Bölüm 5

1594 Words
Yarın akşam ilk maçımız olduğu için iş çıkışı kramponlarımı almaya annemlerin evine geçiyorum. Annem ve babam her zamanki neşeleriyle beni karşılıyorlar. Yemekti, kahveydi derken saat epey ilerliyor, yarın zaten ekstra yorulacağım için ayaklanıyorum. Yaşlandık artık, öyle eskisi gibi değiliz... Kramponları almak için buradaki odama geçtiğimde, annem de peşimden girip kapıyı kapatıyor. Babamın bilmemesi gereken ne oldu acaba? "Hayırdır Nihan'cığım?" "Hayır hayır, otur iki dakika şuraya. Bu Ömer abi kimmiş bakayım?" E ama pes! "O nerden çıktı anne şimdi akşam akşam?" "Dün Emre abinler geldi, Ege anlattı. Halamın şirketinde çok iyi bir abi var diye. Ben de acaba bu çok iyi abi, bekar mı diye soruyorum işte?" Kudurdu bu kadın, babam yetiş. "Anne saçmalama gözünü seveyim, adam yöneticim ya. Ege, odasını görmek için tutturunca insanlık etti sadece." "Bağırma anneye. İyi tamam, sormuyorum bir şey. Siz anca o Nehir ile oyun oynayın, top peşinde koşun. O müdür, bu arkadaş, şu evli... Herkese bir kulp bulun anneciğim siz, beğenmeyin kimseyi. Kendilerini ne görüyorlarsa, kimseyi yanlarına layık bulamıyorlar? İnin o Kaf dağlarından artık; senin yaşında Emre kolumda, Emir karnımdaydı..." Söylene söyleyene çıkıyor odamdan annem. Ah Ömer Bey ah, hiç bilmiyorsunuz. Allah korusun, annem odanızda bize çikolata ikram ettiğinizi, Ege için bilgisayarınızdan kırmızı balık şarkısını açtığınızı, eve bırakmak için ısrar ettiğinizi falan duysa; haftaya istemeye gelirdik sizi. O insanlık bilmez çünkü varsa yoksa damatlık. Kramponlarımı alıp oyalanmadan çıkıyorum odadan. Bizimkilere veda edip kendi evime zor atıyorum kendimi. Nehir ve Melek'e de yanlarına kramponlarını almalarını hatırlatan bir mesaj çakıyorum. Melek neyse de Nehir'e, eğer olur da kramponları yanına almazsa yarın yalın ayak koşmak zorunda kalacağını tekrar tekrar belirtiyorum. Hızlı bir duş alıp yatağın yolunu buluyorum. Hadi yarın attığın gol, baktığın aşık olsun inşallah Nehir'im. * Soyunma kabininden çıktığımda ufak çaplı bir şok yaşıyorum, şaka?! Herkes saçını fönlü bir at kuyruğu ya da balerin topuzu mu yaptırmış? O gözlerdeki eyeliner, yanaklardaki highlighter mı, doğru mu görüyorum? Şort boyuna ve bodylerin darlığına daha gelmedim bile bakın. Gelemiyorum oralara, nefesim daralıyor. Sonra Nehir'i görüyorum. Yüzündeki bütün makyajı silmiş, üzerine normal bir şort ve tişört geçirmiş kuzenimin, aynadaki yansımamdan farkı yok. Hemen sağında kalan Melek de bizim gibi ama öyle azınlığız ki. On birde üç resmen. Biri gitsin Ali'nin gözlerini bağlasın, buraya da bir kuaför fırlatsın Allah aşkına. Hızlıca düşünüyorum, çantamdaki parlatıcı dışında hiçbir şey yok elimizde ama. Onu çıkarıyorum en azından. Dikkat çekmemek için kendim biraz sürüyorum önce sonra Nehir'e uzatıyorum. "Yok ya, terleyeceğiz zaten istemem ben." Ayyy, ayyyy... Öldüresi var beni. "Rüzgardan dudakların çatlarsa yarın görürüm ben seni, pul pul dolaşırsın acemi balık gibi." Adrenalin, sen harika bir şeysin. İyi geldi bu aklıma. Nalan, seni de çok öpüyorum balım! "Ver ver, tamam." Minicik bir parlatıcının mucizevi bir etkisi olmuyor ama imkanlarımız buna yetiyor. Tam bileğindeki lastikle saçını toplayacakken Nehir'e engel oluyorum. "Ayy, nolur bana ver o lastiği teyzemin evladı. Ben unutmuşum, boynum tutulur benim terlerse biliyorsun." Çantamda lastik olduğunu bilmeyen Nehir dudak bükse de bana kıyamıyor. "Sen bir tanesin." diyerek yanağından öpüyorum, halime gülüyor sadece. Nehir'in saçları koşarken biraz yeşil sahalarda salınsın diye, hiç niyetim yokken saçlarımı topluyorum. Ah gelecekteki yeğenim, görüyorsun di mi teyzeni? Sırf sen doğ diye bunlar, aşkım benim. Ege'm sen daha çok aşkımsın tabi ki halacığım, o daha bebek diye öyle diyorum. Ağlar sonra. Okay, yapacak bir şey yok. Bizim güzelliğimiz değil oyunumuz parlayacak artık. "Hadi kaptan, motivasyon konuşması yok mu?" diyerek Nehir'e bakıyorum. "Abartmasak balım?" "Abartacağız ya, ne demek abartmayalım? Abartmaya geldik kuzen!" Melek de destek olunca Nehir'in çok şansı kalmıyor. İstemem yan cebime koy, konuştukça gaza geliyor. Heh şöyle, ben malımı tanımaz mıyım ya? Muhtaç olduğun güç damarlarındaki kanda mevcut iki gözümün çiçeği, bende de var oradan biliyorum. Vakit gelince organizasyon şirketinden tatlı bir kız gelip artık sahaya çıkmamız gerektiğini söylüyor. Hadi bismillah be! "Acımak yok kuzen!" diyorum Nehir'e yumruğumu uzatıp. "Aksi mümkün mü?" diyor o da havadaki yumruğuma çakarken. Melek bu halimize tatlı bir şekilde gülüyor. Seviyor bizi diyorum, ah Emir ah! Koşarak sahaya çıkıyoruz, karşı takımın da bizimkilerden aşağı kalır bir yanı yok maşallah. Işığı gören burayı podyum sanmış, başka bir açıklaması olamaz bunun. Zor olsa da, buna takılmamaya çalışıyorum. Hızlı bir selamlaşma sonrasında kura çekiliyor, top bizde. En azından burada şansımız gülüyor. Topu Nehir'in ayağına paslayıp sağ tarafına geçiyorum. O sırada tribüne de bir göz atmayı ihmal etmiyorum; Ali, Alp, Uğur, İrem, Selin, ismini bilemediğim birkaç kişiyi seçiyorum hızlıca. Göreceğimi gördüğüm için daha fazla oyalanmıyorum. Bizim prenseslere dönüyorum, onları motive edeceğini bildiğim tek cümleyi kuruyorum. "İlk gol yiyen o iğrenç fosforlu yelekleri giyecek hanımlar, ona göre oynayalım!" Aylar amalar başlıyor hemen, güzel. Ben, Melek ve Nehir kahkahayı koyuyoruz bu hallerine. Çalan düdükle ciddileşip başlıyoruz. İlk golü şahane bir paslaşma sonucu Nehir'im ırmağım atıyor. Messi'm benim bee! Biraz coşup coşturuyorum, karşı takım yelekleri giyerken minik kitlemize bakıyorum. Görüyorsun inşallah Ali'ciğim! Harbiden görüyor galiba, kocaman bir sırıtmayla kuzenime mi bakıyor