Fatih Karadağ
Konya'ya iniş yaptım, ilk işim Hüseyin'i aramak oldu. Koçum, neredesiniz? Abi, Esra Hanım'la arkadaşı Alaaddin Tepesi diye bir yer var, orada oturuyorlar. Tamam koçum, sen takipte kal, ben geliyorum.
Taksiye atlayıp, burada Alaaddin Tepesi varmış, beni oraya götürür müsün? Şoför başıyla onaylayıp aracı hareket ettirdi. Yaklaşık 20 dakika sonra Hüseyin'in dediği noktaya geldik. "Aladdin Tepesi burası efendim." Tamam, teşekkür ederim. Ücreti ödeyip taksiden indim. Görünmemek adına küçük bir büfenin yan tarafına geçip Hüseyin'i aradım.
"Efendim abi, Hüseyin tam olarak yerini tarif et." Abi, tepede bir çay bahçesi var, kızlar çimlerde oturuyor. Ben çay bahçesinden görüyorum onları. Tamam koçum, ismi ne çay bahçesinin? Alaaddin Çay Bahçesi.
Tamam, kapat, birine sorup geliyorum yanına. Büfeciye sorup çay bahçesinin yerini ve çim oturma kısmını görmeden girilen bir yeri var mı, sordum. O da şüpheci bir bakış atıp, "Abi bak, şu az ilerde ışıklar var. Merdivenden çıktın mı, solunda kalır. Serbest alanı görmeden çay bahçesine çıkabilirsin." Tamam, teşekkür ederim.
Adamın tarif ettiği yönde çay bahçesine girdim. Az ilerde Hüseyin'i görünce hızla yanına gittim. "Oo abim, hoş geldin. Sürpriz mi yapacaksın?" "He koçum, sürpriz yapacağım. Hani nerede kızlar?" "Bak, ordalar," diyip kızların yerini gösterdi. "Aferin Hüseyin, iyi yer bulmuşsun. Net gözüküyor ama bizi görmeleri için yaklaşmaları gerekir."
"Tabii abi, ne sandın?" diyip gururlandı. Esra yan profilden net gözüküyordu ama arkadaşının yüzünü kapatıyordu. Tepe , yokuşlu olduğu için yan yana oturmuşlar.
*
Biraz daha oturup toplanmaya başladılar. Pür dikkat Merve'nin yüzünü görmeyi bekliyordum. Dedim ya, bu ilginç kızı acayip merak etmiştim. Yanlarına gidip direkt tanışabilirdim ama Esra'ya yerini nasıl bulduğumu açıklayamazdım, topa tutardı beni.
Esra kalktı, Merve'nin elinden tutup kaldırdı. Merve görüş açısına girdi. Saçlarını arkaya atıp yüzünü bize doğru dönünce donup kaldım. Hani gondola binersiniz de aşağıya doğru süzülürken içiniz boşalır, bir ürperti gelir. Hah, bana da o an bir ürperti geldi, dilim lal oldu, konuşamadım. Allah'ım, bu nasıl güzellik...
O günden sonra birkaç gün Konya'da kaldım, uzaktan hep onu izledim. Yakalanırsam sapık falan zannederdi beni. Esra ile gün aşırı ders dışında sürekli Merve'yle beraberlerdi. Bunlar hiç mi ayrılmaz mı?
Her gördüğümde kalbime daha çok işledi. Saçlarını savuruşu yok muydu...
Babam arayınca artık, Mardin'e dönmem gerekiyordu. En kısa zamanda tanışmak için tekrar gelecektim. Tabi yoğunluk olduğu için fırsat bulup gidemedim. Esra tatil için Mardin'e geldi.
Sohbet arasında sürekli Merve'den bahsediyordu. Babamla annem hem Konya'yı gezmek hem de Esra'nın ortamını görmek adına Konya'ya gittiler. Tabi ben işler yüzünden bir türlü gidemiyordum.
Babamlar döndüğünde aynı Esra gibi sürekli Merve'den bahsediyordu. İçimden, "Ben de gördüm, ben vuruldum, yüreğimin üzerine oturdu, kalkmıyor," anne diyemedim.
Her gün Hüseyin'den rapor almaya devam ediyordum.
*
Aradan 3 ay geçti. Esra'dan da ara sıra Merve'yi dinliyordum. Yakında mezuniyetinin olduğunu söyledi. Hüseyin'den mezuniyet tarihini öğrendim. O güne yetişecek şekilde işlerimi ayarladım, babama da İstanbul'da olacağımı söyledim.
Okulun bahçesinde kep atma töreni için toplanmışlardı, ben de uzaktan izliyordum tabi. Nasıl da mutluydu, ne güzel gülüyordu. Yarabbim, gönlünü gönlüme yaz diye dua ettim içimden. Hüseyin'in sesiyle kendime geldim. "Abi, yanlış anlama, daha ne kadar böyle uzaktan bakacaksın? Esra Hanıma anlatsan ya." "Olmaz koçum, biraz daha zamanı var." Neden bekliyorsam, sanırım reddedilmekten korkuyordum. Esra, Merve'nin aşka inancı yok demişti bir seferinde.
Yine elim boş Mardin'e döndüm. Yaz tatilinde Esra, Merve'nin de geleceğini söyleyince heyecandan yerimde duramıyordum. "Ben sizi havalimanından alırım güzelim." Heyecanla yolcuların çıkışlarını bekliyordum. Esra gözüktü ama yalnızdı. Koca bir hayal kırıklığı.
Hızlıca kendime gelip Esra'ya el salladım. Yanıma gelince, "Eee, hani arkadaşın geliyordu, nerede?" dedim. "Esra iç çekip, Japonya'ya gidecek abi. Eğitim için kayıtlar başladı, Japonya'ya gitmek zorunda kaldı."
Allah'ım, Konya kolaydı da, Japonya biraz zordu be.
*
Zaman adeta kaplumbağa misali yavaş akıyordu Japonya'ya gitmek için fırsat kolluyordum. Merve dövüş eğitimi için gitmişti, 2 yıl orada kalacakmış, koskoca iki yıl. Allah'ım, ben ne kadar daha sabredecektim? Onun yokluğuna, uzaktan sevmekte çok zor iş, arkadaş. Ne olurdu Mardin'de bir dövüş okulu olsaydı, o zaman taaa elin Japonya'sına gitmek zorunda kalmazdı benim güzelim.
Mardin'e de bir dövüş okulu açmayı aklıma koydum, anasını satayım. Kendi kalbimle düşüncelerime adeta savaşıyordum. Özgür'ü aradım.
"Efendim kardeşim, ne yaptın? Okulun yerini bulabildin mi?"
"Evet kardeşim, Kyoto'da."
"Süpersin dostum, çok sağ ol. Nereden buldun? Lan ben bir türlü bulamadım."
"İnanmazsın kardeşim, babam söyledi."
"Nasıl lan, Ahmet amca nereden bilirmiş oraları?"
"Oğlum, meğer babam da zamanında ders almış bu okuldan. Ben araştırma yaparken tesadüfen anlattım. Seni söylemedim, bir arkadaş ders almak istiyormuş filan diye uydurdum bir hikaye."
"Çok kral adamsın, sağ ol Özgür. Bu iyiliğini unutmam dostum."
Hemen uçak bileti bakmaya koyuldum, tabii yanında özel rehberle birlikte. Mardin'den tabii ki direkt uçuş yoktu, önce İstanbul'a, oradan Kyoto'ya.
Yaklaşık 15 saat rötarlı bir uçuşun ardından Kyoto'ya iniş yaptım. Özel rehber, yakasına ismimi yazmış, beni bekliyordu.
"Merhaba," dedim. Türkçe bilmesinin rahatlığıyla, "Merhaba, hoş geldiniz," dedi.
"Önce otele yerleşelim, ardından yarın okula geçeriz."
"Tamam, iyi olur. Biraz uyumam lazım, yemek falan dinlenir, sabah okula geçeriz."
Otele geçip hızla işlemleri yapıp gösterilen odaya geçtim. Hızlı bir duş alıp yatağa attım kendimi. Uzun yolculukları çok sevdiğim söylenemezdi ama Merve'm için değerdi. Onun hayaliyle uykuya teslim oldum.
*
Sabah ilk iş duşa girmek oldu. Rüyalandık, iyi mi? Tabi o kadar zamandır bizim asker kimseye selam durmuyordu. Merveyle de rüyamda mercimeği fırına vermiştik, öyle güzeldi ki... Ancak rüyamda olurdu zaten güzelime kavuşmak...
Hızlıca hazırlanıp rehber Shou'nun yanına indim, hızlıca selamlaşıp okulun yolunu tuttuk. Sevdiceğimi bir an önce görmem lazımdı, çok özledim. Uzaktan da olsa onu birkaç saat sessizce izlemek bile yetiyordu bana. Okulun bahçesine girdik, öğrenciler güneşi selamlıyor, derse başlamak için hazırlık yapıyordu. Bir ağacın altında bankta oturduk. Shou, öğrencileri belirli zaman aralıklarında turistlerin izlediklerini ve Shuhari sanatını tanıttıklarını söyledi. Açıkçası bu durum acayip işime gelmişti.
Öğrenciler arasında sevdiceğimi bulmak umuduyla göz gezdirdim. Ön sırada diz çöküp oturmuş, üzerine okula uygun beyaz, adının kendo olduğunu öğrendiğim kıyafeti giymiş hocanın tam önünde oturuyordu. Hoca biraz konuştuktan sonra öğrenciler karşılıklı antrenmana başladı. Kahvemin karşısına yakışıklı bir herif denk geldi... Kıskançlık damarlarımda nüfuz etmeye başlarken kendimi tutmakta zorlanıyordum.
Biraz çalıştıktan sonra koca adamı iki hamlede yere serdi. "Helal olsun be!" diyip ayağa fırladım. Hemen yaptığımın farkına varıp dikkat çekmemek adına hemen geri oturdum. Ama bir an tırsmadım değil !! Bu kızı kızdırırsak, mazallah benim de pekmezimi akıtırdı valla...
Birkaç günüm kahvemi izlemekle geçti. Daha çok kalmak istesem de işleri bekletemezdim. İki ayda bir Japonya'ya gidip birkaç gün kahvemi izleyip dönüyordum. İki yılı da bu şekilde tamamlamıştık. Tabi arada sevdiceğimin sürekli karşısına geçen antrenman arkadaşı dallamayı da arada korkutmuş olabilirim...
*
Şükür, Merve eğitimini tamamlamış, Konya'ya geri dönmüştü. Esra Hanım hala okulu bitirememiş, uzattıkça uzatıyordu. Sevdiği var desem, öyle bir durumda yoktu. Hüseyin sürekli ensesindeydi, herhangi bir sevgili durumu söz konusu olmamıştı. Gele gide aşındırdım yolları ama sevdiğimin karşısına geçip de Esra'nın abisi olarak bile tanışamamıştım. Onun benden, daha doğrusu sevgimden bir haber olması beni iyice umutsuzluğa, gitgide kara sevdaya sürüklüyordu. O da beni hiç merak etmemiş, sadece Esra'dan dinlediği kadar tanıyordu.
Yine Konya yolunu arşınlayacağım bir gün... Tam ofisten çıkacağımda babam içeri girip, "Geç otur, seninle bir konuşalım," diyip beni döndürdü. "Baba, İstanbul'a gideceğim, uçak kalkacak, yetişmem lazım, acil mi dönüşte konuşsak?" dedim. "Otur karşıma, hergele, İstanbul'a gidiyormuş..."
Bir an afalladım, ne diyeceğimi de bilemedim. "Ne demek istiyorsun baba, nereye gideceğim başka? Allah Allah," diyip üste çıkmaya çalıştım. Elini kaldırıp beni susturdu. "Konya olmasın o uçuş," gözlerimi şaşkınlık içinde babama çevirdim. "Ne Konya'sı baba, işler için..."
Beni tekrar susturdu. "Sen giderken biz dönüyorduk aslanım... Daha tanışmadın mı kızla? Ben de oğlumun eli çabuktur diye övünür dururdum, hayallerimi yıktın..."
Duyduklarıma inanamıyordum, babam nasıl öğrenmişti? "Baba, sen nasıl dedim, ne zaman anladın?" "Japonya'ya ilk uçuşunda," dedi. Ben şok üstüne şok yaşıyordum.
"Nedir, ne içindir sorgulamayacağım ama daha fazla kendini harap etme oğlum. En azından Esra'ya anlat, bir yolunu bulup tanış, belli mi olur, belki o da seni beğenir, gönlü düşer. Hiç tanışmadan, gözükmeden olur mu? Kız seni tanımadan fark ederse sapık zanneder oğlum..."
"Haklısın baba ama alıştım onu uzaktan sevmeye... Sanki onunla tanışırsam içimdeki aşk sevgi sönecek gibi geliyor. Belki de reddedilmekten korkuyorum, bilmiyorum..."
"Tamam oğlum, daha fazla üzerine gelmeyeceğim. Kalk git hadi, uçağın kaçmasın," deyip göz kırptı.
Hızlıca elini öpüp koşar adım çıktım ofisten.
*
Konya'ya iniş yaptım. Beni iyice tanıyan taksici Mehmet abi beni görünce gülüp, "Hoş geldin Fatih, eve mi, kulübe mi, nereye gidiyoruz?" dedi. Gele Gide Mehmet abiyle iyice ahbap olmuş, ona neden geldiğimi anlatmıştım.
Bir saniye abi, Hüseyin nerdesiniz koçum? Genelde Merve'yle Esra bir arada oluyordu, o yüzden ben de Merve'nin nerede olduğunu bulmakla uğraşmıyordum.
Abi, Esra hanım okulda .Merve yanında değil mi?
Yok abi, yenge kulüpte. Nasıl eminsin lan?
Abi, sabah Esra hanımın evinden birlikte çıktılar. Babasının yardımcısı önce yengeyi kulübe bıraktı, oradan da Esra hanımı okula. Tamam koçum, sen görevine devam et. Abi, kulübe sür....