İsradan..
Sevgilim değil, dedi. Bir an durup arkama baktım, gözlüklerimi çıkarıp o okyanus mavisi gözlerine bakışlarımı dikip, "Komutanım, sevgiliniz veya adına siz ne diyorsunuz bilmiyorum ama çarpık ilişkiniz beni gerçekten ilgilendirmiyor. Yanlış zamanlama, keşke o şekilde karşılaşmasaydık. Ama dediğim gibi, sizin özgürlük alanınız beni sadece işim ilgilendirir. Sizinle hem komşu hem iş arkadaşıyız. Yalnızca bir dahaki sefere biraz daha sessiz olursanız, apartman ayağa kalkmaz, yanlış anlaşılmalara neden olmazsınız. İyi günler, komutanım," diyerek gözlüklerimi takıp havalı yürüyüşümü sergiledim.
İçimi dökmüştüm sonunda, bir de sevgilim değil diyor; kıza resmen çığlık attırıyordu, pis zampara. Ben niye bu kadar sinirlendim, onu da anlamış değilim ama kadının hakkını koruyan biri nasıl olur da çarpık bir ilişki içinde olurdu, soru işaretiydi doğrusu.
***
Akşam konvoyla merkeze dönerken Miran yüzbaşı da dönüyordu. Alaydan çıkıp yürüyerek evime gitmeyi düşünmüştüm, yorgun olsam da hava mis gibiydi. Sonbahar artık kendini belli ediyordu; tatlı bir esinti vardı, ben de bu havayı değerlendirmek istemiştim.
Alayla evim arası çok uzak değildi ama yol biraz ıssız olduğu için çoğu zaman askeri araçla gidiyorduk. Merkez temizdi ama yine de ıssız yolu geçerken bir ürpermedim desem yalan olmaz. Adımlarımı hızlandırıp yürümeye devam ettim. Derken yanıma beyaz bir F10 BMW durdu. Kafamı çevirip bakmadım ama elimde silahımın kabzasındaydı. Her tarafı siyah filmle kaplı olan araç epey göz alıcıydı; doğrusu hep dikkatimi çeken bir araba olmuştur. Camın inmesiyle kafamı çevirip baktığımda içindeki adamın bizim zampara yüzbaşı olduğunu gördüm.
"Selam İsra teğmenim, buyurun istediğiniz yere bırakayım. Yalnız yürümeyin, sonuçta yol ıssız bir alan."
"Teşekkür ederim komutanım, askeri araçla da gidebilirdim, lakin yürümek istedim, hava çok güzel. Peki, teklif var, ısrar yok. İyi günler teğmen." diyerek basıp gitti. Ağzım şokla açılmıştı; insan azıcık ısrar eder, vicdansız zampara diye düşünmeden edemedim.
Her neyse diyerek yoluma devam ettim. Yakın demiştim, değil mi? Yürü yürü, bitiremedim. Arkadaş, yolu bir kez daha askeri araçla gitmediğime pişman olmuştum. Araçla giderken kısa gibi gelmişti, oysa...
**
Merkeze geldiğimde epey yorulmuştum. Eve gidip yemek hazırlamayı gözüm yemediği için bir restorana oturup güzel bir kebap söyledim. Poyraz'la,Ali, buranın kebaplarının çok meşhur ve güzel olduğunu söylemişti laf arasında. Yemeklerim gelmiş, iştahla karnımı doyururken Miran yüzbaşı ve timden zıpkın, Mardinli de sanırım yemek yemek için aynı restoranı tercih etmişlerdi. Şansa bak, arkadaş, bu adam sürekli gözümün önünde mi olacak? Seninkine de soru; İsra, adam hem komutanım hem komşum, her an karşılaşmamdan doğal ne olabilir acaba? Kafamdaki çatlak, İsra konuşmuştu yine. Sakın deli olduğumu düşünmeyin, her kadının kafasında mutlaka ikinci bir çatlağı vardır. ☺️
**
Beni görünce baş selamı verip karşımdaki masaya geçip oturdular, sanırım rahatsız etmek istemişlerdi. Ben de başımla selamlayıp yemeğime devam ettim. Sonuçta sivildeydik, değil mi? Yemeğimi yiyip hesabımı ödeyip çıktım. Eve geldiğimde Havin teyze yine kapıya çıkmıştı. "Oo benim bal bakışlı komutanım gelmiş, nasılsın güzel kızım?" diyerek sevgiyle karşıladı beni. Havin teyzenin sanırım gözlere karşı bir zaafı vardı; sevdiği insanlara hep gözlerinin renginden lakap takıyordu. "Hoş bulduk Havin teyzem, iyiyim, sen nasılsın? Görüşemedik, torun nasıl, gelin nasıl?" dedim. "Çok iyiler, şükür. Gelin ayaklanınca biz de döndük. Evladının evinde olsa ev, ev üstüne olmuyor, güzel kızım. Herkesin bitli döşeği," diyerek gülümsedi. "Karnın açsa yemeğim hazırda, hemen koyayım sana. Ezman amcanı doyurdum, o kahveye gitti." Dışarıda yedim. "Karnım tok ama seninle kahve içerim, ben yapacağım bu kez, olur mu?" "Eh peki, madem o zaman bahçede içelim, son yaz günlerinin tadını çıkaralım, kış gelince eve tıkılıp kalıyoruz." "Tamam tontonum, hemen yapıp geliyorum." Onunla samimi konuşmam çok hoşuna gitmişti. "Ee, o bana kızı gibi davranırken mesafeli davranmak bana göre değildi."
Üzerime rahat bir tayt giyip uzun bol tişört geçirip kahveleri yapmaya koyuldum. İnsanın kendine ait alanı olması gerekiyordu. Kahveleri yapıp aşağı indim. Havin teyze ile sohbet edip kahvemizi içerken Miran yüzbaşısı geldi. "Oo mavişim de gelmiş, hoş geldin oğlum. Gel bakayım, komutan kızımla tanış, o da yeni görevden geldi. Biz tanıştık," "Havin anam, aynı yerde çalışıyoruz. Oh oh, ne güzel, hem iş yerinde hem evde kaynaşırsınız, ne güzel," dedi. İçtiğim kahve boğazıma takılınca, "Helal yavrum, aman teğmenim dikkat edin," diyerek sırıttı, pislik. Ah Havin teyzem, senin niyetin iyi de ben bu zamparaya dönüp bakar mıyım acaba? Kendini beğenmiş arsız puşt, ne olacak? Ah sen yokken evde neler yapıyor, bir bilsen. Benim ilişkiye, milişkiye zamanım yok da ama bu zamparayla hiç işim olmaz diyemedim tabii.
**
Havin teyze, bal bakışlım, zahmet olmasa mavişime de bir kahve yapar mısın? Ama dur, mavişim aç mısın? Yok anam, aç değilim ama İsra teğmenin elinden bir kahve içerim, zahmet olmasa. Bu adam neden böyle? Ben bu adama neden uyuzlukla hayranlık arasında ince bir çizgideyim... Tabi yüzbaşım, yaparım, zahmet olmaz. Nasıl alırsınız diye sordum, "Şekerli olsun teğmenim," dedi. Salak İsra, salak, neden sahiplik eki ekliyorsun ki? Ah İsra, ahhh...
Kahveyi yapmak için yukarı çıktım. Döndüğümde Havin teyze, Mirana bir şeyler anlatıyordu. Ben gelince ikisi de sustu. Neden sustuklarını anlasam da kahveyi ikram edip oturdum. Havin teyze, torunun resimlerini gösterdi. Sohbet muhabbet derken araya çayı da karıştırmıştık. Miran komutanın aslında espirili, konuşkan bir adam olduğunu bu akşam görmüş oldum.
Gece herkes evine dağıldığında içimde minik tirtıllar fink atıyordu. Sebebini bilmediğim bir sevinç vardı içimde. Sanırım uzun zamandır aile ortamında olmadığım için neşelenmiştim. Yatmadan önce Zehra'dan isyan dolu bir mesaj almıştım. Uyumadığını anladığım için ben de telefon edip gazını almak istedim.
***
Hayırsız diyerek açtı telefonu, sana da merhaba fıstık kızım. Ne hayırsızsın, kaç kere aradım, mesaj attım, niye hiç aramıyorsun? Kızım, sen beni canım, fırsatım mı oldu? Karagah'ta çok telefonu kullanamıyorum, müsait zamanda genelde uyuyarak geçiyor. Aklımdasın fıstığım ama inan, fırsat bulur bulmaz aradım, arıyorum. Haksızlık etme, tamam, acitasyon yapma kızım, şaka yapıyorum ama seni acayip özledim. Haftaya yanına gelmek istiyorum, eğer Karagah'ta olmayacaksan seni ziyaret edeyim diyorum. Ay fıstığım, süper olur, ne olur gel ya, ayarlarım bir şekilde. Zaten hafta sonu genelde eve dönüyoruz, mecburi görev dışında da merkezdeyim. Gel, sen olmadı, cuma izin kullanırım. Benim de gezme fırsatım olmadı, bir araç kiralayıp gezeriz. Mardin buraya yakın, orayı da gezeriz. Valla süper olur canım, bilirsin ben de bayılıyorum Mardin'e. Bakarsın bir aşiret paket avlarım, ne dersin? Gözlerimi devirdim, bu kız hiç uslanmayacak. Ben ne diyorum, sen ne düşünüyorsun kızım? Başlatma aşiret paketine, yok erkek falan, kız kıza gezeceğiz. Ayy tamam be, hiç eğlenceli değilsin. Bir kez bırak kendini, kuruyup gideceksin, haberin yok. Ben halimden memnunum, önceliklerim farklı şekerim. Ayy tamam, neyse, neler yapıyorsun? Alıştın mı? Evet, Zehra'm, seviyorum, çalışırken zaman çok hızlı akıp gidiyor. Bir can kurtarmanın, taşın altına elini koymanın hazzını bilmezsin. Ah benim dişi aslanım, korksun ulan bütün hainler. Çok fena gaza gelmişti çatlak kız. Zehra'yla epey bir konuştuktan sonra görüşürüz Zehra'm, mutlaka bekliyorum, haber ver uçağa bindiğinde. Tamam komutanım, iyi geceler, dikkat et kendine diyerek kapattık telefonu. Zehra'yı gerçekten çok özlemiştim, o gelince biraz dağıtmanın, gezip tozmanın kimseye bir zararı dokunmazdı değil mi?
***
Mirandan...
Bu kız hem dik başlı hem inatçı hem de müthiş laf sokma makinesiydi. Arkadaş, belli ki benimle bir derdi vardı; erkekleri anlamadığı da her anlamda belliydi. Tamam, karşılaşma uygunsuzdu ama ben de sonuçta sağlıklı, bekar bir erkeğim. Ev boş diye nefsimize yenildik ama kız bizi zampara, pis bir sapık ilan etti gözünde. Bir de "Bir dahaki sefere daha sessiz olursunuz" diyor.
Ama o bakışları yok muydu? O bal bakışları, kurşun atsa o kadar etkilemez, yemin ederim. Farklı bir aurası vardı bu kızın; daha önce hiçbir kadının bakışlarından etkilenmemiştim ama İsra dedim ya, bakışıyla hislerini anlatıyordu. Tabi laf sokmasını da çok iyi beceriyor du doğrusu, lafını sokup gözlüklerini takıp havalı edayla yanımdan uzaklaştı. Arkasından bildiğin mal gibi baktım, kaldım. Mardinlinin geldiğini fark etmemiştim bile. Öksürerek "Komutanım, hayırdır, rüzgar mı çarptı? Donup kaldınız."Ne rüzgarı oğlum diyerek konuyu değiştirdim.
Mardinli de çok üstüme gelmemiş, başka konulara girmişti. "Komutanım, haftaya kız kardeşim evleniyor. Eğer acil operasyon olmazsa birlikte gider miyiz? Anam özellikle çağırdı, 'Aslanlarımı topla gel' diye. İşim yok aslanım, gideriz elbet. Zerda ana çağrılır da gidilmez mi? Eyvallah komutanım."
"Zıpkınla deli gözde gelecek. Keskin bıçak yengemi ikna ederse o da gelecek. Biliyorsun, yenge hamile olunca ısrar edemedim. Oh, tam tekmil gideriz inşallah koçum."
**
Merkeze indiğimizde epeydir kullanmadığım beyaz meleğime binip çarşıya yol aldım. Çocuklarla sözleşip yemek yiyecektik, zıpkın yeni doğan yiğeni şerefine yemek ısmarlamak istedi. Eh, konu kebap olunca geri çevirmek olmazdı. Mardinli ve zıpkın işlerini halledip bizim meşhur kebapçı İrfan Usta'nın restoranında buluşacaktık.
Merkeze yol alırken bir kadının tek başına yürüdüğünü gördüm. Yanına yaklaştıkça bizim teğmen olduğunu anladım yavaşça durup gideceği yere bırakmayı teklif ettim ama yürümek istediğini söyledi. İnatçıydı, yeminle. "Bin işte," . Yol yakın gibi dursa da yer yer ıssızdı ama ısrar edip rahatsız etmek istemedim.Açıkçası yine de ne olur ne olmaz, görüş mesafesinden çıkıp merkeze inene kadar takibi bırakmadım. Merkeze yaklaşınca rahatlayıp çocuklarla buluşmak için aracımı otoparka park ettim.
Bu kız ısrarla her baktığım yerde karşıma çıkıyordu. İrfan Usta'nın yerinde yine karşıma çıkmıştı. Bir baş selamı verip oturduk. Mardinli kıs kıs gülüyordu. "Ne gülüyorsun oğlum, ne var, söylede biz de gülelim," dedim. "Yok bir şey komutanım, aklıma bir şey geldi," dedi. Hay senin aklına yemekleri söyleyip karnımızı doyurduk. İsra Hanım hesabını ödeyip bizden önce çıkmıştı. Biz çay muhabbet derken ondan sonra çıkmıştık. Düşününce yine karşılaşma ihtimali yüzde doksandı. Kızla aynı apartmanda oturuyorduk. Gerçi onun sürekli etrafımda olması beni nedense hiç rahatsız etmiyordu.
***
Eve döndüğümde Havin Ana'yla kahve keyfi yapıyorlardı. Havin Ana bizi tanıştırmaya kalkınca, zaten tanıştığımızı söyledim. "Oh, ne güzel, hem iş yerinde hem de evde kaynaşırsınız," dedi. İsra'nın kahvesi boğazında kalıyordu, yine çöp çatanlığa başlamıştı. Havin Ana, ben de bozmadım, piç piç sırıttım. Normalde Havin Ana beni bir evlendirse rahat edecekti, kendi anam bu kadar takmamıştı kafaya ama benim niyetim de yoktu. Ama bu İsra Hanım'ı sinir etmeyeceğim anlamına da gelmiyor, nedense onunla uğraşmak acayip keyif vermeye başlamıştı.
Havin Ana bana da kahve yapmasını isteyince geri çevirmedi. Ben de rica ettim, "Tabi, yüzbaşım, yaparım. Nasıl alırsınız kahveyi?" diyince o, ım ekine düşmedim," desem, "eşekler, teper beni," Ben de "Şekerli olsun, teğmenim," diyerek tebessüm ettim.
İsra kahve için gidince, Havin Ana, "Mavişim, ne güzel kız değil mi?" diyerek ağzımı yokluyordu.
**
Güzel değil desem çarpılırdım, mazallah güzel desem Havin ana işi büyütecek. En iyisi konuyu değiştirmek. Ee, tontonum, torun nasıl diye sordum, İsra da bana "tontonum" dedi, biliyor musun diyerek konuyu tekrar İsra'ya getirdi. Ana, İsra'yla beni kafanda evlendirmeyi bırak, biz hem iş arkadaşıyız hem komşuyuz, uygun düşmez böyle düşünmek. Üstüme iyilik sağlık, ne olmuş, ikiniz de bekar, cipcik gibi gençlersiniz, hem mesleğinizde aynı. Az alıcı gözle bak kıza, bırak ötesini berisini, sahiden olur muydu? Tam istediğim gibi bir kadındı aslında. İsra, vatan sevdalısı, anaç, güzel ve inatçı...
Henüz tam tanımasam da müthiş bir girdabı vardı, sanırım ben bu girdaba kapılmaya dünden razı olmuştum. Gece yatağıma yattığımda İsra'yı düşünmekten uyuyamamıştım. Normalde hiçbir kadının sosyal medya hesabına girip de araştırmışlığım yoktur ama İsra'nın hayatını merak etmiştim. Bekar olduğunu biliyordum ama hayatında biri var mı, yok mu, ya da bir sevdiği var mıydı? Havin teyze bizi yakıştırmıştı ama o da tam tanımıyordu.
İnsta.. hesabıma girip İsra'nın adını yazdım arama butonuna, profili herkese açıktı. Yaptığı etkinlikler, arkadaşları, hepsi şu an elimin ucundaydı. Gezip dolaştığı harp okulunda, katıldığı eğitimler, yamaç paraşütü, birçok şey yapmıştı ama bir erkeğe dair iz bulamamıştım. Mezuniyet töreninde çekilmiş olduğu fotoğrafın altına Mevlana'nın bir sözü yazmış: "İnsanın kanadı gayretidir. Gayretimin kanadıyla uçma zamanı."
Hırslıydı İsra, belliki hedefine ulaşmadan bırakmıyordu. Eh, bunu son operasyonda da göstermişti; her ne kadar"bir şey yok" desek de bulup çıkarmıştı silahları. Ben kızın girdabına bir kez daha kapıldım. Sonun hayrolsun, Mavi ayı. Sonun hayrolsun.