o? Allah be!! O gazla ikinci golü de ben sahalarla buluşturuyorum. Sonrası biraz zorlu geçiyor maalesef, bizim süs bebeleri o kadar da boş değilmiş. İki gol yiyoruz üst üste. Hemen şımardık işte buyur. Bu kadar da Türk takımı olmasaydık keşke. Hırsla saçlarımı açıyorum, bu böyle olmaz kaptan. Nehir ile sadece kısa bir bakışıyoruz, yetiyor. Dar alanda kısa paslaşmalar ve birkaç çalımla topu çıkarıyoruz. Kaleye çok yakın top benim ayağımda kalıyor, atsam atarım. Topu temiz bir pasla Nehir'e bırakıyorum, benim maçım başka hakem bey. Teyzemin evladı acımıyor sol ayak içiyle çakıyor topa, böylece 3-2 önde bitiriyoruz ilk yarıyı. Coşkuyla birbirimize sarılıyoruz arkamdaki Melek'le. Omuz omuza kalacak şekilde ayrıldığımızda kaptana bağırıyorum. "İki sağ ayağın mı var be, yavrum?" Melek kıkırdıyor, Nehir de "Deli!" diyor gözlerinin içi parlarken. Bizim Barbie'ler de sevincimize ortak oluyor. Sonra makyaj tazelemek ve fotoğraf çekilmek zorunda oldukları için bizden ayrılıyorlar. i********: beklemez! Havlu ve suları görünce tribüne yakın yerde duran banklara doğru yöneliyoruz. Hadi Ali, hadi gözünü seveyim! "Çok iyiydi kızlar!" diyor Alp. Uğur da onu destekliyor, "Baya baya iyiydiniz ya, helal!" "Şu ikisi var ya, sizi bile silkelerler!" diyerek bizi işaret ediyor Melek. Nihayet Ali de ağzını açıyor, taş olsa çatlardı be oğlum. "Hiç şüphem yok, o nasıl bir şut atmak Nehir?" Bizimki kızarıp bozarıp abartmayın falan diyor. Güzel güzel, aynen böyle devam. Onları bırakıp kuruyan boğazım için bir şişe su bulmaya gidiyorum. Tam yerden suyumu alıp kafamı kaldırmışken Ömer Bey'i görüyorum. Sen ne ara geldin be adam? "Ben seni Sergen sanırken, sen Tümer Metin çıktın Aymaz.** Tahmini ne zaman sana şaşırmayı bırakırım?" Hiçbir şeyin gözünden kaçmamasına hayret ederken açılan ağzımı kapatıyorum önce. Halimin farkında göz kırpıyor bana. "Tümer de iyi oynardı Ömer Bey, sıkıntı yok. Siz ne zaman geldiniz, görmemiştim hiç?" "İkinci golde buradaydım, sağlam vuruyorsun." Doğru söze ne denir? Omuz silkip teşekkür ediyorum. O sırada Uğur da yanımızda beliriyor, "Merhaba Ömer Bey, siz böyle etkinliklere gelir miydiniz?" Uğur'un bu samimi sorusu karşısında dikleşiyor Ömer Bey, kafa mı atacak çocuğa acaba? Allah korusun. Tam ağzımı açıp bu Uğur'un normali bu, kişisel almayın diyecekken sakince cevap veriyor. "Merhaba, Uğur'du değil mi? Normalde gelmezdim. Takımın maçlarına geleceğim sadece, sizin takım katılmadı mı bu sene sen niye buradasın?" Bunları söylerken Uğur yerine bana bakması gerilmeme sebep oluyor. Ben ne yapayım istiyorsun, anlamıyorum ki? "Ben bu sene takım değil bireyden gidiyorum, favorim burada." Bana kol mu atmaya çalışıyor? Gelişmiş reflekslerim sağ olsun kibarca savuşturuyorum. "Abartmayalım istersen Uğur." Amcaoğlu olacağız dedimse berdel niyetine şirket içi evlilik yapacağım demedim. Bir sınırın olsun be. "Aymaz benim favorim Uğur, sen kendi takımından devam et bence." Başka da bir şey demeden yanımızdan ayrılıyor. "İlginç." diyor Uğur. Ben bir yorum yapamıyorum, mideme bir şeyler vuruyor sanki. Sonra kızlar sesleniyor, düşünmemeye çalışıp onların yanına koşuyorum. İkinci yarı boyunca iki gol daha atıyorum, Nehir de iki gol yazdırıyor tabelalara. Dönüp de tribüne bir kez bile bakmıyorum, bakamıyorum. İnşallah gitmiştir. Maçı 7- 5 kapatıyoruz. Coşmalı kopmalı bir on dakikanın sonrasında hızla üzerimizi değiştiriyoruz. Asli görevimi hatırlatıyorum kendime, saçma sapan triplerin ne yeri ne sırası. Bu gece Nehir'i eve Ali bırakacak daha, çünkü bizim kızda serotonin, dopamin, adrenalin hepsi tavan şu anda. Tam aşık olmalık bir tatlılık var üzerinde, bu hava kaçmaz. Bu motivasyonla çıkıyorum soyunma odasından, eşek olmadıkları için herkes bizi bekliyor. Ömer Bey'i görmüyorum bir tek. Tabi, bizi bekleyecek hali yoktu adamın. O eşek değil de at olduğu için beklemiyor, yanlış olmasın. Önce tebrikleri kabul ediyoruz sonra bir tur daha Nehir'i övüyor, övdürüyorum. Özellikle de sen Ali, bir ömür bu kızı öveceksin. Belki öyle içim soğur. Sonra Oscar'lık performansıma başlıyorum, "Aaaa! Abim mesaj atmış, hızlısından beni istiyor. Ege halam uyutsun diye tutturuyormuş. Tek araba da gelmiştik...Tüh! Alp siz Melek'i bıraksanız, Ali sen de Nehir'i atarsın. Aklım kızlarda kalmasın şimdi." Hadi Ali, hadi Allah peygamber aşkına! Nehir tek kaşı havada ne yaptığımı anlamlandırmaya çalışıyor, Melek taksiyle geçerim dese de Alp müsaade etmiyor. Emir abiciğim kusura bakmıyorsun inşallah, önden bayanlar bir evlensin. Ali de şükürler olsun Nehir'e evin nerede bile diye sormadan kabul ediyor. Herkes arabalarına geçince rahat bir soluk alıp çok acelem varmış gibi gaza basıyorum. Telefonuma art arda iki bildirim düşüyor. "Çocuk mu kandırıyorsun sen?" Teyzemin Evladı 23:12 "Ben Tümer'i hep daha çok sevmişimdir, tebrik ederim Aymaz." Ömer Sancaktar 23:12 İkisine de ne yazsam bilemiyorum. O gerginlikle biraz daha gazlıyorum. "Yollarda sahadaki kadar hızlı olmasan mı yine de? " Ömer Sancaktar 23:14 Nasıl? Arkamda mı diye dikiz aynasına bakıyorum, selektör yapan siyah arabanın içinde. Beni mi takip ediyor bu adam, ne bu şimdi? Bir bildirim daha düşüyor, "Tek başına gidersen içim rahat etmez Hazal. Yavaş sür ve önüne bak, lütfen." Ömer Sancaktar 23:14 * **https://youtu.be/g5XaJ6TusHQ dk. 4:30 ve sonrası - Bizde durumlar biraz daha farklı tabi, Sergen'in olaydan haberi yok. Tümer Metin, Sergen parlasın istiyor zaten :) Merhaba, Tümer Metin ve Sergen olayını bilmeyenler için linkimiz hemen yukarıda :) Beğenirseniz yıldız çakın, yorumlarınızın başımın üzerinde yeri var! Sevgiler, saygılar, yaldızlar ve yıldızlar :*
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD