Simya, Seda’nın hamile olduğunu içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Önce hafif bir sızıydı, derinlerde bir yerlerde belirsizce titreşen, anlam veremediği bir boşluk hissi. Sonra bir anda, içini dolduran bir ağırlık gibi oturdu üzerine. Nefesi sıkıştı. Göğsüne görünmez bir el bastırıyormuş gibi hissetti.
Kelimeler havada asılı kalmıştı.
"Hamileyim."
Basit bir kelime. Ama o kadar ağırdı ki, sanki tüm dünyası o kelimelerin altında eziliyordu.
Gözleri istemsizce yere kaydı. Yüzüne bir sıcaklık yayıldı. Boğazında bir düğüm oluştu. Yutkunmakta zorlandı. O an sadece kaybolmak, yok olmak istedi.
Kendi içinde ne hissetmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Üzüntü mü? Öfke mi? Kıskançlık mı?
Kıskançlık…
Hayır. Onun İbrahim’i kıskanmaya hakkı yoktu. Çünkü İbrahim hiçbir zaman onun olmamıştı. Başından beri.
Ama yine de, içindeki o acı hissi yok edemiyordu.
Seda’ya bakmaya cesaret edemedi. Bunu yaptığında, onun kendinden emin duruşunu, belki hafif bir tebessümünü görebileceğini biliyordu. Kendini üstün hisseden birinin, zaferinin tadını çıkaran bir kadının ifadesini…
Bunu görmek istemedi.
Koşar adımlarla odasına yöneldi. Bu sahneye daha fazla katlanacak gücü kalmamıştı.
...
Saatler sonra, Simya yatağında ağlamaktan yorgun düşmüş bir şekilde yatarken kapısı tıklandı. Dışarıdan Yusuf’un tedirgin sesi duyuldu;
"Simya Hanım, İbrahim ağam sizi salona bekliyor... Hemen."
Simya kafa karışıklığı ile kaşlarını çattı. Bu da ne demek oluyordu. Seda’nın onu rezil ettiği yetmemiş, şimdi de sıra İbrahim'de miydi? Tam bunları düşünürken Yusuf’un telaşlı sesini tekrar duydu;
"Acele etseniz iyi olur, hanımım."
Zorlanarak da olsa yataktan kalktı. İçi acı ve hayalkırıklığıyla doluydu. Odadan çıkıp yavaş adımlarla Yusuf'u takip etti. Salonun önüne geldiğinde hizmetçilerin etrafta toplandığını fark etti. Kaşlarını çatarak aralarında sıyrıldı. İçeriye baktığında kafa karışıklığı iyice arttı.
İbrahim...
Onun yüzü…
Öfke doluydu.
Öfke mi?
Simya’nın içinden bir ürperti geçti. Neden öfkeliydi ki? Seda ona bir çocuk vereceğini söylemişti. Mutlu olması gerekmez miydi?
Ama İbrahim mutlu değildi.
Tam aksine, gözlerindeki ateş sönmek bilmiyordu. Yumrukları sıkılıydı, kasları gerilmişti.
Sonra olanlar, Simya’nın aklını tamamen karıştırdı.
İbrahim, Seda’nın üzerine yürüdü.
Simya’nın kalbi bir anlığına duracak gibi oldu. İçgüdüsel olarak geri çekildi, nefesi hızlandı. Ne yapıyordu? İbrahim… Ona vuracak mıydı?
Korkuyla nefesini tuttu.
“Şimdi karımdan özür dileyeceksin.”
Simya, duyduklarına inanamayark gözlerini kocaman açtı.
Özür mü?
Seda'nın sesini duydu. “Hayatta bunu yapmam.”
Ama İbrahim pes etmedi. Bir adım daha attı, sesi daha da tehditkârdı.
“O zaman sen özür dileyene kadar…”
Cümlesini tamamlamadı ama duruşu her şeyi söylüyordu.
Simya karmaşık duygular içindeydi. Seda hamile değil miydi? Seda’nın gözleri bir an ona kaydı, ardından dudaklarından çıkan sözler kulaklarında yankılandı.
“Özür dilerim.”
Bunu söylerken sesi titremişti. Ardından ekledi: “Hamile değildim. Sizi kandırdım.”
Simya, Seda’nın dudaklarından dökülen “Özür dilerim” kelimelerini duyduğu an, içinde garip bir his yükseldi.
İlk başta ne olduğunu tam anlayamadı. Şaşkınlık, evet, biraz da inanamazlık… Ama bunların ötesinde, derinlerde bir yerde, göğsünün tam ortasında sıcak bir his vardı.
Gözlerini Seda’nın yüzüne dikti. Daha birkaç dakika önce zafer kazanmış gibi duran o kadın, şimdi gözlerini kaçırıyor, ezik bir ifadeyle yerdeydi. Sesindeki o kendinden emin ton yok olmuştu, yerini çaresizlik almıştı.
Bu duygu…
Simya, kendini bir başkasının yenilgisiyle hiç güçlü hissetmemişti. Ama bugün farklıydı.
Bugün, ilk kez biri onun önünde eğilmişti.
İlk kez birisi ona yanlış yaptığını kabul etmişti.
İlk kez… Değerli hissetmişti.
İçinde, tarif edemediği bir gurur vardı. Daha az önce İbrahim'den nefret ediyorken şimdi, içinde ona karşı farklı bir his büyüyordu. İbrahim onun için bir şey yapmıştı.
Onun için.
Bu düşünce, zihninin içinde yankılandı.
İbrahim, onun için Seda’yı diz çöktürmüştü.
Daha birkaç saat önce, Seda’nın söyledikleri yüzünden içini saran çaresizlik ve değersizlik hissi, şimdi tamamen yerini sıcak bir güven duygusuna bırakıyordu.
Gözlerini İbrahim’e çevirdi.
O orada, güçlü ve sert duruşuyla, gözlerinde parlayan öfkeyle hâlâ Seda’yı izliyordu.
İbrahim ona ilk günden beri çok mesafeliydi. Hiçbir zaman sevgisini ya da ilgisini belli etmemişti. Ama belki…
Belki bu, onun için yapabileceği en büyük şeydi.
Belki sevgi herkesin bildiği gibi değildi. Belki bazen sevgiyi, bir bakışın ardındaki koruyucu sertlikte saklardı insanlar.
Simya, kendini küçük bir kız çocuğu gibi hissetti. İlk kez biri onun için savaşmıştı. İlk kez biri, onun incinmesine izin vermemişti.
İlk kez… Kendini gerçekten biri için önemli hissetmişti.