2. Bölüm

3572 Words
1838 Kuzey İngiltere (Castle Comb) Yağmur ince ince düşerken toprağa ölülerin nefesinden kopmuşçasına soğuktu hava. İlkbaharın gelişini kutlayan gökyüzü, hediyelerini yeryüzüne sunuyor, suya hasret bekleyen tohumlar bu hediyenin kıymetini bilircesine sessiz bir teşekkür vadediyordu. Çiftçiler gelen yağmur için minnet ederken bu havadan memnunluk duymayanlar da vardı. Bunlardan bir tanesi de V. York Dükü Leonard Harrington 'dan başkası değildi. Yağmurlu havada yolculuk yapmaktan oldu olalı nefret eden Leonard , yolların kötü oluşuyla beraber sallantıda olan arabada deyim yerindeyse köpürüyordu. İçinde olduğu arabada küfürleri yankılanırken en çok kime sinirlenmeliydi bilemedi. Bu baş belası yağmuru yağdıran Tanrılara mı yoksa işlemedikleri arazileri vermemekte ısrar eden akrabalarına mı? Belkide Bay Williams 'a. Avukat bozuntusu Castle Combe'daki arazi devriyle üç buçuk aydır uğraşmasına rağmen bir sonuç elde edememişti. Ödediği paraların boşuna olduğunu daha önceden anlamalıydı Leonard. Para veriyor sonuç alamıyordu. Elinde olan tek sonuç bu lanet havada çıktığı yolculuğuydu. Londra'ya döndüğünde ilk işi, çalışanlarını değiştirmekti. Önceliği ise kendisine avukat diyen işe yaramaza verecekti. Bundan emindi artık. Düşünceleri araba içinde karşı tarafa savrulmasıyla son buldu. Lanet olsun! "Ne oldu ?" Sinirleri o kadar gergindi ki en son ne zaman bu kadar sinirlendiğini bile hatırlamıyordu. "Efendim , karşı yolda yıldırım bir ağacı devirmiş, bu havada at üstünde yolculuk da yapamazsınız. " Burnundan soluyan Leonard bir işinin de yoluna gireceği zaman olacak mı diye merak ediyordu. Arabacı efendisinden ses gelmemesi üzerine "İsterseniz az önce geçtiğimiz yol ayrımında bir han var , geceyi orda geçirmeniz için sizi oraya götüreyim, " dediğinde sesinin titremesine engel olamadı. Bildiği bir şeyler varsa da o da bu adamı sinirlendirmemesi gerektiğiydi. Durumlarının vahimliği gözler önünde olunca bu teklife karşı çıkmadı Leonard. Şu an tek ihtiyacı olan sıcak bir banyo ve biraz şaraptı. Başını sallayarak onay verdiğinde arabacı atları hana doğru sürmeye başladı. Kısa süren yolculuktan sonra arabadan inen Leonard arabacı atları teslim ederken apar topar handan içeri girmişti. Görüntüsündeki soğuk ve ürkütücü havası herkesin yerinde donakalmasına neden olurken o, ketum bir duruşla önüne bakıyordu. Hızla kendisine doğru gelen ve önünde saygıyla eğilen yaşlı hancıya bakarak "Kalacak yere ihtiyacımız var, biraz yemek ve tabi içki ," "Derhal efendim , lütfen buyrun ," Arwin havanın kötü oluşu nedeniyle bugün sadece beş müşterisi olduğunu düşünürken kapıdan giren dev silüet ile olduğu yerde bir kaç dakika beklemişti. Kendini toparlayıp gelen adama doğru yöneldiginde hanına giren adamın mı yoksa dışarıdaki havanın mı daha tüyler ürpertici olduğunu kestiremeyerek oturacak bir yer gösterdi. Giyinişinden anlaşıldığı kadarıyla ya çok zengindi ya da bir soylu ve Arwin şaşırmadan edemedi. Genelde soylu adamlar hanına gelmezdi. Büyük ihtimal kötü hava koşulları onları kendi nacizane hanına sürüklemişti. Leonard gösterilen yere otururken "Bu arada, arabam dışarıda, ilgilenin lütfen, "dedi. Arwin baş sallayarak uzaklaştığında adamın ben tehlikeyim diyen duruşu beynine kazınmıştı. Mutfağa girdiğinde Margaret ve Grace'e bakarak " Yeni bir müşteri geldi ," dedi. "Ah Tanrım, yüzün bembeyaz olmuş. Burası han hayatım, elbette yeni müşteriler gelecek ," "Hayır, bu daha farklı. Sen siparişleri al bende dışarıdaki arabacıyla ilgileneyim," dedi ve Grace'e bakarak devam etti " Kesinlikle içeri girmiyorsun, " "Arwin amca iyi misin? " Grace yüzünün rengi atmış olan amcasına bakarken kimin gelmiş olabileceğini tahmin etmeye çalıştı. Onu daha önce böyle gördüğünü hatırlamıyordu ve verdiği emir oldukça ironikti çünkü Grace hiçbir zaman servise çıkmamıştı ki şu an çıkması için özel bir neden yoktu. "Sadece dediğimi yap, " Arwin hızla mutfaktan çıktığında Margaret ve Grace birbirlerine bakıp anlamaya çalıştılar. "Tamam, ben gidip bir bakayım bizim yaşlı keçiyi kim korkuttu ," dedi Margaret gülerek. Ama yinede tedirgin olmuştu. Arwin kolay kolay endişelenmezdi. Leonard donuk bakışlarla karşısında yanan şömineye bakıyor ve etrafında kendi hakkında yorum yapan bir kaç müşteriye aldırış etmiyordu. Normalde olsa kapısından geçmeyeceği bu ufak tefek hana şu an mecbur oluşu gidip o avukatı öldürmesi için yeni bir nedendi adeta. Yanına yaklaşan yaşlı fakat dinç kadına gözlerini çevirdiğinde kadının biraz tedirgin olduğu izlenimine kapıldı ve gülümsemeye çalıştı. Ne kadar başarılı olduğuysa tartışmaya açıktı. Kadının gözlerini kırpmadan kendisini izlediğini görerek alaycı bir duruş sergiledi. Uzun denebilecek bir süre sonra yaşlı kadının bakışlarının yanağındaki izde gezindiğini fark ettiğinde kaşlarını çattı. "Tepemde dikilmeye devam mı edeceksiniz yoksa siparişimi vereyim mi ?" Margeret içeri girdiği anda gözüne çarpan beyaz gömlekli siyah ceketli ve aynı renk botlarla uyumlu adama bakarken boğazının kuruduğuna yemin edebilirdi. Yabancı bir ortamda olduğu bakışlarından anlaşılan adam yinede otorite benim der gibi olduğu yerde dimdik ve soğuktu. Kendisine dönen ilgisiz fakat tehlikeli bakışlar yine de gözlerinin içindeki hüznü saklayamıyordu. Usta bir kamuflaj olsa da yılların deneyimine sahip Margaret için sadece küçük bir perdeydi. Bakışları yanağında hep ordaymış gibi duran ize takıldığında adamın bakışlarının fırtınanın habercisi gibi kapkara kesildiğine şahit oldu. Kendisine iğnelemeyle karışık emir veren tonla söylenen soru Margaret'ı gerçek dünyaya sürüklerken yüzüne her müşterisine yönelttiği belli olan bir gülüş yerleştirdi. "Tabi , siparişlerinizi alabilir miyim lütfen" "Biraz kızartılmış et ve yanında bira, " "Başka bir isteğiniz... " "Evet , arabacım dışarıda ve ona da yiyecek bir şeyler götürmenizi rica ediyorum, " Ricadan çok yapılmasını emrediyorum tarzı söylenen sözler yine de Margeret'ı etkilememiş gibi gülümseyerek ayrılmıştı yanından. Mutfağa yönelen Margaret'ın da Arwin'den bir farkı olmayışı Grace'i meraklandırdı. Gelenin kim olduğu ve neden bu kadar korktukları kafasında soru işareti yaratırken Margaret halanın kendisine bakmadığını da fark etmişti. "İyi misin Margeret ? Tanrı aşkına neyiniz var? " "Yok bir şey, işine devam et, " Margeret bir şey belli etmemeye çalışsa da Grace'in meraklı bir kişiliği olduğunu unutmuştu anlaşılan. "O zaman suratlarınızdaki bu ifadenin...." eliyle işaret etti Grace ," ... bir anlam taşımadığını mı düşüneyim? " "Kesinlikle öyle düşünmelisin küçük hanım , beni lafa tutma da siparişleri halledeyim, " Margaret ilgisiz görünmeye çalışsa da eli ayağı birbirine dolanmıştı. Bugünü olaysız atlatmayı diledi. İçeri giren yarı yarıya ıslanmış olan Arwin "Grace hadi odana, gerisini biz hallederiz ," diyerek Grace'in daha da kuşkulanmasını sağladı. "Ya neyiniz olduğunu söylersiniz ya da içeri girer kendim öğrenirim, " Bu tehtit işe yaramış olacak ki Arwin Grace'e yaklaşarak "İçerideki adam York Dükü, " dedi. "Aman Tanrım! " Margaret'ın bilmediği bu bilgi karşısında nutku tutulmuştu. Grace'in ise daha önce bir dük görmediği için merakı daha da arttı. Hanlarına ilk kez soylu , üstelik bir dük geliyordu. Ama verdikleri tepkiler oldukça anormaldi. Adam zengindi ve belki de hana güzel bahşişler bırakırdı. Bunun neresi kötüydü? "İçimden bir ses tüm sorun bu değilmiş gibi geliyor, " dedi şüpheci bir ifadeyle. "Anlamıyorsun Grace , o bir dük, üstelik kraliçeyle akraba. " "Dük olmak kötü bir şey mi ? Ya da kraliçeyle akraba olmak ?" Grace her zaman zeki bir kız olduğunu sanırdı ama şu an ikisini de anlayamıyordu. "Amcanın demek istediği, eğer o adam seni görür ve sana sahip olmak isterse seni kurtarmak için elimizden hiçbir şey gelmez ,tatlım" "Ah..." Tüm sorun bu muydu ? Gülümseyerek artık ailesi gibi olan amcası ve halasına baktı. "Lütfen endişelenmeyin," Çünkü bu saçmalık. "Hangi dük benim gibi bir kıza bakar ki ?" "Aptal olma Grace, " "Amcan yine haklı, sen çok güzel ve eşsiz bir kızsın. Tanrı korusun , seni metresi yapmak isteyebilir, " Bu düşüncenin korkunçluğuyla dehşete kapılan Margaret elleriyle tezgaha tutundu. Bunu gören Grace "Endişeleriniz yersiz ama sırf gönlünüz olsun diye odama çıkıyorum tamam mı ?" diyerek halasına ve amcasına sarıldı. Üstündeki önlüğü asarak ikisine de gülümsedi ve arka kapıdan odasına çıktı. Ama yine de içinde bir yerleri kemiren merak olmadığını söyleyemezdi. Bunun tek suçlusu da halası ve amcasıydı. Odasına çıķtığında halası ve amcasının yersiz endişelerine gülümsedi. Kendisini gören herkesin kendisine sahip olmak isteyeceği yönünde saçma bir düşünceleri olmalıydı ama Tanrı aşkına bir dük handa çalışan bir kızı neden istesindi? Onlar soylu kadınların peşinden koşarlardı. En azından yazları Londra'dan gelen ve hana çokta uzakta olmayan Castle Comb kasabasında kalan Farah adındaki yaşlı Leydiden dinledikleri böyleydi. Bir dük. .. Asıl soru bu küçücük hana bir dük neden gelsindi? Hava şartları onu zor durumda bırakmış olabilirdi. Kim bilir? Hayatında bir dük görmeyen Grace nedensiz heyecanlandı. Acaba nasıl biriydi? Yaşlı mıydı? Aklına elinde bastonu olan uzun şapkalı gözlüklü bir adam getirip gülümsedi. Belki de evliydi ve karısına delicesine aşıktı. Ön yargılar olmasaydı keşke diye düşünmeden edemedi o an. Margaret hala ve Arwin amcanın bu durumu tamemen ön yargıydı. Adamı tanımadan kötü damgası vurmak hoş değildi. Neden böyle yaptıklarına anlam veremedi. Saat gece yarısını geçtiğinde Grace hala dükü düşünüyor , kendi içinde Margeret halanın ve Arwin amcanın hareketlerini tartışıyordu. Daha önce hiç bir soyluyla karşı karşıya gelmemişti ve bu ister istemez merakını cezbediyordu. Merakı dakika dakika artıyor ve aşağı inip bir göz atmakta sakınca olmadığını düşünüyordu ki bu delice bir fikirdi. Aşağıda sadece dük yoktu, ondan başka müşteriler de olmalıydı ama yinede Grace on dokuz yaşının getirdiği heyecana yenik düşerek üzerine siyah kadife bir pelerin alarak odasından çıktı. Yakalanırsa nasıl hesap verecekti emin değildi ama yakalanmamayı diledi. Merdivenleri yavaşça inip bir süre bekledi. Önünde sırayla dizilen altı odanın kapısına tek tek göz gezdirdi. Kahretsin! Hangi odada kaldığını bile bilmiyordu ki bilse ne olacaktı? Odasına giremezdi ya . Aşağı inmenin tamamıyle saçma bir fikir olduğunu anlaması bu kadar geç miydi? Vakit kaybetmeden ve kimseye görünmeden odasına geri dönmeyi düşünmüştü ki yan tarafından gelen kapı sesiyle saklanma gereği duyarak başka bir kapının eşiğine geçti. Bir süre seslerin kesilmesini dinleyerek olduğu yerde kaldığında arkasındaki kapının açıldığını bile fark etmemişti. "Sen... " Duyduğu sesle şaşkına uğrarken arkasını dönmeye korkan Grace yaptığı aptalca hareket yüzünden başının derde girmesini istemeyerek yavaşça adama döndü. Gözünün takıldığı ilk şey ise çıplak ve gücünün bir yansıması gibi olan kaslı bir vücuttu.. Tanrım! Grace karşısında gördüğü dağ yamacına bakarken ağzının şaşkınlıkla açıldığını fark ediyor fakat kapatmak için hiç bir girişimde bulunmuyordu. Zira hayatında ilk kez çıplak -böylesi bir çıplaklık -görmemişti. Bunlar için oldukça sık spor yapıyor olmalıydı. Gerçek olup olmadıklarını kavramaya çalışır gibi bir bakışla gözlerini alamadığı vücut "Kimsin ve burda ne arıyorsun? " dediğinde Grace yaptığının farkına vararak kızardı. İyiki pelerin onu saklıyordu. Yoksa domatese benzediğine emindi. Başını kaldırmadan "Şey efendim, ben..." aklına uyduracağı bir yalan gelmeyince bekledi. Ne söylemesi gerekliydi? Yapması gereken tek şey hemen buradan gitmekti. Fakat ayakları olduğu yere çivilenmişcesine hareket kabiliyetini yitirmişti. Leonard yemeğini yiyip odasına çıktığında sıcak su isteyerek yıkandı. Küçük bir yer olabilirdi ama samimi ve sıcak bir ortamı olduğunu inkar etmeyecekti. Bir süre küvette oyalanarak bekledi fakat kapı önünde gelen kıpırtılar dikkatini dağıttığında altına bir pantolon alıp kapıyı açtığında kendisine sırtını dönmüş pelerinli bir yabancı görmeyi beklemiyordu . Gecenin bu vakti kendisini rahatsız edenin kim olduğunu anlamak için seslendiğinde yüzünü pelerinin şapkasıyla kapatan kişiyi göremedi. Kendisine dönen fakat kafasını kaldırmayan , cılız bedenli yabancı oldukça sessiz duruyordu. Ağzında gevelediği sözleri anlayamamıştı ama bir kadının sesini nerde duysa tanırdı. Bu ince tını bir erkeğe ait olamayacak kadar hoştu. Bu düşünce kaşlarını çatmasına neden olurken sinirlenmemeye çalıştı. Lanet hancı kendisine bir kadın mı göndermişti? Oysa oldukça düzgün birine benziyordu. Para düşkünü bir bunaktan başka bir şey değildi demek. Kendisinin soylu olduğunu anlamış olmalıydı ki böyle bir yola başvurmuştu. Leonard da buna itiraz etmeyecekti. Madem hancı ve karısı ona bir hediye göndermişti bunu değerlendirecekti. Kolundan tutarak kızı hızla içeri çekti ve dışarıyı son kez kontrol ederek kapıyı kapattı. Hala yüzünü göremediği kadının titrediğine yemin edebilirdi. Grace ne olduğunu anlamadan kolundan tutulup içeri çekildiğinde korkularının gün yüzüne çıktığına artık emindi. Amcası ve halasını dinlemediği için şu an kendisine ne kadar lanet etse azdı. Bedeni sanki kendisinden bağımsızdı ve titrememek için uğraşsada başarılı olamıyordu. Bu dev cüsseli adama nasıl karşı geleceğini kestiremiyor, gözlerine dolan yaşlar akmak için hazır bekliyordu. Leonard bir ceylan kadar narin duran bedenin yanına doğru bir kaç adım attığında korkusunu hissedercesine durdu. Madem korkuyordu burda ne işi vardı? Hancı onu zorlamış mıydı? Belki de daha fazla para için kendisini naza çeken bir sürtüktü. Tekrar yürümeye başladığında kadının da aynı şekilde geri gittiğini görerek gülümsedi. Belki gerçek bir gülümseyiş değildi ama kendisinden kaçması itiraf etmesi gerekirse hoşuna gitmişti. "Pelerinini çıkar , " Kendisinden kaçan bu avı merak etmesi ilginç değildi. Sadece kiminle birlikte olacağını bilmek istiyordu. Kıza biraz daha yaklaştı ve onun geri kaçtığını görünce, "Dur! ," dedi her zamanki kibirli ve emir tonlu bir sesle ardından kadın anında durdu. "Güzel..." İtaatkar bir dişiden daha cezbedici bir şey olmadığını düşündü o an Leonard. Adım adım kıza yaklaştı ve burnuna dolan yasemin kokusuyla durakladı. Gözleri etrafı tararken herhangi bir vazo aradı. Bu koku öyle gerçekti ki bir yerlerde yasemin çiçeğinin olduğuna yemin edebilirdi. Gözleri tekrar karşısındaki kadını bulduğunda kaşları hayretle havalandı. Bu sahici koku ondan geliyordu. Biraz daha yaklaşıp emin olmak istedi ve çenesini kızın omzuna koydu. Bir kokudan tahrik olması mümkün müydü? Şu anki durumuna bakılırsa evet öyleydi. İçinde kaynayan bir çağlayan yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Elleri yavaşça kadını sardı ve kendine çekti. Grace adamın her adımda kendisine yaklaşmasından korkarak geriliyordu fakat gelen emir üzerine sanki bacakları tutmaz, mantığını kullanamaz olmuştu. Hareket edemiyor ve olduğu yerde sık nefesler alıyordu. Vücudunu saran ve kendisine bastıran güçlü kollarla nefesi kesildi. Adamdan gelen erkeksi koku başını döndürdü. Bir anlığına istemsiz gözleri kapanırken hızla geri açtı. Kesinlikle bir faişe gibi davranıyordu . Leonard bir eliyle kızı kendisine bastırıp kıvrımlarını her hücresine kadar hissederken diğer eliyle pelerininin şapkasını asıldı. Şapka kafasından kayarken saçlarından gelen yasemin kokusu daha da artarak kendisini mest etti. Kafasını kadının omzundan çekerek hala yüzüne bakmayan kadının çenesine elini koyup yukarı kaldırdı. Gördüğü yüz daha önce yeryüzünde gördüğü hiçbir yüze benzemiyordu. Mum ışığında aydınlanan ten bir meleği bile kıskandıracak kadar mükemmeldi. Küçük kalkık burnu , tapılası elmacık kemikleri ve uğruna ölebileceğiniz dolgun ve kıvrımlı dudakları bir ressamın elinden çıkmış tabloydu adeta. Gözlerinin temas ettiği her noktayla birlikte elinde ne kadar değerli bir mücevher tuttuğunu anlıyordu. Yay gibi kaşları ve kapalı gözlerinin üstünde dalgalanan kirpikleri gözlerini perdelemişti. Kim bilir gözleri bu yüzle birleştiğinde ne kadar can yakıcı olurdu -yeterince yakmıyormuş gibi . "Gözlerini aç!" Grace pelerininin kafasından kaydığını hissettiğinde tekrar gözlerini kapama ihtiyacı hissetti. Çenesini tutan parmaklar ısrara gerek duymadan bir tüy kadar hafif dokunuşla başını yukarı kaldırırken gözlerini açmamaya yeminliydi sanki. Kafasını kaldırdığında adamın bedeninin gerilediğini hissediyordu. Belini saran kollar daha da sıkılaşmış çenesini tutan parmaklar nerdeyse etine batıyordu. Yine emir tonlu gelen cümleyle gözlerini açarken karşısında bu denli ürkütücü birini görmeyi beklemiyordu. Gerçi neyi beklediğinden bile emin değildi. Adamın gözlerindeki karanlık benden korkmalısın diye bağırıyordu. Ama Grace sağır olmayı istercesine o gözlerden kendini alamıyordu. Parıltılarında bile karanlık oynaşıyordu ama Grace kör olmayı istercesine bakıyordu. Korkmaktan çok ürkmüştü Grace . Ama ürktüğü adam değil bakışlarıydı. Gözlerini zorla ayırabildiği bakışlar. Siyah ve çok uzun olmayan saçları göründüğü kadar yumuşak mıydı Grace bunun tartışmasına ne ara başladığını bilmiyordu. Karşısında köşeli sert bir yüz, bir kavgada kırıldığı belli olan hafif kemerli bir burun ve bu yüzü tamamlayan ince düz dudaklarla yakışıklıdan çok ürkütücü adam kalbinin teklemesine neden olan belki de ilk kişiydi. Dükü görmek isterken girdiği odada böylesine kısa bir sürede her hücresine işleyen bir adamla karşılaşacağını kim umabilirdi? Bakışları yanağındaki ize takıldığı sırada eli istemsizce havalandı ve bu cesareti nerden bulduğuna şaşırdı. İze dokunmaya sadece santimler kala bileğini tutan sert eller hiç de nazik olmayan bir hareketle kendisini engellemişti. "Bunu sakın deneme ," Leonard kızın gözlerini açmasını istediğinde büyüleyici maviliklerle karşılaşmayı beklemiyordu. Ve Leonard bu gözlerin celladı olabileceğini henüz bilmiyordu, bilseydi şüphesiz bakmamayı dilerdi. Saatlerce böyle kalabilirmiş gibi hissederken kendisini merakla izleyen kıza odaklanmış gözlerini -sanki yapabilirmiş gibi -ondan ayırmaya bile tenezzül etmemişti. Yanağındaki ize takılan bakışlarında bir tiksinti aradı ya da bir alay fakat sadece merak vardı. Öyle ki nerdeyse yanağına dokunmasına neden olacak delice bir meraktı bu. Ama merak beraberinde hep iyi şeyleri getirmiyordu. Bileğini tutarak savurdu. "Öz-özür di-dilerim," Kadının kekeleyerek kurduğu cümle onun korktuğunu gösteriyordu. Şimdiye kadar korkmaması mucizeydi. Korkmalıydı. Herkes korkardı.. Leonard'ı görüpte korkmayan, yüzüne tiksintiyle bakmayan insanlar yok denecek kadar azdı. "Özür dilememelisin ..." dedi olabildiğince sakin bir sesle ," Ya da özür dilenecek şeyler yapmamalısın," Grace tehtit dolu sesle ürperirken bir adım gerilemek istedi fakat bedenini saran kollar daha da sıkılaşarak bu hamlesine izin vermedi. Leonard kızın her geçen dakika artan korkusuna aldırış etmeyerek uzaklaşmasına izin vermedi. Kendisinden uzakta olmasını istemediğinden değildi fakat odasına gelirken her şeyi göze almış olmalıydı. "Seni hancı mı gönderdi? " Leonard bildiği bir şey için soru sormazdı ama ortamdaki huzursuz edici sessizliğin bitmesi gerekiyordu. Grace kendisine yönelen soruyla tekrar karanlık dehlizi andıran gözlere baktı. Şayet adamın gözleri dışarıdaki soğuktan bile daha keskindi. Iliklerine kadar üşüdüğünü hissetti. "Doğrusu, yaşlı bir hancının bu kadar zevkli olabileceği aklıma gelmezdi ," Leonard elini kızın yanağında gezdirdiğinde pürüzsüz tenin, kendi pürüzlü parmaklarındaki yumuşaklığına hayret etti. Kızdan ses gelmemesi üzerine "Oldukça pahalı bir hediye olmalısın değil mi ?" diye sordu alayla. Ne kadar güzel o kadar çok para ediyordu demek. Elindekinin en iyisi olmalıydı. Şahsen bundan daha büyüleyici bir güzellikte başka bir kız daha hayal edemiyordu. "Sizi anlamıyorum efendim, " Grace bu sefer kekelemediğine sevinerek adamın üstü kapalı cümlelerini anlamadığını belirtti. Ne diyordu? Leonard başını yana eğerek karşındaki kızı inceledi. Saf gibi davranması komikti. Ama Leonard onun gibileri iyi bilirdi. Saflığı ve güzelliğinin arkasında yatan bir şeytan olduğuna emindi. Kim bilir bu masumca bakan gözler kaç erkeği dize getirmişti. Kim bilir bu kollarındaki beden kaç erkeğin yatağından geçmiş , kaç erkeğin cüzdanına ortak olmuştu. Düşünceleriyle öfkelenirken kızın canını yaktığının da farkında değildi. Grace adamın daha da sertleşen yüz ifadesine bakarken bedenini saran kolların acı verdiğini hissetti. "Lütfen..." dedi kısık bir sesle ," bırakın gideyim, " Adamın kolları kendisini kelepçe gibi sararken bu odada daha fazla durması zararlı olacaktı. Leonard kendisine yalvaran sesle durakladı. Gitmek mi ? Yüzünde samimiyetten yoksun bir gülümseme belirdi. "Gitmek mi istiyorsun? " Başıyla onaylayan Grace sesinin çıkmamasıdan korkmuştu. Bir an önce odasına gitmek ve sabaha kadar uyumak istiyordu. Bir daha halası ve amcasının sözünden çıkmamak istiyordu. "Oysa daha yeni başlıyorduk, " Leonard kızın dudaklarına kendi dudaklarını kapatıp konuşmasına engel oldu. Göründüğünden daha tatlı olduğunu kim bilebilirdi ? Kendi dudakları bir duvarı öpmekten farksız sert ve duygusuz bir şekilde kızın dudaklarını istila ederken yapabilirmiş gibi kızı kendine daha da çok bastırdı. Kendisini kontrol etmeye çalışıyordu fakat vücudunu ele geçiren yangına teslim olmamak için çaba sarf etmesi boşunaydı. Ateşe atılmış saman misali küle dönüyor , çölde susuz kalmış bir bedevi gibi içiyor ve tüketiyordu. Grace cevap vermek için dudaklarını kıpırdatmaya fırsat bulamadan dudaklarını işgal eden baskıyla olduğu yerde donakaldı. Beklemediği hareket karşısında beyni uyumuş, kalbi atmayı çoktan bırakmıştı. Bacakları hissizleşmiş ve kendisini bile zor taşır haldeydi. Bedenine sarılan kollara şükretti o vakit, yoksa yere yığılabilirdi. Dudaklarını delen dişlerle birlikte açılan dudakları daha sert bir şekilde bozguna uğramıştı. Ağzını keşfe çıkan dili fark ettiğinde normalde olsa tiksinmesi gerekirken kendisini karşılık verirken buldu. Bu öyle bir karşılıktı ki adamdan gelen inleme çığ olsa tek bir kişi hayatta kalmazdı. Leonard acemice aldığı karşılık karşısında afalladı. Öpüşmeyi bilmeyen bir sürtük müydü yoksa numara mı yapıyordu ayırt edemeyerek daha da sert hareketlerle öptü. . Ağzının öz suyunu tadarken daha önce böyle bir tada rastlamadığına emin oldu. Elleri kızın bedenini yoklarken pelerin altında gizli kıvrımlar aklını başından aldı. Kızı beraberinde geriye çekerken yatağının bacağına değen kısmıyla durdu. Dudaklarını hala ayırmadığı kızın gözlerini kapattığını gördüğünde gülümsemesinin arttığını fark etmemişti. Elleri pelerininin bağcıklarını bulduğunda hızla onu kızın üstünden attı. Gecelik gibi durmayan uzun kumaş görünüşte hiçbir hattını belli etmese de Leonard elinin altındaki hazineyi hissedebiliyor bu da yangına körük atmaktan başka hiç bir işe yaramıyordu. Önden düğmeli kumaşı açarken bir kaç düğmeyi kopardığına emindi. Ama bu hazineye ne kadar erken ulaşırsa bedenindeki alevi o kadar erken söndürecekti. Grace gerçek dünyadan soyutlanmış kendisinin tanımadığı bir adamın kollarında olduğunu bile hatırlamıyordu. Öpüşlerinin derin tutkusu odada cızırdıyordu. Adamın her hareketi otoriter ve benmerkezciydi. Her şeyi kontrol ediyor gibi bir hali olduğunu hissediyordu ama itiraz etmek gibi bir düşünce henüz beyninde şekillenmemiş olacaktı ki sesini çıkarmıyor ve adama aynı tutkuyla cevap veriyordu. Üzerindeki son parçasının çıkışıyla titrerken adamın sıcak göğsü vakit kaybetmeden kendisini sarmıştı. Yumuşak yatağa uzanmış bedenini, güçlü kollar ,sahiplenici bir edayla sarmaladı. Leonard altında yatan vücudun bu denli muhteşem olduğunu bilseydi kızı soymadan önce bir kez daha düşünürdü. Çünkü bu vücut nice insanı köle yapacak kadar dolgun ve çarpıcıydı. Daha fazlasının tadına bakmak isteyen dürtüleri kafasına dolarken kendisine hakim olmaya çalıştı. Burdan giderken aklında kalacak tek bir anı istemiyordu. Kollarındaki kadın buraya kendi isteğiyle gelmişti ve Leonard ona istediğini verip gönderecekti. Acele bir hareketle pantolonunu çıkarıp dudaklarını nihayet o tatlı özden ayırdı. Bakışları kızın öpüşmekten şişmiş dudaklarından, buğulanmış gözlerine kaydı. Kız bir süre sonra ne yapacağını anlayarak gözlerini şaşkınlıkla açarken bir şeyler demesine fırsat kalmadan Leonard bir hamleyle sahip olduğu kızın çığlıklarının kulaklarına doluşuna şahit oldu. Takıldığı engeli fark etmeyecek kadar aptal değildi ki kızın çığlıkları bunu kanıtlar nitelikteydi. "Kahretsin ! Bakire misin? " Leonard anın getirdiği şaşkınlıkla bekledi. Bakireydi! Ah... o yaşlı bunağı öldürecekti. Bu hanı başına yakacaktı. Kendisine bakire bir kız göndererek ne halt ediyordu? Ona bunun hesabını soracaktı. Ama şu an ilgilenmesi gereken yatağında acıyla yüzünü buluşturan bir kız vardı. Hiçbir zaman bu kadar telaşlanmış mıydı hatırlamıyordu. Ama belki de o yaşlı bunaktan önce bu kızı öldürmeliydi . Bakire olduğunu nasıl söylemezdi? Hiç mi olacakların farkına varamamıstı? "Şşş sakin ol ," Tanrım! Lanet olsun! Leonard bakire bir kızın acı çektiğini elbette biliyordu fakat buna daha hiç önce şahit olmamıştı. O bakirelerle birlikte olmazdı. Onun yatağından hep tecrübeli kadınlar geçerdi. "Birazdan bu acıyı unutacaksın, sakin ol tamam mı?" Böyle bir durumdaki kadın nasıl teselli edilirdi hiçbir fikri yoktu. Grace belli belirsiz onay veren bir ses çıkardı. Zira şu an bedenini ele geçiren acı katlanması zor gibi duruyordu. Leonard derin bir nefes alarak hareket ettiğinde fark ettiği darlık karşısında mest oldu. Yaptığına pişman olan tarafı bozguna uğrarken tekrar bedenini saran zevk dalgasıyla kendinden geçti. Grace acının yerini zevke bıraktığına şahit olurken zirveye doğru zevkli Bir yokuşu çıktığını fark ediyordu. En yükseğe çıktığında kendini uçurumun kenarından bırakan kanadı kırılmış bir kuş gibiydi. Ki zaten kanatları kırılmıştı henüz farkında değildi. Üstüne yığılan adamın inip kalkan göğsü onunda aynı zevki yaşadığına bir işaretti. Odayı dolduran soluk sesleri yavaş yavaş kesilirken iki tarafta aslında birbirlerine mühürlendiklerinden habersizdi. Leonard zincirlerini bir taşralı kızın eline verdiğinden, Grace kalbine taht kuracak adamın kendisine en büyük acıları tattıracağından habersizdi. . ... .
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD