Ben dulum!

2902 Words
Sıcacık suyun altından tertemiz çıktığımda, kendimi daha öncesinde hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Bedenime sardığım havluyla banyonun kapısını aralarken, Bihar abla koşarak yanıma geldi. ''Ohh tertemiz olmuşsun kız!'' diyerek güldü bana, ben ise sadece gülümsemekle yetindim. ''Sana iyi bir haberim var, benimki arkadaşıyla görüşmüş. Arkadaşı ise Azad bey ile görüşmüş, seni bekliyormuş kendisi.'' demesiyle birden titredim. Her saniye dahada heyecanlanırken alt dudağımı ısırdım. Gerçekten şans bana gülüyordu, bu kez gülüyordu emindim! Eğer Azad bey denilen adam beni işe alırsa, hem ben hemde çocuklarım bu sefaletten kurtulmuş olacaktık. O kutu gibi olan kömürlükte yaşamaya devam etmeyecektik, hatta işlerim iyi giderse emindim ki bir ev bile kiralayabilirdim. ''Dila, dondun kaldın öyle!'' Bihar abla önümde parmak şıklatırken ona şaşkınca bakıyordum. Gülerek beni odasına çekiştirdiğinde bense onun peşinden ilerlemekle yetiniyordum, ''Geç otur, sana kıyafet bakacağım şimdi.'' derken dolabını açmış kıyafet seçmeye çalışıyordu. ''Ayy bu çok açık... Bu da olmaz ki... Ben bunu hangi akılla almışım acaba?'' Bihar abla kendi kendine konuşurken bense onu izlemekle yetiniyordum. Yatağın üzerine krem rengi kumaş pantolon koydu, ardından ise bir kazak bırakıp bana kısık gözlerle baktı. Temiz iç çamaşırları da koyduğunda beni odada yalnız bırakmıştı. “Kuzum… Bunları bana kız kardeşim almıştı ama hiç giyemedim. Bana olmadılar ama sana olur.” diyerek odadan ayrıldı. Göz kapaklarım üzüntüyle düşerken ayağa kalkıp yatağa doğru ilerledim. Haftalardır sokakta kaldığım için hazırladığım bavul çalınmıştı. Oysaki sadece bir kaç saniyeliğine göz kapaklarımı kapatmak istedim, üç gün uykusuz kaldığım için baş dönmeleri yaşamıştım. Allahtan bebek arabasının altına Ronî ve Dilşah için yedek kıyafetler ve bez koymuştum da onlarla idare ediyorduk. İç çekerek iç çamaşırları aldım ve giydim, kendimi çok mahcup hissediyordum. Kadın bir çok kişisel eşya vermişti, kişisel bakımımı bile bugün onun sayesinde yapmıştım. Kıyafetleri üzerime giyerken saçlarıma havluyu sardım, bu sırada Bihar abla hiç kapıyı tıklamadan içeri daldı ve bana alıcı gözüyle baktı. ''Ne güzel olmuşsun, Dila.'' diye mırıldanırken elinde tuttuğu kahverengi kısa topukluları önüme koydu. ''Ayak numaramız aynı mı ki?'' diye sorduğumda güldü. “Valla hu ayakkabıyı büyük bir hevesle almıştım ama kalıbı dar geldi.” Ayakkabıları giyerek bantlarını ayarladım, sıkmıyordu ve gayet rahat duruyordu. Bihar abla kaş göz işareti yaparak masanın önündeki sandalyeye oturmamı istedi. Dediğini yaparak sandalyeye oturdum, makyaj masasının çekmecesinden ağda çıkarınca geriledim. ''Kaçma öyle, bıyıkların ve kaşların çıkmış.'' ''Abla evlenmeye gitmiyorum, sadece iş görüşmesine gidiyorum.'' desem de avuçlarında ısıttığı ağda bezini dudaklarımın üst kısmına yapıştırıp acımasızca çekti. ''Ayy!'' dedim acıyla. Bihar abla birkez olsun acımadan tüylerimi tavuk gibi yolarken, makyaj malzemelerini çıkardı. ''Makyaj istemiyorum.'' dediğimde bana sert bakışlar attı. ''Sadece dudaklarına renkli nemlendirici süreceğim ayrıca iki ufak dokunuş daha yapacağım.'' dediğinde iflah olmazsın der gibi bakış attım. Bakışlarımı umursamadan