bc

Erotomani-II (+18)

book_age18+
186
FOLLOW
2.2K
READ
adventure
revenge
dark
forbidden
love-triangle
contract marriage
one-night stand
reincarnation/transmigration
family
HE
escape while being pregnant
teacherxstudent
love after marriage
age gap
fated
forced
opposites attract
second chance
friends to lovers
pregnant
arranged marriage
curse
playboy
badboy
kickass heroine
neighbor
mafia
single mother
gangster
heir/heiress
blue collar
drama
tragedy
sweet
lighthearted
serious
kicking
mystery
scary
bold
loser
lucky dog
single daddy
werewolves
detective
campus
city
mythology
office/work place
cheating
childhood crush
disappearance
enimies to lovers
lies
rejected
secrets
soul-swap
harem
poor to rich
war
love at the first sight
affair
friends with benefits
polygamy
surrender
addiction
assistant
substitute
like
intro-logo
Blurb

❣️❣️ Not: İlk kitabı okumadıysanız, bu kitabın büyüsünü tam anlamıyla hissedemezsiniz. Önce ilk kitabı okuyun, sonra bu serüvene dalın!

BALAMİR AİLESİ GERİ DÖNÜYOR! 🖤

Balamir Malikanesi’ni ve o sıcak aile ortamını özleyenleri yeniden bir araya gelmeye çağırıyorum…

Malikaneye geri dönüyoruz! Bakalım bıraktığımız gibi mi?

💍 Baha & Aysa çiftimiz nasıl? Aşkları hâlâ ilk günkü gibi mi?

🎒 Cici artık 7 yaşında ve okula başladı!

🔥 Korhan, Sonat ve Alper hâlâ bekar dayılar olarak ortalığı kasıp kavuruyor mu, yoksa gönüllerini birine mi kaptırdılar?

😂 Kılıç Arslan yine bizi kahkahalara boğmaya hazır mı?

Bu kitap, hem aile sıcaklığını hem de unutulmaz karakterleri özleyenler için…

Ben hepsini çok özledim. Eğer siz de özlediyseniz, sizi sayfaların arasında bekliyoruz.

chap-preview
Free preview
-CİCİ-
Bugün 12 Eylül… Cici’nin okulunun ilk haftası bitmişti. O artık yedi yaşındaydı. Daha önce hiç okula gitmemiş, yalnızca evinde özel eğitim almıştı. Yazmayı biliyor, matematikte de yaşıtlarının çok daha ilerisindeydi. Aslında istersek üçüncü sınıftan bile başlayabilirdi; fakat aldığı eğitim, Türkiye’deki sistemden farklıydı. Biz de onun için en uygun başlangıcın ikinci sınıf olacağına karar verdik. Artık yaşıtlarıyla vakit geçirmeye ihtiyacı vardı. Yine de Cici henüz alışamamıştı. Her sabah gitmemek için Baha ile bana türlü bahaneler sunsa da onu ikna ediyorduk. Çünkü biliyorduk, bu onun iyiliği içindi. O gün okul çıkışına ben gelmek istemiştim. Arabamı okulun önüne çektim, sağ camı indirip etrafa göz gezdirdim. “Balamir Koleji.” Okulun tabelesine bakarken içimden geçirdim. Bu okul, aslında Baha’nın Cici için açtığı özel bir dünyaydı. Güvenlik sistemi en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, öğretmenlerden kantin görevlisine kadar herkes özenle seçilmişti. Buraya gelen çocukların aileleri de seçkin insanlardı. Ve elbette herkes, Baha Balamir’in kim olduğunu biliyordu. Onun bu kontrol manyaklığı beni bazen öldürüyordu; ama bir yandan da aynı şey, ona yeniden yeniden âşık olmama sebep oluyordu. Zil sesiyle birlikte yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Bugün Cici’yi ilk kez okul üniformasıyla görecektim. Onu buna ikna etmek hiç kolay olmamıştı. Ne çok sadeymiş, ne ona yakışmazmış! Nihayet, sırf onun gönlü olsun diye üniformalar ünlü bir Fransız terzisine tasarlatılıp dikilmişti. Dayısı okulun sahibi olsa da, ona özel muamele gösterilmesini istemiyorduk. Ama bunu Cici’ye anlatmak tabii ki kolay değildi. İşte orada… Cici geliyordu. Hemen arabadan indim, okul kapısına doğru yürüdüm. Üzerinde beyaz bir gömlek vardı. Yaka kısmı Fransız danteliyle süslenmiş, siyah kurdele zarifçe bağlanmıştı. Omuzlarına oturan siyah ceketi sıradan değildi; okuldaki ayrıcalığı belli belirsiz hissettiriyordu. Altında dizlerinin hemen üzerinde biten şort-etek vardı. Ayağında beyaz pabuçlar, fırfırlı çoraplarının ucu dışarı taşmıştı. Altın sarısı saçları tepeden topuz yapılmış, beyaz kurdeleli tokası tatlılığına tatlılık katmıştı. Onu böyle görünce gözlerim yine doldu. Sabah ben yapmıştım saçlarını,ben giydirmiştim. Etrafa baktım. Bütün kızların formaları aynıydı; erkeklerinki ise daha sade, gömlek-ceket ve pantolon şeklindeydi. Cici’nin elinden bir öğretmen tutuyordu. Çantasını yine takmamış, öğretmenine vermişti. Yüzü inanılmaz asıktı. Belli ki bugün de işler istediği gibi gitmemişti. Onlara yaklaşınca güneş gözlüğümü çıkarıp saçlarımın üstüne yerleştirdim ve öğretmene gülümsedim. “Hoş geldiniz, Aysa Hanım!” dedi öğretmen. “Hoş buldum Yasemin Hanım. Sanırım size zahmet oldu.” dedim, elindeki çantayı işaret ederek. “Çantasına hâlâ alışamadı.” dedi omuz silkip ve bana beyaz çantayı uzattı. Hiç bekletmeden aldım, önüme tuttum. Cici, Yasemin’in elini bıraktı ve yanıma geldi. Ona baktım; başını kaldırmış, sarı kaşlarının ortasında hafif bir çukur belirmişti. “Çok büyük. Ben el çantası severim!” “Ama kitapların onlara sığmıyor Cici. Hem okula her çantayla gelemezsin, bunu konuşmuştuk.” “Saçmalık.” dedi, gözlerini devirdi ve beni beklemeden arabaya doğru yürüdü. Öğretmene baş selamı verdim, ardından arkasından ilerledim. Gözüm etraftaki sivil gibi görünen korumalara takıldı. Aldırmadım. Arka kapıyı açtım, Cici'nin binmesini bekledim. Emniyet kemerini taktıktan sonra yüzümde kocaman bir gülümsemeyle yerime geçtim. Kendi kemerimi bağlarken dikiz aynasından onun memnuniyetsiz bakışlarını yakaladım. “Nasıldı günün?” diye sordum, cevabını az çok bilsem de. “İğrenç! Sınıfta en kısa benim. Canım çok sıkılıyor. Minel bana sen kreşe gitmeliydin dedi!” "Bakma sen ona. Uzayacaksın. Henüz çok küçüksün.Üstelik kreşe o gitsin! Hala sayıları toplayamıyor değil mi?" "Evet zeka olarak hepsi benden geride. Onlarla aynı yaştayım Aysa ama benden uzunlar. İstemiyorum okula gitmeyi!" “Hadi ya…” dedim, arabayı çalıştırıp yavaşça hareket ederken. “Hâlâ yabancılık mı çekiyorsun?” “Onlar yabancılık çeksin Aysa. Okulun sahibi benim.” Bu sözlerine istemsizce güldüm. “Eee, Metehan’la aynı sınıftasın. Yok mu onunla ilgili anlatacak bir şeyin?” “Konuşmuyorum onunla.” dedi, sesi biraz daha öfkeli çıkmıştı. “Aa? Neden Cici’m?” “Sürekli etrafında kızlar var. Onlarla oynuyor.” “E sen de aralarına katılsana.” dedim heyecanla. İçten içe, onun bir kız arkadaşı olsun istiyordum. “Öff, hepsi çocuk gibi. Derste bile salak salak gülüyorlar. Çoğu şeyi anlamıyorlar. Öğretmen aynı basit şeyi iki kere anlatıyor.” Dudaklarımı birbirine bastırdım. Onun bu tatlı hoşnutsuzluğuna gülmek istesem de, sinirleneceğini bildiğim için sustum. “Aysa?” “Efendim canım?” “Tarçın’ı götüremez miyim okula?” “Maalesef Cici. Oyuncaklar yasak. Tarçın seni evde bekliyor.” “Off…” dedi, camdan dışarı bakarak. Biraz sessizlik oldu. “Aysa?” “Efendim Cici’m?” “Baha ile konuşamaz mısın? Evde ders alsam… Hem okul bizim değil mi? Okula gidiyor gibi görünebilirim. Sorun olmaz.” Yedi yaşında bir çocuk için, hayatına alternatif üretmekte üstüne yoktu. “Olmaz Cici. Artık daha çok arkadaş edinmelisin. Okul ortamını görmelisin—” “Tamam Aysa, kime anlatıyorsam…” diye sözümü kesti. Dudaklarımı büzdüm. Onun üzülmesine dayanamıyordum. “Aç mısın?” dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. “Hayır.” “Hm… Hamburger yeriz diye düşünmüştüm ama…” dedim, dikiz aynasından ona bakarken. Cici hemen önüne döndü. “Olur. Yiyelim.” dedi soğuk bir sesle. Büyüdükçe Baha’nın kopyası oluyordu. “Ama…?” dedim, gözlerimi yoldan ayırmadan. “Baha’nın haberi olmayacak, merak etme.” diye tamamladı sözümü. Memnuniyetle gülümsedim ve sevdiğimiz hamburgeri çok güzel yapan mekâna doğru sürdüm. Eve gelmiştik. Arabamın motorunu susturduğum anda, kapımı korumalardan biri açtı. Aşağı indiğimde Cici de hemen arkamdan inip yanıma yanaştı. “Aysa Hanım, arabanızı tekrar kullanacak mısınız? Yoksa yıkamaya göndereyim mi?” “Kullanmayacağım.” dedim kısa bir ifadeyle. Sonra Cici’nin minik elini tuttum, beraberce kapıya doğru ilerledik. “Bakıyorum da keyfin yerinde, Cici’m?” dedim gülümseyerek. Cici başını biraz yana eğdi, dudaklarının kenarı yukarı kıvrıldı ama gözleri yine aynı huysuz ışığı taşıyordu. “Okul hariç… her yer çok güzel.” dedi keyifli bir tonla. Hamburgerin yüzüne renk kattığı belliydi. Ama okul sözcüğü geçince kaşları çatılmış, dudaklarının kenarı düşmüştü. Kapı açıldığında Gülfem bizi karşıladı. Yüzünde zarif bir tebessüm vardı. “Güzel haber?” diye sordu umutla. “Maalesef.” dedim, sesimde hâlâ Cici’nin okula alışamadığını belli eden o kırgınlık vardı. Gülfem dudaklarını birbirine bastırıp omuz silkti. Cici ise hızla içeri koştu. Birden evin içinde yankılanan bir sesle irkildim. “BAHA!” Çığlığıyla gözlerimi kocaman açtım. Gülfem’le bakıştık; o bana gülümseyerek karşılık verdi. Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Hemen içeri girdim. Gülfem çantamı çoktan almıştı. Salonun ortasında Baha duruyordu. Bir eli cebinde, diğer koluyla Cici’yi kavramış, bana bakıyordu. “Ya nasıl haber vermezsin!” dedim bağırarak ve hızla ona koştum. Boynuna atıldım; o güçlü kolları belimi sardığında içim titredi. Sert gövdesinin teması, kaslarının o kendinden emin duruşu beni sarıp sarmalıyordu. Başımı boynuna gömdüm, derin nefes alarak kokusunu içime çektim. Sadece bir ay… Sadece otuz gün görmemiştim onu, ama bana asırlar gibi gelmişti. Başımı boynundan çekip yüzüne baktığımda fark ettim; diğer koluyla da beni taşıyordu. Beyaz elbisemin ince kumaşının altından bacağıma değen sıcak avucu içimi ısıtmıştı. “Sürpriz yapmak istedim.” dedi, sesi derin ve tok, ama bakışlarında yumuşacık bir özlem vardı. “İyi ki geldin… Artık bir gün daha bekleyemezdim.” dedim dudaklarım titrerken. Onun koyu, sert hatlı yüzüne daldım. Keskin çene çizgisi, geniş omuzları ve uzun boyu her zamanki gibi heybetliydi. Ama bakışlarındaki o şefkat… İşte o, bütün sertliğini alıp götürüyordu. Baha, bir şey söylemeden ikimizi de yere indirdi. “Bizimkiler nerede?” diye sordum. “Hepsi dışarıda. Nereye gittiklerini bilmiyorum.” Başını hafifçe eğerek onayladı. Gözlerimin içine öyle derin, öyle özlem dolu bakıyordu ki kelimelere gerek yoktu. O sırada Cici’nin sesi duyuldu. “Ben odama gidiyorum. Kafa dinleyeceğim. Rahatsız etmeyin! Bütün gün okulda kafamı ütülediler.” diye homurdanarak merdivenlere yöneldi. Küçük elleri korkulukları kavrıyor, sinirini belli etmek istercesine büyük büyük adımlarla yukarı çıkıyordu. Dudakları büzülmüş, alnındaki ince çizgiler belirginleşmişti. “Okul” sözcüğü her geçtiğinde yüzüne oturan o memnuniyetsizlik yine bütün ifadesini ele geçirmişti. Baha ona tatlı bir tebessümle bakıyordu. Sonra gözlerini bana çevirdi, uzun parmaklarını bana doğru uzattı. Elini hiç tereddüt etmeden sıkıca tuttum. Onun sıcak avucunda kaybolur gibi oldum. Birlikte yukarı, odamıza doğru çıktık. Odaya girdiğimiz anda kapıyı ardımızdan kapattı. Sessizlik birden etrafı sardı. Ne Gülfem’in ayak sesleri, ne de Cici’nin homurdanmaları… Sadece ikimiz vardık. Daha ben nefes alamadan Baha kollarını açıp beni kendine çekti. Gövdesinin sertliği göğsüme değdiğinde kalbim hızla çarpmaya başladı. Yüzlerimiz birbirine yaklaşmıştı, aramızdaki mesafe nefeslerimizden ibaretti. Dudakları bana doğru eğildi. Tam o an, ani bir refleksle boynuna sıkıca sarıldım. Dudaklarımı kaçırmıştım. Baha başını geriye çekip gözlerimin içine baktı. Sesindeki sertlik o otoriter tarafını açığa vuruyordu: “Niye öptürmüyorsun?” Ben ise anlamazlıktan geldim, omuz siler gibi başımı yana eğip ondan ayrıldım. Geriye bir adım atmaya çalıştım ama izin vermedi. Kalın avucu belime yapıştı, sert bir hamleyle beni yeniden kendine çekti. Nefesim göğsümde düğümlendi. Göğsüm, onun kaslı göğsüne değmişti; yüzlerimiz yeniden tehlikeli bir yakınlıktaydı. Dudaklarımı birbirine bastırdım, tatlı bir gülümseme ile onu yatıştırmaya çalıştım. Ama o bakışlarını sertçe üzerime dikti. Dudaklarımın kenarına yaklaşıp sanki onları kokluyormuş gibi kısa bir an nefesini hissettirdi. Sonra kaşları çatıldı, koyu bakışları gözlerime saplandı. “Hamburger yemişsiniz…” Sesinde hafif bir sitem vardı. Yanaklarım bir anda kızardı, az önceki yakınlığın azizliğiyle kollarından kurtulmaya çalıştım. Yüzümü yana çevirip, telaşlı bir tonda savunmaya geçtim: “Cici çok üzgündü… O yüzden!” "Konuştuk bunu Aysa. Sağlıksız şeyler yiyemez, hele dışarıda asla. Nasıl yapıldığını bile bilmiyoruz." "En pahalı yerde, en güvenilir mekânda yedik." "Konu bu değil. Hiçbir yer bizim evin hijyenine sahip değil." Baha’nın konu Cici olunca yine kontrol manyaklığı tutmuştu. Gözlerimi devirdim ve güneş gözlüğümü makyaj masasının üstüne koydum. "Onu sadece bir hamburger mutlu edebilirdi." "Evde yaptırırdın." dedi Baha. Sesi çok düzdü; sinir, öfke yoktu, sadece memnuniyetsizliği belliydi. "O hamburgeri güzel yapan, Cici’nin dışarıda yemesi. Sıkılıyor işte." "Ben yokken evden okula, okuldan eve gidileceğini konuşmuştuk." "Aşkım lütfen..." dedim ve tekrar ona yaklaşıp boynuna sarıldım. İfadesizliğini inatla koruyordu. "Etrafımızda korumalar vardı, güvendeydik." "O itler bana, ‘niye dondurma yemeye gitti’ dediler!" diye dişlerinin arasından tısladı. Bedenimi ona daha da yaklaştırdım. "Biraz tehdit etmiş olabilirim." dedim çocuksu bir edayla. Baha’nın bu tavrıma karşı koyamayacağını biliyordum. Eli belime sardı, beni kendine biraz daha yasladı, dudaklarıma yaklaştı. Tam öpecekti ki, "Git dişlerini fırçala." Konuşurken dudakları dudağıma değmişti. Kaşlarımı çattım. "Kokuyor muyum? Halbuki soğansız istemiştim." "Kıyma kokuyorsun Aysa. Çiğ et kemirmiş gibisin." Omzuna vurdum ve ondan uzaklaştım. Yüzümde gülümseme vardı ama. Hemen banyoya girdim. Saçlarımı ensede bağladım, kapıya bir bakış attım. Baha sağ omzunu kapıya yaslamış, bana bakıyordu. "Nasıl geçti İtalya?" "Sıradan." dedi düz bir sesle. Elimi yıkadım önce, sonra yüz yıkama köpüğünü sıkarken, "Okul olmasaydı gelirdim ama işte..." dedim. Sonra yüzüme köpüğü yedirdim. "Cici nasıl? Alıştı mı?" Gözlerimi açmadan bekledim. "Hayır. Hiç alışacak gibi değil, çok endişe ediyorum." dedim. Sonra yüzümü yıkadım. Serin su, sıcaklayan vücuduma iyi gelmişti. Ardından yüz havlusuyla kuruladım yüzümü. Diş fırçama macun sıkıp fırçalamaya başladım. Kalçamı lavaboya yaslayıp Baha’ya döndüm. "Alışacaktır. Çocukluk ediyor." "Bugün sınıfta en kısa olduğu için öne oturtmuşlar. Çok öfkeli. Yemek yerken..." dedim ve ağzımdaki köpüğü tükürüp tekrar Baha’ya döndüm, "...diyor ki kaçmak istiyorum bu evden." Ağzımı güzelce yıkadıktan sonra dudaklarımı kurulayıp yüz bakım kremlerimden sevdiğim nemlendiriciyi seçtim. Dudaklarıma da lip balm sürdüm ve banyodan çıktım. Baha’nın arkamdan yaklaştığını hissediyordum. "Konuşurum ben onunla." "Hayır Baha, sen konuşunca daha da hırçınlaşıyor." Tam o anda Baha belimden kolunu sardı, beni kendine çevirdi ve hırsla dudaklarıma kapandı. Öpücük sertti, yakıcıydı. Dudaklarımız ayrıldığında, gözlerimin içine bakarak, "Cici’yi sonra konuşuruz." dedi. Tekrar başını eğdi ve bu kez daha da derin bir öpücükle dudaklarımı aldı. Nefeslerimiz birbirine karışıyor, göğsüm onun sert göğsüne her temas ettiğinde kalbim daha hızlı çarpıyordu. Başta sabırlıydı, ama özlemin ağırlığı fazla gelmişti belli ki… Öpüşme kısa sürede tutkulu bir hale büründü. Dudaklarımı aralayıp diline izin verdiğimde, içimde bir ürperti dolaştı. Dilimizin buluşmasıyla öpücük derinleşti, aramızdaki bütün mesafeler yok oldu. Baha’nın büyük elleri belimden aşağıya kaydı, kalçamda gezindi. Avuçları sertti ama dokunuşunda hâlâ o tanıdık sahipleniş vardı. Beni kendine daha çok bastırdıkça, adımlarım geri geri gitti; sırtım neredeyse duvara değecekti. Dudaklarımız ayrıldığında nefes nefese kalmıştım. Tam bir şey söyleyecektim ki, gözlerindeki kararlı bakışla başımı tekrar kendine çekti. Dudaklarımız yeniden buluştu. Bu kez daha hırslı, daha yoğun… Sanki geçen o bir ayın bütün özlemini tek bir öpüşmeye sığdırmak ister gibiydi. Parmak uçlarım boynunun arkasına takılmış, saçlarının arasında dolaşıyordu. O ise kalçamda gezinen ellerini bir an bile çekmedi; her dokunuşunda içim daha da yanıyordu. Birden kollarına aldı beni, sanki ağırlığım yokmuş gibi. Nefesim daha toparlanmadan sırtım yumuşak yatakla buluştu. İnce elbisem yukarı doğru kaymış, karnıma kadar çıkmıştı. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. "Baha… Cici ile ilgilenmem lazım," dedim, nefes nefese. Sesim titriyordu, ama sadece tutkusundan değil. “Hâlâ morali bozuk. Şimdi başlarsak… saatler sürer biliyorum. Önce onunla konuşmam lazım.” Sözlerim onu caydırmadı. Gözlerimde tek bir an bile oyalanmadan komodinin çekmecesini açtı, elini içine daldırıp karıştırmaya başladı. “Kendisi dedi rahatsız etmeyin diye…” dedi soğukkanlı sesiyle. “Öyle der ama… bekliyordur beni.” dedim, dudaklarımı ısırarak. İçimden bir yanım kaygılıydı ama diğer yanım onun kararlılığına yenik düşüyordu. O sırada Baha küçük bir kutu çıkardı. İçindekileri yatağın sol yanına döktü, sanki sayar gibi gözleriyle tek tek gezindi. “Tıh!” diye kısa bir ses çıkardı.Moreli bozlumuş gibi... Gözlerim kocaman açıldı. “Ne oldu?” diye sordum. Başını bana çevirdi, dudak kenarı belli belirsiz kıvrıldı. “Altı tane yetmez.” Sözleri içime sıcak bir kıvılcım gibi düştü. Dudaklarım aralandı, gözlerim hem şaşkın hem de edepsiz bir imayla büyüdü. Ardından kahkahayı bastım. “Kaç eksikmiş?” dedim alaycı bir tonda, gözlerimi süzerek. “İki tane daha olsa fena olmazdı.” dedi, yüzünde tek bir mimik bile değiştirmeden, bütün ciddiyetiyle. Sonra hiç vakit kaybetmeden diğer çekmecelere uzandı, sanki bulma ihtimali varmış gibi aranmaya başladı. “Boşa bakma,” dedim eteğimi düzeltirken, hâlâ yüzümde haylaz bir gülümseme vardı. “Yalnızca onlar var.” Sonra doğrulup oturur pozisyona geldim. Elbisemin eteğini düzelttim, biraz toparlandım. “Akşam yemeğinden sonra olsun, ha?” diye mırıldandım, sesimi tatlılaştırarak. Baha başını bana çevirdi, tek kaşını kaldırdı. “Özlememişsin beni demek.” “Saçmalama…” dedim ve gülümseyerek dizlerimin üstünde ona doğru kaydım. Hemen başımı boynuna yasladım, dudaklarımı sıcak tenine dokundurdum. “Her gece senin hayalinle uyudum. Kokunu özledim. Ama işte… Cici’nin morali çok bozuk. Kız kıza biraz sohbet etmemiz gerek. Hem yarın tatil ya, onun için plan yapabiliriz. Alışsın istiyorum Baha. Vallahi, sabahları o okula giderken gözleri doluyor, öyle bakıyor ki… ben deo gidince bir saat gizli gizli ağlıyorum.” Baha parmaklarını saçlarıma daldırdı, okşadı. Sesi alçak, ama içinde kıskanç bir gölge vardı. “İkinizin ilişkisini kıskanmaya başladım. Ben yokken daha da yakınlaşmışsınız.” Başımı kaldırdım, yüzüne baktım. “Niye öyle diyorsun?” dedim şaşkınlıkla. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. “Normal Aysa olsaydı… çoktan beni yatağa atmıştı.” Bu sözlere kahkaha patlattım, gülüşüm odanın sessizliğini dağıttı. O da bana çapkınca gülümsedi. “Hâlâ atarım!” dedim meydan okur gibi. İçimdeki kıyamama hissi ağır basıyordu. Atardım, atmasına… ama onu tanıyordum. Başlarsak bugün bir daha bu odadan çıkamazdık. Onu bekletmek istemiyordum, ama Cici’nin merdivenleri çıktığı zamanki hali hala aklımdaydı. Yine de bekleyebilir diye düşündüm. İçimdeki özleme daha fazla dayanamadım ve bu kez ilk öpüşmeyi ben başlattım. Dudaklarım onun dudaklarını bulduğunda, Baha hiç vakit kaybetmeden tepki verdi. Yatağa doğru geri itilmiştim; güçlü kolları beni usulca ama kararlı bir şekilde yatırdı. Bir an sonra, kendini üzerime bıraktı. Ağırlığı, varlığı… nefesimi kesmişti. Elleri sabırsızca kıyafetimi çıkarmaya çabalıyordu. Parmaklarının telaşını hissedebiliyordum. Ben de aynı sabırsızlıkla gömleğinin düğmelerine saldırdım. Düğmeler çözülürken parmaklarım onun çıplak tenine dokundu, içimden bir ürperti geçti. Artık aklımda tek bir şey vardı: Baha. Elbisemi yırtarcasına çıkardı, kumaşın sesi odanın sessizliğini böldü. Umursamadım. Şu anda hiçbir şey bizim tutkumuzdan önemli değildi. Ellerim çıplak omuzlarına, oradan kaslı sırtına kaydı. Her bir kasının altında gücü hissettim. Dudakları acımasızca dudaklarımı kuşatıyor, sonra çeneme, oradan boynuma izler bırakıyordu. Nefesim kesiliyor, dudaklarının her temasında vücudum daha da alevleniyordu. Göğüslerimdeki baskıyı hissettiğimde içimden istemsiz bir inilti yükseldi. Baha elleriyle beni sıkıca kavrıyor, sanki özlemini telafi etmek istercesine hoyratça dokunuyordu. "Deli gibi özledim…" diye fısıldadı, dudakları boynumda gezinirken. Sıcak nefesi tenime değdiğinde gözlerim kapandı. “Ben de…” dedim, kelimeler boğazımda düğümlenerek. Sesim hem titrek hem de arzu doluydu. Baha’nın elleri hızla kalçama kaydı, beni kendine daha çok bastırdı. Dudakları bu kez göğsüme, oradan karnıma iniyordu. Her öpücüğüyle içimdeki sabrı parçalıyor, vücudumun kontrolünü elimden alıyordu. Ellerim saçlarına dolanmış, onu daha da yaklaştırıyordum. Dudaklarının dokunduğu her yerim alev alıyordu. İçimdeki özlemle karışan tutku artık taşmıştı. Baha tekrar yukarı çıktığında yüzümle yüzü arasındaki mesafe bir nefes kadardı. Gözleri karanlık, tutkulu, sahipleniciydi. Dudaklarım titreyerek aralandı ve o an, bir kez daha hırçınca öptü beni. Ellerini kalçamdan yukarı kaydırdı, belimi kavrayarak beni yatağın ortasına doğru sürükledi. Gövdesinin ağırlığı üzerime çöktü, ama bu ağırlık içimde garip bir güvenle birlikte tarifsiz bir arzuyu da uyandırıyordu. Çıplak omuzlarına sarıldım, parmaklarım sırtındaki kasların arasında dolaştı. Her dokunuşumda vücudu daha da gerginleşiyordu. Dudaklarını boynumdan göğsüme indirirken nefesim kesildi. İçimden çıkan kısık iniltiler, odanın sessizliğine karışıyordu. Baha bir an geri çekildi, gözleri gözlerime mıhlanmıştı. Bakışları koyu, tutkulu, kararlıydı. “Senden...bir daha bu kadar ayrı kalamayacağımı biliyorsun, değil mi?” dedi fısıltıyla. Onun dudaklarına yeniden yapıştım, cevap vermek yerine öpücüklerime sığındım. Ellerim saçlarında, onun elleri sırtımda ve kalçamda gezinirken artık aramızdaki sınır tamamen kalkmıştı. Yatakta, ikimizden başka hiçbir şeyin önemi yoktu. ---- İki saat nasıl geçti anlamadım. Zaman sanki sadece ikimiz için akıyordu. Baha başta sekiz tura niyet etmişti ama yol yorgunluğu ağır basmıştı. Üçüncü turun sonunda, derin bir nefes verip yanımda huzurla uyuyakaldı. Benim içinse uyku, hemen gelecek bir şey değildi. Onun göğsüme yaslanmış sıcak nefeslerini dinlerken, başımı hafifçe yana çevirip yüzünü izlemeye başladım. Ne kadar yorulmuştu… ama o yorgunluk, yüzünde tarifsiz bir huzurla birleşmişti. Göz kapaklarının altında uyuyan bakışlarını hayal ettim. Kaşlarının sert çizgisi bile uyurken daha yumuşak görünüyordu. Kirpiklerinin karanlık gölgeleri yanaklarına düşüyordu, uzun ve keskin çenesi gevşemişti. Elimi usulca uzattım, dokunmadım, sadece yüz hatlarını gözlerimle takip ettim. Kaşı, kirpiği, burnu, çenesi… Hepsi birbirini tamamlayan bir bütün gibiydi. Bazen sert, bazen hoyrat bir adamdı ama şimdi karşımda yatan, bir dev gibi büyük omuzlarıyla yatağı dolduran, aynı zamanda çocuksu bir masumiyetle uyuyan biriydi. Geniş omuzlarına baktım. Yatakta gerçekten de bir devle birlikteymişim gibi hissediyordum. Yanında kendimi hem küçük hem de güvende hissetmek garip bir çelişkiydi ama içimi tarifsiz bir sıcaklıkla dolduruyordu. Onu izlerken göğsümde büyüyen hayranlık neredeyse gözyaşına dönüşecekti. Bu adam… sadece bana dokunan değil, içime işleyen, beni hem paramparça edip hem de bütünleyen adamdı. “İyi ki varsın…” diye fısıldadım kendi kendime, sesimin onu uyandırmayacağından emin olarak. O uyurken, duş alıp Cici’nin yanına gidebilirdim. İşte hayatım böyleydi benim. İki sevdiğim insan arasında mekik dokur gibi yaşıyordum. Bütün işim, bütün gücüm onlardı. Bu aileydi. Bu malikâne… Bazen omuzlarımda kocaman bir yük varmış gibi hissediyordum, bazen de kuş gibi hafif… Garipti. Ama mutluydum. Bu hayattan başka bir hayat istemezdim herhalde. Ha bu arada, artık hasta değildim. Bir yıl boyunca psikologlarla sıkı fıkıydım. Şimdi seanslarımız iki ayda bir, uzun uzun devam ediyordu. Sebebi ise şuydu: Cici. Çevremdeki insanlar bazen beni onun yengesi sanıyor, bazen annesi yerine koyuyor, bazen de ablasıymışım gibi görüyorlardı. Ama bizim aramızda bunların hiçbiri yoktu. Ne arkadaşıydım Cici’nin, ne annesi, ne de ablası. Ben Aysa’ydım. O da Cici. Cici, benim küçüklüğüm gibiydi. O da bana sanki büyümüş haliymişim gibi bakıyordu. Garip bir histi bu, anlatılmazdı; sadece hissedilirdi. Okulun ilk günü birkaç veliyle konuşuyordum. Cici yanıma geldiğinde, kadınlardan biri, “Yengenle hiç ayrılmıyorsunuz,” demişti. Cici ise sert bir sesle, “O benim yengem değil, o sadece Aysa!” demişti. Kadın üzülerek, “Yakın olduğunuzu sanıyordum, üzgünüm,” dediğinde, Cici gözlerini kısıp, “Sen Aysa’nın ne demek olduğunu bilemezsin ki…” diye karşılık vermişti. İşte bana olan sevgisini, o an ilk defa bu kadar net duymuştum. Onu çok seviyordum. Her şeyimdi benim… Başta yanımda uyuyan bu adam için sevmiştim Cici’yi. Ama artık, sadece Cici’yi Cici olduğu için seviyordum.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.2K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.0K
bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.3K
bc

Sessiz Çığlık

read
9.9K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook