"İstenmediğin yerlere gitmeye iyi alıştın sen."
Barlas ifadesiz ve boş bakışlarını karısının güzel gözlerine sabitlemişti. Siyah gözleri dipsiz, derin kuyuyu andırıyordu. Genç kadın fazla bakarsa içine düşüp boğulmak ve kaybolmaktan korktu. Yeşillerini boş siyahlardan çekip yutkundu ve
" Rafet için buradayım ben. O istemeseydi gelmezdim. Beni ailecek geldiğiniz lansmana davet etmediğinizi biliyorum. " dedi.
Adam kadını etrafında döndürerek avucunu çıplak sırtına bastırdı. Ellerini adamın geniş göğsüne dayayan kadın kafasını kaldırıp gözlerine baktı. Siyah ile yeşil birbirine akarken adam kadının zarif bedenini kendinden uzaklaştırarak geri yatırmıştı. Kadın korkuyla adama tutunurken adamın yüzünde şeytani gülümseme peydah oldu. Korkusu adamın hoşuna gitmişti. Bir süre öyle kaldıktan sonra kadını aynı zarafetle kendine çekti ve dudaklarının arasında milim mesafe kaldı. Barlas siyahlarını gül kurusu rengindeki dudaklara saniyelik zaman diliminde değdirerek yeniden gözlerine çıktı.
"Yerini ve değerini gör diye daha neler yapayım? İstenmiyorsun küçük. Babam ve o aptal kuzenim dışında kimse seni istemiyor."
Duyduğu sözler çok ağırdı. Kalbinde başlayan acı ruhuna kadar ulaştı. Acıdan kıvranan ruhuna inat gülümsedi Feriha.
"O zaman sinirlerinizi daha fazla bozmayayım ben. Gideyim." Dudaklarındaki gülümsemeye tezat olan dolu gözleri acı çektiğinin kanıtıydı. Akmamaları için çok uğraştı. İkinci kez onun yanında ağlayıp kendisini rezil edemezdi.
"Çok iyi olur." deyip yakışıklı gülümseme taktı güzel ve kusursuz yüzüne Barlas Karaman.
Feriha biraz da burada kalırsa yere çöküp küçük kız çocukları gibi hıçkırarak ağlayacaktı. O yüzden kocasına küçük baş selamı vererek zarif adımlarıyla dans pistinden ayrıldı.
*****
Saatler sonra eve geldiklerinde Feriha`yı evde göremeyen Almina ağabeyine koştu.
"Abi Feriha yok evde!" dedi.
******
Merdivenlerden ağlayarak inen genç kadın gözyaşları yüzünden dengesini zor sağlıyordu. Velhasıl her an merdivenlerden yuvarlanabilirdi. Bir şekilde otelden çıkıp görevliye taksi çağırmasını istedi. Makyajının akması umurunda değildi. Görevli taksiyi çağırınca teşekkür edip aceleyle bindi. Taksici üç dakikadır bekliyordu. Sonunda dayanamayıp deminden beri ağlayan genç kadına:
"Nereye gideceğiz kızım?" diye sordu.
Feriha transtan çıkarak çantasından telefonu çıkardı. Ekran kilidini açarak numarayı kaydırdı. Aradığı kişi birkaç çalışta açtı.
"Alo yakışıklı?" dedi sorarcasına. Sesi ağlamaktan boğuklaşmıştı.
"Bebeğim. Ne oldu?” endişeli sesini duyunca az önce duran gözyaşları akınca
"Sana gelmek istiyorum." dedi tek nefeste.
"Bekliyorum"
Genç kadın taksiciye adresini vererek bakışlarını İstanbul`un karanlık yollarına dikti. Ne yapsa adam onu hayatında istemeyecekti. Gerçi istemesi için bir şey yapmamıştı ama en azından saygılı olabilirdi. Her fırsatta aşağılamayı keserek görmezden gelebilirdi. Ama zalim adam inadına yaralı kalbini zehirli sözleriyle yaralamaya devam ediyordu.
İçine kor ateş gibi düşen, ağlamasını daha da şiddetlendiren son sözleri aklından hiç çıkmıyordu.
'İstenmiyorsun küçük!'
"Geldik kızım." taksi şoförünün sesini duyduğunda kendine gelmişti.
"Bekleyin ücreti şimdi getiriyorum." diyerek indi arabadan.
Demir kapıyı açarak patika yoldan ilerleyip büyük kapının önünde durdu. Kapı daha o elini kaldıramadan açılmıştı.
"Aman Allah'ım bu ne hal Feriha?" dedi dehşete düşmüş ifade ile.
"Anlatacağım Eren dışarıda taksi bekliyor ücretini öder misin?" diyerek yorgun adımlarla eve girdi.
Ayağındaki topuklulardan kurtularak yalın ayaklarla salona giriş yaptı.
Eren taksiye parasını ödeyip geri döndüğünde Feriha`yı koltukta oturur halde buldu. Gencecik kız yaşlanmış gibiydi. Yorulmuştu. Yanına yaklaşarak kendine çekti. Feriha hiç itiraz etmeden kollarının arasına girerek sarılışına karşılık verdi. Saçlarının arasına öpücük kondurduğunda iç çekti. Ağlamıyordu artık. Sadece susuyordu. Uzun bir aradan sonra Eren:
"Üzerini değişmek ister misin?" diye sordu kadifemsi sesiyle. Sesi o kadar yatıştırıcıydı ki derin nefes alarak onaylar anlamda sesler çıkardı. Adamdan uzaklaşarak ayağa kalktı. Önden giden Eren`i sessizce takip etti. Odaya girdiklerinde "Banyo?" sorusuna karşılık "Evet" dedi, nihayet sesini çıkarmıştı.
"Neyin nerede olduğunu biliyorsun bebeğim. Giyeceklerini yatağa bırakıyorum." diyerek kıyafet dolabına yöneldi. Feriha kafasını sallayarak banyoya girdi. Aynanın önüne gelerek aksine baktı. Korkunç gözüküyordu. Rimeli akmış gözleri kızarıp şişmişti. Dudaklarını ısırarak acısını içinde tutmaktan hafif morarmıştı. Her hücresinde acısından bir damla akarak kalbine toplanıyor canını yakıyordu. Feriha aynadaki dağılmış kadına bakarak duygusuzca gülümsedi:
"Bundan sonra ruhumu ezmene izin vermeyeceğim Barlas Karaman." dedi kararlılıkla. "Kalbimi zehrinden kurtaracağım." Evet bir karar vermişti ve arkasında duracaktı.
Üzerindekilerden usulca kurtularak kabine girdi ve suyu ayarlayıp bedenini ılık suyun altına bıraktı. Bedenini ıslattıktan sonra saçlarını yıkamak için şampuana uzandı. Ceviz büyüklüğünde eline sıkıp saçlarına götürdü ve köpürterek yıkadı. Bu işlemi iki kez tekrarlayıp saçlarını duruladı. Sıra bedenine gelmişti ve her zaman Eren`de duymayı sevdiği sedir ve yeşil limon kokulu duş jelini alıp life sıktı ve bedenini o kokuya buladı. Bedeni ruhunun aksine rahatlıyordu. Gülümseyerek kendini o eşsiz kokuya bıraktı. Yıkanıp kabinden çıktığında yakışıklısının siyah bornozunu giyindi. Siyah havlusunu da alarak saçlarına doladı ve kapıyı açıp banyodan çıktı. Eren, Feriha hariç kimseye banyosuna girmeye izin vermezdi. Hatta eve getirdiği kadınlarla asla kendi yatağında sevişmezdi. Onun için başka bir odası vardı ki Feriha`ya da o odaya girmek yasaktı.
Kurulanarak Eren'in yatağa bıraktığı eşofman altı ve tişörte baktı. İç çamaşırı yoktu ki onsuz kendini bayağı rahatsız hissediyordu. Adımlarını odanın köşesinde duran şifoniyere yöneltti. Çekmeceyi çekerek baktığında hazine bulmuşcasına gülümsedi. Uzanarak gri renk 'Tomy Hilfiger' markalı iç çamaşırını aldı. Etiketini yırtarak bacaklarından geçirdi. Eren'in marka kıyafet takıntısı karşısında kafasını iki yana salladı. Etiketi koparılmamış bir sürü iç çamaşırı vardı.
Eşofman altını ve tişörtü -sütyensiz de olsa- üzerine geçirdi. Ayaklarına da yatakta sonradan gözüne çarpan çorabı geçirdi.
Saçlarını tarayarak her zaman yanında taşıdığı lastik tokasıyla topuz yaptı ve odadan çıktı. Eren'in odası zemin katta olduğu için merdivenlerle yukarı tırmandı. Mutfağa doğru yürüdü. Oradaydı. Sırtı kendisine dönük kahve yapıyordu. Kadın kahvenin taze kokusunu derin derin soluyarak koltuğa geçti.
"Sıhhatler olsun küçük hanım!" Hoş sesi kulaklarına dolduğunda gülümsedi. Ses çıkarmamıştı ama geldiğini hissetmişti arkadaşı.
"Teşekkür ederim canım."
Eren kahve dolu kupaları masaya bırakarak kendisi de oturdu ve sabırsız bir sesle:
"Anlat!" dedi.
Genç kadın sıcak kahvesinden yudum alarak boğazından geçmesine izin verdi. İyi hissetmişti. Kahve iyi gelmişti. Birkaç yudum daha aldıktan sonra Eren'in kendisine diktiği delici yeşillerinden rahasız bir şekilde kıpırdanarak kaçışı olmadığı için konuşmaya karar verdi:
"Evli bir adamın bebeğini doğurmak için babasıyla anlaşma yaptım." dedi direkt. İçtiği kahve boğazına kaçan genç adam öksürük krizine girdi. Feriha kalkarak sırtına vurdu.
"Helal helal. Yavaş ol öleceksin." dedi sakince.
Kendine geldikten sonra genç adam "Ne saçmaladığının farkında mısın sen?" dedi hırlayarak.
Her zaman dupduru olan yeşil gözleri bu sefer ateş saçıyordu.
"Farkındayım elbette. Hiçbir zaman anne olamayacak bir kadının kocasına bebek doğurmak için evine gittim. Adam benden nefret ediyor. Her seferinde hislerini yüzüme vurmaktan da çekinmiyor." dedi. Omuz silkerek kahvesini yudumladı.
Eren duyduklarını hazmetmek için kendine uzun bir zaman tanıdı. Bu kızın neden böyle bir işe kalkıştığını anlamaya çalıştı. Ama başaramadı. Kadına sert sesle hikayeyi tüm ayrıntısıyla anlatmasını istedi. Dinlediği hikayeden sonra bakışları tek bir noktaya ilişen Eren:
"Adam sana kapılmaktan korkuyor sadece. Hepsi bu." dedi.
Kaşlarını çattı genç kadın: "Hayır o benden nefret ediyor. Karısına aşık. Hem de deliler gibi. Bir görsen ona bakarken nasıl parlıyor o siyah gözleri." İç çekti.
"İkiniz de salaksınız!" Yumruğunu sıktı "O dangalağın ağzını yüzünü dağıtmak istiyorum." diye tısladı.
"Neden?"
"Benim bebeğimi üzdüğü için." Yumruk yaptığı elini açıp uzandı ve genç kadının yanağını okşadı. Ardından ona güven verircesine gülümsedi. Gülümserken yanağında beliren gamzesini seviyordu genç kadın. Ve o çukurlara dokunmaktan kendini alamıyordu. Eren kendini beğenmiş bir şekilde elini hafif uzun açık kahve renkli saçına geçirip dağıttı ve gülümseyerek:
"Biliyorum bebeğim çok yakışıklıyım!" dedi.
Feriha okşadığı çukuru bırakıp omuzuna yumruk geçirdi:
"Ve çok ukalasın!" dedi. Eren kadına dikkatle baktı:
"Aç mısın?" diye sorduğunda dalgınca kahve kupasına bakan kadın kafasını kaldırdı. Gülümsemeye çalıştı. Beyni bir şeyle meşgül olmadığında saatler önce yaşadıkları aklına geliyor durgunlaşmasına neden oluyordu.
"Evet ama birlikte yapalım dışarıdan söylemeyelim." dedi. Kendini beğenmiş gülümseme eşliğinde göz kırpan Eren:
"Olur küçük hanım nasıl isterseniz!" dedi ukala ses tonuyla.
*****
"Ahh!"
Üzerindeki beyaz tişörtü başından çıkaran Eren, tişörtüne üzgün gözlerle baktı. Yaptıkları sarmaları ocağa koyup pişmesini beklerken dolaptan aldığı domatesi ısırmış, suyunun üstüne fışkırmasına sebep olmuştu.
"Yavaş olsana zaten senin hepsi." derken gülüyordu genç kadın.
Saatler önceki halinden eser yoktu. Çok mutluydu. Eren Alsancak onu mutlu etmeyi hep bilmişti.
"Çok konuşma bebeğim yoksa domates suyu banyosu yaparsın." diyerek kadını tehdit etti. Feriha yüzünü buruşturdu.
"Aman aman kalsın!"
Yemek piştikten sonra yemişlerdi. Sofrayı kaldırarak bulaşıkları makineye dizerken kapı çaldı. Feriha:
"Ben açarım." diyerek yıkadığı elini kuruladı ve kapıya gitti. Eren kafasıyla onayladı ve işine devam etti.
Genç kadın kapıyı açınca karşısında gördüğü kişi ile küçük dilini yutuyordu az kalsın. Bir süre birbirilerine baktılar. Adamın gözleri öfkeyle kadının üzerindekileri ezberlerken kadın kendisine boş boş bakıyordu. Sonunda genç kadın sesini bularak:
"Barlas Bey!" dedi cılız sesle. Neden gelmişti ki? Kendisini aramış mıydı? Neden ama? Kadının kafası karışmıştı.
Eve geldiklerinde kendisini o evde bulamadığı için sevineceğini bile düşünmüştü. Ama şimdi karşısında duruyordu. Onlar bakışırken Eren geldi. Elini havluyla silerken kim olduğuna bakmadan:
"Kim o bebeğim?" diye sordu.
"Bebeğim?" Adamın tek kaşı soru sorarcasına kalkmıştı. Geldiğinden beri ilk kez konuşmuştu. Sinirli siyah gözlerini karısının üzerindeki erkek kıyafetlerinin ve yanındaki üstsüz yakışıklı erkeğin üzerinde dolaştırdı. Yumruğunu sıkarak: "Neler oluyor burada?" diye sordu. Sesi kızgın demir gibi can yakıyordu. İrkildi kadın.
"Bu kim?" Sonunda Barlas`ı fark eden Eren, sakin sesle sormuştu.
"Barlas Karaman." dedi.
Feriha Eren'e kavga çıkmaması için bakışları ile yalvarıyordu. Ama nafile bir yalvarış içinde olduğunu biliyordu. Çünkü arkadaşı, kocası olacak adama kırmızı görmüş boğa gibi bakıyordu. Büyük bir kavga çıkması an meselesiydi.
Eren içinde çağlayan volkanı bastırmak için derin nefes aldı ve: "Sevdiği kadına olan o büyük aşkını şirket koltuğuna değişen adam mı?" diye sordu. Adam kelimesini tiksinç bir şeymiş gibi söylemişti. Barlas duyduğu kelimelerle soğukkanlılığını yitirmişti. Ağzından çıkanları beyninde tartmadan ortaya saçmıştı:
“Bakıyorum küçük sevgilin sana her şeyi anlatmış.” iğrenen bakışları kadının yıkadığı belli olan saçlarında dolaştı: “Ve kadınını teselli seksiyle ödüllendirmiş gibisin.”
Duyduğu kelimeler kadını kurşun gibi delip geçerken Eren`in mantığını devre dışı bırakmıştı. Aralarındaki kadını incitmeden arkasına çekti ve tüm ihtişamıyla kapıda dikilen dışı cafcaflı, içi nefretten kararan adamın yakasına yapıştı. Tek hamleyle onu içeri çekerek duvarla kendisi arasında sıkıştırdı. Kolunu boğazına sertçe bastırarak:
“Benim canımı yakmaya devam edersen çok pişman olursun Barlas Karaman!” diye hırladı. Nefes alamasa da yüzüne alaycı gülümseme kondurmayı başaran Barlas:
“Ne yaparsın? Merak ettim bak şimdi.” dedi. Duyduklarından sonra öfkenin uluduğu yeşil gözler kendisini tatmin etmişti.
“Hayatını siker eline veririm Karaman. Beni daha fazla tahrik etmezsen senin yararına olacak!”
Duyduklarından sonra alaycı tavrı yok olan Barlas, boğazını sıkan adamı hırsla iterek karşıdaki duvara çarptı. Yakasına yapışarak:
"Kim kimin hayatını sikiyor orası tartışılır koçum!" dedi. Duyduğu kelimelerden sonra duvara tutunan kadın, gözlerinin dolmasına engel olamadı. Saatler önce banyodayken kendi kendine verdiği sözü unutmuştu.
Barlas`ın ağzından çıkanlar Eren`in tam ortasından geçmiş, kanın beynine sıçramasına neden olmuştu. Tüm gücüyle iri cüsseli adamı iterek karşı duvara dayadı.
"Ulan senin ecdadını..." Sıktığı yumruğunu adamın yüzüne indirecekken:
"Yeter! Yeter durun artık!” diye bağıran kadınla ikisi de durmuştu. Kadının elini kalbine götürdüğünü fark ettiğinde endişelenen Eren, Barlas`ın yakasını anında bırakarak kadına doğru iki büyük adım attı. Yüzü beyazlayan kadının nefesi sıklaşmıştı. Eren`in yanında olduğunu fark eden genç kadın cılız sesle:
"Eren lütfen! Yapma!" dedi.
“Bu it seni üzüyor Feriha. Nasıl yapmayayım?" Söylerken bile yüzüne endişeyle bakan adamı ne kadar sevdiğini bir kez daha anladı. Elini kaldırarak sakallı yanağına koydu.
"Ne olursun dur. Artık dayanamıyorum. Beni seviyorsan uzatma."
Elini yanağından çeken adam avuç içini öptü.
"Peki güzelim senin için duracağım.” dedikten sonra kendilerini kara delik gibi simsiyah gözlerle izleyen adama öfkeli bakış attı: “Ben içeri geçiyorum. Sen de şu şerefsizi gönderdiğinde planladığımız şeyi yaparız."
Planladığımız şey mi? Adamın kaşları çatılmıştı.
Olumlu anlamda kafasını sallayan kadına gülümseyen Eren salona geçti.
"Barlas Bey siz de gidin artık. Ben sadece sizin bebeğinizi taşıyacağım. Bu hayatıma karışacağınız anlamına gelmez. Ben sizin karınız değilim. Sizin karınız evde!” Kadının yorgun sesle söylediklerini öylece dinleyen adamın bakışları, giydiği V yaka tişörtten belli olan açık kırmızı renkli ameliyat izine takıldı.
Çok acı çekmiş miydi?
Ne düşünüyordu o? Ona neydi ki, bu kadının çektiği acılardan? Saçmalıyordu.
"Yarın aşılama var. Saçmalamayı bırak ve benimle gel!"
Kadın bezmiş ifadeyle adama baktı:
"Bana sizinle gelirsem cenneti vereceğiz deseler, yine de gelmem Barlas Bey. Asla. Adresi verseniz yeter. Şimdi lütfen gidin artık!" diyerek açık kapıyı gösterdi. Bir süre kendisinin bitmiş halini izleyen adam ceketinin cebinden çıkardığı telefonun ekranına birkaç kere dokundu. Mutfakta tezgahın üzerine bıraktığı telefonundan bildirim sesi gelince kaşlarını çatan kadın:
“Telefon numaramı biliyorsunuz.” dedi.
Dudağının sağ kenarı yukarı doğru havalanan adam telefonu cebine attı:
“Seni nasıl buldum zannediyorsun?”
İlgilenmedi kadın. Onun için kendisini araması hiçbir duygu belirtisi değildi. Kesin Ahmet Bey'in zoruyla aramıştı. Ahmet Bey'i hatırlayınca kalbi sıkışan kadın onunla konuşmayı zihnine not etti.
“Yarın tam vaktinde orada olacağım” dedi soğuk sesle. Sesiyle adama git diyordu. Daha fazla yakma canımı.
Gitme vakti gelen Barlas, evden çıktıktan sonra karısı kapıyı ardından kapattı. Kapıyı kapatarak yere çöken kadının imdadına, yine en sevdiği arkadaşı yetişti. Eren onu kucakladığı gibi misafir odasına götürdü ve örtüsünü açtığı yatağa yatırdı. Yatırdı ama gitmedi. Yanına oturarak saçlarını okşadı.
“Seni seviyorum yakışıklı.” dedi boğuk sesiyle. Burnunu çektiğinde adam onun sessizce ağladığını anlamıştı. O an kadını dinleyip adamdan uzaklaştığına pişman olmuştu. `Keşke bir tane yumruk geçirebilseydim!` diye yakındı saniyeler boyunca.
“Ben de seni seviyorum bebeğim. Ağlama. Senin güzel gözlerinden akan her damla benim o şerefsize olan öfkemi harlıyor. Keşke seni dinlemeyip yüzünü gözünü dağıtsaydım onun!”
“Değmez. O adam hiçbir şeye değmez.”
“Senin gözyaşlarına da değmez o zaman. Ağlama artık.”
“Uyumak istiyorum.” diyerek içinden onun haklı olduğunu kabul etti. Eren eğilerek saçlarını öptü ve “İyi geceler bebeğim.” dedi.
“İyi geceler yakışıklı.”
*****
Barlas evden çıktıktan sonra arabasına doğru ilerledi. Kapısını açarak bindikten sonra çalan telefonunu cebinden çıkardı. Babası arıyordu. Ekrana dokunarak çağrıyı cevapladı. Ne soracağını biliyordu. Ya da kimi. O kadın için endişelenmeye bile değmezdi. Feriha Hanım sevgilisiyle planladığı şeyi yaparken zavallı yaşlı babası onun için endişeleniyordu.
Ahmet Bey o telefonu açar açmaz: “Kızımı buldun mu Barlas?” diye sordu.
"Evet baba.”
“Getiriyor musun?”
Sessizce oflayan adam yüzünü sıvazlayıp kafasını çevirerek az önce çıktığı eve baktı.
“Hayır baba. Bir arkadaşı hasta onun yanında.” Babasına yalan söylediği için dişlerini sıktı. Hepsi o kadının suçuydu ama bitecekti. Yarın aşılama için gün aldıklarında her şey netleşecekti.
“Keşke bana söyleseydi. Neyse yarın gider alırsın kızımı.” Babası ona her kızım dediğinde sinir oluyordu. Melek`e de kızım diyordu ama kızım kelimesi gelinimmiş gibi çıkıyordu dudaklarından. Ama o kadına kızım dediğinde adam sanki gerçekten kızıymış gibi hissediyordu.
“Tamam. Ben eve geliyorum. Görüşürüz baba.”
“Tamam oğlum. Dikkatli gel!”
Telefonu kapattıktan sonra son kez eve bakan adam arabayı çalıştırarak hızla eve doğru sürdü.
Ertesi sabah yorgun ve bitkin bir şekilde uyanan kadın, kendini yataktan kazıyarak çıktı. Elini yüzünü yıkayarak Eren`in hazırladığı kahvaltı sofrasına oturdu. Birlikte kahvaltı ettikten sonra kendisini telefonundaki adrese bırakan Eren, yaz tatillerinde çalıştığı babasının şirketine gitmişti. Feriha önünde indiği hastanenin büyük binasına baktı. Gösterişli binanın tepesinde Hayat Medical Center yazıyordu.
“İçeri geçelim mi?” diyen adama döndü. Biraz geride durmuş kendisine bakıyordu.
“Geçelim.” dedi ona bakmayı keserek. Önden giden adamı takip ederek içi dışından da gösterişli olan hastaneye girdi. Resepsiyonun önünden geçerken görevli kadın adama gülümseyerek selam verdi. Kısa baş selamıyla ona karşılık veren kocası, durmadan asansöre doğru yürüdü. Birlikte çağırdığı asansöre binerken bir birlerinden en uzak köşelerde durdular. Genç adam önden yürüdüğü için kadının ne giydiğini anca asansörde fark ediyordu. Kadın su yeşili renginde önü fermuar detaylı, kalın askılı, sırt dekolteli – sırtına bakınca dişlerini sıkmıştı – dizlerinin üzerinde biten tam yaşına göre sade ama şık bir elbise giyinmişti. Kestane rengi saçlarını açık bırakmış, bileğine sarı ve mavi renk bileklik takmıştı. Ayağındaki yüksek topuklu, X bantlı, şerit ayakkabı ile kabul etmek istemese de güzel görünüyordu. Yüzündeki makyajı Melek`in makyajıyla kıyaslarken buldu kendini. Burnundan öfkeyle nefes vererek telefonuna gelen mesaj bildiriminden sonra parmakları ekranda gezinen kadının yüzünde beliren hoş tebessümü görmemek için bakışlarını ondan çekti.
İstedikleri kata geldiklerinde asansörden inerek koridorda yürüdüler. Durduklarında kadın kocasının kapıyı açmasını bekledi. Olanlar sanki onun dışında gelişiyormuş ve birazdan aşılama için konuşma yaparak gün alacak olan o değilmiş gibi çok sakindi. İçeri geçtiklerinde kendilerini fark eden genç ve yakışıklı bir doktor ayağa kalkarak masasının etrafında dolanıp kocasına sarıldı.
“Hoş geldiniz kuzen!” dedi. Kuzen? Adam Barlas`ın kuzeni miydi? Daha önce onu görmediğine emindi. “Nasılsın Feriha? Ben Macit Karaman. Rafet`in ağabeyi.” dediğinde istemsizce gülümsedi kadın. Sabah Rafet ve Ahmet Bey'le konuşmuş, onları sakinleştirmişti.
“Hoş bulduk Macit Bey.”
“Rafet`e abi dediğini duydum Feriha. Bana da zamanla abi diyeceğini umut ederek senden Macit demeni rica ediyorum.” Adamın gülümsemesi bulaşıcıydı.
O an kadın göğsünde tekleyen kalbini dinledi. Tekleyen kalbi göğsüne hoş bir duygu yaymıştı.
“Tamam Macit.” Gülümsedi. Artık Kabul etmişti. Karaman`lar Barlas Karaman hariç, çok iyi insanlardı. Özellikle erkekleri.
“Abi kardeş muhabbetiniz bittiyse konuya geçelim artık.” Adamın memnuniyetsiz sesini duyan kadın, gülümsemesini yüzünden sildi. Gözlerini deviren Macit, kuzenine baktı.
“O zaman seni dışarı alayım kuzen. Çünkü gelin hanımla özel konuşacağım. Senin yanında cevap vermek istemeyebilir.” dediğinde canıma minnet der gibi kaşlarını kaldıran adam dışarı çıktı.
Kocası çıkınca onun gösterdiği koltuğa oturdu kadın. Karşısına not defteriyle oturan Macit, telefonunu çıkardı ve birini aradı.
“Boşsan odama gel Leyla!” diyerek kapattı. Tekrar not defterini ve kalemini aldı. “En son ne zaman regli oldun Feriha?” diye sorduğunda yanakları kızarana kadın:
“On gün önce.” dedi.
“Daha dört gün var. Şimdi odama kadın doğum uzmanı Leyla Hanım gelecek.” Lafını bitirir bitirmez tıklanan kapıya baktı adam. “Gel!” dedikten sonra içeri çok güzel bir kadın girdi. Kadın beyaz önlüğün en çok yakıştığı, hani su gibi kadın dediklerindendi.
“Gel Leyla. Seni Feriha Erman ile tanıştırayım.” dediğinde kadına baktı. “Uzaktan bir akrabamız. Aşılama ile hamile kalmak istiyor.”
Kadın Macit`e, kuzeninin ikinci karısı hatta bebeğinin taşıyıcı annesi olduğunu demediği için minnetle baktı. Karşılığında kendisine göz kırpan adama gülümsedi.
“Anladım. Özel değilse neden normal yolla hamile kalmak istemediğinizi sorabilir miyim?”
Zor yerden gelen soruya çalışmadığı için bakışlarını kaçıran kadın, dolan gözlerini yere eğdi. O şansı kendisi kendi ellerinden almıştı. Kaderini evli ve zalim bir adamın ellerine teslim etmişti.
Saniyeler sonra kafasını kaldırdığında aklına gelen ilk hikayeyi anlatmıştı.
“Ben evli değilim Leyla Hanım. Nişanlıydım ve nişanlım kanserden hayatını kaybetti. Ama ölmeden önce ondan spermlerini bana bağışlamasını istedim. O öldükten sonra hayatıma kimseyi almayacaktım ve bir tek onun bebeğini doğurmak istiyordum.” Anlattığı hikayeye kendisi de şaşırmıştı. Aklına nereden böyle bir hikaye gelmişti ki?
Bakışlarını Macit`e çevirince onun kendisine gururla baktığını ve kafasını olumlu anlamda salladığını gördü. Leyla, aşık bir kadın olarak kendisine anlatılan hikayeyi kalbi ezilerek dinledi. Aşkı için neleri göze alan kadınlar vardı. Alkışlanılası bir davranıştı.
“Sen bir kahramansın Feriha. Eminim sevdiğin adam seninle gurur duyuyor.” diyen Leyla`ya gözlerini devirmemek için kendi zor tuttu.
“Teşekkür ederim Leyla Hanım.” diye basit bir teşekkür etti.
“Şimdi senden birkaç tahlil isteyeceğim. Ve kaç gün önce regli olduğunu bilmem lazım.”
“On gün önce.” dedi tekrar.
“Süper. Dört gün var daha. Şimdi seni ultrasona alalım. Her şeyi kontrol edip bir sorun saptamadığımız zaman yarın sana çatlatma iğnesi yaparız.”
“Peki.”
Leyla ile birlikte odadan çıkan kadın, kocasının koridorun diğer ucunda telefonla konuştuğunu gördüyse de tepki vermedi. Ultrasonda hiçbir problem olmadığı anlaşılınca, tahliller verdikten sonra hastanenin kafeteryasına indi. Tahlil sonuçları bir saat içinde belli olacaktı. O zamana kadar İzmir`den gelecek olan arkadaşlarıyla konuşmak için telefonunu çıkardı ve Umut`u aradı. Okulun yeni döneminde kardeşi gibi sevdiği iki kadınla birlikte okuyacaktı. Onlara bu olanağı sağladığı için Ahmet Bey'e ayrıca minnettardı. Umut moda tasarım, İrem ise tiyatro bölümünde okuyordu. İrem ile yetimhanede büyümüşlerdi. Kardeşten de yakınlardı. Umut, Eren`in kuzeniydi ve onunla Eren sayesinde tanışmışlardı. Telefonu kapatıp masaya bıraktığında duyduğu sesin sahibine döndü. Genç bir hemşireydi.
“Feriha Hanım sonuçlar çıktı.”
“Geliyorum.”
Yukarı çıkarak sonuçları aldıktan sonra Leyla`nın odasına çıktı. Leyla`nın ultrason odasında muayenede olduğunu öğrenince Macit`in odasına doğru yürüdü. Sonuçta Macit de bir doktordu ve tahlil kağıdından anlardı. Odanın önüne geldiğinde hafif aralık kapıyı tıklatmak için elini kaldırdı. Fakat ismini duyunca durdu.
"Kızma ama harbiden de salaksın abi." dedi Macit. Kocasının öfkeli adımlarını duydu odada.
"Ne diyorsun abi sen?" Ayağa kalktı ve sinirle kuzenine doğru yürüdü.
"Feriha diyorum. Senin karın diyorum. Normal yolla, tadını çıkara çıkara hamile bırakacağına hangi yola baş vuruyorsun. Yanlış anlama karına asılmıyorum onu çok sevdim. Sebepsizce sevgi yuvalandı içimde. Onun böyle hastane köşelerinde tahlilden tahlile koşuşunu görünce içim ezildi sadece."
Genç kadın adamın sinirli sesini duydu. Gözleri çoktan dolmuştu. Canının yanacağını hissediyordu. Bu seferki en kötüsü olacaktı. Hissediyordu.
"Ben Meleğime asla ihanet etmem Macit!"
"Feriha da senin karın ama." diye diretti Macit.
"Hayır sadece bebeğimi doğuracak kadın. İkisinin arasında fark var." Elini saçına geçirip çekti ve umursamadan gaddarca "Keşke doğumda ölse de kurtulsam." dedi.
Dolu gözlerle gülümseyen kadın, elindeki kağıtları sıktı. Titreyen alt dudağını dişlerinin arasına almadan önce göğsünden yükselen acıya yenilerek “amin” dedi.
*****
Operasyondan sonra genç adamın Polonezköy`deki evine gelmişlerdi. Her taraf yemyeşildi. Genç kadın balkona çıkmış ciğerlerini temiz hava ile şenlendiriyordu. Hafif esen rüzgar saçlarını savuruyordu arkaya doğru. Sabahtan beri kocasıyla bir kelime bile konuşmamıştı. İki yabancı gibilerdi evin içinde. Aşılamanın sonucu bir sonraki regl döneminde belli olacaktı. Leyla aşılama tutmazsa sık sık yapamayacağını anlatmıştı. Zaten birkaç kere yanına gidemezdi. Çünkü sperm örneğini harcamışlardı. Anlattığı sahte aşk hikayesi ayağına dolanıyordu. İçinden aşılamanın tutması için Allah`a yalvarmaya başladı. Tutmazsa o adamın kendisine dokunmasına katlanamazdı. Düşüncesi bile ürpermesine neden olurken arkasında duyduğu ayak sesiyle onun da balkonda olduğunu anladı. Konuşmanın tam zamanıydı. Adamı görebilmek için ona döndü. Gözlerine bakarak:
"Ben ayrı evde yaşamak istiyorum." dedi.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Kaşlarını çatıp dudaklarını düz çizgi haline getirdi.
"Yalnız kalmak ve göz zevkinizi bozmamak için ayrı ev istiyorum" hâlâ diretiyordu Feriha.
Yumruklarını sıktı Barlas. Bu kadın, tüm sinirleri ile oynamayı nasıl da başarıyordu. Bu asi, dikbaşlı küçük kızı dizlerine yatırıp pataklamak vardı şimdi.
"Ne o rahat edemiyor musun bizim yanımızda?" diye sordu alayla. Sinirini yutmak zorunda kaldığı için patlamaya hazır bomba haline geliyordu iyice.
Feriha onu duymazlıktan gelerek:
"İstediğiniz oldu, evinize geliş amacımı yerine getirdim. Bakarsınız belki Allah dualarınızı duyar. Ben de doğumda ölürüm ha?" Boğazında takılıp kalan yumruyu yutmak o kadar da kolay değildi.