ALYA
Odama girer girmez çantamı hırsla yatağın üzerine fırlattım.
Sinirden sağa sola kafa atasım vardı. Aklıma Mert'in o tavırları geldikçe köpürüyordum.
Evet Mert çoğu zaman bana karşı tahammülsüzdü ama hiç bu kadar abartıp kalbimi kırdığı olmamıştı.
Kendimi yatağa bırakırken bir yandan da ağlıyordum. Öfkem öyle bir hal almıştı ki yerimde bile durmak istemiyordum.
Mert'in başka bir kadınla yemek yiyecek olması kabullenebileceğim bir şey değildi.
Üstelik bir de karıştım diye bana demediğini bırakmamıştı! Kesin o kadınla aralarında bir şey vardı!
Bunca senedir onun için çırpınıp duruyordum. O da karşılığını böyle mi veriyordu?
Mert'in beni hiç sevmeyişi bir kez daha yüzüme çarparken elimle yanaklarımı ıslatan yaşları sildim.
Bıkmıştım artık. Hırsla kalkıp kendimi banyoya attım.
Başımdan akan sıcak suyun altında ağlamaya devam ederken ne kadar geçti bilmesem de her yerimin buruş buruş olduğunu fark ederek duştan çıktım.
Boy aynamın karşısına geçtiğimde gördüğüm hiçbir şeyden memnun değildim.
Ne güzel bir yüzüm ne de güzel bir vücudum.
Bu sefer de bari ikisinden biri güzel olsaydı diye ağlamaya başladım.
Mert'in neden aşkıma karşılık vermediğini aslında her aynaya baktığımda net bir şekilde görebiliyordum.
Haklıydı. Onca güzel kadın varken neden beni seçsindi ki?
Güçlüydü, zengindi, yakışıklıydı.. karakteri de bir o kadar düzgündü. Bu özelliklerin biri için bile kadınlar kapısında sıra olacakken Mert, hepsine birden sahipti.
Onu isteyen onca kadın arasından ben, hiçbir ilgi çekici yanım yokken nasıl sıyrılabilirdim ki zaten?
Çalan telefonumun sesini duyunca burnumu çeke çeke çantamın yanına gittim.
Alin'in aradığını görünce meşgule atmak istesem de kabul etmeyip yeniden arayacağını bildiğimden yanıtla tuşuna tıkladım.
"Efendim Alin?"
"Alya! Ağladın mı yine sen?"
Sanki görebilecekmiş gibi başımı iki yana sallayarak inkar ettim.
"Hayır, ağlamadım."
"Hıı, külahıma anlat! Şu sesine bak ya! Hem de kimin için, o hileci Mert için!"
Alin'in sesi sinirli gelirken neden Mert'e hileci dediğini anlamadım ama sormak da istemiyordum.
Mert hakkında herhangi bir şey duymaya mecalim yoktu.
"Of Alya ya, keşke bekleseydin beni. Seni arayıp durdum, çıktı dediler. Bir de yüzün kötü görünüyormuş giderken, sekreter söyledi.. Kızım sen niye kendini üzüp duruyorsun, valla deliricem artık!"
Dudağımı ısırdım.
"Alin, yorgunum canım. Sonra konuşsak olur mu?"
Nefesini sıkıntıyla verdi.
"Olmaz. Geliyorum şimdi oraya, bekle."
Gözlerimi devirdim.
"Gelme Alin, dinleneceğim."
"B.k gelmem! Yarım saate toplanmış ol, oradayım!"
ALİN
Telefonu kapatıp şirketten çıktım.
Hain rakibim Mert, yine hiçbir fırsatı kaçırmıyordu!
Ben okulla uğraşırken onun bu kadar işlerin içinde olması haksızlıktı. Zaten yaşça daha büyük olduğu için de avantaj ondaydı.
Bense birçok dezavatajlı durumun içindeydim. Her şeyden önce kadındım ve konseydeki bütün büyük mafya babaları sırf bu yüzden bana biat etmek istemeyeceklerdi.
Yine de benim koltuğu kolay kolay Mert'e bırakmaya niyetim yoktu. Ne olursa olsun bu savaşı ben kazanacaktım.
Ayrıca o hainin rakibim olduğu da yetmiyormuş gibi bir de en yakın arkadaşımı üzüp duruyordu! Sırf bu yüzden bile onu pataklayabilirdim!
Alya'nın şirketten üzgün bir şekilde ayrıldığını öğrenince onu dövmek için aramıştım ama beyefendi çoktan çıkıp gitmişti bile.
Aslında Alya'ya da kızıyordum. Şu Mert'in peşinde dolanmayı artık bırakması gerekiyordu. Hiçbir erkek uğruna bu kadar emek harcamaya değmezdi.
Yani Alya'yı o anlamda sevmiyor diye Mert'i suçlayamazdım tabii ki ama zaten benim onu suçladığım tek konu Alya'ya yoktan yere umut vermesiydi.
İstese Alya, onun yüzünü bile göremezdi. Onu kendinden tamamen uzak tutmaya gücü fazlasıyla yeterdi.
O Mert Arslanlıydı. Bu hayatta kan bağı olmadan onun yanına kontrolsüzce girip çıkabilen tek kişi Alya'ydı.
Üstelik basit bir güvenlik görevlisinin gücü bile Alya'yı kolaylıkla durdurmaya yeteceği halde bu durum böyleydi.
Mert bu kadar müsamaha göstermese belki de Alya'nın duyguları çoktan bitmiş olurdu. Ama tabii ki paşamız, gördüğü ilgiden de vazgeçemiyordu!
Daha çok sinirlenerek gaza bastım. Kısa sürede Bozo dayımın evine ulaşıp arabayı bahçeye park ettim.
Evin yardımcılarından birinin açtığı kapıdan girerken Toprak koşarak üzerime atladı.
"Aliiin!"
Keyfim anında yerine gelirken gülümseyerek konuştum.
"Nasılsın bakalım minik tospağa?"
Toprak otuz iki diş sırıtarak cevap verdi.
"Seni gördüm, çok iyi oldum Alincim."
Gülüp tombik yanaklarına birer öpücük kondurdum.
"Alin, hoş geldin kızım."
"Hoş buldum Asya teyze. Alya'yla bir işimiz var da bu akşam, onu almaya geldim."
Asya teyze kaşlarını çattı.
"Nereye gideceksiniz? Kızım akşam geç saatlerde evde olmayınca kızıyor Bozo dayın, nereye gidecekseniz gündüz gidin."
Asya teyzeme yaklaşıp elini tuttum.
"Çok önemli işlerimiz var Asya teyze, valla bu akşam çıkmamız çok mühim."
Sırıtarak devam ettim.
"Hem ben güveniyorum sana. Sen dayımı idare edersin."
Asya teyze bana ters ters baktı. Bozo dayım bizi bulamadığında nereye gitti bunlar diye ona çatıyordu.
Gerçi ben her zaman Alya'nın yanında olmuyordum. Genelde kuzenimin yerini söyleyip kendim evde oturuyordum.
Aslında Alya'nın Mert'in peşinden koşturması hoşuma gitmese de o deliyi tutmak imkansızdı. Yerini öğrenene kadar yakamdan düşmüyordu.
Eh, el mecbur ben de azıcık destek atıyordum. Bir Bozo'nun delilikleriyle başka türlü mücadele etmek imkansızdı çünkü.
Asya teyzeyle küçük aşkım Toprak'ı arkamda bırakıp Alya'nın odasına çıktım.
Hanımefendi ona hazırlan dememe rağmen hazırlanmamış, yatakta öyle camış gibi yatıp durmuştu.
"Alya! Yatakta mısın sen hala?!"
"Off Alin ya!"
Alya ellerini yüzüne kapatıp söylenirken hızla dolaba ilerledim.
"Mert o kadınla yemek yiyecek, sen de burada böyle otur tamam mı?"
Elime aldığım pembe elbiseyi geri yerine koydum. Bana koyu bir şeyler lazımdı ama bu kızın dolabı da rengarenkti!
"Zaten birkaç aya kalmaz düğün davetiyeleri de gelir, birlikte süslenir gideriz artık!"
Söylediğimle Alya hemen yerinde doğruldu.
"Ne dedin? Düğün mü?"
Hızla yanıma gelip koluma yapıştı.
"Ne düğününden bahsediyorsun Alin?!"
Kolumu elinden çekip elbise aramaya devam ettim.
"Kızın babası çok prestijli bir iş adamı. Bizim holdingin legal kısmı için kullanacaklar onu. Ellerinde uzun süre tutmaları gerekiyor yani."
Elime gelen siyah elbiseyi dolaptan çıkarıp şöyle bir baktım.
"Eh, uzun süre bozulmayan ortaklıkların ham maddesi nedir bilirsin."
Alya gözlerini kocaman açarak sordu.
"Nedir? Bilmiyorum."
"Evliliktir akıllım!"
Ofladım.
"Babam bile sıcak bakıyor bu duruma. Arslan amcamla aralarında konuşmuşlar. Daha Mert'e konuyu açmamışlar ama.."
Elbiseyi yatağa fırlatıp Alya'nın kollarını tuttum.
"Eğer Mert o kızla evlenirse adam da doğal olarak damadını destekleyecek. Zaten konseyin oyu Mert'ten yana, legal kısımda bile gerisinde kalırsam hayatta beni baron yapmazlar!"
Alya yüzüme alık alık bakarken birkaç saniye algılayabilmesi için ona zaman verdim.
"Şimdi sen baronluk yarışında önüne geçecek diye Mert'in o kızla evlenmesini istemiyorsun yani?"
Başımı salladım. Nihayet anlayabilmişti.
"Evet, evet! Korkunç bir şey bu, asla yaşanmamalı!"
Alya'nın birden kafama vurmasıyla ne olduğumu şaşırdım.
"Sence burada sorun senin baronluğun mu gerizekalı?! Mert nasıl evlenir benden başkasıyla?! Aptal mısın sen?!"
Alin bana vurarak saydırırken kollarımla kendimi korumaya çalışıyordum ama şu an çok sinirli olduğu için on kaplan gücündeydi.
Beni yatağa düşürünce iyi bir dayak yiyeceğimi anlayıp elimle mola işareti yaptım.
"Bir dakika, bir dakika, bir dakika!"
Manyak Alya çoktan üzerime çıkmış beni parçalamaya hazırlanmıştı bile.
"Kızım ben evlenmiyorum ki! Mert evleniyor! Madem bu kadar sinirlendin boşa gitmesin, bari onu döv!"
Konunun asıl muhatabı oydu sonuçta, burada benim dayak yemek resmen haksızlıktı.
Alya hızla üzerimden kalkıp az önce yatağa attığım elbiseyi alarak banyoya doğru ilerledi.
"Saat kaçta, nerede olacaklarını öğrendin mi?"
"Merak etme, seni ben götüreceğim. Sen giyin yeter."
Alya banyoya girince ben de aynanın karşısına geçip dağılan tipimi düzelttim.
Allah'ın manyağı iki dakikada bütün saçlarımı yolmuştu!
Zaten iyice bir benzetilmekten de son anda kurtulmuştum. Allah'tan çok kıvrak bir zekaya sahiptim de hemen öfkeyi rakibimin üzerine salmayı başarmıştım.
Banyonun kapısı tekrar açıldığında Alya giyinmiş bir vaziyette karşımdaydı.
En sevdiğim renk olan siyah, Alya'nın beyaz tenine de çok yakışırken seçimimden memnun bir vaziyette gülümsedim.
Arabada da onu güzelce gazlayıp Mert'in üzerine öyle salmayı aklıma not ederken daha fazla zaman kaybetmemek için odanın kapısına yöneldim.
Eh, Mert bey benimle savaşmayı işte şimdi görürdü!