönüp gitti.
-"Ya ben bunu döveceğim en sonunda. Geldim geleli kibar davranmaya çalışıyorum ama yok olmuyor yani. Benden nefret ediyor, gelip geçip laf sokuyor. Ben bu çocuğa ne yaptıysam sanki." İpek ile beraber sergene giderken kuzeni omzunu sıvazladı.
-"Sen bakma ona. Biraz asabi. Hem birbirinizi hiç görmüyorsunuz ki uzun zamandır. Nerede görüp bir şey yapacaksın." Dudakları büzüldü.
-"Bilmiyorum ki. Geldiğim ilk gün yoldan geçerken beni traktöre aldılar homurdandı. Sonra bahçemizden meyve yerken yakaladım bir kaç konuştuk yine ağzının içinde birşeyler geveledi gitti. Şimdi de bu." İpek umursamazca omzunu silkti
-"Boşver. Demek ki kafadan problemi var." İpeğin sözleri üzerine gülerek sergene girdiler. Kızlar bıraktıkları gibiydiler.
-"Ne olmuş? Biri mi varmış?" Elif'in sözleri üzerine İpek rahatça yere oturdu.
-"Bizim Ceyhunlarmış ya." Berrak'ın gözleri parladı.
-"Ünal da var mıydı?" Gülerek başını salladı.
-"Evet." Hülyalı hülyalı baktı İpeğe Berrak.
-"Ya keşke bende gelseydim." Kızlar onaylamazca başlarını sallarken öte yandan erkekler arasındaki konu farklıydı. Ceyhun başını elleri arasına almış kara kara deredeki suyun akışını izliyordu.
-"Oğlum niye öyle bakıyorsun sanki kötü bir şey olmuş gibi." İlker'in sözleri üzerine ona baktı.
-"Amca oğlu kız özel harekat çıktı." Bunda ne vardı ki sanki?
-"Ee yani oğlum. Ne olacak özel harekatsa. Sende aslan gibi hemşirsin." Ceyhan sıkıntıyla nefes alıp verdi.
-"Daha değil. Ben daha okuyorum." İlker bunu kaçırır mı? Hemen lafı yapıştırdı.
-"Ee fena mı oğlum. Kızın mesleği elinde. Evlenince o seni okutur." Ceyhun gözlerini devirdi.
-"Espiri mi yaptın sen şimdi cahil." Tolga omzunu sıvazladı.
-"Ne olmuş kız polisse oğlum. Ne olacak. Bak geçen sene gidip açılsaydın kıza şimdiye çoktan sevgili olmuştunuz. Niye gidip konuşmuyorsun?" Herşey üstüne geliyordu sanki.
-"Lan siz beni anlamıyor musunuz? Ben okuyorum diyorum size. Daha iki yılım var." Burak elindeki sigaradan bir nefes çekip dumanı burnundan verdi.
-"Bizde diyoruz ki sana git kızla konuş. Hemen evleneceksin diye bir şey yok. Ayrıca kızın isteyip istemediği ne malum. Belki sevgilim var diye reddedecek seni." Ceyhun'un gözleri büyüdü, kalbi acıdı.
-"Deme öyle deme." Ümit girdi söze.
-"Oğlum anca uzaktan izliyorsun kızı. Daha polis olduğunu bile bilmiyorsun. Bir yıl az bir zaman mı? Belki geçen sene konuşsaydın şuan herşey çok farklı olabilirdi. Tutturdun okuyorum da okuyorum. Sanırsın kızı istemeye gideceğiz babası da 'bu çocuk daha okuyor işi gücü yok.' diyecek sana." Ceyhun derin bir nefes aldı.
-"Kız mesleği elinde su gibi güzel. Ben de hala okuyorum. O şimdi mesleğini eline almış işi gücü olan birini ister. Ben kızı benim gibi okuyor sanıyordum. Sikik gururum kırıldı şuan. Kızla konuşmaya kalksam ne diyeceğim oğlum ben. Sen daha hala okuyor musun derse?" Tolga tekrar konuştu.
-"Seni severse senin okuyup okumadığını önemsemez ki abiciğim." Sonra durdu.
-"Ben seni anladım. Sen kızın yanında ezilip büzüleceğim işsiz sapsız parasız gibi görüneceğim diye korkuyorsun." Ceyhun'un sessizliği üzerine İlker konuştu.
-"Lan oğlum deli misin sen? Seven insan para pul mevki düşünür mü?" Kararsız bakışlarını kuzeninin gözlerine dikti.
-"Oğlum ne bileyim lan görmediniz mi? Nasıl kendinden emin duruşu var kızın. Benim gibi işsizi ne yapsın." Sonunda Ünal dayanamadı patladı.
-"Başlayacağım şimdi senin gururuna he." Ceyhun arkadaşlarını bezdirmiş durumdayken kızlar sergende kahkahalar atıyor, eski zamanlardan konuşup birbirlerinden fikirler alıyorlardı. Ve ayrıca bolca çikolatalı bir gece olmuştu. Berrak göbeğini okşadı.
-"Yeni bir berrak doğacak bu gece." İpek onun karnını okşadı.
-"O berrak birazdan lavaboya gidince hop kaybolacak." Kızlar kahkaha attı.
-"Ne kadar iğrençsin ya." İpek umursamadan yine her zaman ki gibi omuzlarını silkeledi.
-"Bunları gerçekler hayatım." Herkes sırayla hayatlarındaki özel şeyleri anlatmaya başladı. Ama bu sıra çok kısa sürdü. Zira kuzenlerinin hiçbirinin sevgilisi falan yoktu. Bütün gözler İsra'ya dönünce mahcupça güldü.
-"Benim sevgilim var." Kızlar hep bir ağızdan 'ooooo' derken İsra yüzünü yastığa gömdü.
-"Ama yapmayın böyle ya. Utanıyorum." İpek onu yastıktan kaldırdı.
-"Hadi hadi utanmanın sırası değil. Bize anlat onu. Nerede tanıştınız? Adı ne? Kaç yaşında? Hepsini öğrenmek istiyoruz." İsra bir yıl önce sevgilisi Tarık'la tanışma hikayesini anlatmaya başladı. Aynı okulda okuyorlardı ve kantinde tanışmışlardı. İsra ilk zamanlar sevgili istemediğini söylemişti. Ama Tarık o kadar ısrarcıydı ki İsra onun çekimine engel olamamıştı. Onun mutluluğu kuzenlerinin de gözlerinden kaçmadı. Zira İsra onu anlatırken gözlerinin içi parlıyordu.
-"Pazartesi günü tekrar İstanbul'a gideceğim. Özledim sevgilimi. Hem ona da sürpriz olacak. Bir süre burada kalacağım diye biliyordu." Elif'in kaşları havalandı şaşkınlıkla.
-"Bizimkilerin dikkatini çeker bu. Halam ve eniştem izin verir mi ki?" İsra çoktan planını yapmıştı.
-"Babamlara sınavdan kaldığımı bu sınavın da telafi sınavı olduğunu söyleyip gideceğim. Hem zaten okullar kapanıyor. Okullar başlayana kadar göremeyeceğim onu. Ben neredeyse bütün yaz buradayım." Kızlarla anlaştı onlarında ailesine söylemeyeceğine dair söz aldıktan sonra konu orada kapandı.
Birkaç gün sonra İsra ailesine durumu açtı onlarda hiç itiraz etmeden izin verdiler. Ancak birkaç gün içinde tekrar gelmesi şartı ile. Şimdi sırtında sırt çantası gecenin bilmem kaçında otogarda otobüsün kalkmasını bekliyordu. Kuzenleri ve babası onu yolcu etmeye geldi. İpek yıllık izinde olduğu için daha vakti vardı. Diğer kuzenleri için ise endişe etmedi. Zira hepsi okuyordu ve şuan tatildelerdi. İpek ile sarıldı.
-"Hemen gör gel tamam mı? Hem benim de iznim doluyor. Seni görmeden gitmeyeyim." İpek çaktırmasa da fotoğraflardan gördüğü bu Tarık denen çocuğu pek gözü tutmamıştı. Sanki biraz çapkın, kuzeninin kanına girecek bir tip gibiydi.
-"İnşaAllah hislerimde haklı çıkmam da kuzenim mutlu olur Allah'ım." Duasının ardından İsra otobüse bindi ve İstanbul'a doğru yola çıktı.
Sabah sekiz civarında İstanbul'a inen otobüsten jet hızıyla indi ve servise bindi. Yurt derdi yoktu zira Tarık evde kalıyordu. Hatta bazen İsra da orada kalıyordu. Yedek anahtarı Tarık ona verdi kendisini evde bulamazsa rahatça girip çıksın diye. Şimdi o anahtarın varlığına bir kez daha şükretti. Tarığı uyandırmadan eve girip ona sürpriz yapacaktı. O tanıdık binaya geldiğinde İsra evin bulunduğu kata geldi. Sessizce çantasından çıkardığı anahtarı kapıya yerleştirdi. Kapı kilitli değildi. Bir çevirmede açılan kapı ile kocaman gülümsedi. Bugün gerçekten şanslıydı. Ayakkabısını çıkarıp sırtındaki çantasını çıkarıp kenara bıraktı. İki gün diye geldiği için bir iki parça kıyafetini aldı valizi kendine yük etmemek için. Sessiz adımlarla önce oturma odasına girdi. Yüzündeki o kocaman gülümseme yavaş yavaş silindi. Zira oda savaş çıkmış gibiydi. Yastıklar yerlerde, üç tane kadeh orta sehpanın üzerinde ve yerde siyah dantel bir sütyen vardı. Nefes alamadığını hissetti İsra. Soluğu yavaşladı. Yavaş adımlarla hole çıktığında yerde, duvar kenarında siyah dantelli bir kilot görünce sağ gözünden bir damla yaş aktı. Gözü yatak odasının kapısına kaydı. Kapalıydı. Görmeye hazır değildi. Konduramıyordu ona. Sessizce kapıya yaklaşırken içeriden sesler geldiğini duydu. Derin bir nefes çekti içine ve kapı kulpunu kavradı. Hemen açtı. Beklerse eğer bunu yapamazdı biliyordu kendini. Kapıyı açıp ileriye ittiğinde hayatının şokunu yaşadı. Yatak odasında iki tane çırılçıplak kız ve Tarık vardı. Kızlar onun üstünde kendilerinden geçmiş vaziyette gözleri kapalıydı. Kapının sesiyle üçlü ona dönünce İsra elini ağzına kapattı. Bir kişiyi bekliyordu evet içerideki kıyafetlerden anlamıştı ama iki kişinin böyle bir pozisyonda olması ona şok üstüne şok yaşatmıştı. Midesi bulandı. Elini ağzından çekip hızlı adımlarla hole geldi. Yerdeki çantasını alıp ayakkabılarını yarım yamalak ayağına geçirdi ve merdivenlerden koşarcasına kaçtı. Arkasından Tarığın ona seslenmesine rağmen.