Hepinize merhaba sevgili okurlarım. Öncelikle yeni bölüme başlamadan önce, eğer kalemimi sevdiyseniz, yorumlarınızı ve post kısmında kitabımı paylaşmanızı rica ediyorum. Amacım kazançtan önce kalemimi sevecek okurlar bulmak. Severek okunan bir kitap, bir yazar için daha önemlidir. Ama elimizde olan imkanlarla yorumlaşıp fikir alışverişi yapmakta, inanın benim için çok daha önemli. Umarım keyif alarak okursunuz kitabımı. En güzel mutluluklar sizlerle olsun sevgili okurlarım ❤️❤️❤️ O halde gelsin yeni bölüm....
****
Sabah erkenden kalkan İsra, kamuflajlarını çekip kahvesini yudumluyordu. Güzel ve mutlu bir uykunun ardından çok sevdiği işine gidecekti, önemli bir farkla; artık Zehra'nın tabiriyle manitası vardı. Tabii ki manitasının komutanı olması dışında bir sıkıntı yoktu.
İşe gitmeden önce Miran'la kısacık konuşması gerekiyordu. Hazırlanıp Mira'nın kapısını çaldı. Miran, üst kamuflajını giyerken önünü iliklememişti. Kapının çalmasını duyduktan sonra dürbünden bakıp sevdiceğini görünce üzerini unutup hızla kapıyı açtı. Tabii ki kaslı vücudu ortadaydı. İsra yutkunup yüzünü yana çevirerek, "Günaydın Miran," dedi. "Günaydın balım, sen sevgilini uyandırmaya mı geldin bakayım?" diyerek kapıya yaslandı.
İsra, "Uyandığını tahmin ettim, yani dakik olduğunu biliyorum. Ben sana başka bir şey söylemek için geldim," dedi.
"Söyle balım," dedi Miran.
"Önce üzerini ilikler misin rica etsem?"
"Niye balım?"
İsra kızararak, "Dikkatim dağılıyor," dedi.
Miran kahkaha atıp, "Senin dikkatini yerim hatun," dedi. İsra daha ne kadar kızarır bilmese de, "Off Miran, hadi aşağıda bekliyorum, hazırlanıp gel. Servis gelir birazdan," dedi.
"Cık cıkladı," dedi Miran. "Bugün servis gelmeyecek, biz birlikte gideceğiz."
"O niye?"
"Ben mesai başlamadan hatunumla yolda biraz vakit geçireceğim."
"Off Miran, olmaz. Birlikte niye gidiyoruz ya?"
"Olur balım, olur. Hem ben senin komutanınım, bu bir emirdir teğmen," diyerek yine itiraz kabul etmemişti.
***
İsra, Miran'nın emir vakisine sinirlense de kabul etmekten başka çaresi yoktu.
"Tamam komutanım, aşağıda bekliyorum, yolda konuşuruz," diyerek hızlıca indi. Miran, hızlıca hazırlanıp aşağı indi; aracın başında bekleyen İsra'nın kapısını açmasıyla geçip oturdu. Mira da araca geçip yola koyuldular.
"Balım, konuş bakalım, canını sıkan ne? Miran, iş yerinde sadece iş arkadaşı olacağız, samimiyet yok. Şimdilik kimsenin bilmesini istemiyorum."
Miran, İsra'nın onu çocuk gibi uyarmasına içerlemişti. Elbette iş yerinde sivildeki gibi olacak değildi ama ilişklerinin bilmesini neden istemediğini anlamamıştı.
"İsra, timdeki çocuklar öğrenmiştir. Diğerlerinin bilmesi seni neden bu kadar rahatsız ediyor, onu anlamadım."
***
Rahatsızlık değil, lütfen yanlış anlama ama her şey çok yeni. Ben yanlış anlaşılmaktan ve bana diğerlerinden farklı olarak kayırmandan korkuyorum. İsra'm balım, merak etme, iş yerinde kesinlikle kayırmayacağım. Seni zaten rütbe yarıştırdığımız bir bölükte asla olamadık, bunu anlamış olman lazım. Evet, üstün olarak seni kimseden ayırmam ama seninle aramda olanı da saklamam. Özellikle bugün komutanla konuşacağım. Miran yine bildiğini okuyordu. İsra ne söylerse söylesin, anlayacak gibi değildi. Eğer korktuğu olursa mecburen tim değişikliği isteyecekti. Ama şimdilik bunu Miran'a söylemedi.
Kışlaya giriş yaptıklarında, iş çıkışı görüşürüz canım diyerek hızlıca indi arabadan. Miran, İsra'nın arkasından gülerek, "Kaç bakalım bal kız, beni dünkü çocuk zannediyor," diyerek o da inip girdi alaya. Kahvaltı için yemekhaneye gitti.
Kahvaltısını alıp Aram ve Yağız'ın yanına oturdu. Ayağa kalkıp selam veren ikili, "Oturun," komutuyla "Günaydın," dedi. "Günaydın komutanım. Neşe saçıyorsunuz öyle, çok şükür. Sizde ne var ne yok?" "İyilik komutanım."
Kahvaltısını bitiren Miran, odasına geçerken Aram da iştima için bahçeye çıkmıştı. Kenan Albay öğleden sonra Zafer Timini toplantı odasında toplamıştı.
***
Dubai görevi başarıyla sonuçlandı. Tebrik ederim çocuklar, elinize sağlık, yaptığımız küçük oyun başarılı oldu. Dover Maler, Türkiye üzerinde kurulan oyunu mecburen geri çekti. Olay, medyaya "terör örgütü yanlışlıkla kendi aracını patlattı" olarak yansıtıldı. Yine masum insanlara olan oldu fakat Türkiye'yi ve orduyu suçlayıcı tek bir cümle dahi kuramadılar; "olay terör örgütü" diyip kapatıldı. İsra, başta sen olmak üzere, Miran yüzbaşım, seni ve ekibini tebrik ederim, başarılarınızın devamını dilerim, "kolay gelsin" diyerek ayaklandı. O ayaklanınca Zafer timi de ayaklanıp selam durdu. Kenan albay çıktıktan sonra, Miran görevdeki herkesi tebrik edip "herkes iş başına" diyerek çıktı. İsra şaşırmıştı; Miran, göz teması dahi kurmamış, herkese nasıl davranıyorsa o şekilde davranmıştı. "Bu da fazla resmi değil mi?" diyen içindeki çatlağa, "Ne istiyorsun acaba, adama sen söylemedin mi, salak!" diyerek kafasındaki çatlakla tartışıyordu. Elif, "Çay içer misiniz komutanım?" sorusuyla içindeki savaştan çıkmıştı. İsra, "Olur, Elif, içerim" dedi. Elif, iki çay kapıp gelirken, "Tatiliniz nasıl geçti komutanım?" diyerek sohbet açtı. "İyiydi, Ankara'dan arkadaşım geldi, onunla vakit geçirdik" dedi. Melike'nin de gelmesiyle sohbet devam etti.
***
Çayını bitirip odasına doğru ayaklanan İsra, kapıda Miran'la karşılaşınca gülümseyerek asker selamı verdi. Miran oldukça ciddi bir şekilde "Sağ ol asker." diyerek dışarı çıktı. İsra afallamıştı.
Morali bozulan İsra, odasına dönüp dosyalara gömüldü. Akşama kadar Miran'ı görmemişti. Mesai bitiminde askeri araca binmeden etrafa bakmıştı. Miran, sabah birlikte gidip geleceğiz demişti ama ortalıkta ne Miran ne de beyaz meleği vardı. Yüzü düşen İsra, yavaş adımlarla askeri araca yürürken Miran yanına durup "Atla balım, mesai bitti, evimize gidiyoruz." diyince, suratında güller açmıştı.
Sabahki düşüncesinden hızla çıkan İsra, birilerinin görmesini umursamadan binmişti. Yine yanlış düşünmüştü.
Sensizliği bozan Miran, "Balım, niye düşüncelisin? Bir sorun mu var?" dedi. "Yok komutanım, sabah için kusura bakma, ben sivilde çok yakındınız..." Yine işaret parmağını dudaklarına koyup susturmuştu.Miran. Balım, sen beni birazcık hafife aldın sanırım. Dünkü bebe değiliz, bitanem, için artık rahat etsin, tamam mı?" diyerek makas aldı.
İsra gülerek, "Tamam komutanım, kontrol sende. Sanırım benim ilişki kitabı filan almam lazım, her şeyi yanlış düşünüyorum." dedi.
***
Miran gülerek, "Bak, ilişki konusunda ben de tecrübeli değilim ama sana içim coşuyor, kızım, tutamıyorum kendimi. Belki fazla yılışık görünüyorum ama elimde değil." dedi.
İsra, "Ben halimden memnunum, sivilde hiç değişme. Bir de dudaklarını kemirip, iş yerinde fazla ciddiydin sanki, normalde o kadar sert değilsin." dedi.
Miran kahkaha atıp, "Eh, birazcık seni kızdırmak için yapmış olabilirim." dedi.
İsra hemen koluna vurup, "Ay, sen sahiden çok fenasın, ne kadar üzüldüm, haberin yok tabi." dedi.
Miran elini tutup öperken, "Sakin ol, sadece küçük bir gösteriydi, balım ama seni üzmek bu hayatta isteğim en son şey bile olamaz, özür dilerim." dedi.
"Tamam, üzülmedim, şaka yapıyorum."
Elini hiç bırakmadan tekrar öptü. Baldızım, "Uçağı kaçta?" diye sordu.
"9'da. O zaman onu birlikte uğurlayıp biraz vakit geçirelim dışarıda, olur mu?"
"Olur." dedi İsra gülümseyerek.
Miran içinden geldiği gibi davranıyordu ama İsra'nın kabuğundan çıkması sanırım biraz zaman alacaktı.
***
Eve geldiklerinde Havin teyze ve Zehra bahçede sofrayı kuruyordu. İçeri el ele giren ikiye "Hoş geldiniz aşk kuşları, size son gün yemeği yaptım. Havin teyzeyi de çağırdım, yemekten sonra ben kaçar." dedi. "Eline sağlık kuzum, niye yordun kendini kızım? En sevdiğim iş, hem Havin teyze den birkaç tarifte kaptım. Menüye eklemeyi düşündüğüm birkaç meze var."
İsra ile Miran üzerlerini değiştirirken Zehra sofrayı tamamlamıştı. Hep birlikte sofraya oturdular. O sırada kapıda "Komutanım, müsaade var mı?" diye bağırdı. "Aram gel aslanım, ne izin alıyorsun? Kaynanan sevecek, bak yemeğe başlamadık. İsra gel, Aram sana da bir tabak koyuyorum." diyerek davet etmişti.
Selam verip sofraya oturan Aram, "Oo maşallah Havin teyzem, yine döktürmüşsün. Yok valla bu sefer Zehra kızım hazırladı. Vay aşçı hanım, yemeğinizi yemek nasip olacak desenize." Zehra, "Afiyet olsun." dedi.
Yemekleri silip süpüren Miran ve Aram, Zehra'nın yemeklerini oldukça beğenmişti.
***
Yemekten sonra bavulunu indiren Zehra, ayaklanan ikiliye bakıp, "Hiç yorulmayın, ben taksi çağırdım," dedi.
Miran kaşlarını çatıp, "Ayıp ediyorsun baldız, taksiyle mi uğurlayacağız seni? Anahtarı alıp geliyorum. Ya yorgunsunuz zaten, zahmet etmeyin lütfen, Aram ben bırakırım komutanım, siz yorulmayın," dedi.
Zehra, "Gerek yok gerçekten, hah bakın taksi de geldi," diye yanıtladı.
İsra, "Ne inatsın kızım, biz bırakacağız işte, bizi istemezsen Aram bıraksın," dedi.
Miran, taksiyi gönderirken, "Seç baldız, ya biz ya Aram, başka yolu yok, yoksa uçağın kaçacak," dedi.
"İyi ya, siz benden de betersiniz. Aram bıraksın," dedi. Aram sırıtırken, Mira'nın bakışıyla havaya kaldırmıştı kafasını. Miran başını sağa sola salladı.
Zehra, İsra'ya sarılıp Mira'nın elini sıktı. "Bizim deli sana emanet komutanım, çok mutlu olun, üzmeyin sakın birbirimizi," diyerek bavuluna uzattı elini. O almadan bavulu eline alan Aram'la elleri birbirine değen ikili kısa bir bakışma yaşamıştı. Hemen kendini toparlayan Zehra, el sallayıp arabaya bindi.
***
Sanada zahmet verdik Mardinli. Zahmet değil Zehra, hem düğümünüzü şenlendirdiniz, bir teşekkür bile edemedim. Zehra gülümserken, rica ederiz, biz de çok eğlendik. İlk kez bir aşiret düğününe katıldım, aslında hep merak ederdim aşiret düğünlerini. Güzeldir, bizim düğünler yine bekleriz Zehra hanım, geliririm inşallah, dedi.
Aram, düğünde Zehra'yı yöresel kıyafetlerin içinde gördüğünden beri aklından çıkaramıyordu. Nasılsa güzel olmuştu siyah çiçekli fistan içinde ama uzaktan uzağa olur muydu ki bir daha bir araya gelirler miydi, kim bilir ne zaman, dedi.
Efendim, ne ne zaman? dedi Zehra. Ben dışarıdan mı konuştum, sanırım. Kim bilir ne zaman dedin, ne ne zaman, onu anlamadım.
Yok, ne zaman sahaya gideriz, onu düşünüyordum, diyip yalan söyledi.
Anladım, dedi Zehra. Havaalanına giriş yapıp uçak kalkış saatine kadar bekledi. Aram, az kaldı, git istersen, boşuna bekleme. Teşekkür ederim bıraktığın için, dedi Zehra. Olsun, sıkıntı yok, evde oturmaktan iyidir.
Peki madem, bekle o zaman, beklerim, dedi gözlerinin içine bakarak. Zehra, bu bakışa bir anlam yüklemeli miydi, bilememişti.
***
Aram , Zehra bir şey soracağım. Bir sevdiğin var mı?" "Yok, neden sordun?" "Hiç, maksat muhabbet olsun." "Öküz bu ya," dedi içinden. "Muhabbet olsun," dedi. "Etkilendim diyemiyor, hödük, sohbet olsun diyor." "Yok kızım, olmaz bundan, boşuna ümitlenme," dedi içinden. Aram, cesaretini toplayıp numaranı alsam, arada sohbet etsek olur mu?
"Zehra, yaa şapşik," diye içinde severken, "Olur, ver telefonunu," dedi. Hemen telefonu çıkarıp eline uzattı. Aram, ekranın hemen açılmasıyla, "Kilit şifre yok mu? Benim gizli saklım yok ki, ne diye şifreyle desenle uğraşayım?" dedi.
Zehra, Aram'ın masumluğuna hayran kalarak numarasını kaydedip kendini çaldırdı. "Tamam, al bakalım," dedi.
Aram telefonu alırken Zehra'nın uçağının anonsu yapıldı. "Vakit geldi, hoşça kal Aram. Mardinli varınca haber ver. Kara kız, Allah bir daha karşılaştırır mı bilmem ama seni tanıdığıma çok memnun oldum," dedi.
"Ben de Mardinli, kendine iyi bak, hoşça kal," diyip elini uzattı. Elini sıkıp bir süre bırakmadı. Aram, "Artık gidiyorum," diyerek elini bıraktı. Zehra, "Ne derler, kalp düşünce bir cendreye, uzak yakın fark eder mi gönüle girene..."
***
Miran'la İsra, Zehra'yı uğurladıktan sonra Havin hanımlarla çay içip biz biraz dolaşacağız, ana görüşürüz diyerek ayağa ayaklandı Miran.
"Tamam mavişim, hadi size iyi gezmeler," derken o da içeri girmişti.
"Miran, yürüyelim mi? Hava çok güzel."
"Yürüyelim balım ama üzerine bir ceket alsaydın, akşamları serinledi."
"Nasıldı ince fikirliydi bu adam, herkes ona ayı diyordu ama içinde naif, düşünceli bir kelebek vardı sanki."
"Üşümem, hava güzel. Eh, sen bilirsin balım, hadi gel o zaman," diyerek elini tuttu, yürüyerek yakındaki parka geldiler.
"Mısır alayım mı sana balım? Sever misin?"
"Olur, severim. Balım sen şu banka otur, hemen geliyorum."
İsra banka oturup beklerken, Miran da çok geçmeden elinde iki mısırla gelmişti.
"Balım, sana bir itirafta bulunayım mı?"
"Bulun tabi."
" İlk zamanlar seni gilzice bu parkta kadar takip ettim."
Şaşıran İsra, "Neden peki?"
"O gün birazcık dar giyinmiştin ve sanırım seni o zaman bile kıskanmıştım. Amacım seni tamamen korumaktı. Yeniydin, buranın insanı iyidir ama psikopatı da çoktur, o yüzden takip ettim."
"Ama bana gerek yokmuş," dedi.
Kendin gayet iyi savunuyorsun. Seninle o gün o kadar çok gurur duydum ki."
"Bizim memlekette kadına kıymet vermezler, kadını malıymış gibi görür çoğu ama öyle değil, kadın narindir. Kadın Allah'ın emanetidir. Kadına fırsat verildiğinde yapamayacağı işte yoktur."
"Miran, ne güzel kalbin var ya senin," diyerek yanağını okşadı İsra. "Keşke herkes senin gibi değer verse kadına."
İsra, Miran'a bir kez daha aşık olmuştu. Böyle güzel düşünen adam sevilmez de ne yapılırdı?
İsra, tüm cesaretini toplayıp, "Miran, seni seviyorum," dedi.
Gözleri itirafla ışıldayan Miran, "Ben de seni çok seviyorum balım. İyi ki girdin hayatıma, seni bana getiren yaradana şükürler olsun..."