Araf dudaklarından ayrıldığında Meva hâlâ nefes nefeseydi.
İkisinin arasında kalan sıcaklık, bir an bile dağılmadı.
Araf’ın parmakları hâlâ Meva’nın çenesini tutuyordu sanki bırakırsa o temasın büyüsü kaybolacakmış gibi.
Meva başını onun göğsüne yasladı, nefesini toplamaya çalıştı.
Araf ise bir şey demedi sadece onun saçlarına dokundu, parmaklarını ağır ve sahiplenici bir çizgide gezdirerek.
Bir süre sadece nefesleri konuştu.
Meva sonunda başını kaldırdı.
Gözleri hem kararlı hem kırılgan bir ışık taşıyordu.
“Ahsen’i görmeliyim…”
“Son bir kez.”
Araf’ın yüzünde, derin ve gölgeli bir ifade belirdi.
Kıskançlık değildi bu.
Kaybetme kokusu yaşamış bir adamın, tüm kalbiyle aşka tutunmaya yemin etmiş hâli gibiydi.
Araf eğildi, alnını Meva’nın alnına yasladı.
Sesi bir fısıltı fakat içi ateş doluydu
“Kalbinin attığı her nefeste bende seninle yaşıyorum”
Meva’nın nefesi kelimenin ağırlığında titredi.
Araf devam etti ama bu kez daha sessiz, daha içten.
Meva’nın kalbine değen bir tonda.
“Gitmek istediğin her yer de ben hep yanında olacağım”
Meva’nın gözlerinden bir damla yaş düştü
hüzün değil hafiflik.
Araf’ın yanında olduğunu bilmenin verdiği o ilk, keskin güven.
Parmak uçlarını Araf’ın göğsüne koyarak fısıldadı.
“Beraber.”
Araf’ın yüzündeki o karanlık gülüş belirdi.
Gözleri kısıldı kemikli çene hatları gülümsemesine karıştı.
Meva’nın tonlarına küçük bir çapkın bakış bıraktı.
Dudakları Meva’nın kulağına yaklaşırken sesi yine o hâle büründü derin, tehlikeli ve aşka bulanmış.
“Evet... Beraber nereye yürüyorsan artık orası benim yolum.”
Meva’nın içinden bir sıcaklık yükseldi.
Araf’ın sözü bir sahiplenme değildi bir itiraf, bir kabul, bir bağdı.
Araf doğrulup Meva’nın belini kavradı.
Uzun parmakları ince belini sarıyor ince kumaşın üzerinden yanan tenini hissediyordu.
Etraf sanki yeniden nefes almaya başlamıştı.
“Hazırsan dünyana gidelim.. Ve ne yapman gerekiyorsa, birlikte yapalım.”
Meva’nın kalbi bir kez daha hızlandı.
Bu kez korkudan değil.
Araf’ın bu denli yanında olmasından.
Bedeninde bıraktığı etkiden, istekten.
Duygularının artık tamamen ona yönelmesinden.
Böylece iki ayrı ama aynı ritimde atan aynı nefesle varolan iki beden.
Dünyaya adım atmak için harekete geçtiler…
Araf bölgesine geldiklerinde olası bi tehlikeyle karşılaşmamak için geçite kendilerini bıraktılar.
Geçidin içinden çıkıp dünyanın havasına adım attıklarında Meva’nın yüzüne sıcak neredeyse yazı müjdeleyen bir rüzgâr çarptı.
O an Meva’nın adımları durdu.
Bu.. imkansızdı!
O burdan ayrıldığında sokaklar yapraklarla kaplıydı havada keskin bir sonbahar kokusu vardı. Ama şimdi…
Ağaçlar yemyeşildi, çiçekler açmıştı, güneş hafif yakıyordu.
Parktaki çocuklar ince kıyafetlerle koşuyor kafelerin masaları dışarı taşmıştı.
Meva dünyaya değil zamana çarpmış gibiydi.
Sesi çıkmadı.
Sadece çevresine bakındı nefes alamadan.
Dikkatle..
Araf yanına sessizce yaklaştı omzundan tutarak onu sabitledi.
“Evet.” dedi alçak bir sesle. “Burada zaman hızlı akıyor.”
Meva parmaklarını titreyerek dudağına götürdü.
Gözleri büyüdü.
“Sonbahardı o gece ben sadece birkaç gün…”
Araf bakışlarını yüzünden çekmedi.
“Burada aylar geçmiş.”
O sırada Meva’nın dikkatini bir şey çekti.
Telefon direklerinde, durak camlarında…
Solmuş, yıpranmış, güneşte rengi açılmış afişler.
“KAYIP — MEVA …”
Bazılarının üzerine kar yağdığında ıslanıp donmuş sonra güneşte kururken kıvrılmış izler vardı.
Meva’nın nefesi kesildi.
Gözleri doldu boğazı düğümlendi.
Ahsenn aylarca…! Tek başına…!
Meva’nın bacakları gevşedi yıkılacak gibi oldu.
Araf hızla kolunu onun beline sardı bedenini kavrayıp yumuşakça bir banka oturttu.
Meva artık nefesini tutamıyordu.
“Ahsen beni bu kadar aradı kim bilir neler yaşadı. Ben ben hiç yoktum..”
Araf önüne çöktü elleri Meva’nın dizlerinin üzerine kondu sıcak ve güvenli.
“Meva,” dedi derin ve tok bir sesle. “Kaybolmadın. Sadece benimle gelmek zorunda kaldın.. Ve şimdi buradasın.”
Meva başını kaldırdı gözlerinden akan yaşlar yüzünü ıslatıyordu.
Araf elinin tersiyle yaşları silmedi silemedi sadece onları izledi Meva’nın acısını küçültmeden, saklamadan, olduğu gibi görerek.
“Ahsen beni affetmezse…” Meva'nın ses tonu acının en koyu tonuna geçmişti.
Araf’ın yüzü ona biraz daha yaklaştı.
Bakışlarında karanlık sahiplenen ama sakin bir ateş vardı.
“Affedecek çünkü sen hiç gitmedin. Sadece başka bir evrende nefes almak zorundaydın.”
Ve sonra sesi daha da yumuşadı.
Ona doğru eğildi.
“Ben yanındayken seni artık hiçbir dünya kaybetmez.”
Meva başını Araf’ın göğsüne yasladı hıçkırıkları onun sıcaklığına gömüldü.
Araf onu sessizce sardı. Dünyanın kalabalığı, kuş sesleri, güneşin sıcaklığı hepsi bir anlığına kaybolmuştu.
Bu kez gerçekten yalnız değildi.
Arafın onu sıcaklığıyla sarması şefkati bakışı,dokunuşu ona iyi geliyordu.
Her geçen zamanda ona daha çok çekiliyor kendini daha fazla kaptırıyordu.
Meva, kentin tanıdık kaldırımlarında attığı her adımda daha da küçülüyordu.
Bu sokaklarda gülmüşlerdi.
Bu sokaklardan birlikte okula yürümüştü Ahsen’le.
Her köşe bir anıydı…
Ve şimdi her anı, aylarca yanan bir acının üstüne basıyormuş gibi batıyordu kalbine.
Araf yanında yürüyor kalabalık insan akışı içinde sanki dünyaya ait değilmiş gibi duruyordu.
Bir elini Meva’ya uzatmamıştı çünkü Meva’nın şu an kendi nefesiyle savaşması gerektiğini biliyordu ama bakışı, her adımını koruyan siyah bir gölge gibiydi. Meva’nın tek bakışına onu sarmaya hazırdı.
Meva bir anda durdu.
Nefesi tıkandı.
Sanki bir duvar göğsüne oturdu.
Titrek bir sesle fısıldadı
“Ya beni gördüğünde nefret ederse?”
Araf ona dönüp gözlerinin içine baktı.
Meva’nın gözlerindeki o sarsıcı acı, onun içindeki karanlığı bile paramparça edecek kadar keskin ve gerçekti. Onun bu denli acı çekmesi onu huzursuz ediyordu.
Araf’ın kaşları çatıldı.
Böyle acı görmeye alışık değildi savaş, ihanet, gölge yaratıkları daha nicesi bunlara karşı güçlüydü.
Ama Meva’nın kırılmışlığını izlemek?
Onu darmadağın ediyordu. Güçlü hissetmediği tek an buydu.
“Meva,” dedi sesi hem sert hem yumuşaktı.
“Bir insan sevdiğini kaybettiğinde nefret etmez yıkılır.. Ve o yıkıntının altında seni hâlâ sevmeye devam eder.”
Meva’nın dudağı titredi.
“Ya bana sarılmazsa?”
“ Bu durumu nasıl açıklayacağımı bile bilmiyorum”
“ Kim inanır ki”
Araf o anda istemsizce bir adım ona yaklaştı.
Omzunun üzerindeki ince titremeyi fark ettiğinde içi karardı.
Elleri yumruklandı çene hatları kasıldı istemsizce dişlerini sıktı Meva’nın gözündeki o korkuyu silememek onu delirtiyordu.
“Eğer sarılmadan durabilirse”sesi karanlık ve yavaş.
“O senin arkadaşın değildir zaten.”
Meva kesik bir nefes aldı gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
Araf artık dayanamadı.
Elini kaldırdı beyaz teninden süzülen göz yaşlarına uzandı.
Sadece parmakları Meva’nın gözyaşının geçtiği hattın birkaç santim yakınında havada durdu.
Cesaret etse silecekti.
Ama hâlâ onun izin vermesini bekliyordu.
“Senin böyle kırılmanı izlemek…”
Sesi çatladı.
“Bunu yapan her şeyi yok etmek isterim. Zamanı bile.”
Meva gözlerini kapadı Araf’ın bu sözleri göğsünü daha da sıkıştırdı.
Bir nefes titredi dudaklarında.
Sonra…
Birden ne olduğunu bile anlamadan Araf’ın parmakları yanağına değdi.
Dokunuşu sıcak değildi yanıyordu.
İçinde ki bütün duyguları parmak uçlarına birikmiş gibi.
Ama yakan bir ateş değil.
Korumaya yemin etmiş biri gibi..
Araf;
“Ben buradayım ve sen bunu tek başına taşımak istesen bile ben yanında duracağım, bütün ağırlığını taşımaya razıyım..”
Meva’nın dudağı titredi sesindeki ağırlık bir anda taşmış gibi oldu.
“Araf Ahsen aylar boyunca beni aradı, tek başına her yerde ,her yerde…
Ben yoktum gerçekten yoktum…”
Araf’ın gözlerinde ilk kez acı yandı.
Meva için.
Ahsen’in çektiği için.
Ama en çok Meva’nın kendini bu kadar suçlaması için.
Aslında tek suçlu onu ait olduğu yerden koparıp kurban edenlerdi.
Araf derin bir nefes aldı gözlerine şefkatle baktı.
“Sen kaybolmadın”
Sesi daha karanlık, daha derinleşti.
“Sadece ait olduğun yere döndün. Ve şimdi de verdiğin kararın sorumluluğunu alıp olması gerekeni yapıyorsun..”
Meva Arafın sözleriyle gerçeği bir kez daha görmüştü bakışlarını yere indirdi Arafa sırtını dönüp bir adım attı her adımda acı her adımda hüzün vardı..
Araf da onun adımlarını sessizce takip etti.
Her adımı daha ağırdı.
Kalbi göğsünde değil boğazında çarpıyordu artık.
Sonunda…
Sokağın köşesini döndüler.
Ahsen’in yaşadığı apartman…
Birkaç adım ötedeydi.
O an Meva’nın bacaklarının bağı çözüldü.
Araf anında kolunu onun beline sardı düşmesini engelledi.
Meva’nın gözlerinden yaşlar akmaya başladı nefesi parçalıydı.
Titrek ve zayıf çıkan sesiyle;
“Araf..”
Araf onu yavaşça kendine çekti, alnını Meva’nın saçlarının tepesine yasladı.
Mis kokusuna derin bir soluk alıp ciğerlerine dolmasını sağladı.
“Biliyorum,” diye fısıldadı.
“Ama bu kapıyı yalnız açmıyorsun. Ben yanındayım.”
Meva gözlerini kapattı.
Bir an için omzuna düşen sıcaklığı, kalbinin attığı ritmi hissetti.
Araf’ın kalbi.
Sakin ama kocaman bir karanlık deniz gibi.
Onu tutuyordu.
Düşmüştü bu adama gözlerine, dudaklarına, bakışlarına, bütün dokunuşlarına en çokta karanlığında ışık olup parlamaya..
Meva derin bir nefes aldı.
Titreyen bir nefes.
Araf onu nazikçe bıraktı toparlanması için zaman veriyordu sabırla bekliyordu.
Meva başını kaldırıp apartmanın kapısına baktı.
Titriyordu.
Gözleri yaş içinde yanıyordu.
Ama yürüdü.
Ve Araf…
Sadece bir adım geriden sessiz, gölge gibi onun nefesiyle aynı ritimde...
Meva dış kapıyı açtı içeri geçip titrek yumruklarıyla kapıya vurdu ağır sesle kapı açıldığında karşısında mavi gözlerini şaşkınca açmış Ahsen’i gördü.
Gözleri, aylardır süren aramanın ve özlemin yorgunluğunu taşıyordu.
Kalbinde binlerce soru, binlerce özlem bir anda patlamış gibi.
İkisi de tek bir nefes kadar yakın, ama sanki aralarındaki zaman o aylar boyunca bir duvar örmüştü.
Gözleri birbirine kilitlendi bir bakış, kaybolan zamanı yaşanmamış anları kaybedilen umutları ve yeniden buluşmanın tarifsiz ağırlığını taşıyordu.
Meva’nın kalbi göğsünden fırlayacak gibi atıyor Ahsen’in yüreği ise aynı ritimde çarpıyordu.
Araf hâlâ sessizce yanında duruyordu Meva’yı koruyan bir gölge gibi. Ama o an tüm dikkat Meva ve Ahsen’in karşı karşıya geldiği bu anın yoğunluğuna kilitlenmişti.
Ve Meva’nın gözlerinde Ahsen’in gözlerinin derinliğine karışan bir parıltı belirdi sanki geçmişin acısı, geleceğin belirsizliği ve içinde büyüyen bir umut aynı anda oradaydı.
Ve o bakış zamanı ve mesafeleri silip geçti sessizlik, tüm ağırlığıyla orada asılı kaldı.