3.Bölüm-Benekli✓

2600 Words
Sanki kocaman şehir üstüne üstüne geliyor gibi hissediyordu İsra. Oysa ki daha birkaç gün önce sevgilisi onu buradan gönderirken cennet gibiydi. Mutluydu. Sevdiğini, sevildiğini hissediyordu. Şimdi ise yüreğinin ortasındaki bu yangın onu savunmasız bırakmıştı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Bir parkta oturup hüngür hüngür ağladı. Kendine bakan küçük çocukların ve annelerinin bakışlarını önemsemeden. Tam o sırada telefonu çaldı. Arayan:İpek. -"Efendim." İpek herşeyden habersiz neşeli bir ses tonuyla konuştu. -"Bizim sevgi yumağı ne yapıyor bakalım kavuştu mu sevgilisine." Onun sözleri üzerine İsra daha da şiddetli ağlamaya başladı. İpek bir an korktu. -"Ne oldu neden ağlıyorsun? Birşey mi oldu? Canım konuşsana. İsra?." Kendini biraz toparladıktan sonra olanları anlattı İsra. Karşılığında ise İpeğin Tarığa soy sop küfretmesiyle devam etti konuşma. -"Sen bin gel hemen. Bekleme orada." Başını salladı. -"Tamam. Akşama orada olurum." Ağlayarak kendini otobüse attı ve otogara gitti. 15 dakika sonra kalkacak olan otobüs için kendine bilet aldı ve saatin gelmesini bekledi. O sırada telefonu durmadan çalıyordu. Arayan Tarık'tı. Meşgule atmasına rağmen ısrarla arıyordu yüzsüz. En sonunda dayanamayıp telefonu açtı. -"Ne var? Sen hala ne yüzle beni arıyorsun şerefsiz herif." Tarık'ın yalvaran sesini duydu. -"İsra beni dinle." Sert bir ses tonuyla yanıt verdi. -"Seni dinlemeyeceğim. Sesini duymak bile istemiyorum anladın mı beni? Bir daha rahatsız etme beni pislik." Telefonu suratına kapatıp otobüsün yanına geldi. Muavin çocuk kalkacağını söyledi. Otobüse binip başını cama yasladı ve yol boyunca hep o anı düşündü. Akşam karanlığı çökmüş saat akşamın 10'u olmuştu. İlçedeki taksiye binmek için durağa doğru yürürken birinin kolundan tutması ile neye uğradığını şaşırdı İsra. Şaşkınlıkla İlker'e bakıyordu. -"Senin bu saatte ne işin var burada?" Onun sorusuna cevap vermedi. Gözyaşları hafiflemiş küçük hıçkırıklarla iç çekiyordu. İlker sorusuna yanıt alamamış tam tekrar soracaktı ki ona biraz daha yanaştı. Gözlerinin içinin kırmızılığını görünce kaşlarını çattı. Çenesinden tutup kendisine bakmasını sağladı. -"Ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?" İsra elini kaldırıp çenesindeki eli itmek için dokundu ama İlker inatla çenesini tuttu ve uzaklaşmasını engelledi. -"Ne olduğunu söyle bana. Niye ağlıyorsun?" Şuan kimseyle konuşmak istemiyordu. -"Yok bir şey. Beni rahat bırakır mısın?" Kendini çekmek için bir adım gerileyecekken İlker ısrarla çenesini bırakmadı ve ona bir adım attı. -"Problem ne?" Diye ısrarla gözlerinin içine bakınca İsra ağlamaya başladı. -"Bırak beni." Sonra başını yana eğdi. -"Lütfen. Sadece biraz zamana ihtiyacım var. Yalnız kalmam gerekiyor. Lütfen bırak." İlker onun ısrarcı bakışları ile elini ondan çekti. -"Tamam hadi gel seni köye bırakayım." İtiraz edercesine başını iki yana salladı. -"Gerek yok ben kendim giderim." Ama İlker bunu kabul edecek bir adam değildi. Gecenin bu yarısı kızı tek başına bırakmazdı. -"Olmaz öyle şey. Hem bende köye gideceğim zaten. Beraber gideriz." -"İlker cidden-" İlker derin bir nefes çekti. -"Ya kızım sen gerek yok istemiyorum demekten başka bir şey bilmez misin? Israr ediyorum işte. Bu saatte niye taksiyle uğraşasın. Tamam sessizlik istiyorsun. Söz veriyorum susacağım tamam mı?" İsra uzun uzun onun gözlerine baktı. Onun homurdanmaları, kendine sert davranması nedeniyle yolculuk yapmak istemiyordu. Ama şimdi samimi olduğu belliydi. O yüzden usulca başını salladı. -"Tamam." Beraber arabaya yaklaştılar. Anahtarlı tuşa basınca arabanın ışıkları yanıp söndü. İkili arabaya yerleştiklerinde İlker arabayı hızla çalıştırdı. İlçeden çıkan yola girdiklerinde köy yolu değil merkeze giden yola girince ona baktı. -"Yanlış giriyorsun. Köy değil merkez yolu burası." Gözünü hiç yoldan ayırmadı. -"Biliyorum." Anlayamadı niye böyle yaptığını. -"Neden giriyorsun o zaman?" Başını hafifçe İsra'ya çevirdi. -"Biraz kafa dinlemek istersin diye. Bu halde eve mi gitmek istiyorsun?" Onun sorusuyla tepesindeki aynayı açıp yüzüne baktı. Sabahtan beri ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Usulca başını salladı. Nedense ona itiraz edesi gelmiyordu. -"Neden uğraşıyorsun ki benimle. Köye iki dakikada giderdik başından atabilirdin beni." İlker bir an ona dönüp baktı ve tekrar yola döndü. Bir süre sessiz kaldı. -"Ağlayan kızlara dayanamıyorum sadece." İsra morali bozuk olmasa o an gülerdi. Ama yapmadı. -"Neden o zaman geldiğimden beri bana kötü davranıyorsun. Geleli daha bir hafta bile olmadı üstelik." İlker'in dudaklarını dişlediğini gördü. -"Sana kötü davranmıyorum." Dedi garip bir ifadeyle. -"Davranıyorsun. Ne söylesem homurdanıyorsun, beni görmezden geliyorsun ve laf sokuyorsun." Çatık kaşlarıyla kıza döndü. -"Senin yaptığın gibi mi?" Diye homurdandı İlker. İsra derin bir nefes aldı. -"Ben sana ne zaman laf soktum? Ne zaman görmezden geldim." İlker tam ağzını açıp derin bir nefes almıştı ki vazgeçti. -"Söyle hadi." -"Boşver." Diye geçiştirdi İlker. -"Bak cevap veremiyorsun." Sonunda onun isteğini bahane ederek karşılık verdi. -"İsra hani sessizlik istiyordun sen. Bak ben susuyorum ama senin çenen düştü." İsra somurtarak başını diğer tarafa çevirdi. -"İşine gelmedi ya hemen hani sessizlik istiyordun de." O saatten sonra ikili konuşmayı bıraktı. Yaklaşık kırk dakikalık yolculuğun ardından merkeze vardıklarında İlker arabayı sahile çevirdi. Müsait bir araba park yeri bulduklarında indiler. Bagaja doğru yöneldi. Çok geçmeden elinde katlanabilir iki tane sandalyeyi getirdiğinde İsra'nın eline tutuşturdu. -"Sen bunu al denizin oraya git. Bende marketten birşeyler alayım." -"Gerek-" İlker'in bakışlarını görünce sözlerini tamamlayamadı. Kızgın bakıyordu. -"Niye öyle bakıyorsun?" -"Çünkü kızdırıyorsun." Kızdan cevap beklemeden gitti. O sırada İsra elindeki sandalyelerle birlikte sahile indi. Denizin bir kaç metre ilerisine sandalyeleri kurdu. Çantasını yere bıraktı ve karanlığın altındaki uçsuz bucaksız denizi izledi. Sabah ne hayallerle gitmiş şimdi ne olmuştu. Telefonu çalmaya başladı. Arayan kuzeni İpekti. -"Efendim İpek." Endişeli ses tonunu duydu. -"Canım neredesin hala gelmedin?" Panikle sordu. -"Bizimkilere geleceğimi söyledin mi?" -"Hayır." yanıtını alınca derin bir oh çekti. -"Bu gece gelmeyeceğim ben." İpek bir an kalakaldı. -"Ne demek gelmeyeceğim. Neredesin sen?" Ona yalan söylemek istemiyordu ama buna mecburdu. -"İlçede bir arkadaşıma geldim. Bu halde eve gelmek istemiyorum. Sabah görüşelim olur mu?" İçi huzursuzdu İpeğin. -"İçim rahat değil. Sen bana konum at ben gelip seni bi gözlerimle göreyim iyi olduğundan emin olayım." Başını sanki kuzeni görebilecek gibi iki yana salladı. -"İyi değilim İpek. Bu yüzden gelmek istemiyorum. Sende gece gece yola çıkma aklım sende kalır." -"Canım-" Artık sesi yalvarırcasına çıkıyordu. -"İpek ne olursun ısrar etme. Sabah söz veriyorum evde olacağım." İpek derin bir nefes alıp verdi. Yenilgiyle kabullendi. -"Peki. Ama sabah seni burada görmezsem ilçeyi talan eder yinede seni bulurum bilmiş ol." İsra gülümsedi. -"Söz." Ve ardından karşılıklı olarak telefonu kapattılar. Tam çantasına atacaktı ki telefonu yine çaldı. Bu defa Tarık'tı. Sıkılgan bir tavırla açtı telefonu. -"Sabahtan beri niye arıyorsun sen beni. Hala ne yüzle ya?" Sitem eder ses tonunu duyunca İsra neredeyse çıldıracaktı. -"Güzelim niye böyle yapıyorsun sen ya. Niye dinlemiyorsun beni." Sinirlendi. -"Ya sen yüzsüz müsün? Bu ne gurursuzluk. Sanki sabah seni iki kızla yatakta basmamışım da normal bir tartışma yapmışız gibi davranıyorsun." Öyle rahat bir tavırla cevap verdi ki... -"Bunlar yetişkinler arasında yaşanan şeyler." İsra'nın gözleri kocaman oldu. -"Yetişkin insanlar yatakta üç kişi mi takılıyor? Sevgililerini başka kızlarla mı aldatıyor. Bunun adı yetişkinlik değil şerefsizlik." Tarık bu zamana kadar İsra'nın ağzından hiç küfür duymamıştı. Zira o sessiz sakin her dediğini onaylayan ona uyum sağlayan bir kızdı. Biraz şaşırdı. -"Ayıp oluyor ama güzelim." Kendine hakim olmakta zorlanıyordu. -"Bak hala güzelim diyor bana ya. Ayıp senin yaptığına denir. Beni bir daha rahatsız etme duydun mu beni? Yoksa-" Aniden elinden kapılan telefon ile neye uğradığını şaşırdı İsra. Arkasını döndüğünde alnında damarı belirginleşmiş gözlerinden ateş fışkıran bir İlker beklemiyordu. -"Bana bak lan kız sana beni rahatsız etme diyor duymuyor musun? Ne diye arayıp rahatsız ediyorsun sen." Sonra karşı taraf ne dediyse İlker'in gözleri büyüdü. -"Senin gelmişini geçmişini-" Diyip sustu. Son anda kendini frenledi çünkü İsra yanındaydı. Devam etti. -"Benim sinirlerimi bozma. Adam gibi uyarıyorum seni. Gerçi adam gibi dediğime bakma sen adam olmadığın için. Her neyse bu kızdan uzak duracaksın." Karşı taraf yine bir şeyler diyince İlker bir an kalakaldı. -"Ne oldu." Diye sordu İsra. -"Neyi oluyorsun sen diye sordu bana." İsra da kaldı. Ne diyebilirlerdi ki. Tarığa sevdiğim dese bu çok klasik olurdu. Hem ne alakaydı canım. Daha bu sabah aldattığı için çekip gelmemiş miydi? Telefonda onunla konuşurken hep seni seviyorum özledim dememiş miydi? Yalan söylese bile bu hemen anlaşılırdı ve çok da saçmaydı. O ne diyeceklerini düşünürken İlker çoktan cevabı verdi. -"İsra benim kuzenim. Eğer onu rahatsız edersen seni bulurum. Bulamam sanma ona dair ne varsa biliyorum. O yüzden benim canımı sıkma. Eğer bir kez daha onu rahatsız ettiğini duyarsam olacaklardan ben sorumlu değilim." Telefon kapandığında İsra'nın yüzünde şok bir ifade vardı. -"Niye öyle bakıyorsun bana?" -"Senden böyle bir şey beklemiyordum." İlker elindeki poşet ve telefonla kızın yanına oturdu. -"Niye? Başında bir dert vardı bende çözmek için yardımcı oldum." Telefonu kıza verdi. Sonra elindeki poşetten içecekleri ve abur cuburları çıkardı ona uzattı. -"Benden nefret ediyorsun ya yardımcı olmana şaşırdım." Sandalyesini yan döndürdü. Şimdi İsra'ya bakıyordu tamamen. -"Şu konuda bi anlaşalım. Ben senden nefret falan etmiyorum." Aklına takılan o soruyu sordu. -"Nefret etmiyorsan neden bana ters davranıyorsun?" -"Ceyhun dedi ya o biraz asabidir diye." -"Sen bana asabisin diğerlerine gayet normal." İlker elindeki kekin jelatinini açmıştı ki gözlerini devirerek elindeki keki kızın ağzına soktu. -"Ben herkese karşı aynıyım." Diyerek bir nevi onun cevap vermesini engellemişti. İsra da o sırada ağzına tıkılan kekin yarısını ısırıp eline almıştı. Soğuk kahvesinden bir yudum alıp keki yuttuktan sonra İlker'e kaşlarını çattı. -"Bu yaptığın çok ayıp." Ne yapmıştı ki şimdi? -"Neymiş ayıp olan." İsra'nın kaşları çatıktı. -"Beni susturmak için ağzıma keki sokman " İlker alaycı bir şekilde baktı. -"Ne yapmamı isterdin? Dizilerdeki gibi öperek susturmamı mı?" İsra'nın gözleri büyüdü. -"Sen gerçekten delisin ya. Gidiyorum ben." Yerinden kalkmıştı ki İlker onun kolundan tutup sandalyeye oturttu ve sandalyesini de kendine çekti. Şimdi aralarındaki o boşluk yoktu. -"Nereye gidiyorsun gecenin bu saatinde?" -"Senin olmadığın bir yere. Çünkü cidden sinirleniyorum." Kaşları kati suretle izin vermeyeceğini gösterircesine havalandı. -"Olmaz bırakmam." -"O niye o?" -"Seni ben getirdim. Bu saate yalnız başına şehirde bırakamam. Olmaz yani." Gözlerini devirdi İsra. -"Sanki velim ya. Gerek yok. Ben burada bir otel falan bulur kalırım." Otel lafıyla İlker'in gözleri sinirle doldu. -"Ne oteli kızım ya saçmalama. Tamam otur şaka yaptım sana sadece." -"Sen mümkünse şaka yapma İlker." O sırada İlker kendi kendine homurdanınca İsra yine kalkmak istedi. -"Bak yine homurdanıp bir şeyler söylüyor ya." Ve yine onun tarafından engellendi. -"Tamam sustum geç otur." -"Oturmayacağım." -"Gitmene izin vermeyeceğim bunu bil de ona göre hareket et." -"Ya senden izin alan mı var pardon." -"Niye bu kadar zorsun." -"Zor bir insan değilim. Aksine uyumlu bir insanım ama seninleyken hep bir zıtlık var. Hem bu aramızdaki gerginlik hem de benim bugün yaşadığım şeyler. Biraz gerginim anlıyor musun? Lütfen üstüme gelme daha fazla." İlker başını salladı. -"Tamam daha fazla konuşmayacağım sen istediğin zaman benimle konuşana kadar. Belli ki o çocuğu çok seviyordun. Aldatılmak kalbini paramparça etti. Hak veriyorum. Sevdiğin bir insandan darbe yiyince insan canı çıkacak gibi oluyor. O yüzden acına saygı gösterip bekleyeceğim. Konuşmak istersen konuşur anlatmak istersen de seni dinlerim." Ve sonra İlker sustu. İsra'nın işine geldi bu durum. Zira o konuşunca aralarında hep bir gerginlik oluyordu birbirlerine laf atıp duruyorlardı. Sessizlik uzayıp giderken İsra elindeki boş kutuyu sandalyenin yanına astıkları poşete attı. İlker'e baktı. Genç adamın gözleri denize dalmıştı. İsra ayağa kalktı. Cebindeki telefonu çantasına koyarken İlker'in gözleri ona döndü. Merakla ona bakıyordu. İsra'nın eli pantolonunun düğmesine gidince genç adamın gözleri büyüdü. -"Ne yapıyorsun?" Her zaman yaptığı olağan bir şey gibi rahatça cevap verdi. -"Denize gireceğim." İlker ayağa fırladı. -"Saçmalama." Elinin üstündeki eli hafifçe itti. -"Ne var canım hiç mi denize giren insan görmedin. Herkes giriyor." -"Herkes gündüz mayosuyla bikinisiyle giriyor denize. Senin gibi gecenin bir vakti soyunarak değil." -"Çıplak değilim. İç çamaşırıyla gireceğim." -"Çok giyiniksin canım. O da olmasa Allah korusun neler olurdu." Diye alaya aldığında İsra gözlerini devirdi. -"Yine başladın laf çarpmalara." -"Laf çarpmıyorum İsra. Ciddiyim böyle giremezsin." -"Niye böyle girilmez diye bir kural mı var." Pantolon düğmesini açınca İlker hızla onun önüne siper oldu. Onların oturduğu yerde kimse yoktu. Hatta sahil yolunda bile çok az insan kaldı. Onu birinin görme ihtimali yoktu. Zira saat epey geç olmuştu. -"Sen tam bir dayaklıksın biliyorsun değil mi?" İsra güldü. -"Biliyorum." İlker kızın pantolonunun düğmesine geri ilikledi. -"Bekle beni burada. Geleceğim." Hızla arabaya doğru geri dönerken İsra onun ardından bakakaldı. -"Neden böyle davranıyor bu adam ya." Canı bir anda denize girmek istemişti. Kimse de yoktu. İstanbul'da böyle yaptıklarında Tarık bile ona karışmazdı. Oysa İlker resmen onunla savaşa girmişti. Kısa süre sonra İlker elindeki havlu ile geldi. Onun önüne tutup gözlerini yana çevirdi. -"Tamam soyun git şimdi. Ama dikkat et. Buranın suyu çekiyor." -"Su çarşaf gibi bir şey olmaz." Üzerini çıkarırken göz ucuyla İlker'e baktı. Gözlerini kesinlikle ona değdirmiyordu. Hemen denize girdi. Suya girdiğinde ilk başta irkilse de çok geçmeden alışmış dalgasız denizin huzurunu çıkarmaya başlamıştı. Biraz açıldı. -"Çok açılma seni göremiyorum." Diye bağıran İlker'i duydu. -"Tamam." Bir süre hıncını almak istercesine kulaçlar atarak yüzdü. Sonra yoruldu. Aynı ruhu gibi. Gözyaşları tekrar akmaya başladı. Yavaş yavaş kendini suyun dibine batırdı. Yere oturup gözlerini yummuş bir şekilde oturuyordu ki birinin belinden tutup onu yukarı çektiğini görünce hızla gözleri açıldı. İlker ile yüz yüze geldi. Suyun üzerine çıktıklarında İlker'in korkmuş bakışlarını görünce ağlaması daha da şiddetlendi -"Ne oldu? Kramp mı girdi ayağına?" İsra şiddetle ağlamaya devam edince genç adam ne yapacağını bilemedi. -"Acıyor." İlker onun ayağının acıdığını sandı. -"Tamam bana tutun sıkıntı yok." Kızın belinden tutup onu sımsıkı tuttu. İsra da kollarını onun boynuna doladı. -"Acıyor. Neden böyle oldu?" İlker bir an durdu. Onun gözlerine dikkatle bakınca ne demek istediğini anladı. -"İsra." -"Canım yanıyor." Ağlaması şiddetlenirken İlker sağ kolunu onun beline dolamış kendince batmasını engellerken sol kolunu onun yüzüne uzattı ve gözyaşlarını sildi. -"Üzgünüm. Böyle olmasını istemezdim." Dudakları çocuk gibi büzüldü. -"Teselli edecek bir şeyler söylemen gerekmez mi?" -"Ben birilerini teselli etmeyi beceremem ama yanında olurum. Şuan olduğu gibi. Ama şunu bil seni ağlattığına göre seni hak etmeyen birisi." İsra'nın gözleri karardı. -"Şerefsiz. Bir buçuk yılımı verdim ben ona." İlker onun küfür edişiyle güldü. -"Küfür ettiğini hiç duymamıştım." -"Etmem zaten. Ama sinirlenince gözüm bir şey görmüyor." -"Hadi çıkalım artık yoksa hasta olacağız." İkili sahile yüzdüler. İlk İlker çıktı. Elindeki havluyu ona sardı. -"Sen havluyu nereden buldun?" -"Biz bugün arkadaşlarla baraja gittik yüzmeye. O yüzden yanımda havlu, kıyafet var." -"İlçede karşılaştığımız zaman?" dedi sorarcasına. -"Evet. Arkadaşlarla yeni gelmiştik onlar eve geçti bizde bir kaç arkadaş kafede bir şeyler içtik eve geçecektik. Seni görünce işimin çıktığını söyledim." -"Ayıp etmişsin." -"Seni o saatte orada bırakamazdım. Sonuçta-" İlker yutkunup derin bir nefes aldı. -"Sonuçta bizim köyün kızısın. Başına bir şey gelsin istemem." İsra başını salladı. -"Sağ ol." İkili sandalyelere oturdu. İsra elindeki havluyla kurulanıp üzerini giyerken İlker etrafı toplamaya başladı. -"Artık gitsek iyi olacak. Çok geç oldu." Başını salladı İsra. -"Tamam." Beraber eşyaları toplayıp arabanın yanına geldiler. Bagajı açtı. Spor çantasını açıp içinden tişört ve şort çıkardı. Onun aksine İlker üzeri çıplak ve altında sadece kot şort pantolonu vardı. Havluyu ona verdikten sonra arka taraftan arabanın önüne geldi. Soyunup giyinirken yanında durup rahatsız etmek istemedi. Bir kaç dakika sonra İlker giyinmiş arabaya yönelirken İsra da onun gibi arabaya bindi. Arabanın koltuklarına battaniye koymuştu ıslaklık geçmesin diye. İç çamaşırının ıslaklığı çoktan tişört ve pantolonuna geçmişti İsra'nın. Ama pek de önemsemedi. Hava sıcaktı zaten. Yola çıktılar. Bugün ki yaşadıklarından sonra İlker'in onu merkeze götürüp kafasını dağıtmaya çalışması biraz olsun yüzünde tebessüm oluşturdu. Pek konuşmamışlardı. Hatta çok da üstlemedi anlat diye ve bu daha da güzeldi. Sonra denize girmek için üstünü çıkarmaya çalışması geldi aklına. İlker'in yüzünü, konuşmasını.. Bir anda kahkaha atmaya başladı. İlker önce şaşkınlıkla ona döndü. -"Ne geldi aklına da böyle neşeyle gülüyorsun?" -"Ben üstümü çıkarmaya çalışırken ki yüz halin geldi aklıma." İsra kahkahalar atmaya devam ederken İlker'in yüzünde önce küçük sonra da kocaman bir gülümseme meydana geldi. -"Biri falan görecek diye öyle davrandım ben. Zaten delirttin beni." O sırada İsra'nın o gülüş ile yüzündeki gülümseme şaşkınlığa döndü. -"Sen-" dedi şaşkınlıkla. İlker de şaşırdı. -"Ben ne?" Hayretle çıktı o cümle ağzından. -"Sen o çocuksun." Kaşlarını çattı İlker. -"Hangi çocuğum?" Anlamıştı anlamasına ama ondan duymayı seçti. Çünkü uzun zamandır bu anı bekliyordu İlker. Onu tanımasını. -"Beni iten, alnımın açılmasına sebep olan saçları üç numara kesilmiş o çocuksun." İlker onun hatırlamasına şaşırıp gülümserken İsra elini alnına götürdü ve gözlerini kıstı. -"Yaktım senin çıranı İlker. Senden bir dikiş alacağım var." Karşılığında İlker gülümserken İsra da sahte bir kızgınlıkla baktı ona. Bir dikişten bir ömre gidecek bir yolculuğun ilk hatırası canlandı gözlerinde...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD