bc

TAŞRALI DÜŞES

book_age16+
335
FOLLOW
1.1K
READ
sex
fated
dare to love and hate
royalty/noble
single mother
lighthearted
victorian
lies
spiritual
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

V. York Dükü Leonard Harington yüzünde geçmişinden kalan izle yaşamayı öğrenmiş ve hatalarını bir daha asla tekrarlamayacağına , aşka dair hissettiği tüm duygularına ket vurarak yaşamaya devam etmişti.

Aynaya her baktığında gördüğü çirkin yara geçmişini her hatırlattığında kalbine bir duvar daha örmüş ve kimsenin o duvarların arkasını görmesine izin vermemeye yeminler etmişti.

Kalbine ördüğü duvarlar kendini korkulası bir adama cevirirken duvarlarını bir anda yıkacak kızın taşralı paragöz bir kız olmasıysa nefretini körükleyen bir öfkeye dönüşecekti.

"Yüzümdeki izin hangi korkunç hatıralara sahiplik ettiğini bilseydin şu an bu odadan kaçarak çıkardın"

Grace Catelin gibi güzelliği, masumluğu ve saflığıyla baş döndüren bir kızın içinde ne fırtınalar koptuğunu kim bilebilirdi?

Aşık olmak isteyen henüz o dokuzunda bir kızın hayallerini elinden alan zalim bir düke aşık olması onun belkide aptal olduğunu düşündürebilirdi ya da bir deli ama zaten ;

Aşk aptallıktı ve kesinlikle delilikti..

"Beni sevmeni istemem çok mu fazla olur Leonard? "

Nefretle dolu bir aşk hikayesine konuk olun ,

Ve nefretin başlattığı aşkın kıyamete mi yoksa mutluluğa mı götürdüğüne şahitlik edin .

chap-preview
Free preview
1. Bölüm
18 Mart 1837 İngiltere /Londra Harington Malikanesi (V. York Dükalığı) " Bana tüm bu saçmalık için iki haftalık yolu gitmem gerektiğini mi söylüyorsunuz? " Sanki inanamaz gibi bir hali vardı ki zaten inanamıyordu. "Bu gerekli efendim ,aksi halde ..." "Aksi halde mi ? Söylesenize, size neden para veriyorum bay Williams?" Sorusuna cevap gelmemesi üzerine " Bir düşünelim, " diyerek elini çenesine koydu ve devam etti "Bu zırvalıklarla beni uğraştırmamanız için olabilir mi? " "Ha-haklısınız efendim fakat o araziler mülkleriniz dahilinde olmadığı için sizin bizzat görüşme talep etmeniz gerekiyor, " Avukat Williams tam bir saattir soğuk terler döküyor ve karşısında dev gibi duran adama konunun hassasiyetini anlatmaya çalışıyordu. Fakat başarılı olamadığını ortamdaki her dakika artan gerilimden anlayabiliyordu. V. York Dükü Leonard Harrington otoriter ve güçlü havasıyla korkutucu olmaktan bile daha öteydi. "O kadar işimin arasında o yolu gitmeye niyetli olmadığımı yineleyerek söylüyorum Bay Williams , şimdi gidin ve akla yatkın bir çözüm bulmadan da gelmeyin ," Avukat kendisine eğer başka bir çözüm bulmadan bu malikaneye adımını atarsan işinden olursun , demenin daha kibar yolunu seçen efendisine korkakça bir reverans yaparak odadan çıktığında arkasında sinirli bir dük bıraktığının da farkındaydı. V. York Dükü Leonard Harrington ise eskiden beri sinirlerine hakim olamayan bir adam olarak şu an o avukat bozuntusunu yaka paça dışarı atmadığı için kendisiyle gurur duydu. Aptallarla işi olmazdı. Ona sorun yaratacak insanlar değil çözüm bulacak çalışanlar gerekiyordu. Mal varlığını aldığı günden beri kat kat arttırmasındaki şüphesiz en büyük pay buydu. İçki dolabına doğru yürüyüp kendisini sakinleştireceğini umduğu- ki çoğu zaman işe yaradığını inkar etmeyecekti- bir viski doldurdu. Yapması gereken işler günden güne bir çığ olup üzerine yıkılmaya yüz tutarken gereksiz bir gerginlik istediği en son şey bile değildi . İçkisiyle beraber tekrar pencere kenarına gelerek malikanesinin sonu görünmeyen arazilerine dikti gözlerini. Dişini tırnağına katıp onca yıl çalışmış ve bugünlere getirmiş olduğu topraklarına. Şimdi meyvelerini yemenin zevkini bile yaşayamıyordu. Yeni başlayacağı gemi ticareti için yüklü bir miktar parayı bu ihale için gözden çıkarmış ve sonuç olarak karlı bir anlaşmayla devralmıştı . Limandaki iki yük gemisine bir yenisini daha eklemenin tatlı zevkini yaşarken Castle Comb'daki büyük babasından kalma arazileri üzerine alma işi sekteye uğramıştı. Güne harika bir başlangıç yapan Leonard günün geri kalanının bu denli berbat geçeceğini tahmin etmemişti. Küçüklüğünde bir kaç kere gittiği arazilerin, kendine ait topraklara kıyasla bir önemi olmasa da verimli toprakları vardı. Geçen ay yaptığı ufak çaplı bir araştırma sonucu uzun zamandır toprakların işlenmediğini duymuş ve kendi topraklarına katıp işletebileceğini düşünmüştü. Torunu olduğu için miras hakkı büyük çoğunlukta kendisine aitti fakat uzaktan tanımadığı üç beş kuzeni pürüz çıkarmakta geri durmuyordu. O arazilerin haketmediğinden fazla parayı verebileceğini söylemesine rağmen üstelik. Ama Leonard aptal değildi. Kendisini altın yumurtlayan bir tavuk gibi gören akrabalarına göz açtırmayacaktı. İşleme bile sokmadıkları arazileri almak için üç aydır uğraştırmaları boşuna değildi. Verimli topraklar işlenmedikten sonra neye yarardı? Şakaklarına saplanan sancıyı yok sayarak elindeki boş kadehi masaya bıraktı. Bu arazileri istemesinin diğer bir nedeni ise annesinin çocukluğunu geçirdiği bir çiftlik evinin olmasıydı. Arazileri işlemeyenlerin eve de bakım yaptırmadıklarından neredeyse emindi. Küçük bir bakım sayesinde kendisini evlendirmek için uğraşan sevgili annesine böyle bir hediye verirse belki onun bu ısrarlarından geçici bir süre kurtulabilirdi. Kim bilir ? Tekrar masaya yöneldiğinde bir kenarda duran davetiyelere göz attı. İçinde tarihi geçenleri çöpe atarken aslında hepsini atması gerektiğini düşündü. Balolara gitmeye hiçbir zaman hevesli olmamıştı. Yılışık ve samimiyetsiz bir ortamın oluşuysa can sıkıcıydı ama aslında gitmemesindeki en büyük pay şüphesiz kızlarını düşes yapmak için peşine takılan anne sürüsüydü ve düşes olmak için önünde bayılmaya gönüllü kızları saymayı çoktan bırakmıştı . Bakışları siyah cam kaplı masasından yansıyan görüntüsüne takıldı ve elmacık kemiğinden başlayıp çapraz bir şekilde uzayan, en son yanağının yarısında biten korkunç izde gezindi . . Asla yakışıklı biri olduğunu düşünmüyor kendisine korkunçmuş gibi bakan gözlerde bunu çokça görebiliyordu. . Ama yinede bu paragöz kadınlardan kurtulmasını sağlamıyordu. Ne yazık ki. Onlarla evleneceğini düşündüren her neyse bu çok cazip geliyor olmalıydı, yoksa her baloda etrafındaki süslü ve ağır parfüm kokan kadınlardan kurtulmak için çaba harcaması gerekmezdi. Yinede kendinden korktuklarını görmek biraz olsun kendisini tatmin ediyordu. Bu düşüncelerle bir sonraki davetiyeyi okudu Madame Bovary'nin bahara merhaba partisi. Sezounun ilk balosunu daima Madame Bovary hazırlardı ve bu yıllardır hiç değişmemişti fakat Leonard'a göre bu kadın balo vermek için fırsat arıyordu. Ki bu düşünceye sadece kendisinin sahip olmadığına emindi. Gelmeyeceğini bildiği halde kendisine sürekli davetiye göndermesi de yalakalıktan başka bir şey değildi üstelik. Kraliçeyle olan akrabalığı, makamı, unvanı ve zenginlikleri dolayısıyla etrafında pervane olan bir yığın maskeli insan vardı. Madame Bovary ise bunlardan yalnızca bir tanesiydi. Diğer bir davetiyeyi de hızla gözden geçirdi. Lancashire Kontu Taylor Ralf ve Leydi Maggy Wren nişan duyuru balosu . Çöpe atılacak bir davetiye daha olduğunu düşünürken ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadı Leonard ve Tanrı biliyor ya Leonard 'ı çok az şey şaşırtabilirdi. Daha sonra okuduğu şeyin doğru olup olmadığını kontrol etmek için üç kez arka arkaya okumak mecburiyetinde kaldı. Her okuyuşunda biraz daha gözleri kısılıyordu. Tanrım! Piç herif nişanlanıyor ve kendisine ucuz bir kağıda yazılı bir kaç harf ile mi haber veriyordu? Onu öldürecekti, hemde bunu nişandan önce yapacaktı. En azından Maggy'nin adı çıkmaz ve ileride güzel bir evlilik yapabilirdi. Elindeki kağıdı buruştururken kapı çalmadan açıldığında içeri giren cüsseye dikkatle bakmaya başladı. Öyle bir bakıyordu ki sanki karşısında duran kişi dünya yıkılsa daha az zarar görecekti . "Sanırım yanlış bir zamanda geldim , bana düşmanınmışım gibi bakmanın özel bir nedeni var mı ?" Taylor en yakın arkadaşına ufak bir ziyaret yapmasının uygun olacağını düşünerek gelmişti ama zamanlaması her zamanki gibi berbattı anlaşılan. Leonard ayağa kalkarak sakin hareketlerle arkadaşının yanına doğru yürüdü, o kadar sakindi ki bir panterin avına yaklaşmasını andıran tehlikeli bir yavaşlıktaydı. Taylor'ın omzunda bir tüy varmış gibi eliyle temizleyerek "Neden olmasın" dedi. "Beni bilirsin... nedensiz iş yapmam Taylor , tıpkı bunun gibi, " sözlerinin ardından Leonard arkadaşına okkalı yumruk atıp bağırmaya ,Taylor ise yediği yumruğun acısıyla inlemeye başladı. "Seni adi piç kurusu bana böyle mi haber veriyorsun? " Taylor ne olduğunu anlamamış ve gelen yumruğu bertaraf edemeyerek koltuğa yığılmıştı. "Bir dakika dostum beni özlediğini görebiliyorum ama sanırım kullanmaktan aciz olduğun duygularını nasıl ifade etmen gerektiğini unutmuşsun," Burnundan akan kanın sıcaklığını hissettiğinde bir kaç küfür savurarak ayağa kalkıp cebinden çıkardığı mendille durdurmaya çalıştı. "Bana sarılman gerekiyor, belki bir kaç öpücük falan ama daha fazlası değil, " "Şu anki durumun göz önüne alınırsa bence susman yararına olur ," Taylor arkadaşının tehdidinde oldukça ciddi olduğunu fark edip "En azından bir açıklama yap ," diyerek hala kanamaya devam eden burnunu işaret etti. "Acaba Maggy ile nişanlandığınızı neden bir kağıt parçasından öğreniyorum ?" "Ah...Bu mu yani ? Buna süpriz deniyor dostum , Maggy'nin kendince yaptığı bir şey. Bana haber vermiş olsaydı ona engel olurdum fakat davetiyenin çoktan iletilmiş olduğunu duyduğumda senin verebileceğin tepkiyi tahmin ederek buraya kadar geldim ama anlaşılan o ki biraz gecikmişim ," "Biraz daha geç kalsaydın seni öldürmeyi planlıyordum, " Leonard omzunu silkerek sanki az önce Taylor'a yumruk atan kendisi değilmiş gibi durulmuş ve oldukça sakin konuşmaya başlamıştı. "Maggy'yi benim gibi yakışıklı bir adamdan mahrum bırakırsan büyük ihtimal cehennemde yanarsın , " diyerek alay etti Taylor acıyan burnuna rağmen,Leonard ise altta kalmaya niyetli değildi "Ya da onun daha iyi bir evlilik yapması için vesile olur ve cennete giderim " "Kes sesini ve bana sarıl, Maggy ile evleneceğime en az annem kadar sevindiğini biliyorum ," Taylor kanamayı durdurduğundan emin olduğunda göz kırparak söylediği cümleye gülen Leonard ,arkadaşının haklı olduğunu biliyordu, sarılarak tebrik etti. Geri çekildiğinde ise oldukça mutlu olduğu anlaşılan bir gülümseme oluştu yüzünde. "Yalan söylemeyeceğim, Maggy iyi bir kız ve ikiniz de birbirinizi hakediyorsunuz," diyerek sırtını sıvazladı. "Evet ama en azından nişan öncesi burnumu kırman hoş olmadı, " Taylor burnunun kırıldığına emindi. "Bu arada..." masada duran yarı yarıya buruşmuş davetiyeye göz attı,"Baloya geleceksin değil mi ?" Taylor'ın şüpheyle sorduğu soruya kaçamak bir bakış atan Leonard "Bunu yapmak zorunda değilim, hediyenizi kapınıza bıraktırabilirim, sonra birlikte yemeğe çıkabiliriz, ya da bir gezi düzenleriz ... " diyerek yapabilecekleri şeyleri sıralarken Taylor katiyen olmaz bakışları atıyordu. "Sen benim en yakın arkadaşımsın, biliyorsun babam... Yani en azından benim orda boynuma özgürlüğümü kısıtlayan zincirler takılırken sana ihtiyacım var, " Kendisine tuhaf bir şekilde bakan arkadaşına aldırmadan devam etti "...yüzüklerimizi senin takmanı istiyorum, " Taylor'ın nişan yüzüklerine zincir benzetmesi yapması Leonard'ı güldürürken "Ağlamaya başlamayacaksın değil mi ?"diye sordu alayla . İçki dolabına yaklaşarak kendisine bir kadeh hazırlayan Taylor ise onun bu dalgaya alış şeklini iyi tanıyordu. Konuyu başka yerlere çekip kapatmakta usta olan arkadaşı bu sefer kaçamayacaktı, " Geleceksin değil mi?" "Ah..." sıkıntıyla homurdanan Leonard "Geliyorum " diyerek memnuniyetsizliğini belli etmeden geçmedi, " Ama çok fazla durmayacağım, yüzükleri taktıktan sonra beni baloda göremezsin, " Bunun bile yeterli olduğunu bilen Taylor , arkadaşının surat ifadesindeki hoşnutsuzluğu görerek sırıttı. Bir kaç saat ortaklaşa yaptığı işleri ve Leonard 'ın yeni aldığı gemi ihalesini konuştuktan sonra Taylor Maggy'yi alışverişe götüreceğini söylemiş ve Leonard'a alay konusu olmuştu. Çünkü Taylor asla bir kadınla alışverişe gitmezdi, ki bu gerçekten Maggy'yi sevdiğinin bir kanıtıydı. Arkadaşının bir aşk evliliği yapması Leonard'ı mutlu etmişti en azından birileri gerçek aşkı yakalayıp mutlu olabiliyordu. Kendisinin aksine. Taylor Ralf bu hayatta değer verdiği ikinci insandı. Onunla tanışması tamamen bir tesadüf üzerindeydi ve o gün bugündür ayrılmayan iki dost olmuşlardı. Şimdi onun bekar hayatına veda ediyor oluşuysa Leonard'a imkansız diye bir şey yoktur tezini doğrulatıyordu Taylor... Gecelerin uslanmaz çapkını lakaplı arkadaşı evleniyordu. Düşünmesi bile gülümsemesine sebep oluyordu. Evleneceği kız ise gerçekten Taylor'ı hakeden biriydi. Leonard anlıyordu ki insanın mutlu olması için kendi yaşamına bakmasına gerek yoktu. Sevdiklerinizin mutluluğu sizi de her anlamda mutlu ediyordu. Uzun zamandır ilk kez mutluydu ve bu hissi özlemişti. Taylor gittikten sonra tekrar işlerinin başına geçen Leonard bugünün ne kadar yorucu geçtiğine anlam veremedi ve stresini akşam metresinin yanında atmayı kafasına koyarak çalışmaya başladı. **** 1837 Arwin'in Hanı "Grace, tatlım , bunu yapmak zorunda değilsin, biliyorsun ," "Kesinlikle biliyorum Margeret , ama halimden şikayetçi değilim, " Grace her gün aksatmadan aynı konuşmayı yapmaktan bıktığını belirtircesine homurdandı ve elindeki tabağı yıkamaya devam etti. "Bazen inadını kimden aldığını merak ediyorum, "diyen Margeret'ın sözünü mutfağa elleri dolu bir biçimde giren Arwin kesti ,"Senin akraban olması yeterince açık değil mi hayatım? " "Seni yaşlı bunak ,ben asla inatçı biri olmamışımdır," Margeret kocasının ellerindeki tepsileri alırken ters bakışlar atmayı da ihmal etmiyordu. Grace ise ikilinin bu hallerine her zaman olduğu gibi gülmeden edemiyordu. İstisnasız her dakika tartışan fakat birbirlerini bu kadar çok seven iki insan daha tanımıyordu. Onları tanıdığı içinse her gün Tanrıya dua ediyordu. Bu yaşlı fakat genç ruhlu insanlar ona yaşama sevinci veriyordu. Anne ve babasını büyük bir yangında kaybettikten sonra kimsesinin kalmadığına emin olduğu anda çıkmışlardı karşısına ve iyi ki çıkmışlardı. Arwin amcanın, Margaret Hala'ya takılması ve Margaret Hala'nın Arwin amcaya tatlı tatlı kızışı onu belkide bu hayatta güldüren yegane şeydi. Onların bunca sene eksilmeyen sevgileri aşk diye bir duygunun varlığını gözler önüne seriyordu. Ve bu Grace'in içinde baharı andıran bir duygunun oluşmasına vesile oluyordu. Bu şansız hayatında en azından bu konuda şanslı olmasını diledi. Henüz on iki yaşındayken ne kadar tasasız olduğunu düşündü bir an. Kimse ona ve sevdiklerine zarar veremezmiş gibiydi. Anne ve babası hep onun yanında kalacak ve hiç gitmeyecekmiş gibiydi . Gibiler daha sonra keşkelere dönüşmeden önce günler bir rüyadaymışcasına devam ediyordu. Küçük köylerinde üç kişilik mutlu bir aileyken daha sonra tek kişilik mutsuzluğa nasıl sürgün edildiğini düşündü ve gözleri doldu. Hep böyle olurdu. Düşünür ve üzülürdü. Düşünür ve ağlardı. O zaman düşünmenin acı çekmek olduğuna karar vermişti. "Ah... Tatlım... Neden yine o güzelim inci tanelerini döküyorsun?" Margaret hala kocasıyla ağız kavgasına girmiş ve Grace'in ağladığını fark etmemişti. Kocasının kaş göz işaretiyle başını çevirdiğinde gözü yaşlı kızını görmeyi beklemiyordu. Ah...Evet kızıydı. Arwin'le hep çocuk sahibi olmayı istemişler fakat bu yıllarca bir hayal olarak kalmıştı. Ta ki Grace onları bulana kadar. Doğurmamış olabilirdi ama onu kendi çocuğu olsa bu kadar sevemezdi. Bunu biliyordu Margaret tıpkı Arwin'in bildiği gibi. Tanrı'dan bir bebek istemişlerdi ve Tanrı onlara bir melek göndermişti. Doğruydu, meleklerin en güzeliydi Grace. Ağladığı zaman Margaret'ın içi sızlardı. Oysa gülmek ne de yakışıyordu ona. Hep hüzünlüydü ama güldüğü zaman çiçekler açardı gülüşünde buna bizzat şahit olmuşlardı kocasıyla. Grace önlüğünün ucuyla gözyaşlarını silerken gülümsemeye çalıştı. "Sadece size sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum, " "Asıl biz sana sahip olduğumuz için çok mutluyuz kızım, " Arwin elini Grace'in omzuna koyarak ona sarıldı. "Ama ağlaman bizi üzüyor, " "Amcan altmış yıllık yaşamında ilk kez doğru bir şey söyledi hayatım, " diyerek onları kucaklayan Margaret Grace'in saçlarına bir öpücük kondurdu. "Bu kadar duygusallık kalbime zararlı, " Arwin her ne kadar sitemli konuşsa da akmaya hazır gözyaşları tetikte bekliyordu. "Bir domuz kadar sağlıklısın, hadi git de gelen müşterilerle ilgilen biz de mutfakla ilgilenelim," mutfaktaki kalabalığa bakarak gözlerini devirdi , "Tanrım, her yer her yerde, " diyerek söylendi ve Arwin ve Grace'i gülümsetti. Arwin gittikten sonra Margaret Grace'e bakıp "Hadi sende odana çık ve biraz dinlen ," dedi. "Ah , hayır Margaret hala , içeride çalışmama izin vermiyorsunuz bari burada yardım edeyim ," diyerek sızlandı Grace. "Gayet iyi yapıyoruz, tatlım. Seni kötü adamlardan koruyoruz. Tanrı korusun içeride sarhoşun biri sana zarar verirse ve biz seni koruyamazsak!" Margaret'ın yüz ifadesi bunun hayaliyle korkunç bir hal alırken Grace minnetle ona bakıyordu. Bunun olmasından ne kadar korktukları belliydi. Ama yinede korkarak yaşayamazdı. Handa amcası ve halasıyla birlikte kalsa bile asla servisle ilgilenmesine izin vermiyorlardı. O da kirli tabakları yıkayarak bir nevi vicdanını rahatlatıyordu ama bunu bile istemiyorladı. İkisi de oldukça yaşlılardı ve yardımcı çalıştırmıyorlardı. Bunda kendisinin payı büyüktü elbette . Erkek çalışan istemiyorlar , kızlarsa Handa çalışmak istemiyordu. Böylece üçü bu hanı idare etmeye çalışıyorlardı. "Bana bir şey olmaz Margaret hala ,"diyerek işine geri dönen Grace , Margeret Hala'nın söylenmelerine alışmıştı artık. İşler bitip de müşteriler odalarına çekildiğinde Grace de tavan arasındaki odasına gitti ve yaşlı bir İskoç gezgini olan Aldrid'in kendisine hediye ettiği kitaplardan bir tanesini eline aldı. Okunmaktan yıpranmış yaprakları olan kitaplar bile onun okuma aşkına gölge düşüremiyordu. Arwin amcadan kendisine okumayı öğretmesini istediğinde yalnızca on dört yaşındaydı. Bir çok yaşıtından geri kaldığını biliyordu ama bir kere bile şikayet etmemişti. Nasıl ederdi ki? Bu bile ona dokunan bir şanstı. Ufak şeylerin değerini en iyi Grace bilirdi. Grace varlığı bilirdi , annesi ve babasıyla orta halli bir hayatları bile olsa yinede ailesi istediğini iki etmezlerdi . Ama Grace yokluğu da bilirdi. Olmayınca ağlamamayı bilirdi. Olmayınca sızlanmamayı. Ama yine de isterdi Grace. Bir oda dolusu kitabı olmasını, amcası ve halasına daha iyi bir yaşam vermeyi , korkmadan dışarı çıkmayı ve sevebileceği biri olmasını isterdi. İstemek yeterli olsaydı Grace mutlu olmaktan başka bir şey istemezdi. Küçükken dinlediği masallarda herkes mutluydu fakat Grace gerçek hayatın masallardaki gibi olmadığını da iyi bilirdi. Bilmek istemenin önüne geçtiğinde belkide kırılan umutların sesi sağır ederdi kulakları. Düşünmek üzülmekten başka bir şeye yaramıyordu. Uyudu Grace, düşünmemek için. Uyudu Grace, rüyalarının rengarenk dünyalara açılan kapıları önünde uyanmayı sevdiği için. ....

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.5K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

HÜKÜM

read
137.5K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook