II DOĞMAK BENİM ŞEÇİMİM DEĞİLDİ ANCAK YAŞAMAK VE ÖLMEK BENİM SEÇİMİM

1359 Words
II DOĞMAK BENİM SEÇİMİM DEĞİLDİ ANCAK YAŞAMAK VE ÖLMEK BENİM SEÇİMİM ? Batı İmparatorluğu Azael, Kuzey Güney ve Doğu imparatorlukları arasında kötü bir üne sahipti. Varis ve tahtın yirmi birinci sahibi genç yaşlarda bir İmparatoriçe olmuştu. Geçmişi bilinmeyen ve kimsenin tanımadığı bu genç kadın birden Azael İmparatorluğu'nun en güçlü kadını oluvermişti. Yirmi birinci İmparatoriçe Eléonere Asmodeus. Bazı söylentiler olsa da İmparatoriçe hakkında konuşan ağızların sahipleri bir bir sonsuza dek susturulmuştu. Genç İmparatoriçe'nin ilk skandalı Raphael Kraliyet ailesinde nesilden nesile aktarılan isminin hemen arkasından gelen Raphael soyluluk adını reddetmeseydi. Efsaneye göre bu soyluluk adını baş melek olan Raphael bizzat Batı İmparatorluğu'nu kuran ilk atasına vermişti. Raphael Kraliyet ailesi yirminci İmparator'un şüpheli ölümünün ardından ve yirmi birinci İmparatoriçe'nin tahta geçmesinden sonra yeni çağın eşiğinden ilk adımını atmıştı. Raphael adı unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutan tozlu sayfalara karışırken bu çağa tarihçiler tarafından Asmodeus Çağı adı verilmişti. Genç İmparatoriçe'nin ilk skandalı soyluluk adını reddetmesiyle sınırlı kalmamıştı. İmparatoriçe olarak tahta oturmasının üzerinden bir yıl geçmeden ve evli olmamasına rağmen genç asil kadın hamileydi. Şişik karnıyla hâlâ Azael İmparatorluğu'nu yönetiyor ve sert diktatörlüğünü konuşturuyordu. Diktatör İmparatoriçe'ye yaptığı zina Çevresinde oluşan savaş, bilim, sanat ve yönetme kabiliyet yeteneği yüksek olan asil soylulardan seçmiş olduğu Senato üyelerinden bebeğin babasını merak edip, sormayı cesaret edenlerin kellesi bizzat İmparatoriçe tarafından alınıyordu. Kan hamile olmasına rağmen midesini asla bulandırmamıştı. Zalim bir hükümdar gibi görünen İmparatoriçe saray için her ne kadar acımasız olsa ve adı sürekli skandal içerikli dedikodulara karışsa da halkı kadın hükümdarlarını seviyordu. İmparatoriçe önceki İmparatorlara kıyasla izlediği yönetim askeri başarının, ekonomik kalkınmanın, sanat ve bilimin zirvesine çıkmıştı. Azael İmparatorluğu en güçlü ve en zengin altı çağını yaşıyordu. İmparatoriçe mükemmel denebilecek bir saltanat sürdürse de her şeyden uzakta özel hayatında gözünü karartmış bir günahkârdı. Ruhun şeytana satmış ve o şeytandan topraklarında filizlenen bir tohum taşıyordu. Rahminde her gün biraz daha büyüyen ve nefes alan o günah, Batı İmparatorluğu'nun lanetiydi. İmparatoriçe lanetten haberdardı ancak ölümsüz bir varis doğurma arzusu bildiği tüm gerçekleri gölgede bırakıyordu. Aslında bedelin ne olduğu önemli değildi. İmparatoriçe olmak bir yana dursun sağlam otoritesi altında severek yaptığı diktatörlükten bile daha çok anne olmayı sevmişti. Doğuma günler kala sarayda ki panik havası büyümüştü. İmparatoriçe Eléonere Asmodeus en küçük nefes ya da bakışlarından dolayı irkilirken çıkan hıçkırık sesine dahi sinirleniyordu. Doğumu yaklaşıyordu. Hem anne olacaktı hem de bir eş. Evliliğini duyurduğunda tüm Batı İmparatorluğu dahil diğer İmparatorluklar bu skandalla çalkalanmış ve genç kadın hükümdarın sevgilisi merak konusu olmuştu. Çünkü genç İmparatoriçe en güçlü savaşçı, en zengin liderler ve en bilgili büyücülerden gelen evlilik tekliflerinin hepsini reddetmişti. Evleneceği kişi hem güçlü hem zengin hem de bilgili bir adam olmalıydı. O adam tüm bu özelliklere ve daha fazlasına sahipti. O adam benim babamdı. Yedi büyük günahtan biri olarak bilinen şehvetin şeytanı Asmodeus. Dört İmparatorluk sınırları dışında unutulmuş topraklarda yine varlığını sürdüğü bir gecede fanilerin uğursuz olarak adlandırdığı yıldırımlarım ışık cümbüşü oluşturduğu ve yağmurun kesilen şah damarından fışkıran kan gibi yağdığı o uğursuz gecede görmüştü onu. Uzun saçları karanlıkta uçuşan, şövalye giysileri içinde ki genç güzel bir kadındı karşısındaki. Gözleri kesiştiği anda kadın elinde ki kılıcı yere atmıştı. Kadının nefsine hiçbir müdahalede bulunmamıştı. Ve gece olanlar tamamen kadın istediği için olmuştu.... Şeytan fanilerin onun gibilerden korktuğunu sanırken bu kadın da korkuya ya da gerilmeye dair hiçbir duygu zerresi hissetmemişti. Sadece bazen inlediği anlarda kalbi heyecanla atmış ve sırtı kayadan duvara çarparken yanakları sıcaklamıştı. Asmodeus binlerce yıllık hayatında onun gibi birisini gördüğünden şüpheliydi. Sıradan kahverengi saçlar ve siyaha yatkın koyu kahverengi gözler çok sıradan renklerdi ancak kadının tanrıçalara adanmış yüzü tüm sıradan renk tonlarını eşsiz kılıyordu. Şeytan soğuktu ve fani ise sıcacık. Soğuk sıcaklığa çekildi. Şeytan bu küçük ama güçlü kadını bırakmamaya kolları arasında uyurken ve kadının kızıl dudakları göğsüne yaslı haldeyken karar vermişti. Kadının en büyük arzusunu tek bir bakışta görmüştü. Tüm dünyayı yönetmek istiyordu. Bunu kullanabilirdi ve istediği gibi olmuştu. Çünkü kadında bunu istemişti. Ruhu karşılığında bir imparatorluk ve şeytanda ruh karşılığında kadını elde etmişti. Temelde şehvet olan bu kârlı hisler aşka dönüşmüştü ve aşksa evliliğe. Genç İmparatoriçe mihrapta bekleyen kocası olacak şeytanına yürürken ilk kez gülümsemişti. Şişik karnıyla birlikte tüm bedenini sarıp sarmalayan gelinlik ile saçlarından gelinliğinin üzerine uzanan uzun duvağı ve elinde ki beyaz güller İmparatoriçe'yi zarif bir kuğuya dönüştürmüştü. Beyaz masumiyet altında yatan siyah lanet, çok yakın zamanda kendini gösterecekti. İmparatoriçe ve Batı İmparatorluğu'nun yeni İmparatoru’nun düğünü sanılanın aksine sakin ve dört İmparatorluğu'nun görüp görebileceği en görkemli düğün olmuştu. Kuzey İmparatoru ve İmparatoriçesi dışında düğünde soylu erkek ile asil kadınlar herkes yer almıştı. Kuzey ve Batı İmparatorlukları arasında ki hasımlık bilinen bir gerçekti. Atadan toruna aktarılan bu düşmanlık bir çiftin en mutlu anı sayılabiLecek düğüne kadar sıçramıştı. Ancak İmparator Cedric Asmodeus ve İmparatoriçe Eleonere Asmodeus'un kusursuz sayılan mükemmel görünüş uyumu akıllarda başka hiçbir düşünceye yer bırakmamıştı. Asmodeus, karısının ona verdiği insan ismi ile tanınmıştı. Cedric Asmodeus. Gece kadar siyah saçlara ve kan kızılı yakut gözlere sahipti. Bronz teni İmparatoriçesi'nin solgun ancak sağlıklı görünen ay beyazı teni yanında oluşturduğu tezatlıkla Işığın ve Karanlığın Hükümdarları mahlasını almışlardı. Eléonere uzun kahverengi saçları beline uzanıyor, saçlarının ucundan sarkan bukleler çıplak ay parçası tenine vuruyordu. Evli bir çiftten öte parmaklarında taktıkları yüzükler bir yeminin nişanesi olarak artık onların ruhları birdi. Kadının şişik karnı hamileliğin son evresindeydi. Küçük günahları adam ellerini karısının karnına yasladığın da içeride kıpırdadı ve şeytan fısıldadı. "Babası olan şeytandan, yavrusu olan şeytana. Karanlık şeytani güçler kanından, canından olan günahıma. Güçlerim benim güzel günahkâr kızım Emily Ariel Asmodeus'a." İmparotiçe'nin kırılgan bedeni aynı gün içinde biri fanilerin evlilik rutieli olan düğünü ve gece hamile olduğu bebeğine babası tarafından verilen isim rutieline karşın dayanıksızdı. Çünkü kocası olan şeytanın karanlık güçlerine ilişkiye girdikleri ilk geceden beri ruhuna kadar sinmesine izin veriyordu. Bebeği besleyen yediği yemekler değil kocasının şeytani güçleriydi. Adam kadını kolları arasına alarak kucağına aldı. Kadın mmm diye bir ses çıkardı ve başını Cedric'in çıplak göğsüne yasladı. Yakında kucağına karısını değil bebeklerini alacaktı. Eléonere bu düşünceyle gülümsedi ve iç çekti. Şeytanı'nın bile geçmişini pek fazla bilmediği bu kadın nadir zamanlarda gülümserdi. Şeytan karısının dudaklarına dudaklarını bastırdı ve Eléonere'yi yatağa bırakırken beklenilenin aksine kadının ağzından iniltiyle karışık bir çığlık koptu. Şeytan'ın biraz önce öptüğü dudaklardan kan sızıyordu. Şeytan boğazında ki yanma hissiyle ademelması kavisle aşağı yukarı kalktı. İmparatoriçe kanayan dudaklarına rağmen gülümsedi ve karnına ellerini yaslayarak kahkaha attı. Düğün geceleri hem bir eş ve anne olacaktı. Şeytan, resmi bir törenle İmparator ilan edilmese de yatakta sancılar içinde kıvranan İmparatoriçesi'nin statüsünü üstlenerek askerlere ve saray doktorlarına emir verdi. Askerler İmparatoriçe ile doğacak prensesin güvenliğinden ve saray doktorları da sağlıklarından sorumluydu. Genç kadının çığlıkları ve inildemeleri gece boyunca sarayda hatta tüm İmparatorlukta yankılandı. Kimi din adamları bunun Tanrı'nın kadına günahlarının kefaleti olarak verdiği bir azap olduğunu düşünürken aslında bunun bir başlangıç olduğunu bilmiyorlardı. Dolunayın tam tepede olduğu bir anda ay bebeğin ağlayış sesleriyle birlikte kızıla büründü. Bebek her yer annesinin kanına bulanmışken bembeyaz ay gibi parlak bir ten ve lüle lüle kıvrık kısacık saçlarla doğmuştu. Ağlıyordu öyle ağlıyordu ki Azrail'in o gece ziyaret edip ruhunu alacağı, son nefesini vereceği annesini ağlayış sesleri kurtarmıştı. Kadının gözleri kapanacağı ve son nefesini vereceği anda ciğerleri muhtaç bir şekilde soluklarından ciğerlerine dolan nefeslerine abandı. Kalbi en az bebeği kadar gür bir sesle atıyordu. Gözleri bebeğine giderken ellerini kanlı çarşafların serili olduğu şilteye koyarak doğruldu ve ağlayan kızını dili tutulmuş saray doktorundan kucağına aldı. Prenses ay parçası teniyle etrafına ışık saçıyordu. İmparatoriçe kanı yüzümden kıpkırmızı olmuş geceliğine ve bacak arasından akan kana aldırmadan gülümseyen dudaklarını kızının sol yanağına bastırdı. Azrail'i o da görmüştü. Meleği savuşturan sesin bebeği olduğunu biliyordu. Ölüm bile yeni can bulmuş bu ruha yaklaşamıyordu. Eléonere kızını kolları arasında sıkıca tutarak ayağa kalktı. Yeni doğurmuş bir kadına göre dik bir belle sağlam adımlar atıyordu. İmparatoriçe'nin kanları kirli bir mürekkep gibi yalın ayaklarının çarptığı taş zemine düştü. İmparator, aralık kalmış kanatlı kapılar arasından kısılan kızıl gözleriyle karısına ve kucağında ki bebeğine bakarken elleri boşluğa düşmüştü. Doğuma yardımcı olan hizmetçiler korkuyla tir tir titrerken dizlerinin üzerine çöküp tövbe ettiler ve Tanrı'dan bağışlanma istediler. İmparatoriçe'nin göz rengi yerinde değildi. Babamın kızıl gözleri annemin kızıllaşmış gözlerine baktığı an bir insanın şeytana dönüşebileceğini anladığı andı. Tanrı yeniden yapmıştı yapacağını, kaderi kördüğümlenmişti. Bir bebek doğmuştu. İmparatoriçe şeytan olmuştu. İmparator kendinden olanlara kavuşmuştu. On üçüncü kez yeniden doğmak prensesin seçimi değildi ancak on üçüncü hayatımda bu sefer yaşam ve ölüm benim seçimim olacaktı. BÖLÜM SONU.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD