Mirandan ...
Şerefsizin elindeki bombayı fark etmemle, saniyelik refleksle üzerine atlayıp pimi çekilen bombayı elinden sökercesine alıp uzağa atmaktı. Atmıştım ama ne yazık ki havada patlamıştı ve savrulmuştum. En son hatırladığım, Efe'nin sözleri olmuştu: "Can borcunu ödemeden sakın ölme, öte tarafta bırakmam yakanı," dedi. Kısa bir an başka bir gözle bakıldığımı gördüm. Bala çalan bakır mıydı o? Sonra Efe'ye dönüp, "Can borcun yoktur," dedim. Bir sızıyla kapattım gözlerimi.
Bu kez acıyordu. "Lan yırtı, yine paçayı dedi Şirin Baba. "Komutanım, iyi misiniz?" "İyiyim lan, iyiyim," dedim. Gözlerimi açıp etrafa, timime baktım. Hepsi uçtan tekmil karşımdaydı. Şirin Baba, Zıpkın, Keskin Bıçak, Deli Göz ve Mardinli. Kısa bir tebessümün ardından kaşlarımı çattım. "Ulan hepiniz buradasınız, karagahda kim var? Acil görev gelse kim gidecek?" diye kükredim. "Komutanım, yarım gün izinliyiz. İsra komutan izin verdi. Siz uyandığınıza göre biz kaçar," dedi Mardinli.
"İsra komutan kim, niye izin veriyormuş size?" dedim. "Zıpkın, Şirin Baba kalacak komutanım, o size anlatır kim olduğunu. Bizim izin bitti, hafta sonu eve geliriz," diyerek kaçarcasına çıktılar. Bakışlarımı Şirin Baba'ya çevirdim. "Anlat lan, ne oluyor? Kaç gündür yatıyorum da size komuta veriyor," dedim.
"Komutanım, Kenan Albay'ın emriyle iki tim birleşti. Efe komutan tayin edildi, onun yerine yeni gelen teğmen İsra iki timi komuta edecek. Siz iyileşene kadar," dedi. "Ulan, yeni yetme teğmen daha görevine verilir mi? Delirdim mi bu albay?" "Komutanım, kadın deli fişek. İlk görevinde tuzağı fark edip iki teröristi tek kurşunla ayaklarından yere mıhlamış," dedi. "Hayran hayran ne anlatıyor lan bu? Ne kadını, benim timimi nasıl bir yeni yetmeye verirler? Çağır lan doktoru, çıkacağım ben." "Ama komutanım," dedi. "Çağır," dedim. "Ahmet, emredersiniz komutanım." "Ulan, iki gün yoktuk, timimi iki dakikada vermişler yeni yetmenin eline."
Doktorla birlikte Kenan komutan da girince şaşırmadım desem yalan olur. "Çıkmak istiyorum komutanım, ben gayet iyiyim."
***
Dedim doktora ölücü bir bakış fırlatarak, "Evet, iyisiniz komutan, lakin bacağınızdaki alçı 15 gün kalmak zorunda. Eğer zorlarsanız ve kırık kaynamazsa, mesleğinizden olursunuz, benden söylemesi," dedi doktor. Piç bir sırıtışla, "Ne diyor lan bu?" diyecekken Kenan Albay öksürüp, "Miran, sakin evladım. Hepi topu 20 gün dinleneceksin ama doktoru dinlemezsen, o çok sevdiğin timine veda edersin ve meydan İsra komutana kalır," dedi. Ama seni artamayacak gibide diyerek iyice sinirlerimi bozmuştu.
"Tamam ama eve çıkayım, en azından hastane kokusu bunaltıyor beni." "İki gün sonra taburcu edeceğim komutan," dedi doktor. "Ayağın iki gün daha sabit kalmalı, ondan sonra gidebilirsin." El mahkum kabul ettim, yoksa bunlar benim ayağımı kaydırmaya oldukça meraklıydı.
Kenan Albay doktora göz kırpıp, "Neyse ki ikna oldu, yoksa bu deli bizi zorlayacaktı. Sakat sakat hiç çekilmez bu doktor," diyerek çıktı odadan. Dedikodu dediğin arkadan yapılırdı, bu albay ayan beyan duyura duyura yapıyordu.
**
İki gün sonra nihayet evime gelmiştim. Şirin Baba sürekli tepemdeydi, kendini hemşire bellemişti velet, oğlum bir siktir git dinlen lan, ben de bir kafamı dinleyeyim. Olmaz komutanım, ayağınız kötü, hem yanıklar için 4 saatte bir krem sürülmesi gerekiyor. Lan elim ayağım tutuyor, çok şükür kendim sürerim. Sana ne oluyor, iyice hemşire moduna bağladın. İt alınıyorum ama komutanım, ben sizin için tamam lan, uzatma, git bir çay koy, madem karnım zil çalıyor. Bir de kebapçıya git, Adana, Urfa ne varsa kap gel, madem eve, şehre geldik, tadını çıkaralım. Emredersiniz komutanım.
Tamam lan, işte değilim, emredersiniz filan deyip ayarlarını bozma, sivildeyiz oğlum. Peki komutanım. Derken zil çaldı, geç bile kaldı. Havin teyzem, neyse lan hadi yine iyisin, kebapçıya gitmekten kurtuldun. Havin anam getirmiştir bir şeyler, git kapıyı aç.
Havin teyze endişeyle, "Aman mavişim, ne oldu sana, ne yaptılar kuzum, boyları devrilsin inşallah," diyerek geldi yanıma, canımı yakmama dikkat ederek sarıldı. "İyiyim anam, meraklanma, ufak tefek sıyrık işte," bana anlamaz bir bakış atıp, "Ah oğlum ah, hiç dikkat etmiyorsun, bu kaçıncı?" dedi. "Havin ana, benim mesleğin cilvesi, ne yapacaksın? Çok şükür iyiyim, çorba yaptım, hemen getiriyorum. Kemikli etleri kaynattım, kaç saattir o çorbanı iç. Kırıklarına iyi gelecek, yanına soğan dolması da yaptım. Sevdiğinden sen zahmet etme, Ahmet'e ver o çıkarır yukarı." "Ne zahmeti oğlum, ben getiririm," dedi. Havin teyze, "Sen tepsiyi ver yeter," dedi. Ahmet sırıtıyordu, hepimizi doyurmuşluğu vardı, Havin ananın yemekleri efsaneydi.
**
Güzelce karnımı doyurup televizyonu açtım. Kanepeye uzanmak nasıl ağır geliyordu. Sahada çakal avlamak varken ben burada yatıyordum. Ah komutan, elimi kolumu bağladın, bu alçıda fena halde canımı sıkıyordu.
Komutanım, ekip görüntülü arıyor. Hah, iyi bari, neler yapıyorlar, konuşup rahatlarım. Aç Ahmet, aç! Mardinli ve zıpkın, keskin bıçakla sohbet edip yeni gelen komutanla ilgili haberleri alıyordum. Derken arkadan "Hazır ol asker!" diye bir ses geldi. Komutanım, görüşürüz diyerek telefonu kapattı. Ulan, inşallah askerlerimin başına bir iş açmaz bu yeni yetme. Sıkkın bir nefes alıp ilaçların verdiği mayışmayla gözlerimi kapattım...
***
İsra dan...
Zafer timine birkaç saatlik izin vermiştim, komutanlarını merak ediyorlardı. Onlar helikopterle gidip gelene kadar son baskın yaptığımız alanın görüntülerini inceliyordum. Nereden çıkıp gelmişti son hain? Her tarafı aramıştık, bu şerefsizler yeni saklanma yerini keşfetmişti. Arkadan saldıracak kadar haysiyetsizdi bu insan müsveddeleri.
Görüntüleri incelerken bir detay dikkatimi çekti; tuvalet olarak kullandıkları kapının yanında kapıya saplanmış bir balta vardı ve altı oldukça kabarıktı. Ulan, bunlar bokun altından kendilerine tünel mi kazmışlar? Hemen Kenan komutana haber verip gidip sahayı incelememiz gerekiyordu.
Komutanım yanına gidip durumu anlattım. "Bir şeyler imzalayıp sana özel izin veriyorum. İsra ekibini al, git incele. Ne bulursan bizim için avantaj," dedi. "Aferin evladım, görsel zekanın maşallahı var." "Teşekkür ederim komutanım, izninizle gündüz gözüyle inceleme yapmalıyım." "İzin senin, çıkabilirsin."
Benim timimi organize etmesi için Poyraz'ı görevlendirdim. Zafer timi çay salonundaydı. Hızla adımlarımı oraya yönelttim. Hepsi oturmuş, telefonda görüşme yapıyorlardı. "Hazır ol asker, incelemeye çıkıyoruz," dedim. Hemen toparlanıp peşime takıldılar. Gerekli hazırlıkları yapıp zırhlıyla yola çıktık.
İçlerinden biri dayanamayıp, "Neyi inceleyeceğiz komutanım?" diye sordu. "Köstebek deliği," dedim. Suratıma aval aval bakıyordu, Mardinli lakaplı Murat. "Gidince anlarsınız, son baskındaki sahayı inceleyeceğiz. Asker, bir ipucu buldum." "Anladım komutanım."
Alana geldiğimizde etraf, o akşamki patlamanın izlerini taşıyordu. Biz kurşun dökmeden yakalamıştık şerefsizleri ama içlerinden biri sonradan çıkıp bizi öldürecekti.
**
Miran komutan olmasaydı şansımız yoktu. Buradan bir şey bulmadan gitmeye niyetim yoktu; en azından ona olan can borcumu bu şekilde hafifletebilirdim. Etrafı dikkatle inceliyordum, daha sonra ekranda dikkatimi çeken tuvalete yaklaştım. Benim oraya ilerlediğini gören Zıpkın Ziya komutanım, "Af buyur, helada ne arıyoruz?" dedi. " sıçan deliği" derken o balta tekrar gözüme ilişti. Sağından solundan bakıp hafifçe çektim yerinden baltayı. Baltayı çekmemle tahta kapı aralandı.
"Oo, başka yere çıkıyor burası, komutanım! Toparlanın, içeri giriyoruz. Asker, bombacı Poyraz, Sinan, siz dışarıyı kollayın. Ali, Ziya, Mehmet, siz benimle geliyorsunuz." "Emredersiniz, komutanım," diyerek herkes görevine odaklandı. Önde silahımı ve fenerimi siper alarak içeri girdim. Helanın altından tünel kazmışlar; bunlar bok sıçanı değil de neydi? İlerledikçe birkaç ışık belirmeye başladı. İçeride sessizlik hakimdi; büyük bir alana kurulmuş yer altı teçhizatı, aynı zamanda yiyecek ve mühimmat deposuydu. "Burası maden buldunuz, komutanım," dedi Ziya. "Valla öyle, Mehmet. Haber geç, görev tamamlandı." Tam çıkış yapmıştım ki bir silah sesi duydum. "Dikkatli olun beyler, arkamı kollayın," dedim. Hızla kendime uygun bir açı bulup Ziya'nın silahını uzattım; onunki uzun menzilli, yeni. Ben Kara kızımı araçta bırakmıştım.
Uzaktan üç sıçan bize ateş açmaya geliyordu. Poyraz ve Ali ikisini çoktan indirmişti. Geriye çalıların arasına saklanan bir sıçan kalmıştı. Menzilli kullanarak yavaşça taradım; gündüz olması işimizi kolaylaştırmıştı. Bu kadarı da salaklardı; geri döneceğimizi veya depoyu bulamayacağımızı düşünmüşlerdi ama yanılmışlardı.
Ağacın arkasında bir hareketlilik olunca açıyı hesap edip demir tabelaya hedef aldım. Kurşun sekip ağacın dibindeki şerefsizce isabet etmişti. "Bingo!" dedi Zıpkın. Koşup şerefsizi yakalayıp geldiler.
***
Kolundan yaralıydı, diğer iki sıçan gebermişti. Alın bunu araca, bırakın beni, ben suçsuzum. He, ondan mı mermi sıkıyordun, şerefsiz? dedi Keskin Bıçak Mehmet. "Araca alın bunu, geliyorum," dedim.
"Emredersiniz, komutanım," dedi Mehmet.
Araca geçip sorgulamam gerekiyordu. Bu bölgede başka bir depo var mıydı, öğrenmem gerekiyordu. Bu elime düşen sıçan, bu depoyu bildiğine göre mühimatçılığını yapıyordu. Bu şerefsizlerin başka depo var mı? Aşağıdaki bombaları nerede, ne zaman kullanacaktınız? Asla öğrenemeyeceksin, sürtük! "Sen de gebereceksin, sıçan suratlı! Madem anlatmıyor, ağacın altına geri götür Ali. Sonra sevdiğin işi yap," dedim. Patladı gitti, diğerleri nasıl olsa geberdi. Bunun yaşadığını kim biliyor? Bu da elinde bombayla patladı ya, komutanım.
"Yapamazsın, araç kamerası gördü, yaşadığımı anlarlar. Hakkımı arar, sen de işinden olursun."
"Hadi lan oradan, çok mu film izliyorsun? Al bunu Ali, daha fazla konuşup sinirlerimi bozamam."
"Emredersiniz, komutanım." Ali, şerefsizi götürürken hala kuyruğu dik tutuyordu ama konuşmaya yanaşmamıştı. Kendince sadıktı köpek. Eh, benim de ölüleri taşımak gibi bir derdim yoktu. Bazen fazlalıkları atmak gerekiyordu, bu şerefsiz de onlardan biriydi.
"Bombacı komutanım, başınız ağrımasın, bizden yana sıkıntı yok," diyerek Zafer timine baktı. "Sen ne demek istiyorsun koçum?" dedi. "Mardinli bir şerefsiz için komutanımızın aldığı kararı sorgulayacak değiliz," dedi. "Çatışmada geberip gitmedi mi bu piç kurusu?" diyip, "Afedersiniz komutanım, sorun değil Mardinli," dedim.
Tebessümle iki ekip arada zıtlaşsa da amaçlarının bir olması beni mutlu etmişti. Miran komutan geldiğinde umarım ben de onunla anlaşabilirdim.
**
Karargaha döndüğümüzde komutana bilgi verip odama geçtim. Bu haftalık işimiz bitmişti. Merkezde olacak mitinge destek ekip olarak bizim timde bulunacaktı. Bu bahaneyle evimde kendi yatağımda uyuma fırsatım olacaktı. Ertesi gün timle birlikte merkeze gelmiştik, mitinge iki gün vardı. Umarım sağ salim biterdi. Bu aralar devlet büyükleri büyük bir amaç için uğraş veriyordu. Şanlı ordu olarak devletimize desteğimiz tam gaz devam ediyordu.
Alaydan çıkarken yanıma bir araç durdu. Ali kafasını çıkarıp, "Komutanım, aracınız yok sanırım. Müsadeniz olursa evinize bırakalım." dedi. "Valla çok makbule geçer." dedim. "Ali, merkeze bıraksanız yeter. Evim çarşıya yakın, birkaç bir şey almam gerekiyor." "Peki komutanım, buyurun." diyerek inip arka kapıyı açtı. Çok saygılı ve komik bir çocuktu şu Ali. Onlar merkeze beni bıraktıktan sonra ayrıldılar.
Ben de birkaç alışveriş yapıp evin yolunu tuttum. Eve çıkarken Havin teyze yine kapıya çıkmıştı. "Oy güzel kızım, hoş geldin." "Hoş bulduk Havin teyze, nasılsın?" dedim. "İyiyim kuzum, ben de mavişime yemek çıkarıyordum. Sen de açsındır, hadi bir soluklan da gel yemek ye, uğraşma evde." diyerek yine gönlümü fethetmişti.
**
Çok sağ ol Havin teyze, karnım tok, biraz dinlenmek istiyorum. Bir duş alıp yatacağım. Eh, peki o zaman sana iyi istirahatler. Uyanınca bir kahveni içerim, elbette her zaman beklerim diyerek evime çıktım. Çıplak ayak halıya basmak bile nimetti. Bazen gerçekten sıcak bir duşun ardından kahvemi alıp üçlü koltuğa uzandım. Anacığımı arayıp sesini duydum. Genel dedikoduları hızlıca özet geçip neler yaptığımı sordu. Ben de iş güç, annem birkaç hain yakaladık, iki gün sonra miting için desteğe geldik, hafta başı tekrar döneceğiz dedim. Aman kuzum, dikkatli ol, atılma her şeye, isram diye çocuk tembihler gibi tembihlemişti. Tamam annem, arkadan arkadan müdahale ederim diyerek tiye aldım. Fark etti elbette, sen benimle dalgamı geçiyorsun, velet diyip paylamayı da ihmal etmedi. Annemle biraz daha sohbet edip kapattım. Gerçekten enerjim tükenmişti. Yatağa kendimi atıp gözlerimi kapattım, ta ki aşağıdan gelen gürültüleri duyana kadar. Bir kadın resmen çığlık atıyordu. Hızla yataktan kalktım, aklıma binbir türlü düşünce girmişti. İlk işim Havin teyze ile inmek oldu. Kapıyı çaldım ama açan yoktu. Hızla ikinci kata çıkmıştım, sesler ikinci kattan geliyordu. Havin teyze evde olmadığına göre hızla kapıyı çaldım, zilden elimi çekmemiştim, kapıyı yumruklamıştım. İçerideki kadının sesleri kesilmişti. Aman Allahım, kadını kesin öldürdüler...