dudaklarıma nemlendirici sürdü, yanaklarıma pembe bir allık sürerken bir yandan elime rimel tutuşturmuştu kirpiklerim için. Tamamen hazır olduğumda ise saçlarımı toplayarak ayağa kalktım, Bihar abla bana dikkatle bakıyordu. ''Bak şimdi canım, Azad beyin karşısına çıktığında isim vereceksin. Sana söyleyeceğim adamın yönlendirmesiyle oraya gittiğini belirteceksin anladın mı? Yoksa adam anlamaz.'' dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Bir süre boyunca Bihar ablanın tekrar tekrar söylediklerini dinlemek mecburunda kaldım. En sonunda söyledikleri bittiğinde cebime para koydu. ''Abla bu kadarı fazla!'' diyerek kızdığımda kendi kabanını bana giydirip, çantasını koluma takarak beni resmen evinden dış kapı etti. Şaşkınlıkla yüzüme kapattığı kapıya baktım, kapıyı aralayıp başını uzattı. ''Çocuklar bana emanet merak etme, hadi bol şanslar ablam!'' kapıyı tekrar kapattığında dudaklarımda bir gülümseme yer edindi. Merdivenlerden aşağı indiğimde bir zamanlar bize ait olan evimin kapısının önünde durdum. Bu evden asla sesler kesilmezdi, her gün eğlenceli sesler gelirdi lakin şimdi bu ev sessizdi. En kötüsü ise boştu. Gözümün önüne gelen anılarla hüzünlendim, merdivenlerden aşağı inerken karşıma çıkan çirkef kadını görmezden gelmeye çalıştım. ''Orospu!'' demesiyle dişlerimi birbirine bastırdım, ''Kocamı ayarttığın yetmezmiş gibi dayak yemesini sağladın!'' Elini bana vurmak için havaya kaldırdığında bileğinden tuttum, ''Bana bak... Beni çıldırtma aklına gelemeyecek işkenceler uygularım sana.'' dediğimde gözlerini irileştirdi. ''Sen beni mi tehdit ediyorsun?!'' dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. ''Evet, açık açık seni tehdit ediyorum. Bunu bile algılayamıyorsun çirkef!'' dedim gözlerimi belerterek, ''Senin o kel kocanı ne yapacağım ben? Sen benim güzelliğime bi' baksana! Sence senin ter kokulu, bakımsız kocana mı kaldım?!'' ''Şimdi çekil önümden!'' Bileğinden ittirerek hızla yanından geçtim, hayır bugün kimse benim moralimi bozamazdı. Bugün kendime böyle bir söz vermiştim. Her ne olursa olsun moralimi bozmayacaktım, bütün kötü düşüncelerden uzaklaşacak ve pozitif düşünecektim. Apartmandan çıkar çıkmaz kendimi otobüs durağına attım, bir taksi bulup şirkete gidecektim. Elimdeki çantayı sıkıca kavrarken gelen taksiye durması için el işareti yaptım. Taksi önümde dururken hızla ön koltuğa oturarak elimdeki kağıdı şoföre uzattım. ''Buraya gideceğim.'' dediğimde şoför başını aşağı yukarı sallayarak telefonundan konumu açtı. Arabayı sürmeye başladığında içim kıpır kıpırdı, fazlasıyla heyecanlıydım. Bu işin olacağını fazlasıyla kabullenmiştim umarım hayal kırıklığıyla eve dönmezdim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım araç gitmeye devam ederken, ben ise heyecandan adeta titriyordum. Stresten dolayı alt dudağımı ısırıp durdum. Sonunda taksi durduğunda söylediği miktarı uzatıp arabadan indim. Karşımda duran büyük binaya hayranlıkla bakarken, şirketin önünde bir çok adam olduğunu gördüm. Kendime güvenircesine derin bir nefes alarak şirketin içine girdim. Titrek adımlar attığım için ve ayağımdaki topuklular beni rahatsız hissettirdiği için sürekli olarak sendeliyordum. Şirketin içine girdiğimde ise bir çok çalışanın etrafta koşuşturduğunu gördüm, ne yapacağımı bilmeksizin öylece yerimde dururken şaşkın bakışlarla izliyordum insanları. Herkes elinde dosyayla oradan oraya koşuştururken, bazıları stresli bir şekilde telefon görüşmesi yapıyordu. Ben kime ne diyecektim şimdi? Üstelik o adamın adı ne idi? Gözlerimi kısarak hatırlamaya çalıştım sonrasında Bihar ablanın defalarca adamın ismini kulağımda bağırmasıyla dudaklarım kıvrıldı. Murat Acar. O bu şirkette çalışıyordu ve onun yönlendirmesiyle gelmiştim, tam olarak Azad bey denilen adama böyle söyleyecektim. Omzuma çarpan kadınla ayakta durmakta zorlandım zaten ayağımdaki topuklular dengemi sürekli sarsıyordu. Kaygan zeminde ayakta durmak için çabalarken, sonunda durdum lakin kadının çirkef sözleriyle dudaklarım aralandı. ''Çekil şuradan be!'' dipleri gelmiş sarışına baktım, oldukça kızgın görünüyordu, ''Kazık gibi dikilmişsin orada! Git işini yap!'' ''Ben...'' diye mırıldandığımda gözlerini irileştirdi. ''Sen bana birde karşı mı çıkıyorsun?!'' demesiyle dudaklarım aralandı, şirketteki herkesin gözleri bize dönerken bir adım geriledim. Kadın bana doğru adımlayarak kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi, ''Seni daha önce bu şirkette hiç görmemiştim, yeni mi girdin işe? Ay aptal! Git işinin başına dön!'' Herkesin içinde beni rencide ederken kaşlarımı çattım, ''Laflarınıza dikkat edin, karşınızda hayvan yok.'' dememle ciyakladı. Kolumdan tutup beni merdivenlerden çıkarmaya başladığında kolumu ondan çekmeye çalıştım, ''Seni, Azad bey’in önüne atayım da çiğ çiğ yesin!'' ''Bir san-'' ''Sus!'' Konuşmama bile izin vermezken beni bir kapının önüne getirdi, kapıyı tıklatıp açtığında beni içeri savurarak peşimden girdi. ''Azad bey, kusura bakmayın böyle geliyorum fakat, arkadaş işinin başına dönmekte zorluk çıkarıyor.'' Sandalye cama doğru baktığı için Azad beyin kim olduğunu bir türlü göremiyordum.'' ''Her ne olursa olsun, ben gel demeden nasıl içeri girersin?!'' Gür bir sesle yerimde irkilirken korkuyla alt dudağımı ısırdım, sanırım bu iş bana göre değildi. Peki o halde, hemen gitmeliyim... Sarışın kadının yanından geçip kaçacağım sırada kolumu tutarak, siyah kaşlarıyla durmamı işaret etti. ''Azad bey, özür dilerim.'' ''Çık dışarı!'' Sarışın kadın bana öldürücü bakışlar atarken hızla dışarı çıktı. Ben ise kendi başıma kaldım, korkuyla saklanacak bir yer aradım. Geniş ofiste saklanılacak tek bir yer yokken, sandalye gıcırdadı. Görüş alanıma giren adamla yutkunarak onu incelemeye başladım. Gür siyah saçlara, siyah gözlere ve gür kaşlara, kavruk ten rengine sahip olgun bir adamdı. Elindeki kupayı masanın üzerine yerleştirerek beni baştan aşağı süzdü. ''Kovuldun.'' demesiyle dudaklarım aralandı. ''Ama-'' ''Kovuldun dedim! Bugün nasıl bir gerginlik yaşadığımızı görmüyor musun?! Herkes işinin başına dememe rağmen, nasıl işinin başına dönmezsin?!'' öfkeyle bağırırken, sesi ofisin içinde yankı yapıyordu. Sanırım işe başlayamadan kovulan tek insan olarak tarihe geçebilirdim. İş hayatımın başlayamadan sona ereceğini hiç düşünmemiştim buraya gelirken. ''Hala ne hakla karşımda duruyorsun? Çık dışarı!'' Kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktım, ben onun anasının kızı değildim bağırabileceği çağırabileceği. Bu yüzden onu dahada sinir etmek için deri sandalyelere oturup avucumu çenemin altına yerleştirdim. ''Hayır kovulmadım.'' dediğimde gözlerinde büyük bir ateş parladı, kimdi bu adam ve neyine güveniyordu? Sadece bir şirkete sahip olduğu için insanlara bu kadar yüklenemezdi. Hızla ayağa kalkıp ellerini sertlikle masaya vurduğunda ürkmedim değil, yinede bunu ona göstermedim. ''Bu ne cesaret?'' diye tısladı dişlerinin arasından, ürkütücü ses tonuyla bacaklarım titredi, ''Karşında Şanlıurfa'nın ağası Azad Şahmaran var!'' demesiyle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim. ''A-Ağa mı?'' dediğimde başını aşağı yukarı salladı. ''Şimdi, ya ben seni yaka paça atarım kapıya, ya da sen kendin gidersin.'' demesiyle yutkunarak ayağa kalktım. ''Ben çalışan değilim.'' dememle bir an afalladı, ne dediğimi anlayamamış gibi kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. ''Anlayamadım?'' genzinden gelen hırıltı, sabrının taşmakta olduğunun işaretiydi. ''İş başvurusu için gelmiştim.'' diyerek alt dudağımı ısırdım, ''Yani çalışan değilim, aşağıdaki kız neden öyle davrandı anlayamadım.'' ''Bana iş başvurusuyla ilgili hiç bir bilgi gelmedi.'' dedi konuyu dağıtarak, ardından bilgisayarını kontrol etti, ''Yalan söylüyorsun, burada herhangi bir bilgi yok.'' ''Murat Acar!'' dedim bir anda, ''Onun yönlendirmesiyle geldim, işe ihtiyacım var.'' dememle kaşları eski haline döndü. Yüz hatları bir anda yumuşarken, tekrar deri sandalyesine oturdu, ''Tamam, iş başvurun reddedildi.'' demesiyle gözlerimi irileştirdim. Bu ne cins bir adamdı böyle? Ruh hastası! Az önce söylediklerim yüzünden beni reddediyordu, benim bugün bu işi kapmam gerekiyordu yoksa hayatta evlatlarıma bakamazdım. ''Az önce söylediklerimden bahsediyorsanız eğer özür dilerim.'' dedim, sonuç olarak özür dilemekten zarar gelmezdi, ''Sizi tanımıyordum, bu yüzden öyle konuştum.'' Açık bir şekilde konuştuğumda kapalı olan gözlerini açtı, ''Murat Acar... Hatırladım kendisini, bugün bir kadının geleceğinden bahsetmişti.'' ''O benim!'' dedim heyecanla, ''Bu işe ihtiyacım var.'' dedim gözlerinin içine umutla bakarak. ''Ne mezunusun?'' diye sorduğunda iç çektim. ''Liseyi bitirdim.” dedim içime kaçan sesimle, başını aşağı yukarı salladı, ''Terziler çırak arıyor, oralarda çalışabilirsin veya marketlerde kasiyerlik yapabilirsin.'' diye yanıtladı beni. ''Yaptım.'' diye mırıldandım, bilgisayarıyla ilgilenmeye başladı, ''Ama yetmiyor yani olmuyor.'' dedim iç çekerek. Uzun bir süre varlığımı unutmuş gibi bilgisayarıyla ilgilendi, anladım ki bana burada iş yoktu. Masanın üzerinde duran çantamı alıp kapıya doğru ilerlemeye başladım. Daha fazla burada durmamın bir anlamı yoktu, o her ne kadar git demese bile benimle ilgilenmemesi her şeyi söylüyordu. Bütün umutlarım ve kurduğum hayaller birer birer suya düşerken, elimi kapının koluna koydum. '’Sana git dedim mi?'' dediğinde şaşkınca ona baktım, ''Bir çok işten kovulmuşsun hemde bir ay bile geçmeden, buna ne demek istersin?'' dediğinde yutkundum. ''Evet.'' dedim her şeyi bir kenara koymaya karar verip, ona çocuklarımdan bahsetmeyi düşündüm, ''İki tane evladım var, yaşları küçük.'' Bilgisayarla ilgilenmeyi bırakıp bana uzun uzun baktı, ''Annem ile babam ölünce onların evinde yaşıyordum fakat kiracımız kovdu, bir süreliğine küçük bir yerde kalıyorum.'' başımı kaldırarak yüzüne baktım. Bana dikkatle bakarken sessizce dinlemeyi tercih ediyordu, ''Küçük kızım daha dört yaşında, oğlum ise altı yaşında. İki işi bir arada yürütmeye karar verdim fakat kovuldum.'' ''Kocan çalışmıyor mu?'' dediğinde sertçe yutkundum, bakışlarımı ondan kaçırırken tırnaklarımı avuç içime batırdım. ''Ben dulum.'' dediğimde ise kaşlarını havaya kaldırarak derin bir nefes aldı, bu soruyu sormamış gibi çekmecesinden bir kağıt kalem çıkarıp masanın üzerine koydu. ''İmzala.'' emir veren ses tonuyla ona baktım, gözleriyle masanın üzerinde duran kağıdı işaret ederken dudaklarım kıvrıldı. Bütün umutlarımı tekrar kazanırken zaferle masaya doğru ilerledim, bütün kağıtları teker teker imzaladığımda kağıdı ona doğru ittirdim. ''Asistanım olacaksın.'' diyerek imzaladığım kağıtları gözden geçirdi, gözlerim hissettiğim mutluluk duygusuyla dolarken alt dudağımı ısırdım. ''Asistan?'' dedim sorarcasına, başını aşağı yukarı salladı. ''Aynen.'' dedi sert sesiyle, ''Asistana ihtiyacım vardı zaten. Bir kaç gün gözetim altında olacaksın, en ufak yanlış hareketinde kovulursun ona göre.'' demesiyle vücudum titredi. Ayağıma gelen fırsatı tekmeleyip işimden olmak istemiyordum, adam akıllı çalışıp paramı kazanmak istiyordum. Bu süre zarfında ise yanlış bir hareket yapmayacağımdan adım kadar emindim. ''Teşekkür ederim, Azad bey.'' diye mırıldandığımda bana bakmadan başını aşağı yukarı salladı. ''Şimdi çıkabilirsin, yanına göndereceğim kişi sana işi öğretecek.'' ''Bugün başladım mı yani?'' ''Evet.'' dedi sakin bir tavırla, ''Tekrar kovulmak istemiyorsan çık artık.'' ''Tamam!'' Hızla çantamı alıp kendimi ofisin dışına attım, kendi kendime mutluluktan dolayı gülerken cep telefonumu alıp Bihar ablayı aradım. Onun konuşmasına bile izin vermeden ben konuştum coşkuyla. ''Abla ben işe alındım!'' dediğimde onunda kahkahaları kulaklarımı doldurdu, ''Abla bugünlük çocuklar senin yanında kalsa olur mu? Akşam almaya geleceğim.'' ''Kuzum istersen sabahları da bırakabilirsin çocukları bana, orada tek başına yapamazlar.'' ''Olmaz abla!'' dedim anında, lakin çocuklar tek başına o kömürlükte nasıl yapacaktı? ''O zaman seninle şöyle anlaşalım. Sen hayatını düzene sokana kadar çocuklara ücretli dadılık yapacağım?'' ''Olur!'' diye yanıtladım hemen, Bihar ablaya bir daha borçlu veya mahcup olmak istemiyordum. Bu yüzden onun teklifini kabullendim. ''Hahaha! Deli kız... Kolay gelsin canım, çocukları merak etme oyun oynuyorlar.'' ''Teşekkür ederim abla.'' telefonu kapatarak çantama koyduğumda, yanıma gelen kadınla yüzümü astım. ''Yosma!'' ağzında gevelediği lafla gözlerimi irileştirdim, ''Beni takip et, sana işi öğreteceğim.'' O önden giderken ben ise arkasından istemeyerek gidiyordum, bu kadının bana iş öğretmesini asla istemiyordum fakat yapacak bir şeyim yoktu. Bu işi yapmak, evlatlarımı aç bırakmadan onları sağ salim büyütmek istiyorsam her şeye katlanmak zorundaydım. Kötü, yapmacık ve huysuz insanlara, bu işin zorluklarına ve saatlerine kadar dayanmak zorundaydım. Dayanmalısın Dila, çocukların için dayanmalısın. ● Yanımdaki kız bana her şeyi en baştan anlatıp dururken, sıkılarak ona baktım. Bana cahil muamelesi yaptığı için sürekli, papağan gibi başımda ötmekten başka bir şey yapmıyordu. ''Her şeyi anladım.'' dedim sakinlikle, geri çekilip ağzındaki sakızı gevşek gevşek çiğneyip patlattı. ''Güzel.'' diyerek yanımdan ayrıldığında mutlulukla etrafa baktım, bana ait küçük bir oda vardı. Üstelik masa başındaydı işim, bu benim için çok iyiydi. Az önceki kızın anlattıklarını yapmak için bilgisayarı kullanacağım sırada, Azad bey içeri girerek masama bir zarf bıraktı. Şaşkınca bir ona birde zarfa bakarken sırtını dönerek gitti, benim bir şey dememe izin vermemişti. Zarfı alıp açtığımda içinde bir miktar para olduğunu gördüm, hızla ayağa kalkıp ofisten dışarı çıktığımda onu giderken gördüm. Ayağımdaki topuklu ayakkabılara rağmen ona doğru koşarak önünde durdum, başımı sağa sola sallayarak zarfı ona uzatmak istedim. ''Azad bey... Söylediklerimden dolayı bana acımanızı istemiyorum, ben zaten gerektiğinde avans alabilirim.'' dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı. ''Bir...'' diyerek üzerime doğru adımlamaya başladı, ''Önümün kesilmesinden veya durdurulmaktan hoşlanmam.'' derken ben geri geri yürüyordum. ''İki... Verdiğim bir şeyin alınmamasından nefret ederim.'' ''Üç... Bana karşı koymaman gerektiğini öğrenmelisin.'' Geri geri yürümeye devam ederken bir anda durmasıyla bende duraksamıştım, yanımdan geçip gittiğindeyse arkasına bakmakla yetindim. Bakışlarım tekrar avuçlarımın arasında tuttuğum zarfa kaydığında, derin bir nefes alarak parayı göğsüme bastırdım. Bugün gerçekten şanslıydım ve sanırım iyi günümdeydim, umarım sonraki günlerde bugün kadar iyi geçerdi. Ofisime dönüp zarfı çantanın içine sıkıştırdım, masama geçerek halledilmesi gereken işler için bilgisayara göz attım. Mail'e girerek gelen e postalara göz atarak cevapladım, arada bir ofis telefonu çaldığı için aramalara cevap veriyor arayanları yönlendiriyordum. Az önceki kadının söylediklerine göre, bu ayın gelirini ve giderini raporlamam gerekiyordu. Takvime baktım. Bugün yapmamda sakınca yoktu bu yüzden hemen gelir giderleri raporlamaya başladım. Çalışmam gerekiyordu, evet gerekirse kafamı bu bilgisayardan kaldırmamalıydım. Hakkımla para kazanıp çocuklarıma helal para yedirtecektim. Bir kaç saatin sonunda yorgunluktan dolayı gözlerim kapanmak üzereydi, neredeyse yarım kalan bütün işleri tamamlamıştım bu yüzden belkide biraz kestirebilirdim. Gözlerim git gide kapanırken avucumu çenemin altına yasladım, tam huzurla gözlerimi kapatacağım sırada ofise ait telefon çaldı. Telefonu alarak kulağıma yasladığımda, kim olduğunu bile bilmeden öylece konuşmasını bekledim. ''Dila...'' Azad beyin sesini duyar duymaz irkildim, ''Alıştın mı?'' diye sordu boğuk gelen sesiyle. ''Evet Azad bey, hatta yarım kalan her şeyi yaptım.'' dedim bilgisayarı kontrol ederek. ''Her şey?'' dedi sorarcasına, dudaklarım kıvrıldı. ''Gelir giderleri raporladım, söylediğiniz bütün toplantıları ayarladım, gelen e postalara yanıt verdim ve aramaları yönlendirdim. Ayrıca kişi listelerini kayıt altına alıp, ofis için istediğiniz malzeme siparişini de verdim.'' Uzun bir süre sessizce bekledi, az önce sesi fazlasıyla sinirli çıkıyordu fakat şu anda sadece derin nefesler alıp veriyordu. ''Bütün işlerin bittiyse on dakikalık bir mola verebilirsin, ardından tüm raporları getirmeni istiyorum.'' ''Peki, Azad bey.'' telefonu masaya koyup gerginlikle ayağa kalktım. Çantamı alıp ofisten çıktığımda uzun koridorlarda gezinmeye başladım, etrafa öylece bakınırken çarpıştığım kız yere düştü. ''Eyvah!'' dedim hızla üzerine eğilirken, yerdeki tüm kağıtları toplamaya başladım, ''Çok affedersin, ben dalmışım!'' dedim panikle. ''Sorun değil, bende uyukluyordum zaten.'' esneyerek yerdeki kağıtları rahat bir şekilde topladı, elinden tutup onu kaldırdım. Neredeyse yaşıtım olacak kız üzerini başını düzeltirken bana baktı, kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. ''Yeni mi başladın işe?'' diye sorduğunda başımı sallayarak onu onayladım. ''Ben Ecem.'' diyerek elini uzattığında çekingen bir şekilde elini tuttum. ''Dila.'' dedim kısık sesimle. ''Memnun oldum Dila. Nereye gidiyordun? Eşlik edebilirim.'' ''Kahve almak istiyordum.'' dediğimde gülümsedi, ''Bende kahve alacaktım, gel beraber gidelim.'' Samimiyetle koluma girdi, onunla beraber koridorlardan gezerken merdivenler indik ve kafe gibi küçük bir alana geçtik. ''İki tane kahve.'' dedi karşısındaki orta yaşlardaki adama, ardından bana baktı, ''Sütlü veya sütsüz?'' ''Sütlü.'' dedim sakinlikle, acı kahve içemiyordum. Kahveler hazır olduğunda kendi kahvemi aldım, yanında ufak bir çikolata yerken telefonumu açtım. Bihar abla, çocuklarımın uyurken fotoğrafını atmıştı. Gülümseyerek telefonu çantama attım, Ecem'i takip ederken onunla beraber terasa çıkmıştık. Çantasından çıkardığı sigara paketinden bir dal dudaklarına yerleştirerek, ucunu yaktı ardından içmeye başladı. Paketten bana uzattığında kararsızlıkla baktım, ''Ne anlıyorsunuz bundan?'' diye sorduğumda güldü. ''Stresi azaltıyor.'' Alt dudağımı ısırarak bir dal aldım, ucunu yaktığında içime çekmeye çalıştım. İki kez denediğimde öksürük krizine girmiştim fakat sonunda başarmıştım. Kahvemden yudumlayıp temiz havada derin nefesler alıp veriyordum, saatin kaç olduğuna bile bakmamıştım çünkü hep çalışmak istiyordum. Saat şu anda benim için gerçekten önemsizdi. Dudaklarım kıvrılırken gözlerimi kapatarak sırtımı duvara yasladım, parmaklarımın arasındaki bitmiş sigarayı yere atıp üstüne bastım. Sanırım babamında içme sebebi buydu, stresi gerçekten azaltıyor gibi hissettim veya bu bana beynimin bir oyunuydu bilemiyorum. ''Ne zaman başladın işe?'' Ecem'in sesiyle gözlerimi araladım. ''Bugün başladım.'' dediğimde gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı, ''Herkes asistan bir kızdan bahsediyordu, sen olmalısın.'' dedi ardından. ''Evet benim.'' ''Hayırlı olsun o zaman.'' Karton bardağın içindeki kahveyi bitirip çöpe attım, ''Gitmem gerekiyor görüşürüz.'' hızla terastan çıkarken saate baktım. Yaklaşık beş dakika gecikmiştim, umarım bunun hesabını sormazdı. Merdivenlerden hızla koşup ofisime girdim, masanın üzerinde dosyaladığım raporları alarak Azad bey'in ofisinin önünde durdum. Kapıyı tıklatarak hızla içeri girdim, ''Kasamın şifresini biliyorsun, seksen iki otuz altı.'' duyduğum seslerle gözlerimi irileştirirken ikilinin bakışları bana kaydı. Azad bey'in öfkeli bakışlarını gördüğüm an hızla kapıyı geri kapatarak alt dudağımı ısırdım. Aferin Dila, ilk günden göze batmayı becerdin kızım. Bu gidişle sen bu şirkette barınamazsın!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD