2. Bölüm

1152 Words
Unutmak kaç anlamda telaffuz edilir? Bir insan birini hangi kalıplarda unutur? Hatırlamaya lâyık görülmeyen kimseler midir unutulanlar yoksa unutulacak kadar az tanılınanlar mıdır? Şirin'in karşısında öfkem hırçın dalgalı bir deniz gibi önüne aldığını götürürken, kalktım yerimden. Karşısında durup az evvel onu üzen adam içim ağlayışını seyredip yaşadığımız her şeyi yerle bir edişine tanık olma niyetinde değildim. Hesap sormak sadece kendi yaşadıklarımı perçinlerdi, bir kadını hayatımda ilk kez sevmiş olmanın pişmanlığı ile bir kez daha yaşardım hepsini. Adımlarım bedenimin ateşini daha da körükleyen kömür parçaları gibi hızla uzaklaştı ondan. Bir kez daha görmek denen şeyin telaşına düşeceğimi bilmeden, sevdiğim kadının nedenlerini aramak için kendime çıkış yolları arayacağımı bilmeden. Yolumu kaybetmiş bir yabancı misali gittiğim yeri görmeden yürürken adımlarımı durdurdum. Etrafıma baktım, koca şehrin içinde yalnız bir adamdım ben! Bir apartman önündeki merdivenlere oturdum, mermer basamakların emdiği güneş sıcağı içime dolarken kızdım kendime. Bir kadını kayıtsız seven tarafıma, ailemden hatta kendimden bile daha önemli kılacak şekilde; hayatıma mevzu olan şeyi aşk kıldım diye. Başımı ellerimin arasına alıp, keten ayakkabımın üzerindeki solmuş boya rengini izledim. Küçücük bir noktadan çıkabilecek sayısız anlamların ardına gizlenen o mavi renge sığındım. Teselliyi de teşviği de bana hep o tuvaldeki renkler vermez miydi? Gökyüzüne bakıp şekil almış bütün bulutları kendi hayallerime sığdırıp, düşünen ve sadece o buluttan bir sürü hikaye çıkaran bir adamın bir kadının ardından darmadağınık bir hâl alması ne kadar olurdu? Mutlu olmak için bir kadına ihtiyacım yoktu ki benim... Zaten istediğimde bir sürü kadın bulabilirdim. On lira ile mi? Her şey para mıydı bu hayatta? Şirin'i de param olmadığı için mi kaybettim ben? Onu o teknede eğlenen adamlar gibi lüks içinde yaşatma imkânım olmadığı için mi? Veya pahalı lokantalarda hiç yemek yediremediğim için mi? Bir demet papatya ile cezbetmeye çalıştığım için mi? Hayır, o papatyaların hiçbirini ben onu cezbetmek için almadım. Her gördüğüm çiçekte o hızlı hızlı konuşan kadının, mütemadiyen gülen, ela gözlerinin sakladığı hüzünleri de kaybolsun , gözleri de yüzü gibi gülsün diye aldım... Güldü de... Yada ben öyle görmek istedim! Bütün bu düşüncelerden sıyrılıp kalktım yerimden. Cebimdeki on lira ile ne yapacağım umurumda bile değildi. Para değildi hayatımın temel nedenleri ve bende o para denen şeyin hiçbir zaman kölesi değildim. Adımlarım yeniden hızlanırken Şirin'le de gitmeyi sevdiğim, o üçüncü sınıf bara gittim. "Bir birayı anasının gözüne satmıyorlar en azından Ege! " derken ki aşina kaldığım ama geçmişe gömülmüş, Şirin keyfini hatırlayıp bir bira istedim. Evet o on lira ile alınması mümkün olmayacak kadar çok içki içtim o gün. İçtim çünkü, içtikçe güleyim, sırf onunla olduğumuz zamanlarda olduğumuz gibi kahkahalar atayım diye. O kahkahaları hiç atamadım.... Barda sızmışken ödeyemeyeceğim hesap yüzünden ne yaşayacağımı dahi düşünmeden uyudum uzunca bir süre onca gürültünün arasında. Ta ki omzumda bir el hissedene kadar. "Kapatıyoruz. " Başımı kaldırıp, siyah saçlarının arasından sızan mor renkli boyaları görünen kıza baktım. Onu bir yerlerden tanıyordum ama çıkarmam o kafa ile çok zordu. " Kimsin sen? " dedim tıpkı Şirin'in yaptığı gibi beni tanıyor oluşunu hiç önemsemeden onu tanımamazlıktan geldim. " Gel seni evine götüreyim. " Kolumdan tutup cılız bedenine tezat bir kuvvetle beni ordan kaldıran yuvarlak yüzlü güzel kızı nerden tanıdığımı hatırladım. Barmendi! Kapıya doğru yürürken: " Hesap! " diyerek geri dönmek istedim. Sanki cebimde hesabı ödeyecek para varmış gibi. " Yürü bir ara gelir kaparsın hesabı! " Ardından sürüklendiğim kız çocuğunun bana yardım ediyor oluşunun nedenleri için hafızamı zorlamak istesemde onun bir barmen oluşundan daha fazlasını hatırlamadım. " Yakın mı evin buraya? "diye sordu. Başımı salladım gitmemiz gereken yönü gösterdim. Bir yerden bir yere giderken mümkün mertebe yürüyor oluşundan bahsetti. " Neden paran mı yok? " dedim. Güldü... " Para dediğin şey epey önemsiz bir şey! " dedi. Düşündüm... Demekki parayı önemli bulmayan kadınlar yaşıyordu bu hayatta. Öyleyse neden ben aksi gibi gidip onu seçmiştim ki? Gene de Şirin'i savunan diğer tarafıma kanıp, beni unutmuş olduğu için değil gerçek nedenlerinin varlığına inandım. " Senin adın ne? " " Gözde! " " Güzel kızmışsın! " Güzel olduğunu o günde farketmemiştim aslında. Gözde, hep uzaktan görüp sadece istediğim içkileri bana veren bir kızdı. Fazlası yoktu onun için bende... " Sağol! " Genede bütün kadınların güzel olduklarını duymayı sevdiklerini biliyor olmam iyi bir şeydi. İşte şeytanın bacağını kırmıştım, aynı on lirayla hem bir sürü içki içmiş hemde evime bir kızla gidiyordum. Kız bana yardım etmek için bana geliyor? Benden hoşlanmamış olsa benimle eve gelmezdi. Her zaman arzulanan erkek olmayı başarmış bir adam olarak paranın hiç de önemli olmadığı gerçeğini anlatabilirdim aslında kendime. Hayatıma onun girmediği zamanlarda bir kadına gönülden bağlı olmadığım zamanlarda Gözde gibi kızların yanımda olduğu geceler fazlasıyla olmadı mı? Şirin başkaydı! Bu kız hayatımda olduğu sürece akıllanmayacak, başka kadınlarda teselli olamayacaktım. Aşkın en fena hali ile çarpılmışcasına acı çekiyordum. Atölyenin apartman kapısının anahtar deliğini bir türlü denk getiremedim, ayaklarım birbirine dolaşırken merdivenleri inip bodrum katta bulunan atölyeme yürüyemedim. Neye güldüğümü hatırlayamadığım kahkahalarım her ana ayrı vicdan azabı yaratırken o barmen kızla girdim atölyeye. Yatak odası olarak kullandığım arka odaya geçip yatağıma yattığımda gitmedi Gözde. Benim için sıradan kalacağını düşündüğüm o barmen ile ilk tanışmamdı ancak son görüşmem olmayacaktı. Sabahına çıplak bedenimin, başımın ağrısı ile yoğrulmuş ağırlığı, göz kapaklarımı açmakta zorlarken beni; hatırlamakta zorlandığım bir gerçek vardı; Gözde! Üzerinde benim tişörtüm bacaklarını altında kırarak toplamış, beni izliyordu. Bir kaç dakika sadece baktım öylece. "Tekrar kimsin sen diye sormayacaksın değil mi? " Kim olduğunu hatırlıyordum. Şirin'in onu aldatmamamı tembih eden sözlerini hatırladım. " Aldatılan kadın da erkek de zavallı kalır, lütfen beni zavallı kılma. " Yada: " Seni başka bir kadınla paylaşmamı sakın kabul etme. Böyle bir şey bizim sonumuz olur. " derdi. Bizim sonumuz bunların hiç biri ile olmadı. " Gözlerin çok güzel. " Kollarını omuz hizamda üzerime sabitleyip yüzüme bakarken onun da iri koyu gözlerinin güzelliğini farkettim. Gülümseyen yüzüm tıpkı onun ki gibi şekil alırken: "Seninkiler de güzelmiş." dedim. Dudaklarımdan öptü... Gecesini birlikte bitirdiğimiz bir sabahta ne denli yakınlık kurmuştum ki beni teklifsizce öpüyordu. Sen bir erkeksin Egemen, neyin hesabı? Bir kız seni öpüyorsa sende onu öpeceksin! Öpmedim! "Kaç yaşındasın sen? " diye sordum. Sandığımdan da daha ufaktı yaşı; " On dokuz! " dedi. "Sevgilin yok mu?" Kaşlarını kaldırdı: "Ama senin var adı da Şirin! " dedi baş ucumda duran kocaman gülmeye aşık o kızın fotoğrafına bakarak. " Adını nerden biliyorsun? " Kıkırdadı: " Sanırım karanlıkta beni o sandın! Adını kaç kez sayıkladın! "dedi. Şaşırdım... Onu sayıklayan ruh halime değil, yatağımda başka kadın varken onu arzuluyor olmama. Evet, ben onu hep arzuladım ama saçlarına dokunurken bile içim titredi, fazlasını istemedim. Ruhum istese bile beynimi dinlettim tüm bedenime, yanımda uyusa bile sarıldım doya doya, sadece. "Dolabın bomboş, bir şeyler alalım yada dışarıda kahvaltı yapalım mı? " Neyle? Parasızlığımın en ağır zamanlarını yaşarken hemde. " Benim çok işim var. Sana bir kahvaltı sözüm olsun. " Söylemek istediklerini tartarcasına durakladığında, sonra kalktı yatağımdan. Çabucak giydi üzerini ve; " Sana Şirin ile mutluluklar. " dedi. Dur demedim! Oysa başka bir kadının tesellisine ne kadar da ihtiyacım vardı. Arkamı döndüm gözlerimin önünde bir çift bal rengi göz vardı. Fotoğrafı bile bana heyecanı yaşatırken gülümsedim: " Neden be Şirin? "
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD