AŞKIM
Dudaklarım titremeye devam ederken, boynumdaki ipe asıldım. Gözlerimdeki yaşlar sicim gibi akarken, kalbimdeki hız gittikçe arttı.
Titreyen ellerimle halatı boynumdan çıkardım, hızlı nefesler alıp veriyordum. Güçsüzlükle sandalyenin üzerine çöktüm, ellerimi yüzüme siper ederek sessizce ağlamalarıma devam ettim.
Bunu bile beceremedim. Hayatımı düzene sokamadığım gibi ölmeyi de beceremedim.
Ağlayışlarım sesli iç çekişlere dönerken, telefonum çalmaya başladı. Tanımadığım bir numara arıyordu.
Titrek bir nefes alarak, yanaklarımdaki gözyaşlarımı sildim ve aramayı cevapladım. ‘’Alo, kimsiniz?’’ ilk sorum bu oldu, karşıdakinin konuşmasına bile müsaade etmedim.
‘’Merhaba, Aşkım hanım ile mi görüşüyorum?’’ karşı taraftan gelen tiz kadın sesiyle yutkundum. Bu kimdi ve neden beni aramıştı?
‘’Evet, benim.’’ dedim sakince, kadının konuşması için sessizce bekledim.
‘’Doğan holding'e yaptığınız iş başvurusu kabul edilmiştir, Aşkım hanım.’’ dediğinde gözlerim kocaman irileşti.
Midemde bir kelebeklenme meydana gelirken, ellerim ayaklarım anın heyecanı ile buz kesti. Sessizliğim devam ederken, kadın tekrardan konuşmaya devam etti. ‘’Aşkım hanım?’’ dudaklarımı ısırdım.
Bu gerçekten mümkün olabilir miydi? Yoksa birisi bana eşek şakası falan mı yapıyordu? ‘’E-Evet…’’ diye fısıldadım heyecan, korku, panik bir aradayken.
‘’İki gün sonrası için bir görüşme ayarlıyorum. Görüşmeler gizlilik içinde olacaktır, bunun için bir sözleşme imzalanacaktır. Kabul ediyor musunuz?’’
Ürkek bir tavırla düşünmeye başladım, neden gizlilik isteniyordu? Sözleşme imzalamak basit bir şey değildi, acaba dolandırıcı mıydı?
Gerçi, Doğan Holding’i fazlasıyla gizlilik içeriyordu. Yekta denilen adamın birçok rakibi olduğuna emindim. Bu yüzden, çalışanları sıkı tutması gerekiyordu.
‘’Kabul ediyorum ama…’’ diye fısıldadım çaresizce. İstanbul’a gidebilmem için bilet gerekiyordu, bilet içinde para. Sonra gözlerim kısıldı. ‘’Kabul ediyorum, bugün için bilet alacağım ve İstanbul’a geleceğim.’’
‘’Tamamdır, Aşkım hanım.’’
Arama sonlandığında heyecanla yerim de zıplamaya başladım, belki bu sefer şans yüzüme gülecekti!
Dudaklarımı heyecanla ısırırken, odanın içinde bir sağa bir sola doğru ilerliyordum. En sonunda dolabımdaki bavulu çıkardım ve içine kıyafetlerimi doldurmaya başladım.
Ağabeylerim bütün kıyafetlerimi, kozmetik eşyalarımı yakmıştı ama benim her zaman bir yedeğim vardı!
Son kalan iki çift topukluyu bavula yerleştirdim, ardından geriye kalan kıyafetlerimi. Kozmetik eşyalarımı ve geriye kalan her şeyi bavula yerleştirdim.
Bavulun fermuarlarını çekerek, dolaba sıkıştırıp üzerini kapattım. Bu gece kaçıp gidecektim bu evden, bir daha asla dönmeyecektim.
İstanbul’da yeni bir başlangıç kuracaktım, sadece annem ve babamı ayarlamalıyım. Bunun için kapıyı açarak anneme seslendim.
Annem, çatık kaşlarıyla bana yaklaşırken onu kolundan tutup hızla içeri çektim. Kapıyı kapatıp, onu odanın en köşesine yürüttüm. ‘’Aşkım, ne oluyor?’’ dediğinde dudaklarımı ıslatma ihtiyacında bulundum.
‘’Anne, bu gece gidiyorum.’’ dediğimde gözleri korkuyla irileşti, hızla kollarımı tuttu.
‘’Nereye gidiyorsun kızım? Bak eğer ağabeylerin sorun ise ben onlarla konuşurum!’’ dedi panikle, hızla ağzını kapatarak kaşlarımı çattım.
‘’Onların bu cahil kafalarını konuşarak düzeltemezsin! Bunu sana söylememin sebebi, korkmaman ve üzülmemen! Aniden gidersem kalbine bir şey olur! Pişman ettirme bana.’’ kızgın bir ses tonuyla fısıldadım.
‘’Bu gece gidiyorum, İstanbul’a yerleşeceğim.’’ gözleri anında doldu. ‘’Sakın ağlama ve üzülme!’’ elimi ağzından çektim.
‘’Kız başına ne yapacaksın orada? Ya başına bir şey gelirse? Gitme kızım, kurbanın olayım!’’
O bana yalvarsa dahi, benim kararım asla ama asla değişmeyecekti. Yıllardır bu anı bekliyorum ben.
Sırf ağabeylerim yüzünden üniversiteyi şehir dışında bile okuyamadım. Açıktan okuyorsam, tüm suç onların!
‘’Bana hiçbir şey olmaz anne!’’ dedim kararlılıkla. ‘’Başımın çaresine bakacağım, bir iş buldum. O yüzden gidiyorum zaten.’’
Annem gözlerini kırpıştırırken, üzgünce bana bakmaya devam ediyordu. ‘’Ağabeylerin bir hafta sonra gidecek, bir yıl boyunca gelmezler daha. Gitme kızım, yalnız bırakma beni.’’ acıyla nefes verdim.
‘’Özgür olmak istiyorum anne.’’ dedim çaresiz ve titrek çıkan ses tonumla. ‘’Ben özgürlüğüm için gidiyorum, kalmaya devam edersem… Onlar beni bir kafese hapsedecek.’’ diye yanıtladım.
‘’Ağabeylerime hiçbir şeyden bahsetmeyeceksin, kaçmış gibi bir görünüm vereceğim. Anladın mı?’’ başını aşağı yukarı sallarken, epey sessizdi. ‘’Babamla da konuş, o zaten kötü karşılamaz.’’
‘’Sensiz ne yapacağım ben?’’ dediğinde boğazım düğümlendi lakin yapabileceğim bir şey yoktu. ‘’Geleceğim, ağabeylerim gittikten sonra bana haber ver.’’ başını yine aşağı yukarı salladı.
‘’Merak etme, sık sık geleceğim. Üstelik maaş çok iyi anne! Doğan Holding’e başvurdum, orası kabul etti. Sana para göndereceğim.’’
‘’Sen yanımda yokken, para göndermenin ne anlamı var?’’ omuzlarını okşadım.
“Düşünme böyle, birikim yapıp döneceğim.” annem korkuyla dudaklarını ısırdı.
“Ağabeylerin, senin peşine düşer. Seni bulmak için elinden geleni yaparlar. İşler daha karmaşık hale gelir!” umursamadan omuz silktim.
Ben, her şeyi göze alarak bu yola çıkıyordum. Beni bir daha asla buraya geri getiremezlerdi. İstanbul’a yerleşir yerleşmez, hemen bir ev tutacaktım.
Başımı sağa sola sallayarak, annemin elini sıkıca tuttum. Yanaklarına ıslak öpücükler bıraktım ve gülümseyerek geri çekildim. ''Korkma, hiç bir şey olmayacak anne.''
Nasıl okurda kendime bu kadar güvenebilirdim? Yıllardır onlar yüzünden korkak bir insan olmuşken, şimdiyse fazlasıyla cesur davranıyordum.
Bunun sebebi onlardan kurtuluyor olmam mıydı?
Yıllardır hep bu anı beklemiştim; onlardan kurtulmayı. Onların baskısı altında büyümek, öz güvenimi kaybetmeme sebep olmuştu.
Gitsinler, benden uzaklaşsınlar, bana karışmasınlar. Küçüklüğümden beri tek hayalim buydu.
Şimdi her şeyi sil baştan yaşıyorum, artık giden benim ve bir daha asla geri dönmeyeceğim. Bu saatten sonra onların yüzünü dahi görmek istemiyorum, artık kardeşim değiller.
Annem sessizce odamdan ayrılırken, ben ise pencereyi açmış derin nefesler alıp veriyordum.
Gözlerimdeki yaşlar akarken, dudaklarım zaferle kıvrıldı. Bu gece, özgürlüğüme koşacaktım. Bunu yapacaktım!
Hala yaşanılanlara inanamazken, dudaklarımı ısırarak kocaman gülümsedim. Yavaş yavaş kararmaya başlayan gökyüzünü, zevkle izliyordum.
Bir an önce saatlerin geçmesini, akşam olmasını istiyorum. Bu kız, özgürlüğüne kavuşacak!
***
Saat gece on ikiye yaklaşmak üzereydi, herkes yatağını kuruyor ve derin bir uykuya çekilmek için hazırlanıyordu.
Ben ise küçük bavulumu kenara saklamış, sırt çantasını eşyalarım ile kamufle etmiştim.
Her şeye rağmen üzerime rahat ve spor tarzı kıyafetler giydim. Telefonumun şarjını doldurmuş, yanıma powerbank almıştım.
Bir an önce kaçıp gitmek istiyordum, bir daha gelmemek üzere. Kendime yeni bir düzen kuracağım için fazlasıyla heyecanlı hissediyorum.
İçim içime sığmıyor, her saniye toz pembe hayaller kurarak yerimde kıpırdanmama neden oluyorum. Annem ve babam odaya girdiğinde, ikisinin yüzüne baktım.
''Uyudular mı?'' diye fısıldadığımda ikisi de başını aşağı yukarı salladı.
''Güzel!'' diyerek ayağa kalktım ve üzerime kalın kabanımı giydim, her şeye rağmen üşütmek ve hasta olmak istemiyordum.
''Aşkın, gitme.'' babamın otoriter sesini duymamla, başımı kaldırıp ikisine soğuk bakışlar attım.
Onların gitme demesi beni daha öfkelendiriyordu, madem gitmemi istemiyorlardı öyleyse içerideki o üç cahile laf geçirmeyi bilsinler!
Omuzlarımı inatla silktim. ''İş başvurum kabul edildi, gitmem gerekiyor.'' sert bir sesle konuştum, kaşlarım fazlasıyla çatıktı. ''Eğer gitmezsem...'' gözlerimi kısarak bir yalan uydurmaya çalıştım. ''Gitmezsem, onları çok mağdur etmiş olurum.''
Daha fazla bir şey diyemediler, ikisine ayrı ayrı sarıldım ve hafifçe gülümsedim. ''Yatın artık, arka bahçeden çıkacağım nede olsa. Sizin yüzünüzden yakalanmak istemiyorum, sonrasında tokattan daha ağır şeyler olabilir.''
''Aşkım, dikkat et kendine oralarda.'' dedi annem titreyen sesiyle, çok korkuyordu ama ben onun kadar korkak değildim.
Her şey çok iyi gidecek, biliyorum ve sonuna kadar eminim. Başımı aşağı yukarı salladım. ''Merak etme, hiç bir şey olmayacak.''
''Bu saatte çok tehlikeli...'' babam kısık ses tonuyla fısıldayana, tekrar omuzlarımı silktim.
En azından ev kadar tehlikeli olamazdı. ''Sorun yok, hadi artık gidin ve uyuyun. Yarın size mesaj atarım.''
Dediklerimi yapmaktan başka çareleri yoktu, sakince odamdan ayrıldılar ve kendi odalarına gittiler.
Telefonumun sesini kapatıp, yavaşça odamdan çıktım ve onların kaldığı odaya girdim. Allahtan bu odanın kapısı yoktu, yoksa şimdiye bin defa yakalanmış olurdum.
Nefesimi tutmuş bir halde yere attıkları eşyalara bakıyordum. Bu kadar dağınık ve kirli olmayı nasıl başarıyorlardı?
Yerdeki cüzdanlara kısık gözlerle baktım, horul horul uyuyorlardı. Üçününde cüzdanını sessizce aldım, lavaboya girerek cüzdanlarını dikkatle açtım.
Parayı gören gözlerim kocaman açılırken, dişlerimi öfkeyle birbirine bastırdım. Bu kadar paraları vardı ama kadıncağıza bir kuruş doğru düzgün vermiyorlardı öyle mi?
Öfkeyle paraları aldım, bu yaptığımın ne kadar kötü olduğunu biliyorum ama umurumda değil. Bana atılan tokatlar, hakaretler, zorbalıkların yerine saysınlar.
Hızlı nefesler alırken, göğsüm hiddetle kabarıyordu. Nabzım neredeyse ağzımda atıyordu, üstelik mideme ağrılar giriyordu. Umarım bugün, kaçmayı başarabilirdim.
Cüzdanları tekrar aynı yerlerine koyarak, annemin odasına girdim. Uyumadığını gördüğümde gülümseyerek, elimdeki türk liralarını ona uzatarak yanaklarına öpücük kondurdum.
Daha öncesinde hiç ayrılmadığımız için gözlerinden yaşlar akıyordu, her şeye rağmen ona kıyamıyordum. O da bana kıyamıyordu.
Dudaklarımı ısırarak geri çekildim, daha fazla yanında kalmak istemiyordum. Bir an önce çekip gitmeliydim, bu kadar duygusallığa gerek yoktu.
Odama geçerek sırt çantamın içine paraları yerleştirdim, penceremi açtığımda demirlerin kilidini çıkardım. Önce bavulumu çıkardım ardından ben çıktım.
Gözlerim korkuyla açılırken, neredeyse adrenalin patlaması yaşıyordum. Sessiz ama hızlı olmalıydım, beni yakalamamaları gerekiyordu.
Bavulumu duvarın üzerinden atarak, ağaçtan tırmandım ve duvarın üstüne çıktım. ''Aşkın!'' duyduğum erkek sesi, büyük ağabeyime aitti.
Gözlerim kocaman açılırken, hızla kendimi duvardan aşağı attım. Dizlerimin üzerine sert bir şekilde düşmeyi önemsemeden, tekrar ayağa kalktım.
''Aşkın!'' ağabeylerim sürekli ismimi tekrarlarken, ben ise nefesimi tutmuş bir halde sokaklarda koşamaya devam ediyordum.
Korkumdan olsa gerek, omzumun üzerinden arkaya doğru bakmak istemiyordum. Bu kaçışın başarıyla sonlanmasını istiyorum.
Koşmalarım devam ederken, onların sesleri artık daha uzaktı bana.
Adımlarım duraksadı, bir ağacın arkasına saklandım ve nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım.
Bakışlarım karanlık gökyüzünde gezindi, şehir sessiz ve karanlıktı ama benim içimde fırtınalar kopuyordu. Omuzlarımın üzerinden geriye baktım. Artık oraya ait değildim.
Nefesimi tuttum ve son kez arkama baktım. O ev... Yıllarca beni bir kafes gibi sarmış, hayallerimi ve umutlarımı boğmuştu.
Derin bir nefes aldım. soğuk gecenin havası yüzüme bir kez daha çarparken, kalbim deli gibi atmaya başladı. Bir kaç adım attım. Sonra bir kaç kaç adım daha...
Ve sonra... Koşmaya başladım. Az önce onlardan kaçıyordum lakin şimdi, kendi isteğimle koşuyordum.
Sokaklat boş ve sessizdi, yıldızlar gökyüzünde parlıyordu. Rüzgâr saçlarımı büyük bir kuvvetle savurdu, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. ''Özgürüm.'' diye fısıldadım kendi kendime.
Sonra tek kolumu açtım, gözlerim nemlendi. Ama bu, üzüntüden değildi, saf mutluluktandı. İlk kez zincirlerimi kırmıştım. İlk kez kimse, bana ne yapmam gerektiğini söylemiyordu. İlk kez hayat, yaşam, bana aitti.
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken kahkahalar attım. Artık tamamen uzaklaştığımda, bavulumu bıraktım ve ellerimi iki yana açtım.
Kendi etrafımda hafifçe dönerek rüzgârın beni kucaklamasına izin verdim. Belkide saniyelerce kendi kendime danslar ettim, zıpladım, kahkahalar attım.
Bu gece benim yeniden doğduğum geceydi.
Ve artık geri dönüşü yoktu.
Özgürlüğümü kutlamaya devam ettim, ardından bavulumu sıkıca tutarak yürümeye başladım. Telefonumdan taksi çağırdım, abilerim sürekli arıyordu fakat artık umurumda değillerdi.
Çok geçmeden bir taksi geldi, bavulumu bagajına yerleştirerek arka koltuğa oturdum. ''Otobüs terminaline gideceğim.'' taksici bir şey demeden başını aşağı yukarı salladı.
Annem arka arkaya mesajlar atıyordu, abilerimin fazlasıyla öfkeli ve sinirli olduğunu dile getiriyordu. Bu umurumda değildi, ben artık özgürdüm.
Ortanca abim ısrarla aramaya devam ederken, aramayı cevaplandırıp kulağıma yasladı0m. ''Paraları almışsın, her şeyi almışsın! Nereye gidiyorsun lan sen?! Bulamayacak mıyız sence seni?!''
''Bana attığınız tokadın yerine sayın, merak etmeyin size borçlu kalmayacağım. En kısa sürede ödeyeceğim, görüşürüz!'' aramayı sonlandırdım.
Anneme ve babama merak etmemeleri için kısa bir mesaj atarak, telefonu tamamen kapattım. Çantamdaki tableti açtım, kulaklığımı takarak müzik açtım.
Dakikalar sonrasında otogara geldik, taksinin ücretini ödeyerek bavulumu aldım. Otogardan bilet işlemini de hallederek, daha fazla göze batmadan otobüsüme yerleştim.
Kalbim heyecanla çarpmaya devam ederken, diken üzerinde duruyordum. Otobüsün bir an önce hareket etmesini istiyorum.
Olay çıkmamalı.
Neyse ki, bir olay çıkmadan dakikalar sonrasında otobüs hareket etti. İçimdeki karmaşayı bir türlü bastıramıyorum.
Korku ve huzuru aynı anda yaşıyorum, bu garip bir duygu. Daha önce hiç bilmediğim bir şehre gitmek, bana iyi gelecek mi?
Kulaklığımı takarak, geriye doğru yaslandım. Yanımda bir kadın oturuyordu, kucağında ise iki yaşlarında bir bebek vardı.
Annesi uyuyordu ama o, sürekli mızmızlanıyordu. Kadıncağız nasıl bir yorgunluktansa, bebeğin mızmızlığını bile duymadan derince uyuyordu.
Dudaklarım kıvrılırken, bebek bana bakarak gülümsedi. Yüzünü hafif buruşturmuştu. Yeni çıkan dişleriyle fazla komik görünüyordu.
Kadının kolları hafifçe bebeği tutunmayı bıraktı, kucağıma alarak onunla oyunlar oynadım. Onun ilgisini dağıtmak için uğraştım, sonunda ise yorgunlukla kucağımda uyuyakaldı.
Benimde gözlerim usulca kapanmıştı. Yinede rahat hissetmediğimden sürekli ara sıra uyanıyordum, molalarda ise ihtiyaçlarımı gideriyordum.
Gökyüzü biraz daha aydınlandı yinede karanlıktı, en sonunda ise İstanbul'a gelmiş bulundum. Otobüsten yavaşça indim, kalbim yine aynı endişeyle göğsüme çarpıyordu.
Burada her şey daha farklıydı, tuhaftı. Bilmediğim insanlar, bilmediğim sokaklar... Eğer burada başıma bir şey gelirse, kimse bana yardım eder miydi?
Yanımdan geçen her yabancı bana uzun uzun bakıyormuş gibi geliyor, sanki her şey beni yutacakmış gibi.
Kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek için geldiğim bu şehirde, her şeyi düzene sokabilecek miydim?
Karanlık gökyüzüne baktım, dudaklarımı ısırdım ve bakışlarımı kıstım. Bavulumu sıkıca tutmaya devam ederken, duyduğum seslerle gözlerim irileşti.
''Aşkım! Kaçamazsın!''
Omzumun üzerinden geriye baktım, abilerimin bana doğru öfkeyle koştuklarını gördüm. Kabusum bitmeyecek miydi? Asla özgür olamayacak mıydım?
Dudaklarımdan yüksek bir çığlık çıkarken, onlardan kaçmak için koşmaya başladım. Abilerimi tutmak isteyenler oldu ama başaramadılar, onlar fazlasıyla güçlüydü.
Bavulumu sıkıca tutmaya devam ederken, koşuşlarım gittikçe hızlandı.
Onlar peşimdeyken, ben ise ara sokaklardan geçiyorum. Arabaların far ışıkları beni fazlasıyla korkutuyor, saklanacak bir yer arıyordum.
Dar bir sokağa giriyorum, burası bir cadde gibi görünüyor. Karşımda büyük bir bina var, hızlı nefesler alıp veriyorum ama abilerime kesinlikle yakalanmamam gerekiyor.
Kalbim öyle hızlı atıyor ki, yakalanmanın verdiği korku bana neredeyse kalp krizi geçirtecek.
Büyük binanın önünde duran adamlara baktım, siyah giyinimli ve oldukça kaba görünüyorlardı. Uzun sakallarından dolayı yüzlerini net göremiyordum, üstelik hava karanlıktı.
Onlardan başka şansım yoktu, o bina her ne ise sığınmam gerekiyordu. Başımı hafifçe uzatarak sokaklara baktım, kimse yoktu.
Bavulumu sıkıca tutarken, onlara doğru yürüdüm. Beni görmemiş gibi davrandılar. ''Beni içeri alabilir misiniz?'' diye fısıldadım ürkek çıkan ses tonumla.
İkilinin soğuk bakışları altında ürperdim, korkuyla dişlerim birbirine çarptı. ''Burası sana uygun değil, küçük.'' dediklerinde kaşlarım çatıldı. ''Ödeyemeyeceğin kadar para vermelisin.''
Hızlı nefesler almaya devam ederken, arka sokaklardan abilerimin sesini duydum ve korkuyla gözlerimi açtım.
İki adamın arasından geçerken, bavulumu unutmamıştım tabi ki. İkili beni tuttu, havaya kaldırdı ve güçlü bir şekilde yere doğru savurmak istediler.
''Bırakın kızı!'' duyduğum sesle gözlerimi irileştirdim.
''Tayfun bey...'' dedi adamlardan biri.
''Kızı bırakın dedim!'' buraya doğru gelen bir adam gördüm, kaba görünüyordu. Kahverengi bakışları üzerimde gezindiğinde, abilerimin sesi artık daha yakından geliyordu.
''Yalvarırım, beni içeri alın! Abilerimden kaçıyorum, kurtarın!'' dedim hızlı nefesler alıp verirken, Tayfun denilen adam aheste aheste başını salladı.
''Buranın ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?'' diye sordu ürkütücü bir ses tonuyla. ''İçeri girmek istediğinden emin misin?''
Söylediklerinin altında bir anlam var gibi duruyordu, başımı sağa sola salladım. ''B-Ben... Buranın ne olduğunu bilmiyorum ama içeri girmek istiyorum, alın beni! Her şeye razıyım!''
''Buraya girmenin bir bedeli var.''
Bedel mi? Ama ne bedeli? Ben her şeye razıyım diyorum, her şeye! Yeter ki, bu üç psikopattan kurtulayım!
''Burada kalmak istiyorsan, bir oyun oynayacaksın.'' dediğinde dudaklarım hafifçe aralandı, kıkırdadım. ''Bu hayatta her şeyin bir karşılığı vardır.''
''Oyun mu? Taş kağıt makas mı oynayacağız?'' dediğimde, yüz hatları bir anda keskinleşti.
''Aşkım!'' küçük abimin sesi, sokağın başında yankı yaptı.
''Kabul ediyorum, oyun oynayacağım!''
Tayfun’un gözleri büyük bir açlıkla parladı, beni tek hamlede içeri sokarak arkadaki adamlara baktı. ''Kızı görmediğinizi söyleyeceksiniz.'' diyerek bana baktı.
Kolumdan sıkıca kavrayarak, beni içeri sürüklemeye devam etti. Karşımızdaki büyük çelik kapı yavaşça açılırken, gördüğüm manzara karşısında nutkum tutuldu.
Burası bir kumarhaneydi.