KIRIK SESSİZLİĞİN BASTIRILMIŞ ARZUSU

1022 Words
Instgram:gecegunesi06 Tozlar yavaş yavaş havadan süzülüp yere indiğinde, sessizlik yeniden doğdu. Yaratığın uğultusu çoktan kaybolmuştu ama Meva’nın kalbi hâlâ o sesin ritmiyle atıyordu. Araf, gözlerini hâlâ ondan ayırmadan konuşmuştu: “Bu daha başlangıç.” Söz, geceye işlenen bir mühür gibiydi. Bir süre ikisi de konuşmadı. Yalnızca rüzgâr, karanlığın içinden geçerek aralarındaki havayı karıştırıyordu. Meva, başını kaldırıp Araf’a baktı. Az önce elini tutuşunu, parmaklarının tenine dokunuşunu hatırladı. O anı düşünmek bile kalbinde bir sıcaklık bırakıyordu. Ama aynı zamanda, içini anlamlandıramadığı bir korku sardı. Araf’ın o soğuk ve dikkatli gözlerinin altında, sanki bir şey uyanıyordu hem ışığa hem karanlığa ait bir şey. “Neden bana dokunurken bu kadar dikkatliydi? Yoksa korkuyor muydu benden? Yoksa ben mi ondan?” “Hayır,” diye içinden geçirdi, “O an korkmadım. Sadece duramadım. Gözleri sanki beni susturuyordu.” Araf da aynı anda yürüyüşe geçmişti. Adımları sessiz ama ağırdı. Yanında yürüyen Meva’nın nefesini hissediyordu, o kadar yakındı. Elini iyileştirdiği anı düşündü. Avucundaki ince kesik, parmaklarının arasında kaybolmuştu ama o sıcaklık, hâlâ elinin içinde yaşıyordu. “Bu his neydi?” “İyileştirdim, evet. Ama neden dokunmak bu kadar uzun sürdü?” “Onun kanının kokusu ışık gibi. Tehlikeli.” “Ama tehlikeli olan bazen insanın nefesini kesen şeydir.” Bir süre sonra yolları devam etti. Toprak, taşlarla karışık bir patikaya dönüşmüştü. Uzaktan, gri bir siluet gibi Araf’ın sınırı görünüyordu. Gökyüzü kararmıştı ama o sınırın üzerindeki parıltı, başka hiçbir yere benzemiyordu sanki iki dünyanın birbirine değdiği bir çizgi. Meva gözlerini o ışığa dikti. Ama aklında hâlâ Araf’ın elleri vardı. Dokunduğu anda, sanki o yarayı değil, içindeki korkuyu da kapatmış gibiydi. Araf’a belli etmemeye çalıştı ama gözleri onu her defasında buluyordu. “Çok sessizsin,” dedi Araf aniden. Meva irkildi. “Yorgunum sadece.” Araf bir süre baktı, sonra başını çevirdi. “Yorgunlukla karışan düşünceler tehlikelidir,” dedi, sesi alçak ama içten. Meva hafifçe gülümsedi. “Tehlikeyi senin yanında öğreniyorum zaten.” Araf bir şey demedi. Ama gözlerinin kenarında, neredeyse fark edilmeyecek bir kıpırtı vardı bir gülümsemenin yarısı gibi. Meva bunu fark ettiğinde içinde bir şey kıpırdadı. Yine de sessiz kaldı, çünkü ne söylese fazla olacaktı. Rüzgâr hafifçe esti, saçlarının birkaç teli yüzüne düştü. Araf’ın eli istemsizce havalandı, sanki o saç tellerini aralayacakmış gibi ama dokunmadı. Havada asılı kaldı, sonra geri çekildi. “Rüzgâr” diye mırıldandı Meva, boğuk bir sesle. Araf cevap vermedi; bakışları gökyüzündeydi ama dikkati hâlâ ondaydı. Adımlarını biraz yavaşlattı. Yan yana yürürken aralarındaki sessizlik, kelimelerden daha ağırdı. Bir süre sonra Meva, o sessizliği bozdu “Burası senin dünyana giden yol mu?” Araf başını hafifçe eğdi. “Evet. Ama oraya vardığında geri dönmek isteyebilirsin.” “Seninle gitmeyi seçtim, hatırlıyorsun değil mi?” Araf ona baktı. “İnsanlar bazen neyi seçtiklerini, son adımı atmadan anlayamazlar.” Meva gözlerini yere indirdi. “Belki de anlamak istemiyorum.” Araf sustu. Ama o anda kalbinde garip bir sızı hissetti bir uyarı, bir kıskanma, bir korku belki… Onun bu kadar kararlı oluşu, aynı zamanda bir tehditti. Çünkü Meva’yı korumak için koyduğu sınırların, artık hiçbir anlamı kalmıyordu. Birden uzaklardan bir ses yankılandı derinden gelen, taşların arasına karışan bir uğultu. Araf bir adım öne geçti.. Meva refleksle onun koluna dokundu. Parmak uçları değdiği anda Araf’ın kasları gerildi. O kısa temas, bir kıvılcım gibiydi Meva hemen elini çekti ama artık çok geçti. O dokunuş, sessizliği paramparça etmişti. Araf, gözlerini onun gözlerinde bir an daha tuttu, sonra karanlığa baktı. “Ne olursa olsun, yanımdan ayrılma,” dedi. Sesi soğuktu ama içindeki yankı yalnızca Meva’nın duyabileceği kadar kırık bambaşkaydı. Meva başını salladı. “Zaten nereye gitsem sesin peşimden geliyor.” Araf, o sözle birlikte istemsizce gülümsedi bu kez tamamen, gizlemeye çalışmadan. Karanlığın ortasında, ilk defa bir ışık gibi görünmüştü o gülümseme. Araf, o gülümsemeyi yüzünden sildiğinde hava yeniden ağırlaştı. Gökyüzü griydi; bulutlar sanki üzerlerine doğru çökerken zaman bile yavaşlamış gibiydi. Yolları daraldı, taşların arasından ince bir sis yükselmeye başladı. Rüzgâr artık fısıldamıyordu yalnızca uğulduyordu. Herhangi bir tehlike görmeyince yola devam ettiler.. Meva bir adım geride yürüyordu. Araf’ın omuzlarına düşen ışık, sanki sisin içinde parlıyordu. Bir an onun bu dünyaya değil, başka bir zamana ait biri olduğunu düşündü. “Nasıl biri o aslında?” diye geçirdi içinden. “Bu kadar soğuk bir bakışın ardında nasıl böyle bir dokunuş olabilir?” Sanki Araf duymuş gibi başını çevirdi. Bakışları buluştu. O an, ikisinin arasında ne sessizlik kaldı ne kelime. Yalnızca birbirlerine karışan nefesleri… Bir adım daha attılar, fark etmeden. Aralarındaki mesafe, yalnızca bir nefes kadar kaldı. Dudakları birbirine değmedi ama rüzgâr, o boşluğu bile kıskandı sanki. Meva’nın kalbi göğsünde çarpıyordu. Bir an, dokunursa her şeyin değişeceğini hissetti ama o değişimi ne kadar istediğini kendine bile itiraf edemedi. Araf’ın bakışları da aynı savaşı veriyordu; elini kaldırmak istedi ama kaldırmadı. “Eğer dokunursam bütün sınırları yakarım,” diye düşündü. Sonra derin bir nefes aldı ve geri çekildi. Sessizlik, bu defa kırık değil paramparça olmuştu. Tam o anda, yerin altından bir titreşim yayıldı. Meva sendeledi. Araf refleksle kolunu tuttu, onu çekip göğsüne bastırdı. Toprak çatladı ince bir yarık, ayaklarının hemen önünden kıvrılıp uzaklara uzandı. O yarığın içinden karanlık bir duman yükseldi. Araf’ın gözleri anında parladı altın gibi, sert ve soğuk. “Elimi bırakma,” Sesi bu kez emir gibi değil, neredeyse yalvarış gibiydi. Meva başını salladı, parmaklarını onun eline daha sıkı geçirdi. Yarığın içinden bir figür belirdi; uzun, gölgemsi bir varlık, dumanın içinden kıvrılarak yükseliyordu. Karanlıkta biçimi belli değildi ama sesi sesi insana benziyordu. “Sonunda sınırın efendisi,” diye fısıldadı o varlık. “Yanında bir ışık taşıyorsun onu bırak.” Araf öne geçti. “Geri dön, burası senin âlemin değil.” Gölgemsi yaratık gülümsedi. “Burası artık herkesin âlemi.” Yerdeki yarıktan siyah alevler fışkırdı. Araf Meva’yı arkasına aldı, elini kaldırdı parmak uçlarından karanlıkla ışığın birbirine karıştığı bir dalga yayıldı. Meva’nın gözleri büyüdü; bu güç, gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu. Araf dişlerini sıktı, sesi yankılandı “Bundan sonrası dönüşsüz.” Bir patlama oldu. Gökyüzü beyaza kesildi, sis dağıldı, toprak sarsıldı. Her şey sustuğunda Meva, Araf’ın göğsüne yaslanmış hâlde buldu kendini. Onun kalbinin sesiyle kendi nefesi birbirine karışmıştı. Araf gözlerini kapattı, alnını onun saçlarına yasladı. Derin bir nefes alıp kokusunu içine çekti. Kokusunda boğulmak istiyor içindeki arzuyu durmaya zorluyordu. Bir fısıltı kadar kısık sesle söyledi “Bu dünyayı değil seni korumak istiyorum.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD