Gelin hanım..

1544 Words
Annemde sevindim, kuzum. İyice gez, dinlen, keyfini çıkar. Sesini duydum, rahatladım. Ben kapatayım, dikkat et kendine ve çok fazla geç kalıp özletme kendini. Sık sık da ara. Tamam annem, merak etme, görüşürüz. Telefonu kapatıp arkama yaslandım, etrafı seyretmeye başladım. Herkes bir telaş içinde masayı donatmaya devam ediyordu. O sırada yukarıdan inen Fatih'e gözüm takıldı. Yaşadığım tuhaf durum aklıma gelince yine kızarmaya başladım. Hemen kafamı çevirip onun geldiği tarafa bakmamaya çalıştım. Görüntüler bir türlü hafızamdan silinmiyordu. Ya neyse... * Fatih yanıma gelip sedirin köşesine oturdu, hiç bir şey olmamış gibi "İyi misin?" diye sordu. "İyiyim, sağ ol. Burası çok güzel," deyip konunun üzerine gitmedim, o da pek rahatsız olmuş gibi gözükmüyordu. Mardin güzeldir, bir kez ayak bastın mı ayrılması kolay olmaz. Kendini çabuk sevdirir. Herkes toplanmaya başladı, "Hadi gelin!" diye seslendi Meryem teyze, ben de masaya doğru yöneldim. Küçüklü büyüklü birçok kadın ve erkek masaya yerleşmeye başladı. Esra'da yanına çekip, "Gel canım, biz de buraya oturalım," dedi. Söylediği yere geçip oturdum, yaklaşık 12 kişi masaya oturmuş, herkes beni süzmeye başlamıştı. Esra da anlamış olacak ki beni tanıttı: "İşte size hep bahsettiğim Konyalı arkadaşım Merve, sonunda getirebildim." Hafif utanıp, tebessüm edip başımla selam verdim. Herkese göz gezdirip, ardından tam karşımda Meryem teyzeden daha küçük olduğunu düşündüğüm esmer güzel bir kadın, "Hoş geldin canım. Esra'dan sürekli dinleriz seni ama tanışmak bu güne kısmetmiş, hoş geldin," dedi. Esra araya girip, "Yengem Esma, yanında oturan yakışıklı amcam Mesut, onun yanındaki fıstık kuzenim Elif, onun yanındaki paşa Enes," hep bir ağızdan "Memnun olduk," dediler. Sonra soluma döndürüp, Esma yengeyle aynı yaşlarda kadına geçip, "Buradaki güzel de yengem Leyla, o da Erdal amcamın hanımı. Onun yanındaki oğlu Muammer, bir de kardeşi Seher var ama o Ankara'da okuyor. Bir iki güne o da gelir. Erdal amcam da akşama burada olur, onu evde pek bulamayız," deyip yerine oturdu. Leyla yenge de "Hoş geldin," dedi, ben de yine baş selamı verip önüme döndüm. Maşallah, epey kalabalık olunca tanış tanış bitmediler. * Meryem teyze ve Muammer amca da yerine geçip oturdu ve yemek servisi başladı. Hoş sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik. Arada bana sorular sorup beni memnun etmeye çalışıyorlardı. Yemek bittikten sonra herkes yavaş yavaş dağılıp kendi köşesine çekildi. Ben de Esra ile odaya çıktım, sigara içmem lazım, kuzum, valla çatladım, kaç saat oldu, büyük başarı valla benim için... Odamın balkonuna oturup sonunda yaktım sigaramı. Ohhh, valla dünya varmış, her şey mükemmeldi, kuzum ama kafam davul gibi olmuştu valla. Esra gülüp, "Tamam, hadi rahatla artık, içtin şu zıkkımı, kafan yerine geldi," dedi. "Ee ne yapalım, nereye gidelim? Yorgunsan yarın gezelim ama kendini iyi hissediyorsan bugün biraz gezelim mi?" dedim. "Olur kuzum, valla ben hiç yorgun filan değilim, gayet enerjim yerinde, acayip merak ediyorum her yeri..." dedi. "O zaman kalk, hazırlan, abime söyleyeyim, gezdirsin bizi," dedi. "Tamam, sen söyle, ben de hazırlanıp geliyorum. Maşallah sen hazırsın, belli ki süslü pakizem," dedim. "Tabii kızım, ne sandın, benim her zamanki halim..." dedi. "Hadi hadi, çabuk hazırlan, çok eğleneceğiz," deyip heyecanla çıktı odadan. * Bende hemen birkaç kıyafetime göz gezdirip beyaz ince askılı hafif dekolteli yazlık, üzerinde minik çiçek desenleri olan, dizimin aşağısına kadar uzanan elbisemi giyip hafif de makyaj yapıp saçlarımı da açık bıraktım. İğne oyalı fularımı saçlarımın önüne bağladım, çantamı alıp aynada kendimi kontrol edip odadan çıktım. Avluya indim, Fatih ve Esra çoktan inmiş, beni bekliyorlardı. Esra bir ıslık çalıp, "Çok güzel olmuşsun kızım, Mardin'in bütün oğlanlarını peşimize takacaksın." dedi. Fatih de hemen atılıp, "Kendine gel, Esra! Yanınızda ben varken hangi akılsız size bakmaya cesaret edecek? Aklın mı gitti kızım?" diyerek Esra'yı payladı. Esra ağzına fermuar çeker gibi yapıp sustu. "Hadi gidelim." İlk rotamız Bakırcılar Çarşısı. Orada biraz gezer, bir şeyler içeriz. Oradan da akşam Mardin Kalesi'ne çıkar, bizim restoranların birinde yemek yeriz. "Tamam abi." deyip koluma girdi Esra ve kapıya yöneldik. Kapılar açıldı, hemen önündeki araca binip yola koyulduk. Merakla etrafı seyretmeye başladım. Tarih kokuyordu her yer; taş yapılar, kalın yüksek duvarlarla çevrili konaklar... Masaldan fırlatılmış bir dünyaydı adeta Mardin sokakları. Hafif öksürükle kendini döndürdü Fatih. "Kızlar, birazdan çarşıda oluruz. Benim birkaç işim var, siz çarşıda gezerken ben de onları halledeyim, size yetişirim." * Ferhat, yanınızda olacak herhangi bir şey olursa hemen haber edin. Çok düşüncelisin Fatih abi ama kendimi de Esra'yı da koruyabilecek kapasitede olduğumu düşünüyorum, başımıza bekçi dikmene gerek yok. Fatih biraz bozulsa da hemen toparlanıp kendinizi çok güzel koruduğunuzu biliyorum, burası Konya'ya benzemez; biri laf söyledi mi canım sıkılır, benim canım sıkılırsa, emin ol hiç hoş olmaz sizin için, deyip tehditkâr bir tonla konuştu. Sinirlensem de belli etmemeye çalışarak, tabii ben buraları pek bilmem, dikkat ederiz Fatih abi, deyip iyice onun da damarına bastım. Bozulup tam ağzını açacaktı ki Esra araya girdi: "Tamam abi, dikkat ederiz, sen de işini hallet, gel." Araç durdu, geldik. Hadi bakalım, siz bol bol gezin. Esra, misafire para harcatma, ne isterse gönlüne göre al, bak mahcup etme bizi, deyip bana golü attı. Bir şey dememe fırsat vermeden şoföre dönüp "Gidelim" dedi. * Esra hemen koluma girip çekiştirdi, hadi güzelim, bak şuradan başlayalım. Daha fazla sinirlerimi bozmamaya çalışarak Esra'ya uyum sağladım. Çarşının içi çok güzeldi, bir yandan yürüyor, bir yandan herkesin gözü sanki bizim üzerimizdeydi. Esra'ya dönüp, "Kuzum, herkes seni tanıyor mu? Millet bize bakıyor sanki," dedim. "Tabii ki güzelim, herkes bizi tanır, buralarda koskoca Karadağ aşiretinin kızıyım," deyip böbürlendi. Aslına bakarsan, onlar seni merak ediyor; yabancı olduğun belli. Benim yanımda ne işin var, en çok onu merak ediyorlar. "İyi kuzum ama, arkadaş olduğumuz hiç mi akıllarına gelmez?" dedim. "Gelir de işte, acaba Fatih ağaya gelin mi buldular sorusu daha çok gelir akıllarına." Anında gözlerim açıldı, "Yuh kızım, ne gelini? Neden hemen böyle düşünürler, çok saçma. Ne yani, senin yanında her gezen gelin adayı mı, kızım Allah Allah?" Hafif kahkaha atıp omuzlarımı sıktı, "Yok yavrum, benim burada pek arkadaşım olmaz. Genelde ben de tek gelmem, ya annem olur yanımda ya yengemler. O yüzden ilk akıllarına gelen şey gelin olur. Neyse, sen çok takılma, hadi gel şu dükkana bakalım, çok güzel bakır eşyalar var, belki eve hatta çeyizine alırsın." * Fesupanallah, ne çeyizi! Kızım, sinirlendirme beni, annem sever böyle şeyleri, ona bir şeyler alırım. Tamam, tamam, kızma, hadi gel bakalım. Dükkandan içeri girip etrafı incelemeye başladım. Her şey ışıl ışıl parlıyordu. Gözüme bakır tepsi üzerine yerleştirilmiş, içi porselen, dışı bakır bir çay takımı gözüme çarptı. Bu çok güzel, annem buna bayılacak, bunu alıyorum dedim. Hay hay, gelin hanım, hemen paketliyorum, dedi hafif orta yaşlı satıcı. Gözlerim kocaman açıp, "Ne gelini, amca? Pardon," dedim. Esra manzarayı çaktı, hemen müdahale edip, "Yok, Haydar amca, Merve benim Konya'dan arkadaşım, gelinimiz değil," dedi. Aman, kusura bakma kızım, ben Esra hanımın yanında görünce Fatih'in nişanlısı sandım. Yok amca, yanlış sanmışsın. Hemen paketliyorum kızım ürünü, deyip durumu toparlamaya çalıştı. Çantama uzanıp cüzdanımı çıkardım. Tam ne kadar diye soracakken, Esra hemen atılıp, "Burada senin paran geçmez kuzum, koy o cüzdanı çantana," diye çıkıştı. Esra, iyice sinirleniyorum bak, tamam misafiriz filan ama böyle şeylere tahammül edemem, bilirsin beni. Ee, sen de Konya'da bana çoğu zaman hesap ödetmezdin, ben sana karşı çıkmadım. Şimdi sen de karşı çıkıp beni dellendirme. Offf, tamam, bir daha bir şey almam ben de, diye üste çıkmaya çalıştım ama pek etkili olmadı. Paketi alıp dışarı çıktık. Biraz daha dolaştıktan sonra çarşının ortasında güzel, otantik bir kafe vardı. Küçük masalar, taburelerle çevrilmiş, tarihi çarşıyı tam manasıyla tamamlıyordu. "Gel şuraya oturalım," deyip ortada küçük süs havuzunun yanındaki masaya geçtik. Hemen arkamıza da Fatih'in başımıza diktiği Ferhat ve yanında başka bir koruma olduğunu düşündüğüm genç çocuk hemen arka masamıza oturdu. El işareti yapıp garsonu bize yönlendirdi. * Buyurun ne arzu ederdiniz? Esra, bize mırra getir, arkadaşım tadına bir baksın. Eğer beğenmezsen çay alırız. Tamam efendim, hemen getiriyorum deyip uzaklaştı garson. Esra'ya dönüp, "Kuzum, valla çok şaşkınım. Kız, sen benim tanıdığım Esra değilsin, bu ne otorite? Konya'da gayet başıboş çılgın bir kızdın, ne bu tavırlar?" dedim. "Kuzum, burada böyle, burası çılgınlığı kaldırmaz. Hemen adını çıkarırlar, ne olduğunu anlamadan birinin karısı olmadı, Allah korusun, birinin kuması oluverirsin. Kızım, burası farklı bir dünya mı? Kaçıncı yüzyıldayız? Bu nasıl düzen, anlayan beri gelsin. Yavrum, burada kanun töredir; polis, jandarma, mahkeme burada sadece göstermelik olur. Son sözü hep aşiret reisleri söyler." Kuzum, "İyi anladım demek istediğini ama bu kadar sınırlamanın arasında sen nasıl başka şehirde okudun, hem de uzatmalı olarak?" dedim. Esra gülümseyip, "Kuzum, benim ailem çok şükür ki kendini geliştirdi, geri kafalı değil. Bu düzeni yıkmak için babam çok uğraş verdi, abim de devam etmek için çok çabalıyor ama tabii daha aşılacak çok yol var. Bir de Vanlı Oğlu aşireti var, onlar da bizimkiler gibi bu saçma düzeni bozmaya, yeni düzen kurmaya çalışıyor. Epey yol kat ettiler, çok şükür ama hala taş kafalılar da yok değil. O yüzden babamla Vanlı Oğlu aşiretinin ağası çok iyi arkadaş. İkisi bir olup Mardin'i çağdaşlaştırmak için çok çaba gösterdiler. Bizim ve onların aşiretinde uzun yıllardır hiç kan davası duymadım, berdel duymadım. Herkes sevdiğini aldı, isteyen istediği ile evlendi mesela." Şok olmuştum, Esra sanki masal anlatıyor da içinde kayboluyordum. Benim hiç bilmediğim bir düzen, ayrı bir dünyaydı Mardin. Asıl burada kurmak lazım kulübü. Mardin'de daha çok kendini korumasını bilmeyen kadınlar, kızlar var; töreye kurban giden, haksızlığa uğrayan kadınlar... * Evet canım, haklısın. Neyse, yeter bu kadar dram. Mırralar geliyor bak bakalım merak ettiğin kadar var mıymış. Küçük fincan içinde hafif yoğun bir içecek geldi, içinde azıcık vardı. Önce şaşırdım, tadı epey acı olduğu için sanırım az koymuşlar. Tadı güzel ,acı ama bilirsin, acıyı severim deyip Esra'ya göz kırptım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD